İslam için en büyük tehlike Selefiler mi, Fathullahçılar mı?
'Osmanlı'da Derin Devlet' / Bu ne ‘derin nefret’!
İran ve Şiilik düşmanlığında küfrün öncüsü Amerika ve İsrail’den bile azılı olan Amerikancı İslam’ın en önemli figürü Fethullahçılık hareketi gün geçmiyor ki Öz Muhammedî İslam’a bir hakarette bir iftirada bulunmamış olsun. Fethullahçılık hareketinin tebliğ ve propaganda işlerini yürüttüğü en önemli yayın organı olan Samanyolu Tv ile Zaman gazetesi İslam’ın yüzkarası olan gericilik hareketinin öncüsü Vahabilik- Selefilik akımını bile manipülasyon ve desisede geride bırakarak kamuoyunu Ehlibeyt mektebine karşı soğutmaya çalışmaktadır. Fethullahçılık hareketinin bu amansız Şia – Alevi düşmanlığı Türk kamuoyunda da yankı bulmakta ve uyarıları da beraberinde getirmektedir. En son Radikal Gazetesinden Tayfun Atay kendi açısından Fethullahçıların bu tehlikeli oyununa değinerek uyarılarda bulundu.
Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Tayfun Atay’ın o yazısı:
Bu ne ‘derin nefret’!
'Osmanlı'da Derin Devlet' dizisindeki Şiilik karşıtı, 'fobik' diyaloglar, farklı olanı düşman sayan ve 'savaş dili'ni benimseyen kurgu üretimine taze bir örnek oluşturuyor.
Yer: Samanyolu Televizyonu… Mevzu: Osmanlı’da derin devlet… Zaman: Lâle Devri… Vakıa: Saray’da hizmette görünüp aslında İran hesabına çalışan ‘Acem Dilberi’ Firdevs’le (Özge Sezince) Ayasofya Camii baş vaizi ve sadrazama düşman İspirizade Hoca’nın (Mehmet Atay) gizli buluşması… Şöyle konuşuyorlar:
“-Kulağıma bazı şeyler geldi Hoca Efendi.
- Ne gibi?
- Güya vaazlarında ‘Ömer’e, ‘Osman’a iltifat edip ‘Ayşe’ için müminlerin anasıdır demişsin.
- E, hakkında ayet var, ben n’apıym! ‘Acem’deki gibi ‘Ömer’e, ‘Osman’a, ‘Ayşe’ye hakaret edersem beni linç eder, öldürürler.
- Benim için bir defa da olsa yapamaz mısın?!
- O kadar ahmak değilim.”
Akabinde, bir yandan elindeki yılanla da oynayan Firdevs’le İspirizade’nin hain tezgâhlarını öğreniyoruz. Bitirirken, ‘Şii-fobik’ retoriğe tekrar dönülüyor:
“- Sen, benim bilmediğim bir şeyi biliyorsun. Lütfet, bana da söyle!
- Söylerim İspirizade! Lâkin bir şartım var.
- Kabul ettim.
- ‘Ömer’e beddua edeceksin!
- Yapamam Acem dilberi, yapamam. Ahalinin önünde Hazret-i Ömer-i Fâruk’a dil uzatamam. Dil uzatıp da ateşe atamam kendimi…”
İran’ın Ankara Büyükelçiliği’ni harekete geçirip STV’ye itiraz mektubu göndermeye sevk eden, ancak daha önemlisi kendi Şii, Caferi, Alevi yurttaşlarımızı rencide edecek mahiyette bir mezhep düşmanlığı, sosyal ırkçılık ve nefret suçu içeren bu kurgusal ‘söylem’, bununla da sınırlı değil. Bu ‘giriş’ten sonra filmin ‘gelişme’ kısmında ‘tüy dikme’ye yol alırcasına bir başka sahne çıkıyor karşımıza. Yine ‘Acem Dilberi’ Firdevs, yine İspirizade ve ek olarak da sarayın içindeki bir diğer ‘hain’, sadrazamın hiç mi hiç sevmediği damadı Kaymak Mustafa Paşa (Mehmet Aslan)… Kaymak Paşa, şehevi bir motivasyonla dokunur Firdevs’e ve şu diyaloğa şahit oluruz:
“- Nikâh olmadan bir kadına dokunmaya utanmaz mısın sen Paşa?!
- Sizde mut’a nikâhı yok mu? Yeter ki iki gönül bir arada olmayı kabul etsin… İşimizi görürüz!..
- Ben öyle hemen kullan-at kadınlardan mıyım ki bana öyle mut’a nikâhını yakıştırırsın Paşa? Normal nikâhına alsan!..”
Burada da bitti sanılmasın! ‘Final’de, bu topraklarda ‘Çaldıran’ sonrasında şekillenip ‘Maraş’a, ‘Çorum’a, ‘Madımak’a kadar giden yollara asırlar boyunca taş döşemiş ‘meşum’ söylem bir kez daha hortlatılıyor. Tebriz’i alan Şah Tahmasb tarafından oradaki 300 ‘Osmanlı’nın kesilen kulak ve burunlarının ahali ile devlet ricalinin dehşet dolu bakışları arasında İstanbul’un ortasına serpilmesini hazla izleyen Firdevs fısıldıyor: “Osmanlı’ymış!.. Bekleyin hele! Ne ‘Osman’ bırakıcaz buralarda, ne de ‘Ömer’… Hepinizin soyunu kurutucaz!..”
Acaba artık ‘Tek Türkiye’, ‘Şefkat Tepe’ gibi ‘içerideki kan’dan beslenen kurgulara yavaş yavaş ekmek kalmamasından kaynaklı bir panikten mi ki STV böyle ateşle, pardon ‘acem’le oynuyor?! Yeşilçam bile zamanında bu kadarına cesaret edemedi; ‘Kahpe Bizans’ın ötesine geçip bir ‘Yılan Acem’ ‘kara-kurgu’suna yeltenmedi hiç… Her şey bir yana, ‘Şia’ya yönelik bu ‘avamî’ algı düzeyini işlerliğe sokmanın, belki popüler hedef kitleye hitap etse de dinî-İslâmî duyarlılığı ön plânda olan bir yayın kuruluşuna yakıştığı söylenebilir mi?
'Osmanlı'da Derin Devlet' / Bu ne ‘derin nefret’!
İran ve Şiilik düşmanlığında küfrün öncüsü Amerika ve İsrail’den bile azılı olan Amerikancı İslam’ın en önemli figürü Fethullahçılık hareketi gün geçmiyor ki Öz Muhammedî İslam’a bir hakarette bir iftirada bulunmamış olsun. Fethullahçılık hareketinin tebliğ ve propaganda işlerini yürüttüğü en önemli yayın organı olan Samanyolu Tv ile Zaman gazetesi İslam’ın yüzkarası olan gericilik hareketinin öncüsü Vahabilik- Selefilik akımını bile manipülasyon ve desisede geride bırakarak kamuoyunu Ehlibeyt mektebine karşı soğutmaya çalışmaktadır. Fethullahçılık hareketinin bu amansız Şia – Alevi düşmanlığı Türk kamuoyunda da yankı bulmakta ve uyarıları da beraberinde getirmektedir. En son Radikal Gazetesinden Tayfun Atay kendi açısından Fethullahçıların bu tehlikeli oyununa değinerek uyarılarda bulundu.
Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Tayfun Atay’ın o yazısı:
Bu ne ‘derin nefret’!
'Osmanlı'da Derin Devlet' dizisindeki Şiilik karşıtı, 'fobik' diyaloglar, farklı olanı düşman sayan ve 'savaş dili'ni benimseyen kurgu üretimine taze bir örnek oluşturuyor.
Yer: Samanyolu Televizyonu… Mevzu: Osmanlı’da derin devlet… Zaman: Lâle Devri… Vakıa: Saray’da hizmette görünüp aslında İran hesabına çalışan ‘Acem Dilberi’ Firdevs’le (Özge Sezince) Ayasofya Camii baş vaizi ve sadrazama düşman İspirizade Hoca’nın (Mehmet Atay) gizli buluşması… Şöyle konuşuyorlar:
“-Kulağıma bazı şeyler geldi Hoca Efendi.
- Ne gibi?
- Güya vaazlarında ‘Ömer’e, ‘Osman’a iltifat edip ‘Ayşe’ için müminlerin anasıdır demişsin.
- E, hakkında ayet var, ben n’apıym! ‘Acem’deki gibi ‘Ömer’e, ‘Osman’a, ‘Ayşe’ye hakaret edersem beni linç eder, öldürürler.
- Benim için bir defa da olsa yapamaz mısın?!
- O kadar ahmak değilim.”
Akabinde, bir yandan elindeki yılanla da oynayan Firdevs’le İspirizade’nin hain tezgâhlarını öğreniyoruz. Bitirirken, ‘Şii-fobik’ retoriğe tekrar dönülüyor:
“- Sen, benim bilmediğim bir şeyi biliyorsun. Lütfet, bana da söyle!
- Söylerim İspirizade! Lâkin bir şartım var.
- Kabul ettim.
- ‘Ömer’e beddua edeceksin!
- Yapamam Acem dilberi, yapamam. Ahalinin önünde Hazret-i Ömer-i Fâruk’a dil uzatamam. Dil uzatıp da ateşe atamam kendimi…”
İran’ın Ankara Büyükelçiliği’ni harekete geçirip STV’ye itiraz mektubu göndermeye sevk eden, ancak daha önemlisi kendi Şii, Caferi, Alevi yurttaşlarımızı rencide edecek mahiyette bir mezhep düşmanlığı, sosyal ırkçılık ve nefret suçu içeren bu kurgusal ‘söylem’, bununla da sınırlı değil. Bu ‘giriş’ten sonra filmin ‘gelişme’ kısmında ‘tüy dikme’ye yol alırcasına bir başka sahne çıkıyor karşımıza. Yine ‘Acem Dilberi’ Firdevs, yine İspirizade ve ek olarak da sarayın içindeki bir diğer ‘hain’, sadrazamın hiç mi hiç sevmediği damadı Kaymak Mustafa Paşa (Mehmet Aslan)… Kaymak Paşa, şehevi bir motivasyonla dokunur Firdevs’e ve şu diyaloğa şahit oluruz:
“- Nikâh olmadan bir kadına dokunmaya utanmaz mısın sen Paşa?!
- Sizde mut’a nikâhı yok mu? Yeter ki iki gönül bir arada olmayı kabul etsin… İşimizi görürüz!..
- Ben öyle hemen kullan-at kadınlardan mıyım ki bana öyle mut’a nikâhını yakıştırırsın Paşa? Normal nikâhına alsan!..”
Burada da bitti sanılmasın! ‘Final’de, bu topraklarda ‘Çaldıran’ sonrasında şekillenip ‘Maraş’a, ‘Çorum’a, ‘Madımak’a kadar giden yollara asırlar boyunca taş döşemiş ‘meşum’ söylem bir kez daha hortlatılıyor. Tebriz’i alan Şah Tahmasb tarafından oradaki 300 ‘Osmanlı’nın kesilen kulak ve burunlarının ahali ile devlet ricalinin dehşet dolu bakışları arasında İstanbul’un ortasına serpilmesini hazla izleyen Firdevs fısıldıyor: “Osmanlı’ymış!.. Bekleyin hele! Ne ‘Osman’ bırakıcaz buralarda, ne de ‘Ömer’… Hepinizin soyunu kurutucaz!..”
Acaba artık ‘Tek Türkiye’, ‘Şefkat Tepe’ gibi ‘içerideki kan’dan beslenen kurgulara yavaş yavaş ekmek kalmamasından kaynaklı bir panikten mi ki STV böyle ateşle, pardon ‘acem’le oynuyor?! Yeşilçam bile zamanında bu kadarına cesaret edemedi; ‘Kahpe Bizans’ın ötesine geçip bir ‘Yılan Acem’ ‘kara-kurgu’suna yeltenmedi hiç… Her şey bir yana, ‘Şia’ya yönelik bu ‘avamî’ algı düzeyini işlerliğe sokmanın, belki popüler hedef kitleye hitap etse de dinî-İslâmî duyarlılığı ön plânda olan bir yayın kuruluşuna yakıştığı söylenebilir mi?
Yorum