Bismillahirrahmanirrahim.
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah(c.c.) a, salat ve selam O’nun habibi, alemlere rahmet olarak yaratılan Muhammed Mustafa(s.a.a) ya ve O’nun pak ve tertemiz Ehl-i Beyt’ine olsun.
Bireysel yaşama ihtimali bulunmayan, yaratılış gereği kendinden başkalarına muhtaç olana insanoğlu, varoluşundan bu yana hep birlik olma ve bir arada bulunma ihtiyacı hissetmiş ve bunun için şehirler, devletler kurmuştur. Bir arada yaşama isteği ister istemez kanun ve kurallara olan gereksinimi ortaya çıkarmış, kanun ve kuralların tesbiti ise onu uygulayacak bir gücün ve iktidarın oluşturulmasını gerekli kılmıştır.
Zamanla oluşturulan iktidarlar toplumları yönetirken onlara hizmet etme ve düzeni sağlama düşüncesinde uzaklaşmış ve toplumu, kendi iktidarlarının ihtiyaçlarını karşılayacak ve kendi heva ve heveslerine hizmet için kullanacakları bir araç olarak görmeye başlamışlar ve insanın azan nefsinin bir temsili misali toplumların azan nefsi haline gelmişler ve toplumları fesada sürüklemişlerdir.
Bu toplumlara Yaratıcı tarafından elçiler gönderilmiş fesad bataklığında boğulmak üzere olan toplum fertleri ve fesadın kaynağı iktidarlar uyarılmış hidayet yolu gösterilmiştir.
Toplumun nefsi konumundaki iktidarların karşısında, aklı ve vicdanı temsil eden ve menşei Yüce Yaratıcı olan “Ruhullah” destekli oluşumlar meydana gelmiş ve bu şekilde hak ve batıl mücadelesi, hidayet ve delalet önderlerinin rehberliğinde başlamıştır. Bu mücadele insanlık tarihi ile başlayıp kıyamete kadar sürecek ve bu savaş İmam-ı Zaman Mehdi(a.f.) gelince son bulacaktır.
Burada irdelemek istediğimiz, bu süreçte İslami kimliğe bürünmüş olan bizlerin siyasi tavır almalarının ve bu tavırların sosyal hayata yansımalarının nasıl olması gerektiğidir. Muhakkak ki her değerlendirme değerlendirenin öznel yargılarını da barındıracağı için tüm bireyleri kuşatamama ve yanılma tehlikesini de içinde taşıyacaktır. Ve yine her değerlendirme değerlendirenin ilmiyle sınırlıdır. Rabbim dilimizin bağını çözsün ve anlatmak istediğimizi anlatabilmeyi nasip etsin.
Siyaset, yönetme bilimi veya sanatı olarak tanımlanan bir kavramdır. Bu kavrama bağlı bilgi, iktidar sahiplerinin iktidarlarını sürdürmek ve güçlendirmek için hangi argümanlara sahip olmaları gerektiğini araştırdığı gibi, bu bilgiyi kullanan insanların bu sanatı hayatlarına aksettirerek şekillendirdikleri eylem ve söylemleri ile inandıkları davaya olan katkılarını da arttırmalarını ve başka insanlara ulaşmada izleyecekleri yolu ve yaklaşımları belirlemelerini de sağlayacaktır.
Aynı zamanda siyaseti, inandığı dava uğrunda uygulayabilme ve inandığı davasını her türlü tahriften ve saldırıdan koruma ve halka ulaştırma bilincini siyasi bilinç olarak adlandırabiliriz. Bu yazıda genel olarak siyasi bilinçten ve onun yüklediği sorumluluktan bahsedilecektir.
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah(c.c.) a, salat ve selam O’nun habibi, alemlere rahmet olarak yaratılan Muhammed Mustafa(s.a.a) ya ve O’nun pak ve tertemiz Ehl-i Beyt’ine olsun.
Bireysel yaşama ihtimali bulunmayan, yaratılış gereği kendinden başkalarına muhtaç olana insanoğlu, varoluşundan bu yana hep birlik olma ve bir arada bulunma ihtiyacı hissetmiş ve bunun için şehirler, devletler kurmuştur. Bir arada yaşama isteği ister istemez kanun ve kurallara olan gereksinimi ortaya çıkarmış, kanun ve kuralların tesbiti ise onu uygulayacak bir gücün ve iktidarın oluşturulmasını gerekli kılmıştır.
Zamanla oluşturulan iktidarlar toplumları yönetirken onlara hizmet etme ve düzeni sağlama düşüncesinde uzaklaşmış ve toplumu, kendi iktidarlarının ihtiyaçlarını karşılayacak ve kendi heva ve heveslerine hizmet için kullanacakları bir araç olarak görmeye başlamışlar ve insanın azan nefsinin bir temsili misali toplumların azan nefsi haline gelmişler ve toplumları fesada sürüklemişlerdir.
Bu toplumlara Yaratıcı tarafından elçiler gönderilmiş fesad bataklığında boğulmak üzere olan toplum fertleri ve fesadın kaynağı iktidarlar uyarılmış hidayet yolu gösterilmiştir.
Toplumun nefsi konumundaki iktidarların karşısında, aklı ve vicdanı temsil eden ve menşei Yüce Yaratıcı olan “Ruhullah” destekli oluşumlar meydana gelmiş ve bu şekilde hak ve batıl mücadelesi, hidayet ve delalet önderlerinin rehberliğinde başlamıştır. Bu mücadele insanlık tarihi ile başlayıp kıyamete kadar sürecek ve bu savaş İmam-ı Zaman Mehdi(a.f.) gelince son bulacaktır.
Burada irdelemek istediğimiz, bu süreçte İslami kimliğe bürünmüş olan bizlerin siyasi tavır almalarının ve bu tavırların sosyal hayata yansımalarının nasıl olması gerektiğidir. Muhakkak ki her değerlendirme değerlendirenin öznel yargılarını da barındıracağı için tüm bireyleri kuşatamama ve yanılma tehlikesini de içinde taşıyacaktır. Ve yine her değerlendirme değerlendirenin ilmiyle sınırlıdır. Rabbim dilimizin bağını çözsün ve anlatmak istediğimizi anlatabilmeyi nasip etsin.
Siyaset, yönetme bilimi veya sanatı olarak tanımlanan bir kavramdır. Bu kavrama bağlı bilgi, iktidar sahiplerinin iktidarlarını sürdürmek ve güçlendirmek için hangi argümanlara sahip olmaları gerektiğini araştırdığı gibi, bu bilgiyi kullanan insanların bu sanatı hayatlarına aksettirerek şekillendirdikleri eylem ve söylemleri ile inandıkları davaya olan katkılarını da arttırmalarını ve başka insanlara ulaşmada izleyecekleri yolu ve yaklaşımları belirlemelerini de sağlayacaktır.
Aynı zamanda siyaseti, inandığı dava uğrunda uygulayabilme ve inandığı davasını her türlü tahriften ve saldırıdan koruma ve halka ulaştırma bilincini siyasi bilinç olarak adlandırabiliriz. Bu yazıda genel olarak siyasi bilinçten ve onun yüklediği sorumluluktan bahsedilecektir.
Yorum