Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Vahdet'e Dair

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Vahdet'e Dair

    HUVE’L AZİZ

    SELAM OLSUN ALLAH’IN HABİBİNE VE TEMİZ PAK KILDIĞI EHL-İ BEYTE

    Bizi yaratan, nimetleriyle kuşatan, kendi rahmetiyle yargılayacak ve dostluk ve dayanışmamızı perçinleyebilmemize bu gün vesilesi ile imkan veren Allah’a gökteki yıldız ve denizlerdeki kum sayısınca hamd-u senalar olsun.
    Belki bazılarımız için hep tekrarlanan veya alışılagelen bir konu olarak görünse de önemi ayet ve hadislerce üstüne basılarak vurgulanan, ümmetin her dönemde ihtiyacını hissettiği ve özellikle bugünlerde hava ve su hükmünde olan bir konudur. Çünkü peygamber (s.a.a ) Müslümanları bir vücudun azaları olarak betimlemiş ve bir azada olabilecek bir hasarın diğer bütün azalara sirayet edeceğine dikkat çekmiştir. Sağlam bir şekilde durabilmek, ideal ve müteal olan bir yaşayış biçiminin yolu da tüm azaların düzgün bir şekilde çalışmasını gerektirir. Burada bizlerin diğer insanlardan bir kat daha fazla sorumlu olduğumuzu mensubu olduğumuz mektep üstüne basa basa vurgulamaktadır. Nedir vahdet? Neden böyle bir gereksinim? Farklılıkları yüzünden birbirini boğazlama safhasına gelen insanlar neden birleşmelidir? Benim gibi düşünmeyen ve benim gibi yaşamayan bir kişiyle veyahut bir toplulukla neden bir araya gelmeliyim? Elbette ki bu sorulara verilebilecek cevaplar çok fazladır ve eminim ki vahdetin kelime anlamını dahi bilen bir kişi bile buna cevap verebilecek durumdadır. Lakin ehlibeyt imamlarından imam Musa bin Cafer (a.s) dönemin Abbasi halifesi mehdi ile fedek arazileri ile alakalı yaptığı konuşmanın satır aralarında öyle bir cevap vermiştir ki Ehlibeytin vahdet hakkındaki nazariyesini ve bizlerin bu cevap karşısında tefekkür etmemiz gerektiğini vurgulamıştır adeta. Fedeğin ne olduğunu anlattıktan sonra halife mehdi : ey ebul hasan (a.s) bana fedeğin sınırlarını anlat sorusuna imam (a.s) şu cevabı verir;
    -Bir sınırı uhud dağıdır. Bir sınırı mısır sırtlarıdır. Bir sınırı seyf’ul Bahr’dır. Bir sınırı da Dumet’ul Cendel’dir.

    Evet kardeşler.
    Herkesin anladığı üzere imam (as) o gün ki İslam topraklarının tamamından bahsediyor. Hiçbir yeri ayırmaksızın O’na ve babalarının velayetine inanmayan insanların bu toprak sınırları içerisinde olduğunu bile-bile. Çünkü Onlar ayırmak için değil bütünleştirmek için vardırlar.
    Peki bizler Onların (as) bu duyarlı davranışlarına ve bize verdikleri öğütlere sadık kalıp doğru bir istikamette yol alabiliyor muyuz? Allah-u Teala’nın Hucurat suresinde buyurduğu “şüphesiz ki bütün inananlar kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizle aranızı ıslah edin ve Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz” ayetinin hükmünü ne kadar yerine getirebiliyoruz? Yaşadığımız ülkedeki kapı komşumuz, patronumuz, iş arkadaşlarımız hatta sonradan Ehlibeyt mektebine dahil olanların annesi babası ve öz kardeşleri ehli sünnete mensup olanlar ile aynı gökyüzü altında ne kadar kardeşçe yaşabiliyoruz? Birbirimize ne kadar tahammül edebiliyoruz? Aramızdaki ihtilafların yüzde 5 gibi düşük bir rakam olduğu kendi alimlerimiz tarafından da belirtilen kardeşlerimizle bizler yüzde kaç oranında kardeşiz?
    İmam Ali a.s öyle bir söz söylemiştir ki layığı ile anlayıp kavrayabilen insanlar için özellikle de sosyal bilimciler için el kol bağlayan hükmünde bir sözdür. O söz şudur “İnsanlar iki türlü kardeşindir. Özde ve türde. Türde kardeşin olmayan özde kardeşindir.” Ve hakeza kerbela günü bütün yakınlarını hunharca katleden gözü dönmüş, melun ve habis yaratıklara karşı imam Hüseyin a.s’ın eğer hala isterseniz yine de konuşabiliriz demesi de hayret uyandırıcı değil midir?
    Birlik olmayan bir ümmete bir ve tek olan Allah’ın yardım etmeyeceğini hatırlatarak rabbimin bizleri vahdet kanadı altında kardeşlerimizle birleştirmesi temennisi ile okuyan kardeşlerime teşekkürlerimi sunuyorum…
    EY AZİZAN, BİZ KAR-ZARAR HESABI YAPMAKSIZIN SEVGİ'YE TESLİM OLUR SELAMA ERERİZ. KİM NE DERSE SÖYLESİN, SEVDİM ALİ'Yİ. KAR-ZARAR http://www.nuvezan.com/

    #2
    Vahdet'e Dair

    Allah razı olsun kardeşim güzel bir yazı samimi niyetlerle dolu temenniler..

    kardeşlik ve vahdeti engelleyenler kanımca ne inanç farklılıklar ne ameli uygulamalardaki başkalıklar ne de halkların zevklerinin değişik oluşları..

    vahdet bu gün değişik ırk inanç ve sınıflardan kaynaklanmıyor. Vahdeti bozan firavuni düzenlerden kaynaklanıyor. Emperyalistlerden ve onların kirli tuzaklarından kaynaklanıyor, çünkü geçmişte olduğu gibi günümüzde de firavuni tağuti düzenler sömürü iktidarlarını insanları sınıflara bölüp onları ayırmak ve hatta zaman zaman kendi zulümleri ortaya çıkmasın diye çatıştırmakla mümkün:

    "Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandı." kasas 4

    firavuni tağuti düzenlerde insanlar ya da memleketler inanç bağına göre ayrılmaz. Tersine güney-kuzey, doğu-batı, türk-kürt, türkiye-ırak, arap-acem, milliyetçi-sosyalist, diye bölünür.. bu yapay bölünmelerden tağuti düzenler çıkar elde ederler. Bunları çatıştırırlar. çatışmalar sonucunda şu iki kardan birini elde ederler:

    1- "bakın siz kendinizi idare edecek rüştlüğe sahip değilsiniz, sizi bizim gibi efendiler yönetmeli yoksa birbirinizi öldüre öldüre tüketeceksiniz" diyerek kendi iktidarlarının suçlarını gizlerler ve hatta yönetimlerinin meşru ve vazgeçilmez bir nimet olduğunu telkin etmeye çalışırlar..

    2- eğer bir coğrafyada zulüm dolu firavni tağuti düzene bir tehdit oluşur, onu yıkmaya yönelik eylem gelişirse bu durumda tağuti iktidar zulümlerini düzeltip kendine çekidüzen vermek yerine bu gücün karşısında zayıf olan başka bir gücü destekleyerek çıkarır böylece onları birbirilerine kırdırarak güçten düşürür ve kendi iktidarını garanti altına almış olur.

    Vahdeti, vahdeti bozan esas firavuni tağuti yapılanmalardan sorgulmayıp onları dize getirmeden sağlamak mümkün değildir. onların tuzaklarının niteliğini bilmeden çözemezsiniz. Vahdeti bozan inanç ve değişik mezhep sahipleri olan halklar değildir, inanç farklılıkları ırksal ve dilsel ayrılıklar tarihin hiç bir döneminde, firavuni düzenlerce kullanılmadıkça çatışma nedeni olmamıştır.

    öyleyse vahdeti bozmanın suçluları gerçekte hiç bir gücü olmayan hatta fitne çıkarıp çatışma yaratacak güce bile sahip bulunmayan farklı inanç sahibi halk yığınları değildir. farklı inançlar değildir. Örneğin vahdeti bozan şii ve sünniler değildir. şiayı ya da sünniliği savunan (hatta bu konuda kavga bile etse) bilim ve delil insanları düşünen insanlar değildir. hiç bir inanç guruplarında tartışma deliller sunma gibi nedenler çatışmayı doğurmamıştır..

    Ama ne zaman ki firavuni tağuti iktidarlar oraya casuslarını salmış ve kan döktürmüşse o zaman buna kanan insanlar çıkmıştır. Hatta bu durumlarda bile bir iç savaş oluşmamış, ama tağuti düzenler zorla askerler tutarak gurupların üzerine salmış ve çatışmalar yaratmıştır..

    öyleyse vahdete engel olanlar zalim diktatörlerdir. mücadelemizi onlara yöneltmeliyiz..

    Yorum


      #3
      Vahdet'e Dair

      [quote author=Qom_u_aşk link=topic=18793.msg113425#msg113425 date=1293579566]
      Allah razı olsun kardeşim güzel bir yazı samimi niyetlerle dolu temenniler..

      kardeşlik ve vahdeti engelleyenler kanımca ne inanç farklılıklar ne ameli uygulamalardaki başkalıklar ne de halkların zevklerinin değişik oluşları..

      vahdet bu gün değişik ırk inanç ve sınıflardan kaynaklanmıyor. Vahdeti bozan firavuni düzenlerden kaynaklanıyor. Emperyalistlerden ve onların kirli tuzaklarından kaynaklanıyor, çünkü geçmişte olduğu gibi günümüzde de firavuni tağuti düzenler sömürü iktidarlarını insanları sınıflara bölüp onları ayırmak ve hatta zaman zaman kendi zulümleri ortaya çıkmasın diye çatıştırmakla mümkün:

      "Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandı." kasas 4

      firavuni tağuti düzenlerde insanlar ya da memleketler inanç bağına göre ayrılmaz. Tersine güney-kuzey, doğu-batı, türk-kürt, türkiye-ırak, arap-acem, milliyetçi-sosyalist, diye bölünür.. bu yapay bölünmelerden tağuti düzenler çıkar elde ederler. Bunları çatıştırırlar. çatışmalar sonucunda şu iki kardan birini elde ederler:

      1- "bakın siz kendinizi idare edecek rüştlüğe sahip değilsiniz, sizi bizim gibi efendiler yönetmeli yoksa birbirinizi öldüre öldüre tüketeceksiniz" diyerek kendi iktidarlarının suçlarını gizlerler ve hatta yönetimlerinin meşru ve vazgeçilmez bir nimet olduğunu telkin etmeye çalışırlar..

      2- eğer bir coğrafyada zulüm dolu firavni tağuti düzene bir tehdit oluşur, onu yıkmaya yönelik eylem gelişirse bu durumda tağuti iktidar zulümlerini düzeltip kendine çekidüzen vermek yerine bu gücün karşısında zayıf olan başka bir gücü destekleyerek çıkarır böylece onları birbirilerine kırdırarak güçten düşürür ve kendi iktidarını garanti altına almış olur.

      Vahdeti, vahdeti bozan esas firavuni tağuti yapılanmalardan sorgulmayıp onları dize getirmeden sağlamak mümkün değildir. onların tuzaklarının niteliğini bilmeden çözemezsiniz. Vahdeti bozan inanç ve değişik mezhep sahipleri olan halklar değildir, inanç farklılıkları ırksal ve dilsel ayrılıklar tarihin hiç bir döneminde, firavuni düzenlerce kullanılmadıkça çatışma nedeni olmamıştır.

      öyleyse vahdeti bozmanın suçluları gerçekte hiç bir gücü olmayan hatta fitne çıkarıp çatışma yaratacak güce bile sahip bulunmayan farklı inanç sahibi halk yığınları değildir. farklı inançlar değildir. Örneğin vahdeti bozan şii ve sünniler değildir. şiayı ya da sünniliği savunan (hatta bu konuda kavga bile etse) bilim ve delil insanları düşünen insanlar değildir. hiç bir inanç guruplarında tartışma deliller sunma gibi nedenler çatışmayı doğurmamıştır..

      Ama ne zaman ki firavuni tağuti iktidarlar oraya casuslarını salmış ve kan döktürmüşse o zaman buna kanan insanlar çıkmıştır. Hatta bu durumlarda bile bir iç savaş oluşmamış, ama tağuti düzenler zorla askerler tutarak gurupların üzerine salmış ve çatışmalar yaratmıştır..

      öyleyse vahdete engel olanlar zalim diktatörlerdir. mücadelemizi onlara yöneltmeliyiz..
      [/quote]

      hocam Allah razı olsun. bu yazdıklarınıza dayanarak İnşaallah vahdet konusunda da aynı düşündüğümüzü söyleyebilirim. çok mutlu ve memnun oldum. tekrardan hudeyfe kardeşimizden ve sizden Allah razı olsun.
      KIYAMI UNUTTUK YA RAB! NAMAZI BATIL EYLEDİK.

      Yorum


        #4
        Vahdet'e Dair

        Ehlibeytin vahdet hakkındaki nazariyesini ve bizlerin bu cevap karşısında tefekkür etmemiz gerektiğini vurgulamıştır adeta. Fedeğin ne olduğunu anlattıktan sonra halife mehdi : ey ebul hasan (a.s) bana fedeğin sınırlarını anlat sorusuna imam (a.s) şu cevabı verir;
        -Bir sınırı uhud dağıdır. Bir sınırı mısır sırtlarıdır. Bir sınırı seyf’ul Bahr’dır. Bir sınırı da Dumet’ul Cendel’dir.

        vahdete karşı değilimde bence kasıt imamın tüm islam topraklarına hakim olması gerektiğini söyleyen bir hadis.

        Yorum


          #5
          Vahdet'e Dair

          İnsan iki şekilde kardeştir ya yaraılışta yahutda dinde buyuuryor Mevla EMİREL MUMİNİN a.s Hudeyfeninde yazdığı gibi kardeşlerimize tahammül edemiyoruz bu derece yozlaşmış bir durumdayız ben kişilerin ayrılmlarının gruplaşmalarının sebebplerini islamdan ayrılmalarında islamı yeterince anlamamalarında görüyorum Rabbim bizleri akleden ve amel eden kullarından eylesin Allah sizlerden razı olsun inş
          "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
          "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

          Yorum

          YUKARI ÇIK
          Çalışıyor...
          X