Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Yeni bir sayfa açılıyor…

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Yeni bir sayfa açılıyor…

    Yeni bir sayfa açılıyor…
    25/12/2011 - 23:52
    MUHAMMED AK
    Artık iyice belirginleşmeye başladı, uygulamaya çalıştıkları stratejinin çizgileri. Bölgeyi mezhep üzerinden vuracakları kesin gibi…Bırakın Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin gibi olaya sahne edilmek istenen ülkeleri, Türkiye’de bile bu plan adım adım uygulanma başlandı bile. Artık “İslami” diyebileceğimiz bir çok internet sitelerinde bile, kişi ve olaylar tahlil edilirken, “Şii- Sünni” sıfatları türüyorsa, kurulan tuzağa düşüldü, dememiz gerekmiyor mu? Daha öncesinde Afganistan ve Pakistan hattında yarattıkları bu mezhepçi anlayış, hem bölgenin özel oluşu, hem de bölge halkının eğitimsiz olması gerekçe gösterilerek, mezhep eksenli bu çatışmanın, lokal kalacağından bahsediliyordu. ABD/AB/İngiltere emperyalizminin bölgede yarattığı bu dalganın, İslam ümmetinin bütünü üzerinde ciddi bir tesirinin olamayacağı, keza ümmetin de artık 1940 yıllarında olmadığı söyleniyordu. İslam ümmetinin kalbi olan Mekke- Medine hattında İngiliz emeğiyle yaratılan Vahabi anlayışın, İslam ümmetinin bütününe yaşattığı aşağılanma duygusunun artık tekrar edilmesinin, Müslümanların yakaladığı bilinç sayesinde imkansızlığından bahsedilmekteydi.İslam Dünyası, son yarım yüzyılda gerçekten de ciddi değerler üretti. Yaşanan İran İslam Devrimi’nin oluşturduğu özgüven duygusu bir yana, Hasan-el Benna, Seyyid Kutup, Ali Şeraiti, M.M.Şerif, Mutaharri vbg… İslam Siyaset/Düşünce dünyasının insanlığa söylenecek sözlerinde etkili simalar oluştu. Batı’nın, bir dönem için insanlığa sunmaya çalıştığı “Özgür düşünme/yaşama” geleneğinin İslam coğrafyasına taşınma isteğinin, aslında emperyal taarruzlar için olduğunu ve Müslüman Halk’larla ilgilenilmesinin aslında bu halkların üzerinde oturduğu maddi servetleri yağmalamaya yönelik olduğunu belirten, coğrafyamızın düşünce/siyaset adamlarının oluşturduğu bu bilinç rüzgarı, ümmeti etkilemedi de değil… Filistin coğrafyasının İsrail tarafından adım adım işgal edilmesine karşı mücadele eden örgütler, solcu kimlik üzerinden yavaşça sıyrılıp İslamca bir söylem geliştirdiler. Sol gurupların etkisinden sıyrıldıkça da, halkla bütünleşme sağladılar, bölgede öz bir karekter gelişti. Lübnan’da direniş ruhunun Hizbullah’ta tecelli etmesi, Bosna’da Aliya İzzetbegoviç şahsında mücessemleşen İslami renk, Müslümanların her nerede olurlarsa olsunlar biri birleriyle ilgili olmalarını sağlayan bir çekim gücü oluşturdu. İslam coğrafyasının biraz da yaşadığı zulüm ve baskıdan doğan durumu, avantaja dönüştürmesi sadece İslami kimliği üzerinden birbirleriyle ilgilenmeleri, coğrafyalardan önce, bilinçlerin birleşip bir vahdet ruhu yakalamaları, ABD/AB/İngiltere cephesinde, değerlendirilmesi aciliyet gerektiren bir durumdu…
    Irak’ın işgali, aslında bir milad oldu. Saddam döneminde yaşanan büyük bir zulüm söz konusuydu ve buna çanak tutanlar; bizzat bu ABD/AB/İngiltere ekseniydi. Mezopotamya olarak adlandırdığımız bu coğrafya, gerek insanlığın, gerekse de İslam’ın hazinesi niteliğinde; İnanç ve Irk mozaiği, İslam’ın yorumu denilen mezheplerin aidiyeti olan bir zemindi. Saddam’ın, Şiilere, Kürtlere karşı uyguladığı zulüm, nihayetinde İran’a açtığı savaşla taçlandırılmış, bu savaşla birlikte İslam coğrafyasının milyonlarca insanı, milyarlarca dolarlık da serveti elden çıkarılmıştı. Yani Batılılar, Irak’a uyguladıkları fiili işgalden öce de aslında bu coğrafyada bir işgal söz konusuydu, ancak halklar bunu çok yakından hissetmiyordu. Bu durum günümüzde de geçerlidir. Örneğin Katar, Suudi Arabistan (bizzat Arabistan’a bu isimle hitap etmek, ne denli hazin bir durum değil mi? Mekke- Medine hattına “Suudi” demek!), Ürdün vs…Irak’a giren batılıların, istediklerini tam manasıyla başardıkları doğru değil elbet, ancak yıktıklarını onarmak da kolay değil. Başaramadılar Çünkü; hafsalamızın alacağından daha uzun süre çöreklenmeye gelmişlerdi. Kalcı olmak, konuşanın tepesine inmek, İsrail’in sarsılan güvenliğini korumak ve bizleri köle, kendilerini efendi gördüklerinden; bölgenin hazinelerini bitirene kadar, kendi coğrafyalarına intikalini sorunsuz bir şekilde aktarmak istiyorlardı, bu olmadı. İran, bu konuda olağanüstü bir performans sergiledi. Düşmanı çözdü, karşı istihbaratla Mossad ve CIA’ya tam manasıyla ayak bağı oldu, hatta bir çok alanda üste çıktı. “Savaşacaklar!” dedikleri İran-ABD/İsrail/İngiltere, aslında bu bölgede zaten savaştı.Başardılar…Çünkü; can damarımızdan vurdular. Mezhep ve Irk söylemini diri tutular, hem öldürdüler hem de bunu yaparken bile Şii ve Sünni söyleme atıfta bulunarak fitne ortamı yarattılar. Bizzat Iraklılar, onca zulüm görmelerine karşın biri birlerine o güne değin Şii veya Sünni gibi bir ön adla yaklaşmadıklarını belirtiyorlardı. Oysa şimdi… Artık bu ön adlar, bırakın Irak’ı, bizde bile kullanılmaya başlandı. HAKSÖZ ve TİMETURK vs… gibi haber/düşünce sitelerinde bu durumla karşılaşıyor olmamız, tahribatın büyüklüğüne işaret etmekte. Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi hakkında verilen haberlerde “Şii Maliki; Sünni Haşimi” ibareleri yer almaktaydı. İHH gibi bir Sivil Toplum Örgütü’nün Mütevelli Heyeti’nde olan, aynı zamanda TIMETURK’e yazan Osman Atalay, hem yazısının başlığını “Mazlum Suriye halkının yanındayız” koymakta, hem de aynı yazıda “Muharrem ayı bu yıl coşku ile kutlanırken…” diye bir cümle kurabilmekte. Muharrem ve coşku, Aşura ve coşku… İşte size bilinç körelmesi! Suriye’de mazlum halkın yanında olmak ve Muharrem ayı’nı coşku ile kutlamak! Tarihin, bu en vahim, en acı, en trajik olayını “coşku ile…” ele almak! Bilmemek veya kasıtlı olmak… Her iki durumda vahim!
    Bu konuyu niye ele aldım biliyor musunuz? Artık önümüzde çok hassas günlerin olacağını düşünüyorum. Hiç ummadığımız, hiç beklemediğimiz kesim/kişi’lerden bazen bilinçsizlikten, bazen gafletten, bazen de taasuptan kaynaklanan bir takım sıfatlar/tespitler/yorumlar işitebiliriz. Hasan-el Benna, Seyyid Kutup, Ali Şeraiti, M.M.Şerif, Mutaharri vbg…değerlerimizin, canlarıyla bedel ödeyerek ümmete kazandırdığı bilinç üzerine emperyalizmin taarruzu söz konusu. Suriye, Irak, İran-Hizbullah-Hamas ekseni üzerinde ciddi operasyonlara tanık olacağız. Bizzat Müslümanlar, bir çok olayın yorumunda artık birbirleriyle ayrışıyorlar. Tedbir alınmazsa kamplaşmalar yaratılacak. Benim derdim arazi de olanlarda değil, türbin’de olanlardan korkuyorum. Düşmanla, onlarca yıldır her alanda mücadele eden İran… Ürdün’de, Mossad ajanları tarafından şırınga verilerek öldürülmek istenen, ancak; korumalarının yakaladığı bu ajanların, İsrail’e iadesi için zehir’in panzehir’inin şart koşulması karşılığında bugün yaşamını sürdüren, daha sonra kendisi için Ürdün’de yakalatma kararı çıkarıldığı için Şam’a yönelen Halid Meş’al… Oğlu Hadi’nin değil, İmad Muğniye’nin şehadetinde “And olsun çok şey kaybettim” diyen Nasrullah… Bunlar, düşmanı iyice tanıyanlardır, arazinin insanıdır. Savaşın tek boyutlu olmadığını, bilek bükemeyen düşmanın, her türlü kahpeliğe bürünebileceğini onlar bilir elbet, ancak bu yetmiyor ki. Bu coğrafyanın birde Yusuf el Kardavi’leri var, Katar’dan Suriye’ye haber yollar, Burhan Galyon gibi birinin de içinde olduğu “Suriye Muhalefeti” diye adlandırılan gurubu desteklemekten imtina etmez. Bununla birlikte Arap Birliği’nde yığınca olan despotların, Suriye’yle ilgili yaptığı “halkın sesine kulak ver” çağrısında samimi olduklarına inanmamızı isteyen çevreler de var. “Halk” söylemi oluşturarak, efendileri olanlara ettikleri hizmeti, bize “İnsan Hakları” olarak yutturmaya çalışan bu giyotin çeteleri… ABD/AB/İngiltere ekseninin geliştirdiği bu oyunu, bölgede ısrarla oynatacaklar. Her ülkeye, onun kamuoyuna göre geliştirdikleri “Özel strateji”yle, ümmeti 1940’lı yılların da gerisine götürüp, birbirine düşman ettirme; Mezhep, Irk, Değerler (Aşura vs..), Ülke, üzerinden ayrıştırmak söz konusu.Coğrafyalarımızın işgaliyle beraber, bunun içimizdekiler eliyle yapılması gibi bir dehşet’le karşı karşıyayız. Dikkat ederseniz, onlar istediği zaman konuşup, onlar istediğinde susuyoruz. Kendimize ait olması gereken gündemleri, onlar belirliyor. Suud’da, Ürdün’de, Fas’da durum nedir, konuşanımız var mı? Müslümanlar hangi zulümlere göğüs germekte? Ama BBC’de, The Tımes’da bir haber olsun görün bakın bizim Açık Oturum’larımızı, Panellerimizi, gazete köşe yazarlarımızı… İşte Suriye! Clinton ile aynı gündemi yaşıyor anlı şanlı köşe yazarlarımız. Allah’dan bu Suriye oyununda takke tez düştü. Ama gerisi gelecek, boş durmayacak düşman.Safların daha da bir sıklaştırılmasına ve bilinçlice bir vahdete doğru inşallah…

    #2
    Ynt: Yeni bir sayfa açılıyor…

    selamun aleykum
    bu yazıyı okuyunca Muhammed Ak kimdir merak ettim google dan arattım ama bir şey bulamadım bellidir ki bilinçli basiretli vahdet taraftarı bir müslümandır ancak hakkında daha fazla bilgi almak istiyorum bu yazısını hangi siteden alıntıladınız acaba belki oradan hakkında bilgi edinebilirim
    saygılar...

    Yorum


      #3
      Ynt: Yeni bir sayfa açılıyor…

      vahidetun kardes bu yazi rast haberden alintidir, muhammed ak hakinda benimde bilgim yok,bir sayfada görmüstüm sanirim kendisi yurt disinda yasayan bir alim, yazilarini rast haberden takip edebilirsiniz, bugün rast haberde sorun var girilmiyor.

      Yorum


        #4
        Ynt: Yeni bir sayfa açılıyor…

        inşallah bakacağım rasta
        Allah razı olsun

        Yorum


          #5
          Ynt: Yeni bir sayfa açılıyor…

          İnanıyoruz ki Türkiyede islami, islamcı gibi geçinen amerikan uşaklarının maskesi halk nezdinde önemli ölçüde deşifre edilmiştir. Edilmeye de devam edilmesi gerekir tabi. İnşallah başaramayacaklar fitnelerini. Yıllar yılı bunların pisliklerini halka anlatan bir çok isimsiz kahraman vardır. Ümitvar olalım.
          Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
          Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

          Yorum

          YUKARI ÇIK
          Çalışıyor...
          X