'' Almanya Benim Olsa Neye Yarar'
Arzu Çetinkaya
Bu, gözü yaşlı, çaresizliği her halinden belli olan, bağrı yanık bir annenin feryadıydı.
Ağlıyordu, her kelimesinin başında yavrum, yiğidim diye haykırıyordu.
Eşi yanında oturup karısının elini tutarak sözlerini onaylarcasına başını sürekli sallıyor, bir çok erkekler ağlamaz felsefesiyle büyütülen Türk erkeği gibi göz yaşlarını içine akıtıyordu biçare! Ne yapsın ki ona öğle öğretmişlerdi, erkekler ağlamazdı, ağlasa bile bunu kimse görmemeli, kimseye göstermemeliydi. Ayıptı, kınarlardı, onu zayıf ve güçsüz sanırlardı.
Heyhat! Ne acıklı ki sevgileri, seni seviyorumları yarına ertelediği gibi, gözyaşını da başka mekana ertelemişti biçare baba.
Peki, ne olmuştu da bu yaralı anne, göz yaşlarına boğulmuş bir halde televizyona çıkarak milyonlara haykırma ihtiyacı hissetmişti: "UYUŞTURUCU"
Bir çok gencin ailesinden göremediği ilginin, sevginin verdiği acıyı, eksikliği unutmaya ve kendilerini yalancı ve geçici bir mutlulukla teselliye çalışmaları sonucu aldıkları zehir, düştükleri tuzak...
Televizyona çıkıp "ben yandım başka anneler yanmasın diyen" bu yaralı anne, dokuz ay karnında taşıdığı, her şey onun geleceği için dediği, evladım kimseden geri kalmasın, bisikleti olsun, playstationu olsun, arkadaşları markalı giyiyor, o da giysin, cebinde harçlığı bol olsun, arkadaşlarına karşı mahcup olmasın gibi yanlış düşünceler uğruna eşiyle beraber gece gündüz çalışarak, evladını, ciğer paresini uyuşturucuya kurban vermişti.
Ne yazık ki, aileler çocukların maddi ihtiyaçlarını karşılayayım çabasıyla uğraşırlarken, manevi ihtiyacı karşılamanın maddi ihtiyacı karşılamaktan daha önemli olduğunun farkına bile varmazlar.
Keşke birçok anne, çocuğum bir kaşık daha fazla yemek yesin diye peşinde koşarak harcadıkları zamanı onunla oynamaya harcasa, yalnızca beden açlığını değil de ruhundaki açlığı doyurmaya çalışsa. Mutlaka bunun sonunda hem bedensel hem de ruhsal sağlığı yerinde olan çocuklar yetişecektir.
Maalesef birçok aile çocuğun ruhunun da en az midesi kadar aç olduğunun, midenin yemeğe ihtiyacı olduğu kadar ruhun da sevgiye ihtiyacı olduğunun farkına bile varmazlar.
Bir yerde okumuştum; bir çocuk akşam işten gelen babasına iş yerinde bir saat çalışması karşılığı patronun ona ne kadar ücret verdiğini sormuştu. Babası önce önemsemiş sonra da çocuğun ısrarları sonucu almış olduğu saat ücretini çocuğuna söylemişti.
Bir müddet gözden kaybolan çocuk, elinde babasının saat ücreti karşılığındaki paranın yarısıyla geri dönmüş, elindeki parayı babasına uzatarak "Babacığım! Bu, patronunun sana verdiği saat ücretinin yarısı, benimle yarım saat oynar mısın?" diye sormuştu.
Çocuğun bu davranışı babanın gözlerini yaşartmış ve iyi bir ders almasını sağlamıştı.
İşte bu yüreği yaralı anne de, bu gerçeklerin farkına varmakta gecikmişti. Giden geri gelmiyordu.
Ben işe giderken ayaklarıma sarılarak "Anne! Ne olur, gitme işe yanımda kal" diye yalvarırdı oğlum. Ben ise "söz, sana gelince çikolata getireceğim" vaadiyle giderdim işe. Oysa oğlum çikolata değil beni, annesini, ihtiyacı olan sevginin bulunduğu depoyu istiyordu. Oysa ben kendimi inandırmıştım, onun iyiliği için çalışıyorduk, o kimseye muhtaç olmadan yaşasın, kimseden geri kalmasın, geleceği garanti içinde olsun, evi olsun, arabası olsun, arsası olsun...
Her şey onun içindi...
Oysa o yalnızca annem olsun demişti...
Sevgi istemişti...
İlgi istemişti...
Bunu bana söylediğinde çok geç olmuştu artık.
Bunları söylerken ağlıyor, gözyaşlarını tutamıyordu yüreği yaralı anne:
"Şimdi ev, araba, arsa, para var...
ALMANYA BENIM OLSA NEYE YARAR."
Evet, Almanya onun olsa neye yarardı...
Bakmaya kıyamadığı ciğer paresi evladı yoktu artık...
Ailesinden göremediği sevgiyi, ilgiyi, yanlış yerlerde arayan gülü solmuştu, soldurulmuştu.
Evet, şimdi haykırıyordu "Ben yandım başka anneler yanmasın, başka anneler ağlamasın. Aç kalın, az yiyin, ama evladınızı ihmal edip, ihtiyacı olan sevgiden, ilgiden mahrum etmeyin ..."
Bu yüreği yanık anne, uyuşturucu bağımlısı olan yüzlerce çocuktan yalnızca birinin annesi. O şansızdı, gerçekleri fark etmekte çok geç kalmıştı. Ama bizler şanslıyız. Evlatlarımız henüz yaşıyorlar, dizlerimizin dibindeler. Çok geçmeden onları ihmal etmenin ve onları sevgisiz ilgisiz bırakmanın ne kadar yanlış olduğunun ve sevgisizlik ilgisizlik sonucu meydana gelen duygusal boşluğun doldurulamaması sonucu evlatlarınızın yanlış yerlerde bu boşluğu doldurma ihtimalinin çok yüksek olduğunun farkına varalım.
Daha çok çalışalım, kazanalım derken evlatlarımızı sevgimizden, ilgimizden yoksun bırakmayalım, onları İslami terbiyeyle yetiştirmeye çalışalım, onlarla yeterli zaman geçirelim ve unutmayalım ki onlarla geçirdiğimiz zamanı değerli kılan, süresi değil kalitesidir. Ve onlara, onları ne kadar çok sevdiğimizi sık sık tekrarlayalım, hissettirelim.
Ve en önemlisi bunları yarına ertelemiyelim, yarın çok geç olabilir.
Resulullah (s.a.a): "Çocukları seviniz ve onlara karşı merhametli olunuz" buyurmuşlardır.
Kendisine, "Ben asla bir çocuğu öpmedim" diyen ve sonra da giden birisi hakkında şöyle buyurmuşlar: "Bu adam benim nezdimde ateş ehlindendir."
İmam Cafer Sadık (a.s) da buyurmuşlar: "Aziz ve celil olan Allah, kula, çocuğuna karşı beslediği aşırı sevgi dolayısıyla merhamet eder."
Arzu Çetinkaya
Bu, gözü yaşlı, çaresizliği her halinden belli olan, bağrı yanık bir annenin feryadıydı.
Ağlıyordu, her kelimesinin başında yavrum, yiğidim diye haykırıyordu.
Eşi yanında oturup karısının elini tutarak sözlerini onaylarcasına başını sürekli sallıyor, bir çok erkekler ağlamaz felsefesiyle büyütülen Türk erkeği gibi göz yaşlarını içine akıtıyordu biçare! Ne yapsın ki ona öğle öğretmişlerdi, erkekler ağlamazdı, ağlasa bile bunu kimse görmemeli, kimseye göstermemeliydi. Ayıptı, kınarlardı, onu zayıf ve güçsüz sanırlardı.
Heyhat! Ne acıklı ki sevgileri, seni seviyorumları yarına ertelediği gibi, gözyaşını da başka mekana ertelemişti biçare baba.
Peki, ne olmuştu da bu yaralı anne, göz yaşlarına boğulmuş bir halde televizyona çıkarak milyonlara haykırma ihtiyacı hissetmişti: "UYUŞTURUCU"
Bir çok gencin ailesinden göremediği ilginin, sevginin verdiği acıyı, eksikliği unutmaya ve kendilerini yalancı ve geçici bir mutlulukla teselliye çalışmaları sonucu aldıkları zehir, düştükleri tuzak...
Televizyona çıkıp "ben yandım başka anneler yanmasın diyen" bu yaralı anne, dokuz ay karnında taşıdığı, her şey onun geleceği için dediği, evladım kimseden geri kalmasın, bisikleti olsun, playstationu olsun, arkadaşları markalı giyiyor, o da giysin, cebinde harçlığı bol olsun, arkadaşlarına karşı mahcup olmasın gibi yanlış düşünceler uğruna eşiyle beraber gece gündüz çalışarak, evladını, ciğer paresini uyuşturucuya kurban vermişti.
Ne yazık ki, aileler çocukların maddi ihtiyaçlarını karşılayayım çabasıyla uğraşırlarken, manevi ihtiyacı karşılamanın maddi ihtiyacı karşılamaktan daha önemli olduğunun farkına bile varmazlar.
Keşke birçok anne, çocuğum bir kaşık daha fazla yemek yesin diye peşinde koşarak harcadıkları zamanı onunla oynamaya harcasa, yalnızca beden açlığını değil de ruhundaki açlığı doyurmaya çalışsa. Mutlaka bunun sonunda hem bedensel hem de ruhsal sağlığı yerinde olan çocuklar yetişecektir.
Maalesef birçok aile çocuğun ruhunun da en az midesi kadar aç olduğunun, midenin yemeğe ihtiyacı olduğu kadar ruhun da sevgiye ihtiyacı olduğunun farkına bile varmazlar.
Bir yerde okumuştum; bir çocuk akşam işten gelen babasına iş yerinde bir saat çalışması karşılığı patronun ona ne kadar ücret verdiğini sormuştu. Babası önce önemsemiş sonra da çocuğun ısrarları sonucu almış olduğu saat ücretini çocuğuna söylemişti.
Bir müddet gözden kaybolan çocuk, elinde babasının saat ücreti karşılığındaki paranın yarısıyla geri dönmüş, elindeki parayı babasına uzatarak "Babacığım! Bu, patronunun sana verdiği saat ücretinin yarısı, benimle yarım saat oynar mısın?" diye sormuştu.
Çocuğun bu davranışı babanın gözlerini yaşartmış ve iyi bir ders almasını sağlamıştı.
İşte bu yüreği yaralı anne de, bu gerçeklerin farkına varmakta gecikmişti. Giden geri gelmiyordu.
Ben işe giderken ayaklarıma sarılarak "Anne! Ne olur, gitme işe yanımda kal" diye yalvarırdı oğlum. Ben ise "söz, sana gelince çikolata getireceğim" vaadiyle giderdim işe. Oysa oğlum çikolata değil beni, annesini, ihtiyacı olan sevginin bulunduğu depoyu istiyordu. Oysa ben kendimi inandırmıştım, onun iyiliği için çalışıyorduk, o kimseye muhtaç olmadan yaşasın, kimseden geri kalmasın, geleceği garanti içinde olsun, evi olsun, arabası olsun, arsası olsun...
Her şey onun içindi...
Oysa o yalnızca annem olsun demişti...
Sevgi istemişti...
İlgi istemişti...
Bunu bana söylediğinde çok geç olmuştu artık.
Bunları söylerken ağlıyor, gözyaşlarını tutamıyordu yüreği yaralı anne:
"Şimdi ev, araba, arsa, para var...
ALMANYA BENIM OLSA NEYE YARAR."
Evet, Almanya onun olsa neye yarardı...
Bakmaya kıyamadığı ciğer paresi evladı yoktu artık...
Ailesinden göremediği sevgiyi, ilgiyi, yanlış yerlerde arayan gülü solmuştu, soldurulmuştu.
Evet, şimdi haykırıyordu "Ben yandım başka anneler yanmasın, başka anneler ağlamasın. Aç kalın, az yiyin, ama evladınızı ihmal edip, ihtiyacı olan sevgiden, ilgiden mahrum etmeyin ..."
Bu yüreği yanık anne, uyuşturucu bağımlısı olan yüzlerce çocuktan yalnızca birinin annesi. O şansızdı, gerçekleri fark etmekte çok geç kalmıştı. Ama bizler şanslıyız. Evlatlarımız henüz yaşıyorlar, dizlerimizin dibindeler. Çok geçmeden onları ihmal etmenin ve onları sevgisiz ilgisiz bırakmanın ne kadar yanlış olduğunun ve sevgisizlik ilgisizlik sonucu meydana gelen duygusal boşluğun doldurulamaması sonucu evlatlarınızın yanlış yerlerde bu boşluğu doldurma ihtimalinin çok yüksek olduğunun farkına varalım.
Daha çok çalışalım, kazanalım derken evlatlarımızı sevgimizden, ilgimizden yoksun bırakmayalım, onları İslami terbiyeyle yetiştirmeye çalışalım, onlarla yeterli zaman geçirelim ve unutmayalım ki onlarla geçirdiğimiz zamanı değerli kılan, süresi değil kalitesidir. Ve onlara, onları ne kadar çok sevdiğimizi sık sık tekrarlayalım, hissettirelim.
Ve en önemlisi bunları yarına ertelemiyelim, yarın çok geç olabilir.
Resulullah (s.a.a): "Çocukları seviniz ve onlara karşı merhametli olunuz" buyurmuşlardır.
Kendisine, "Ben asla bir çocuğu öpmedim" diyen ve sonra da giden birisi hakkında şöyle buyurmuşlar: "Bu adam benim nezdimde ateş ehlindendir."
İmam Cafer Sadık (a.s) da buyurmuşlar: "Aziz ve celil olan Allah, kula, çocuğuna karşı beslediği aşırı sevgi dolayısıyla merhamet eder."
Yorum