Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İsrail’in zırhları!

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    İsrail’in zırhları!

    Kelim Sıddıki, Arapların ‘düvelü’t tavk/kuşatma ülkeleri’ dedikleri İsrail’e mücavir ve komşu Arap ülkelerini tam aksine ‘İsrail’in zırhı’ olarak tanımlamıştır. Gerçekten de öyle değil midir?
    Churchill, Kahire’de bir otel odasında çizmiş olduğu Yeni Ortadoğu haritasını eline alır, Kudüs’e gelir ve orada Abdullah ve diğer yandaş liderlerle İsrail’e tampon olacak yeni bir ülkenin sınırlarını çizer. Bu ülke, Ürdün’dür. Hadis diliyle fitnenin dumanı olan Şerif Hüseyin’in oğlu 1. Abdullah, İsrail liderleriyle birlikte bu tampon ülkeye teşnedir. Sonrasında Camp David anlaşmasıyla birlikte Mısır da bu kervana katılır. Suriye’de kah ret kah katılmama (mümanaa) cephesinde yer alsa bile konumu gereği İsrail’in zırhlarından birisidir ve bugüne kadar aksini ispat etmiş de değildir. 2003 yılından itibaren başta

    Suriye olmak üzere bu ülkeler topun ağzına gelmişti. Lakin İsrail zamanla İsrail’in duvarı ve zırhı haline gelen bu rejimlerin değiştirilmesine karşı çıkmıştır. Bush nezdinde bu ülkelere veya rejimlere ‘şefaatçı’ olmuştur. Amerikan idaresiyle rejimlerin geleceğine dair yaptığı müzakerelerde ‘bilinen kötünün bilenmeyen iyiden yeğ olacağını’ telkin etmiştir. Böylece, İsrail’in zırhları İsrail’in himayesine mazhar olmuştur. ABD’nin İsrail’in telkinleriyle vazgeçtiği bu rejimleri devirme işlemi bugün Arap sokakları tarafından müteharrik bizzat bir şekilde deruhte edilmek istenmektedir. ABD’nin yıkamadığını bugün sokak üzerine almış durumdadır. Bu defa da İsrail kara kara Arap rejimlerinin geleceğini düşünmekte ve devrilmeleri halinde nasıl bir tablo ile karşılaşacağını hesaplamaktadır. İsrail basını da durum analizine girmiştir. Deccal rejimi İsrail, Bin Ali’yi kaybetmenin dayanılmaz acısına gark olmuştur. Bin Ali’nin arkasından Müberek rejiminin kaygısına düşmüştür. Kendini bilmez Avigdor Lieberman gibiler Mübarek için ‘İsrail’i ziyaret etmezse cehennemi boylasın’ dese de Netanyahu bunun bekâra karı boşamak kabilinden olduğunu biliyor ve bu rejimler olmadan İsrail’in bölgede geleceğinin olmadığını da idrak etmektedir. Bundan dolayı da temkinlidir.


    ¥



    Aluf Benn, Haaretz gazetesindeki ‘On behalf of ‘political stability (21 Ocak 2011)’ başlıklı analizinde Netanyahu’nun içeride ve dışarıda yalnızlığına dikkat çekmektedir. Yalnızlığını paylaşan tek rejimin Mübarek rejimi olduğunu lakin onun da siyaseten yaşlandığını ve dünde kaldığını beyan ediyor. Çinli liderlerden beklediği daveti hâlâ alabilmiş değil. Aklının bir ucunda Güney Sudan’daki referandumun sonuçları olsa da diğer ucunda kaybedilen müttefik Bin Ali’nin akıbeti vardır. Bin Ali’den sonra Netanyahu daha da yalnızlaşacaktır.



    Mısır Meclisi Dış İlişkiler Komisyon Başkanı Mustafa Faki, bundan bir müddet önce Kelim Sıddıki’nin tezlerini doğrulayan konuşmalar yaptı. Bundan sonraki başkanın hem İsrail hem de Amerikan kriterlerine göre seçileceğini söyledi. Bu, Müberek’in bu kriterlere uymadığı anlamına gelmez. Sadece Mübarek sonrasında da durumun değişmeyeceğini teyiden söylenmiş bir sözdür. Muhammed Haseneyn Heykel’in bu sözleri afişe etmesi üzerine Mustafa Faki her zamanki gibi sözlerini tevile çalışmıştır. Lakin anlayan anlamıştır. Aluf Benn’e göre, Netanyahu Mısır dahi komşu ülkelerde demokrasiyi yeğlediklerini söylese de sözlerinin aldatıcı ve yanıltıcı olduğunu ve fiiliyat arz ettiğinde bu sözlerinden çark ettiğini ve Condoleezza Rice gibi davrandığını yazmaktadır. Aluf Benn’e göre, mevcut Arap rejimleri ve liderleri kesinlikle sevimsiz gelişmelerle ve haberlerle Netanyahu’yu sürprizlere gark etmeyeceklerdir. Aluf Benn’e göre, çanlar zırhlarını kaybeden İsrail için çalmaktadır! Knesset’in açılış konuşmasında değindiği gibi, bölge ve dünya istikrarsız bir döneme girmiştir. Sudan’ın bölünmesi İsrail’i sevindirse bile Tunus rejimi çökmüş ve Mısır ve Suudi Arabistan rejimlerinin ne kadar ayakta kalabilecekleri ise muammadır ve belli değildir. Lübnan’da durum yeniden karışmış ve bu Hizbullah’ın gücünü pekiştirmesiyle sonuçlanabilir. Netanyahu’ya göre Lübnan Hizbullah’ın eline düşebilir. Değişen sadece bölge de değil. ABD’nin yerini hızlı bir biçimde Çin almaktadır. İsrail bu değişen şartlarda yeni müttefikler bulabilir ve eski müttefiklerini yenileriyle değiştirmeye muvaffak olabilir mi? Böyle bir manevra imkanı var mı?



    ¥



    Bunlar bilinmeyen ve korkutucu gelişmeler. Haaretz yazarı Benn, ‘Tanıdığımız dünya kayboluyor ve yeni bir dünyanın eşiğindeyiz’ diyor. Benn dokundururcasına şöyle devam ediyor : “Kudüs’teki bürosunda tek başına oturan Netanyahu, statükoyu korumaya çalışıyor!” İsrail kendi derdine baksın lakin topun ucunda Arap rejimleri var. Sanki 1916’daki sahte Büyük Arap Devrimi gerçeğiyle bugün tanışıyor. Zira, Kelim Sıddıki gibilerin dediği gibi Arap rejimleri Davud’un değil, İsrail’in zırhları ve bunun bedelini de ödüyorlar.

    Mustafa Özcan

    #2
    İsrail’in zırhları!

    Ben yazar kadar iyimser değilim malesef. ve sanmıyorum ki siyonist kan içici çetenin tunus mısır ve lübnan gibi ülkelerde olanlardan ve diğer ülkelerde olacaklardan habersiz olsun.. onların bu gelişmeleri kontrolleri altında tuttuklarını sanmasam da bunlardan habersiz olduklarını düşünmüyorum. hali hazırda siyonistlerin tüm dünyada gözleri kulakları var bir çok olayları kendileri yönlendiriyorlar..

    Arap ülkelerindeki despot krallıkların çöküşü yerlerine iyi İslami rejimlerin kurulacağı anlamına gelmez.. Gönlümüz o yöndedir. İsteriz ki her birinde Ehlibeyt mektebine bağlı yeni Mehdi a.f. ülkeleri oluşsun. Zuhuru oluşturan ordularla donansın tüm ülkerler.. Ancak daha bunun için oldukça erken, ya da şu an o emareler görünmüyor..

    Lübnan konusunda ise iyimser olabiliriz.. Çünkü orada Peygamber torunlarının kokusu ve velayeti fakihe tam bağlı bir kadro var ve oldukça da başarılılar Elhamdülillah.. her şeyleri kaliteli tam çağdaş dünyada müslümanların yüz akı diyebileceğimi seviyedeler.. Rabbim sayılarını ve başarılarını artırsın...

    dünyada insanların krallıkları çöpe attığı yerel merkeziyetçilik hatta global merkeziyetçilikleri yok etmeye doğru dönüştüğünü görmekteyiz. artık postmodern/modern ötesi çağda benim dediğim dedik diyen bir toprak parçasını çevrelemiş ve orada hükmeden, kendini seçkin sayan insanlar olmayacak.. böyle güçleri kalmayacak..

    insanları önümüzdeki yüz yılda artık benim de yönetimde dünyanın gidişinde rolüm var diye zannedip inandığı bir sistemle karşı karşıya. yönetimde konuşma hakkı olduğunu düşünecekler..

    oysa tüm bunlar da birer yanılgı. ne krallıklar yok olacak ne merkeziyetçilik.. sadece şekil değiştirecekler..

    artık bir bölgede her alanda sözü geçen krallar yerine tüm dünyada belli alanlarda sözü geçen krallar hükmedecek. Örneğin global şirketler önümüzdeki yüzyılda yeni krallardır. tüm dünyada hükmedecekler onların dediğini yapmaya yerel yönetimler çökecek, yapanlar hükmedecek.. bunlar petrol şirketleri uyuşturucuyu elinde tutan karanlık güçler, silah tüccarları, medya patronları ve bir de coca cola mc donalds gibi sömürge şirketleri... artık dünyanın yeni krallarının bunlar olması ön görülmektedir..

    Bu düzlem içerisinde hesaplar böyle iken Allah'ın da bir hesabı vardır ve Allah hesabında yanılmayandır. Müslümanlar oldukça özgürlükçü ifade ve beyan hürriyeti olan bu dünyada söz sahibi olabilmek için teknik ve donanımsal güçlerini birleştirmeli ve inançla yaşam ilkelerini en güzel şekilde anlatacak yöntemlerini geliştirmeliler.

    internette film ve sinema dünyasında haber şirketlerinde ciddi kuruluşlar oluşturmalılar. dünyayı elinde tutmaya çalışan bir kaç aileden bıkmış usanmış insanların arayış içindeki gözlerine cevap olabilmeliler..

    böyle olduğunda artık tüm sistemlerden bıkmış bulunan insanlığı Mehdi a.f.'in adalet sistemine hazır hale getirebileceklerdir..

    ves selam..

    Yorum


      #3
      İsrail’in zırhları!

      Mustafa Özcanı çoktan takip ederim. Çok mutaassıp bir mezhepçi ve iyi bir islam inkılabı düşmanıdır. Suriyeyi israilin kalkanı gibi göstermesi de yine İran düşmanlığından kaynaklanmıştır.

      Halbuki Suriye hiç bir zaman israile yarayacak şekilde davranmamıştır. Eğer Suriyenin siyonist israile karşı direnişi olmasaydı, israil etrafındaki bütün arap ülkelerini rahat bir şekilde işgal eder, topraklarını genişletirdi.

      Qumu aşk kardeş, Mustafa Özcandan daha çok bizlerin iyimser olması gerekiyor. Çünkü bütün halk hareketlerini tetikleyen asli unsur İran İslam İnkılabının bereketidir. İslam İnkılabının bereketi olan Hizbullahın siyonizmin kolunu kanadını budamasıdır.

      Halkları uyanışa sevkeden, harekete kaldırdan dinamik budur. Çünkü abd israil zaten o ülkeleri katı bir sünni mezhepçilik yaptırarak İslam İnkılabına düşman etmeye çalışmıştı. Ve bu hain ülkeler, karnı aç toplumlarını şii düşmanlığı yaptırarak avutmaya çalışmışlardı.

      Şimdi halkların kendilerine bunları yapan rejimlere karşı kıyamı bize iki hususu gösteriyor. Birincisi, bu halklar islam inkılabı ve şia düşmanı yapılmaya çalışılmıştı, böylece bu tağutlar halkı bu yönde kullanırken hem şia ve islam inkılabına karşı halkı kullanmış olacaklar, hem de halkın kendilerine yönelmesinden kurtulmuş olacaklardı.

      Ancak görüyoruz ki bu geri tepti. Halklar siyonist emperyalist kafirlerin kendilerine biçtikleri uğursuz rolleri ellerinin tersi ile itmiş gözüküyorlar.

      Muhterem kardeşim, güneş gecenin ortasından birden öğlenin ortasına düşmüyor. Bunun fecri kazibi var, fecri sadıkı var, seher vakti, kuşluk vakti var. 24 saatin bile aşamaları var.

      Eğer Tunusta halk kıyam etmişse mutlaka ehlibeytin emareleri vardır orada. Nasıl olsa onlar şii değil, onlardan ne beklenir mantığı tam da emperyalizmin arzuladığı noktadır.

      Her şey bir anda olmuyor. En basit bir bitki bile olgunlaşmak için bir mevsime ihtiyacı var. Toplumsal değişimleri hemen bir anda beklemek doğru olmaz.
      Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
      Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

      Yorum

      YUKARI ÇIK
      Çalışıyor...
      X