Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla
GİRİŞ
İnsan’ı bir katre sudan yaratıp ona yol belirleyen ve vaadi üzerine onu zalimler ve vefasızlar karşısında koruyan, ardından onu kalemle muzaffer kılan yüce rabbe hamd olsun.
Hüseyin isminin dillerde zikir olduğu, Kerbela’nın ise sadece matemgâhdan ibaret olduğunun hatırlatıcısı olan bir muharrem ayını daha karşılamış bulunmaktayız. Kerbela ve Hüseyni davanın mesajını gelecek nesillere ulaştırmakla sorumlu olan hüseyni davanın saf ve temiz bekçileri sayesinde bir kez daha gönlümüz Peygamber Ehlibeyt’ini ve Cennet gençlerinin efendisi olan İmam Hüseyin’i (a.s) anmış bulunmaktadır.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda görmekteyim ki, İmam Hüseyin (a.s) ve Kerbela olayını sadece Şiilerin yas ayı olarak değil, Peygamber efendimize tabi olan tüm insanlığın ortak acısı ve noktası olarak ele almalıyız. Elbette ki, bazı kardeşlerimiz bu durumdan bihaberdir. Ancak bu değildir ki, onları bu durumdan soyutlamış ve kerbela matemini bir topluma veya bir mektebe ait olarak görelim.
Ancak dikkat edilmesi gereken asıl konu şudur ki, her ne kadar Hüseyni dava ve kerbela olayını bilmek ve ona sahip çıkmak bizim görevimiz ve sorumluluğumuzsa bir o kadar da önemli nokta da, Kerbela hadisesini gerektiği şekilde idrak etmek ve tahriflere meyil vermeden gelecek kuşaklara aktarmamızdır.
Kendi devrimizde, Aşura kültürünü, gelenek haline dönüştürmüş bu da yetmemiş, İmam Hüseyin (a.s) ve ailesini sadece ağıtlarla anar olmuşuz. Bugün meclislerimizde Hüseyni yolun nasıl kat edilişi değil, İmam Hüseyin’in (a.s) nasıl katledildiğini anlatmaktayız. Ancak Hüseyni davanın takipçisi, Kerbela hadisesini tek kelimeyle bile anlatabilir;
“Heyhat Minne Zilleh”
Fasıl-1
Bugün matem törenleri düzenleyen ve kerbela hadisesini tekrar hatırlayan ve yaşatan Hüseyni davanın bihaber takipçileri, İmam Hüseyin(a.s) ve kerbela olayını nasıl değiştirdiklerini ve nasıl amacından saptırdıklarını görselerdi, belki de İmam Hüseyin’e (a.s) değil kendi hallerine ağlarlardı.
Hüseyni davanın ve takipçilerine düşen görevleri nasıl yürütecekleri konusunda birçok kitap yazılmış, kerbela olayının tahrifleri hakkında birçok görüş belirtilmesine ve Hüseyni kıyamda halkın yaptığı yanlışlar anlatılmasına rağmen, avam halkın ve gelenekçi kitlenin İmam Hüseyin’e (a.s) ve onun kıyamına verdiği zarar kendi bünyelerinde idrak edilememiş ya da kabul görmemiştir.
Bugün, en az avam halk kadar başımızda bulunan aydın ve âlimlerimizde aşura kültüründe yaşanan tahriflerinin sorumlusudurlar.
Gönüllerini sadece İmam Hüseyin’e adamış saf ve temiz, aynı zamanda bilinçsiz olan Hüseyni davanın takipçilerini ağlattırmak, Hüseyni kıyamın felsefesini ağlama ve ağlattırma kuramına indirmeye çalışan ve böylece Hüseyni kıyamı ve Kerbela olayını anımsadıklarını zanneden âlim ve aydınlarımızın bu davaya ve bu kıyama büyük gölge düşürdüklerini neden görülmemekte ve bu konuda neden gereken önlemler alınmamaktadır.
Nitekim Ayetullah Humeyni’nin dediği gibi;
“Bizim neyimiz var neyimiz yok Aşura’dandır.”
Bu söz bizler için kerbela olayının ne kadar önemli olduğunu açıklar sanıyorum.
Ayrıca Üstat Mutahhari’nin de belirtmiş olduğu gibi;
“Kerbela vakası, istesek de istemesek de biz insanlar için çok büyük toplumsal olaydır. Yani bizim eğitimimizde, ahlak ve hareketlerimizde bu olayın büyük etkisi vardır.”
Ancak bizler bu vakayı öyle bir hale getirmişiz ki, her şeyimizi borçlu olduğumuz bu kıyamı, olmayan bir eğitimle, saf veya vurdumduymaz bir ahlaki hareketlerimizle değiştirmiş ve gelecek nesillere aslından çıkarılmış ve tamamiyle değiştirilmiş bir kılıfla taşımışız.
Yine üstat Mutahhari’nin sözüyle, aktarmış olduğum düşüncelerimi sabitleme taraftarıyım;
“Hüseyni davada kimi zaman yapılan tahrifler en azından konunun aslıyla uyum sağlar, kimi zamanda konunun aslı ile uyum içerisinde olmadığı gibi, hadiseyi saptırır. Hadiseyi bütünüyle değişik yansıtır. Adeta söz konusu hadiseyi tersine dönüştürür.”
Hüseyni bir eğitim ve ahlak olmadığı müddetçe ne İmam Hüseyin’i (a.s) anlayabiliriz, ne de onun kıyamını idrak edebiliriz. Bugün İmam Hüseyin’in (a.s) fazilet ve menkıbelerini, alçakgönüllülüğünü, ahlak ve davranışlarını, cömertliğini, hamasetini bilmedikten ve anlatmadıktan sonra Kerbela olayında ve İmam Hüseyin (a.s) kıyamında neden bu kadar üzüntülü ve yas halinde oluyoruz anlamış değilim?
Bizlerin bugün İmam Hüseyin ve Kerbela üzerince yaptığımız eylemin Yezit ve taraftarlarının yaptığı bir eylemden farklı olduğunu kim inkâr edebilir acaba?
Yezit’in istediği İmam Hüseyin (a.s) ve ailesine ait hiçbir şeyi canlı bırakmamasıydı. Bizim yaptığımız ise hem İmam Hüseyin (a.s) ve Ehlibeytini hem de onun yaptığı kıyamın mahiyetini ve amacını saptırmak ve geleceğe anlamsız ve nedeni belirsiz bir “Hüseyni Kıyam “ anlayışı bırakmak oluyor.
Fasıl-2
Uzun bir çalışma gerektiren “İmam Hüseyin ve Kıyamı” konusunda geniş ve detaylı araştırmalar sonucu konuları gerektiği şekilde ele alma taraftarıyım.
Allah’ın takdiri ile yeni nesillere gerçek Hüseyin takipçileri olarak, Kerbela olayını ve kıyamını tahrif etmeden ve İmam Hüseyin’e (a.s) yalanlar isnat etmeden taşıyabilir, bu sorumluluk karşısında Allah’ın izni ve yüzümüzün akı ile görevimizi tamamlamış oluruz inşallah…
Uzunca bir konuyu ele aldığım için belki yazdıklarım ile konu başlığı uyum içerisinde algılanmayabilir. Daha açık ve sade bir şekilde konuyu ele alır isek;
Farklı bir İmam Hüseyin anlatıldı bizlere, farklı bir İmam Hüseyin duyduk farklı ağızlardan, Ağlamaktan anlamaya zaman bulamadık nedense. Ve nesillerimize de duyduklarımızı anlatmakla yetindik sadece. İmam Hüseyin’ (a.s) ağladık günlerce, sırf ağlamak ve ağlattırmak için, ona ve ehlibeytine yalanlar isnat ettik ve bilmeden iftiralarda bulunduk
En önemlisi ise; günlük yaşantımıza hiçbir özelliğini aksettirmediğimiz ve örnek almadığımız İmam Hüseyin’i (a.s) kendi yaşamında elli yedi yıl yaşamasına rağmen biz onu sadece on güne sığdırdık ve bu on günde onu anar olduk.
Evet, İmam Hüseyin’i (a.s) biz öldürdük
Farklı yas kültürü ve anma merasimleri ile. Yalanlar ve iftiralar ile.
Allah’ın selamı zamanın Ebu-zer ve Zeyneplerine olsun.
Devam edecek inş…
GİRİŞ
İnsan’ı bir katre sudan yaratıp ona yol belirleyen ve vaadi üzerine onu zalimler ve vefasızlar karşısında koruyan, ardından onu kalemle muzaffer kılan yüce rabbe hamd olsun.
Hüseyin isminin dillerde zikir olduğu, Kerbela’nın ise sadece matemgâhdan ibaret olduğunun hatırlatıcısı olan bir muharrem ayını daha karşılamış bulunmaktayız. Kerbela ve Hüseyni davanın mesajını gelecek nesillere ulaştırmakla sorumlu olan hüseyni davanın saf ve temiz bekçileri sayesinde bir kez daha gönlümüz Peygamber Ehlibeyt’ini ve Cennet gençlerinin efendisi olan İmam Hüseyin’i (a.s) anmış bulunmaktadır.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda görmekteyim ki, İmam Hüseyin (a.s) ve Kerbela olayını sadece Şiilerin yas ayı olarak değil, Peygamber efendimize tabi olan tüm insanlığın ortak acısı ve noktası olarak ele almalıyız. Elbette ki, bazı kardeşlerimiz bu durumdan bihaberdir. Ancak bu değildir ki, onları bu durumdan soyutlamış ve kerbela matemini bir topluma veya bir mektebe ait olarak görelim.
Ancak dikkat edilmesi gereken asıl konu şudur ki, her ne kadar Hüseyni dava ve kerbela olayını bilmek ve ona sahip çıkmak bizim görevimiz ve sorumluluğumuzsa bir o kadar da önemli nokta da, Kerbela hadisesini gerektiği şekilde idrak etmek ve tahriflere meyil vermeden gelecek kuşaklara aktarmamızdır.
Kendi devrimizde, Aşura kültürünü, gelenek haline dönüştürmüş bu da yetmemiş, İmam Hüseyin (a.s) ve ailesini sadece ağıtlarla anar olmuşuz. Bugün meclislerimizde Hüseyni yolun nasıl kat edilişi değil, İmam Hüseyin’in (a.s) nasıl katledildiğini anlatmaktayız. Ancak Hüseyni davanın takipçisi, Kerbela hadisesini tek kelimeyle bile anlatabilir;
“Heyhat Minne Zilleh”
Fasıl-1
Bugün matem törenleri düzenleyen ve kerbela hadisesini tekrar hatırlayan ve yaşatan Hüseyni davanın bihaber takipçileri, İmam Hüseyin(a.s) ve kerbela olayını nasıl değiştirdiklerini ve nasıl amacından saptırdıklarını görselerdi, belki de İmam Hüseyin’e (a.s) değil kendi hallerine ağlarlardı.
Hüseyni davanın ve takipçilerine düşen görevleri nasıl yürütecekleri konusunda birçok kitap yazılmış, kerbela olayının tahrifleri hakkında birçok görüş belirtilmesine ve Hüseyni kıyamda halkın yaptığı yanlışlar anlatılmasına rağmen, avam halkın ve gelenekçi kitlenin İmam Hüseyin’e (a.s) ve onun kıyamına verdiği zarar kendi bünyelerinde idrak edilememiş ya da kabul görmemiştir.
Bugün, en az avam halk kadar başımızda bulunan aydın ve âlimlerimizde aşura kültüründe yaşanan tahriflerinin sorumlusudurlar.
Gönüllerini sadece İmam Hüseyin’e adamış saf ve temiz, aynı zamanda bilinçsiz olan Hüseyni davanın takipçilerini ağlattırmak, Hüseyni kıyamın felsefesini ağlama ve ağlattırma kuramına indirmeye çalışan ve böylece Hüseyni kıyamı ve Kerbela olayını anımsadıklarını zanneden âlim ve aydınlarımızın bu davaya ve bu kıyama büyük gölge düşürdüklerini neden görülmemekte ve bu konuda neden gereken önlemler alınmamaktadır.
Nitekim Ayetullah Humeyni’nin dediği gibi;
“Bizim neyimiz var neyimiz yok Aşura’dandır.”
Bu söz bizler için kerbela olayının ne kadar önemli olduğunu açıklar sanıyorum.
Ayrıca Üstat Mutahhari’nin de belirtmiş olduğu gibi;
“Kerbela vakası, istesek de istemesek de biz insanlar için çok büyük toplumsal olaydır. Yani bizim eğitimimizde, ahlak ve hareketlerimizde bu olayın büyük etkisi vardır.”
Ancak bizler bu vakayı öyle bir hale getirmişiz ki, her şeyimizi borçlu olduğumuz bu kıyamı, olmayan bir eğitimle, saf veya vurdumduymaz bir ahlaki hareketlerimizle değiştirmiş ve gelecek nesillere aslından çıkarılmış ve tamamiyle değiştirilmiş bir kılıfla taşımışız.
Yine üstat Mutahhari’nin sözüyle, aktarmış olduğum düşüncelerimi sabitleme taraftarıyım;
“Hüseyni davada kimi zaman yapılan tahrifler en azından konunun aslıyla uyum sağlar, kimi zamanda konunun aslı ile uyum içerisinde olmadığı gibi, hadiseyi saptırır. Hadiseyi bütünüyle değişik yansıtır. Adeta söz konusu hadiseyi tersine dönüştürür.”
Hüseyni bir eğitim ve ahlak olmadığı müddetçe ne İmam Hüseyin’i (a.s) anlayabiliriz, ne de onun kıyamını idrak edebiliriz. Bugün İmam Hüseyin’in (a.s) fazilet ve menkıbelerini, alçakgönüllülüğünü, ahlak ve davranışlarını, cömertliğini, hamasetini bilmedikten ve anlatmadıktan sonra Kerbela olayında ve İmam Hüseyin (a.s) kıyamında neden bu kadar üzüntülü ve yas halinde oluyoruz anlamış değilim?
Bizlerin bugün İmam Hüseyin ve Kerbela üzerince yaptığımız eylemin Yezit ve taraftarlarının yaptığı bir eylemden farklı olduğunu kim inkâr edebilir acaba?
Yezit’in istediği İmam Hüseyin (a.s) ve ailesine ait hiçbir şeyi canlı bırakmamasıydı. Bizim yaptığımız ise hem İmam Hüseyin (a.s) ve Ehlibeytini hem de onun yaptığı kıyamın mahiyetini ve amacını saptırmak ve geleceğe anlamsız ve nedeni belirsiz bir “Hüseyni Kıyam “ anlayışı bırakmak oluyor.
Fasıl-2
Uzun bir çalışma gerektiren “İmam Hüseyin ve Kıyamı” konusunda geniş ve detaylı araştırmalar sonucu konuları gerektiği şekilde ele alma taraftarıyım.
Allah’ın takdiri ile yeni nesillere gerçek Hüseyin takipçileri olarak, Kerbela olayını ve kıyamını tahrif etmeden ve İmam Hüseyin’e (a.s) yalanlar isnat etmeden taşıyabilir, bu sorumluluk karşısında Allah’ın izni ve yüzümüzün akı ile görevimizi tamamlamış oluruz inşallah…
Uzunca bir konuyu ele aldığım için belki yazdıklarım ile konu başlığı uyum içerisinde algılanmayabilir. Daha açık ve sade bir şekilde konuyu ele alır isek;
Farklı bir İmam Hüseyin anlatıldı bizlere, farklı bir İmam Hüseyin duyduk farklı ağızlardan, Ağlamaktan anlamaya zaman bulamadık nedense. Ve nesillerimize de duyduklarımızı anlatmakla yetindik sadece. İmam Hüseyin’ (a.s) ağladık günlerce, sırf ağlamak ve ağlattırmak için, ona ve ehlibeytine yalanlar isnat ettik ve bilmeden iftiralarda bulunduk
En önemlisi ise; günlük yaşantımıza hiçbir özelliğini aksettirmediğimiz ve örnek almadığımız İmam Hüseyin’i (a.s) kendi yaşamında elli yedi yıl yaşamasına rağmen biz onu sadece on güne sığdırdık ve bu on günde onu anar olduk.
Evet, İmam Hüseyin’i (a.s) biz öldürdük
Farklı yas kültürü ve anma merasimleri ile. Yalanlar ve iftiralar ile.
Allah’ın selamı zamanın Ebu-zer ve Zeyneplerine olsun.
Devam edecek inş…
Yorum