Gençlik zamanımda, bir yaz sabahı köy yollarında yürürken, gerçekten görmenin sırrını öğrenmiştim. Rüzgarların ciğerime doldurduğu büyüleyici çiçek kokularını takip ederek yoldan ayrılmış ve masallara layık bir bahçenin önüne gelmiştim. Aralarında arıların vızıldadığı bin bir çeşit çiçekler, renkleri ve kokularıyla insanı kendinden geçiriyordu. Tam bu sırada ihtiyar bir kadının, küçüçük bir evden çiçeklerin arasına kadar uzanan dar yolda durduğunu fark ettim. Onun bu masal diyarının yaratıcısı olduğunu sezerek:
“Ne güzel bahçeniz var!” diye seslendim.
O, tatlı bir sesle: “Çiçekleri seviyorsanız, içeri girin.” dedi.
Yanına gittiğim zaman, bana bakmadı bile. Gözlerini çiçeklerden ayıramadığını bildiğimden, onu ayıplamadım. Çiçeklerden sevgi ile sözederken, sesi titriyordu. Önümüzdeki bir tarhı işaret ederek: “Şu yüksük otlarına, unutmabenilere, menekşelere ve papatyalara eski çiçekler dedim” dedi. “Bunlar, asırlardan beri Avrupalıların gözbebeğidir. Fakat küpe çiçekleri, Afrika kadife çiçeği, hatmi çiçeği ve şu diğerleri, bizim için yenidir.”
Onlar ancak Rönesans zamanında, uzak ülkelerden buraya getirildi.” Çiçek aşığı kadın bana bütün çiçeklerinin tarihçesini anlattı. Bazıları 6. asırda maceraperest tüccarlar tarafından Meksika, İran ve Suriye’den getirilmişti. Lale İstanbul’dan; bezelye çiçeği, hercai menekşesi daha uzak memleketlerden gelmişti. Kadın bana, çiçeklerinden bahsettikçe, o zamana kadar hiçbir çiçeği, tam manasıyla görmemiş olduğumu anladım. Çiçekleri o kadar canlı ve renkli bir lisanla betimliyordu ki onları en karanlık gecede bile görebileceğimi hissettim.
“Haseki küpesinin şu çengel gibi bükülü mahmuzuna bakın” diyordu. “Ancak iri arılar bunun içindeki özü boşaltabilir. Çan çiçeği, boylu çiçekler arasında en sevdiğimdir. Çiçeğimin yaprakları o kadar ince ki adeta şeffaf...”
Hayretler içinde kalarak ona, çiçeklerini bu kadar ince detayına kadar nasıl tanıdığını sordum.
“Gözlerimi, sanki bir gün sonra görmekten mahrum kalacağımı biliyormuşum gibi kullanmayı öğrenmiştim” dedi.
Aradan uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen, ihtiyar kadının sözlerini unutmadım. Hele ona gülümseyerek veda ettiğim sırada, başını kaldırıp üzerlerine perde inmiş artık görmeyen gözlerini yüzüme dikince, sözlerinin değerini daha iyi anladım.
Akıllı kadın, karanlık bastırmadan önce, gözlerini layıkıyla kullanmayı başarmıştı.
“Ne güzel bahçeniz var!” diye seslendim.
O, tatlı bir sesle: “Çiçekleri seviyorsanız, içeri girin.” dedi.
Yanına gittiğim zaman, bana bakmadı bile. Gözlerini çiçeklerden ayıramadığını bildiğimden, onu ayıplamadım. Çiçeklerden sevgi ile sözederken, sesi titriyordu. Önümüzdeki bir tarhı işaret ederek: “Şu yüksük otlarına, unutmabenilere, menekşelere ve papatyalara eski çiçekler dedim” dedi. “Bunlar, asırlardan beri Avrupalıların gözbebeğidir. Fakat küpe çiçekleri, Afrika kadife çiçeği, hatmi çiçeği ve şu diğerleri, bizim için yenidir.”
Onlar ancak Rönesans zamanında, uzak ülkelerden buraya getirildi.” Çiçek aşığı kadın bana bütün çiçeklerinin tarihçesini anlattı. Bazıları 6. asırda maceraperest tüccarlar tarafından Meksika, İran ve Suriye’den getirilmişti. Lale İstanbul’dan; bezelye çiçeği, hercai menekşesi daha uzak memleketlerden gelmişti. Kadın bana, çiçeklerinden bahsettikçe, o zamana kadar hiçbir çiçeği, tam manasıyla görmemiş olduğumu anladım. Çiçekleri o kadar canlı ve renkli bir lisanla betimliyordu ki onları en karanlık gecede bile görebileceğimi hissettim.
“Haseki küpesinin şu çengel gibi bükülü mahmuzuna bakın” diyordu. “Ancak iri arılar bunun içindeki özü boşaltabilir. Çan çiçeği, boylu çiçekler arasında en sevdiğimdir. Çiçeğimin yaprakları o kadar ince ki adeta şeffaf...”
Hayretler içinde kalarak ona, çiçeklerini bu kadar ince detayına kadar nasıl tanıdığını sordum.
“Gözlerimi, sanki bir gün sonra görmekten mahrum kalacağımı biliyormuşum gibi kullanmayı öğrenmiştim” dedi.
Aradan uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen, ihtiyar kadının sözlerini unutmadım. Hele ona gülümseyerek veda ettiğim sırada, başını kaldırıp üzerlerine perde inmiş artık görmeyen gözlerini yüzüme dikince, sözlerinin değerini daha iyi anladım.
Akıllı kadın, karanlık bastırmadan önce, gözlerini layıkıyla kullanmayı başarmıştı.
Yorum