Me’mun-u Rıkkî şöyle naklediyor:
Bir gün İmam Sadık (a.s)’ın huzurunda idim, Sehl bin Hasan-ı Horasanî İmam (a.s)’ın yanına geldi, selam verip oturdu. Sonra şöyle dedi:
“Ey Resulullah’ın torunu! İmamet (makamı) sizin hakkınızdır. Çünkü siz, şefkat ve rahmet ailesisiniz. Neden hakkı almak için kıyam etmiyorsunuz? Oysa ki sizin takipçilerinizden yüz bin kişi, kesici kılıçlarıyla sizin kenarınızda düşmanla savaşmaya hazırdırlar!”
İmam (a.s) onun bu sözüne karşılık şöyle buyurdular:
“Ey Horasanî! Otur da hakikat sana aşikar olsun”
İmam (a.s) cariyesine, tandırı yakmasını emretti, tandır hemen alevlenmeye başladı, öyle ki onun alevi tandırın üst tarafını aydınlattı. İmam (a.s) Sehl’e: “Ey Horasanî! Kalk bu tandırın içinde otur!” buyurdu.
Horasanî adam (Sehl) mazeret istemeye başlayıp şöyle dedi: “Ey Resulullah’ın torunu! Beni ateşle yakma, bu hakiri affet!
İmam (a.s): “Rahatsız olma, seni bağışladım” buyurdu.
Bu sırada Harun-u Mekki, naleynini (ayakkabısını) eline almış olduğu bir halde, yalın ayak içeriye girip selam verdi. İmam (a.s) onun selamının cevabını verdi ve şöyle buyurdu:
“Naleyni at ve tandırda otur!”
Harun naleynini atıp hemen tandırın içine girdi!
İmam (a.s), Horasani ile sohbet etmeye başladı. Horasan’ın pazarının durumundan ve oranın özelliklerinden öyle bir konuşuyordu ki, sanki uzun yıllarca orada kalmıştı. Daha sonra Sehl’den, tandırın durumunun nasıl olduğuna bakmasını istedi. Sehl der ki; Tandırın başına yetiştiğimde, Harunun ateşler arasında diz üstü oturmuş olduğunu gördüm. Beni görür görmez tandırdan dışarı çıktı ve bize selam verdi.
İmam (a.s) Sehl’e: “Horasan’da bunun gibi kaç kişi bulunur?”diye sordu.
Horasanî : “Allah’a ant olsun ki, bir kişi de bulunmaz” dedi.
İmam (a.s) da onun bu sözüne karşılık: “Evet, Allah’a ant olsun ki, bir kişi de bulunmaz. Eğer bunun (Harun) gibi beş kişi de bulunsaydı, biz kıyam ederdik” buyurdular.
Bihar’ul-Envar, c. 47, s. 123
Bir gün İmam Sadık (a.s)’ın huzurunda idim, Sehl bin Hasan-ı Horasanî İmam (a.s)’ın yanına geldi, selam verip oturdu. Sonra şöyle dedi:
“Ey Resulullah’ın torunu! İmamet (makamı) sizin hakkınızdır. Çünkü siz, şefkat ve rahmet ailesisiniz. Neden hakkı almak için kıyam etmiyorsunuz? Oysa ki sizin takipçilerinizden yüz bin kişi, kesici kılıçlarıyla sizin kenarınızda düşmanla savaşmaya hazırdırlar!”
İmam (a.s) onun bu sözüne karşılık şöyle buyurdular:
“Ey Horasanî! Otur da hakikat sana aşikar olsun”
İmam (a.s) cariyesine, tandırı yakmasını emretti, tandır hemen alevlenmeye başladı, öyle ki onun alevi tandırın üst tarafını aydınlattı. İmam (a.s) Sehl’e: “Ey Horasanî! Kalk bu tandırın içinde otur!” buyurdu.
Horasanî adam (Sehl) mazeret istemeye başlayıp şöyle dedi: “Ey Resulullah’ın torunu! Beni ateşle yakma, bu hakiri affet!
İmam (a.s): “Rahatsız olma, seni bağışladım” buyurdu.
Bu sırada Harun-u Mekki, naleynini (ayakkabısını) eline almış olduğu bir halde, yalın ayak içeriye girip selam verdi. İmam (a.s) onun selamının cevabını verdi ve şöyle buyurdu:
“Naleyni at ve tandırda otur!”
Harun naleynini atıp hemen tandırın içine girdi!
İmam (a.s), Horasani ile sohbet etmeye başladı. Horasan’ın pazarının durumundan ve oranın özelliklerinden öyle bir konuşuyordu ki, sanki uzun yıllarca orada kalmıştı. Daha sonra Sehl’den, tandırın durumunun nasıl olduğuna bakmasını istedi. Sehl der ki; Tandırın başına yetiştiğimde, Harunun ateşler arasında diz üstü oturmuş olduğunu gördüm. Beni görür görmez tandırdan dışarı çıktı ve bize selam verdi.
İmam (a.s) Sehl’e: “Horasan’da bunun gibi kaç kişi bulunur?”diye sordu.
Horasanî : “Allah’a ant olsun ki, bir kişi de bulunmaz” dedi.
İmam (a.s) da onun bu sözüne karşılık: “Evet, Allah’a ant olsun ki, bir kişi de bulunmaz. Eğer bunun (Harun) gibi beş kişi de bulunsaydı, biz kıyam ederdik” buyurdular.
Bihar’ul-Envar, c. 47, s. 123