Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Halifesi Ve Vasisi KİMDİR?
Hz. İmam Rıza (a.s)'ın aşağıda nakledeceğimiz hadisi, biz Ehl-i Beyt dostlarının imamet inancını en güzel şekliyle ortaya koymaktadır.
Abdulaziz bin Müslim diyor ki:
"Hz. İmam Rıza (a.s) ile birlikte Merv şehrinde bulunuyorduk. Oraya girişimizin ilk günlerinde cuma günü camide toplandık, camide imamet konusundan bahsedilip, bu konuda insanların düştüğü derin ihtilaflardan söz edildi.
Bu arada, ben efendime (İmam Rıza'ya) giderek, insanların bu konuda ne konuştuklarını haber verdim. Bunun üzerine, İmam (a.s) gülümsedi, sonra da şöyle buyurdu:
"Ey Abdulaziz bin Müslim, onlar cahil kalmış ve görüşlerinde aldatılmışlardır. ALLAH Teala Peygamberi (s.a.a)'in ruhunu kabzetmeden önce, onun için dinini kamil kıldı ve her şeyin açıklaması olan Kur'an'ı ona indirdi. Onda helalı, haramı, hududu ve insanların bütün ihtiyaç duydukları şeyleri kamil olarak açıklayarak: "...Kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık...." [1] buyurdu. O Hazret'in ömrünün sonlarında olan Haccet-ül Veda'da ise: "...Bugün sizin için dininizi kamil kıldım, nimetimi size tamamladım ve İslam'ın sizin için din olmasına razı oldum...." [2] buyurdu. İşte imamet konusu, dinin tamamlanmasındandır.
Hz. Resulullah (s.a.a) da dünyadan göçmeden önce, ümmetine dinin talimatlarını beyan buyurdu. Yollarını onlara açıkladı. Onları hak yolunun ortasında bıraktı. Hz. Ali (a.s)'ı onlara bir örnek ve imam olarak tayin edip, ümmetin muhtaç olduğu hiç bir konuyu açıklamadan gitmedi. Kim, ALLAH Teala'nın dinini kamil kılmadığını zannederse, ALLAH'ın kitabını reddetmiş olur, kim de ALLAH'ın kitabını reddederse, onu inkar etmiş olur.
Acaba onlar, imametin değerini ve onun ümmet içerisindeki mevkiini biliyorlar mı ki, onu seçmek onlara ait olsun?
İmamet makamı, insanların kendi akıllarıyla onu idrak etmelerinden, kendi düşünceleriyle ona ulaşabilmelerinden veya kendi seçenekleriyle bir imam tayin etmelerinden çok daha yüksek değere, büyük şana ve yüce mevkie sahiptir.
ALLAH Azze ve Celle, Hz. İbrahim'i nübüvvet ve halillik makamına seçtikten sonra, onu; üçüncü bir makam olarak, imamet makamına tayin etti. Bir fazilet olarak onunla şereflendirdi ve onunla anısını yükselterek: "Ben seni insanlara imam kılıyorum" [3] buyurdu. Hz. Halil (a.s) ise, bunun sevincinden: "Benim zürriyetimden de" dedi. ALLAH Tebareke ve Teala ise: "Benim ahdim zalimlere ulaşmaz" cevabını verdi. Böylece bu ayet-i kerime, kıyamet gününe kadar, bütün zalimlerin imametini batıl kılıp, bu makamı seçkin insanlara bıraktı.
Sonra ALLAH Teala, Hz. İbrahim'i yüceleyerek, seçkinlik ve taharet ehli kimseleri onun neslinde karar verdi ve şöyle buyurdu: "Ve biz ona İshak'ı ve Yakub'u bir hediye olarak bahşiş ettik ve hepsini salih insanlardan karar kıldık. Ve biz onları bizim emrimizle hidayet eden imamlar kıldık. Onlara hayır işler yapmalarını, doğrudan namaz kılmalarını ve zekat vermelerini vahyettik ve onlar bize ibadet edenlerdi." [4]
Böylece bu makam, onun zürriyetinde devam ede geldi. Asırdan asra, onu birbirlerinden miras alıp gidiyorlardı. Ta ki, ALLAH Celle ve A'la bu makamı, Hz. Nebiyy-i Ekrem (s.a.a)'e miras olarak ulaştırarak: "İbrahim (a.s)'a en evla olanlar; ona uyanlar, bu Nebi ve iman getiren kimselerdir. ALLAH mü'minlerin velisidir" [5] buyurdu.
O halde, imamet makamı o Hazret'e özgü idi. O Hazret de ALLAH Teala'nın emriyle, ALLAH Teala'nın ona çizip farz kıldığı şekilde, onu Hz. İmam Ali (a.s)'a bıraktı ve sonra da, ALLAH Teala'nın: "Ve kendilerine ilim ve iman verilen kimseler, onlara derler ki: "ALLAH'ın kitabında kıyamet gününe kadar bırakıldınız..." [6] kavli gereğince, o Hazret'in kendilerine ilim ve iman verdiği seçilmiş zürriyetine ait oldu.
Dolayısıyla, kıyamet gününe kadar o, yalnızca Hz. Ali (a.s)'ın evlatlarında olacaktır. Çünkü Hz. MUHAMMED'den sonra artık bir peygamber yoktur. Öyleyse, bu cahiller onu nasıl seçebilirler?!
Hz. İmam Rıza (a.s)'ın aşağıda nakledeceğimiz hadisi, biz Ehl-i Beyt dostlarının imamet inancını en güzel şekliyle ortaya koymaktadır.
Abdulaziz bin Müslim diyor ki:
"Hz. İmam Rıza (a.s) ile birlikte Merv şehrinde bulunuyorduk. Oraya girişimizin ilk günlerinde cuma günü camide toplandık, camide imamet konusundan bahsedilip, bu konuda insanların düştüğü derin ihtilaflardan söz edildi.
Bu arada, ben efendime (İmam Rıza'ya) giderek, insanların bu konuda ne konuştuklarını haber verdim. Bunun üzerine, İmam (a.s) gülümsedi, sonra da şöyle buyurdu:
"Ey Abdulaziz bin Müslim, onlar cahil kalmış ve görüşlerinde aldatılmışlardır. ALLAH Teala Peygamberi (s.a.a)'in ruhunu kabzetmeden önce, onun için dinini kamil kıldı ve her şeyin açıklaması olan Kur'an'ı ona indirdi. Onda helalı, haramı, hududu ve insanların bütün ihtiyaç duydukları şeyleri kamil olarak açıklayarak: "...Kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık...." [1] buyurdu. O Hazret'in ömrünün sonlarında olan Haccet-ül Veda'da ise: "...Bugün sizin için dininizi kamil kıldım, nimetimi size tamamladım ve İslam'ın sizin için din olmasına razı oldum...." [2] buyurdu. İşte imamet konusu, dinin tamamlanmasındandır.
Hz. Resulullah (s.a.a) da dünyadan göçmeden önce, ümmetine dinin talimatlarını beyan buyurdu. Yollarını onlara açıkladı. Onları hak yolunun ortasında bıraktı. Hz. Ali (a.s)'ı onlara bir örnek ve imam olarak tayin edip, ümmetin muhtaç olduğu hiç bir konuyu açıklamadan gitmedi. Kim, ALLAH Teala'nın dinini kamil kılmadığını zannederse, ALLAH'ın kitabını reddetmiş olur, kim de ALLAH'ın kitabını reddederse, onu inkar etmiş olur.
Acaba onlar, imametin değerini ve onun ümmet içerisindeki mevkiini biliyorlar mı ki, onu seçmek onlara ait olsun?
İmamet makamı, insanların kendi akıllarıyla onu idrak etmelerinden, kendi düşünceleriyle ona ulaşabilmelerinden veya kendi seçenekleriyle bir imam tayin etmelerinden çok daha yüksek değere, büyük şana ve yüce mevkie sahiptir.
ALLAH Azze ve Celle, Hz. İbrahim'i nübüvvet ve halillik makamına seçtikten sonra, onu; üçüncü bir makam olarak, imamet makamına tayin etti. Bir fazilet olarak onunla şereflendirdi ve onunla anısını yükselterek: "Ben seni insanlara imam kılıyorum" [3] buyurdu. Hz. Halil (a.s) ise, bunun sevincinden: "Benim zürriyetimden de" dedi. ALLAH Tebareke ve Teala ise: "Benim ahdim zalimlere ulaşmaz" cevabını verdi. Böylece bu ayet-i kerime, kıyamet gününe kadar, bütün zalimlerin imametini batıl kılıp, bu makamı seçkin insanlara bıraktı.
Sonra ALLAH Teala, Hz. İbrahim'i yüceleyerek, seçkinlik ve taharet ehli kimseleri onun neslinde karar verdi ve şöyle buyurdu: "Ve biz ona İshak'ı ve Yakub'u bir hediye olarak bahşiş ettik ve hepsini salih insanlardan karar kıldık. Ve biz onları bizim emrimizle hidayet eden imamlar kıldık. Onlara hayır işler yapmalarını, doğrudan namaz kılmalarını ve zekat vermelerini vahyettik ve onlar bize ibadet edenlerdi." [4]
Böylece bu makam, onun zürriyetinde devam ede geldi. Asırdan asra, onu birbirlerinden miras alıp gidiyorlardı. Ta ki, ALLAH Celle ve A'la bu makamı, Hz. Nebiyy-i Ekrem (s.a.a)'e miras olarak ulaştırarak: "İbrahim (a.s)'a en evla olanlar; ona uyanlar, bu Nebi ve iman getiren kimselerdir. ALLAH mü'minlerin velisidir" [5] buyurdu.
O halde, imamet makamı o Hazret'e özgü idi. O Hazret de ALLAH Teala'nın emriyle, ALLAH Teala'nın ona çizip farz kıldığı şekilde, onu Hz. İmam Ali (a.s)'a bıraktı ve sonra da, ALLAH Teala'nın: "Ve kendilerine ilim ve iman verilen kimseler, onlara derler ki: "ALLAH'ın kitabında kıyamet gününe kadar bırakıldınız..." [6] kavli gereğince, o Hazret'in kendilerine ilim ve iman verdiği seçilmiş zürriyetine ait oldu.
Dolayısıyla, kıyamet gününe kadar o, yalnızca Hz. Ali (a.s)'ın evlatlarında olacaktır. Çünkü Hz. MUHAMMED'den sonra artık bir peygamber yoktur. Öyleyse, bu cahiller onu nasıl seçebilirler?!
Yorum