"ilerleme" ve "evrim" prensiplerine dayali modern bati düsüncesine göre insanlik, her gecen gün daha iyiye varan geri cevrilemez bir akisin icindedir. iptidai döneminde tabiat ve tabii hadiseler karsisinda caresizligini hisseden insan, bitip tükenmez umut ve korkular icinde bir takim görünmez güclerin var oldugu sonucuna varmis ve bunlara ibadete baslamistir.
Dinler tarihcisi Max Müller (1823-1900)'e göre, ruhlar olarak idrak ettigi bu gücleri iptidai insanin maddilestirmesi sonucu tanrilar (belki daha dogru bir deyisle putlar) ortaya cikmistir. Müller teorisinin takipcilerinden Edward Taylor, insanligin ilk dinine bu yüzden "animizm" (ruhlara tapinma) adini veirr.
Durkheim (1858-1917)'a göre din, toplumsal bir sürectir. avustralya yerlilerinin gruplarinin birligini temsil ettikleri icin totemlere taptiklarini söyleyen bu sosyolog, toteme gösterilen bu sayginin toplumun genel yapisina gösterilen saygi ve dolayisiyla dini tapmanin asil nesnesinin toplumun kendisi oldugu neticesine varmistir.
Freud (1856-1939)'a göre, sahsiyetin tesekkülü merhalesinde dinin oyalayici bir fonksiyonu vardir. kisinin sahsiyet tekamülünde ilk safha, cocugun anlamadigi bir alemde kendisini tamamen gücsüz hissetmesidir.
bu gücsüzlügün karsisinda cocugun isteklerini yerine getiren ana-baba bir nevi "kadir-i mutlak" halini alir. bilahare, inanclari daha bir sekil kazandigi zaman kisi, cocuklugundaki durumu hatirlatan durumlara kendisini kolayca uydurur. böylece eskiden beri hasretini cektigi "kadir-i mutlak"i baska bir sekil altinda yeniden kesfetmeye hazir ve isteklidir. Din, bu özlemi yerine getiren sistemdir. kisaca, Freud ve onun asrimizdaki takipcisi Erich Fromm (1900-1980)'a göre din, kisinin kendisini gerceklestirme sürecinde hissettigi gücsüzlügünün güvene yönelen bir ürünüdür.
Dinler tarihcisi Max Müller (1823-1900)'e göre, ruhlar olarak idrak ettigi bu gücleri iptidai insanin maddilestirmesi sonucu tanrilar (belki daha dogru bir deyisle putlar) ortaya cikmistir. Müller teorisinin takipcilerinden Edward Taylor, insanligin ilk dinine bu yüzden "animizm" (ruhlara tapinma) adini veirr.
Durkheim (1858-1917)'a göre din, toplumsal bir sürectir. avustralya yerlilerinin gruplarinin birligini temsil ettikleri icin totemlere taptiklarini söyleyen bu sosyolog, toteme gösterilen bu sayginin toplumun genel yapisina gösterilen saygi ve dolayisiyla dini tapmanin asil nesnesinin toplumun kendisi oldugu neticesine varmistir.
Freud (1856-1939)'a göre, sahsiyetin tesekkülü merhalesinde dinin oyalayici bir fonksiyonu vardir. kisinin sahsiyet tekamülünde ilk safha, cocugun anlamadigi bir alemde kendisini tamamen gücsüz hissetmesidir.
bu gücsüzlügün karsisinda cocugun isteklerini yerine getiren ana-baba bir nevi "kadir-i mutlak" halini alir. bilahare, inanclari daha bir sekil kazandigi zaman kisi, cocuklugundaki durumu hatirlatan durumlara kendisini kolayca uydurur. böylece eskiden beri hasretini cektigi "kadir-i mutlak"i baska bir sekil altinda yeniden kesfetmeye hazir ve isteklidir. Din, bu özlemi yerine getiren sistemdir. kisaca, Freud ve onun asrimizdaki takipcisi Erich Fromm (1900-1980)'a göre din, kisinin kendisini gerceklestirme sürecinde hissettigi gücsüzlügünün güvene yönelen bir ürünüdür.
Yorum