Din Nedir?
“Din” kelimesinin anlamı hususunda batılılar tarafından çok farklı açıklamalar yapılmıştır.[1]
Bu tanımlamaların çeşitliliği batılı bilginleri şu gerçeği itiraf etmeye zorlamıştır: “Din kavramı herkesin kabul edeceği tek bir anlam ifade etmemektedir. Din denilince birbiriyle ilişkisi bulunan çok çeşitli olgular ifade edilmektedir. Bu ilişki Ludvik ve Widgenştayn’ın ailevi benzerlik[2] olarak adlandırdığı bir ilişki türüdür.[3]
Kur’an tabirlerinde ise din iki hususta kullanılmıştır:
1- Hak veya batıl gaybi bir kudrete inanmak. “Sizin dininiz size, benim dinim bana.”[4]
2- İlahi dinler hususunda kullanılmıştır. “Şüphesiz Allah indinde din İslam’dır.” [5]
Bu kitapta biz ilahi dinlere özgü olan ve farklı aşama ve düzeylere sahip bulunan dinin ikinci kullanışını ele almaktayız. Bu anlamda dinin iki aşaması vardır:
1- Nefs’ul emri din: İnsanın kurtuluşa doğru yönlendirilmesi hususunda ilahi ilim ve rabbani meşiyyette var olan şey nefsu’l-emri (Allah nezdindeki din) dindir. Başka bir tabirle nefs’ul emri din, insanın başlangıç ve sonu arasında kat ettiği mesafedir. Kur’an’ın tabiriyle insanın başlangıcı sıfır marifet ve bilgidir. “Allah sizleri annelerinizin karınlarından bir şey bilmez bir halde çıkardı.”[6] İnsanın nihayeti ise “Ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım.”[7] ayeti esasınca sonsuz marifettir. Zira ibadet, marifetin neticesidir. Herkes, marifeti ölçüsünce ibadet etmektedir. Molla Sadra (Sadr’ul Muteellihin) bu ayetin tefsirinde şöyle diyor: “Cin ve insanları sadece beni bilsinler diye yarattım anlamındadır.[8] Allah’ın ilmi sonsuz olduğu için onu tanıma imkanı da sonsuza dek uzamaktadır. Nefs’ul emri din (Allah indindeki din) beşerin levh-i mahfuzdaki kurtuluş reçetesidir. Başlangıç ve son arasındaki kat edilen mesafedir. Özdeksel bir gerçek ve mevcut bir realitedir.
2- Mürsel din: Allah-u Teala nezdinden insanın kurtuluşa yönlendirilmesi için ilahi peygamberleri vesilesiyle gönderilen din ise mürsel dini teşkil etmektedir. Başka bir tabirle mürsel din nefs’ul emri dinin bir bölümü veya tamamıdır ve vahiy vasıtasıyla insanlara ulaştırılsın diye ilahi peygamberlere sunulan dindir. Bu isimler her ne kadar tanıdık isimler olmasa da dinin gerçeğine ve tarih sahnesinde meydana gelen olaylara dikkatlice bakıldığında çok kolay bir şekilde bu aşamaları anlamak mümkündür. İnsanı yaratan, onun başlangıç ve sonucundan haberdar olan Allah bu varlığın saadet ve kurtuluşu için apaçık bir yol tayin etmiştir (nefsu’l emri din) ki her dönemde o ilahi reçetenin bir bölümünü peygamberler vesilesiyle insanlara ulaştırmıştır (mürsel din)
Biz “din” kavramının farklı kullanım alanlarında da bu aşamaları rahatça görebiliriz: Yegane ilahi dinden söz edip onu İslam olarak adlandırdığımızda (Şüphesiz Allah nezdinde din İslam’dır) veya doğru olmayan inançları din alanından uzak saydığımızda nefs’ul emri dine teveccüh etmekteyiz. Ama, “Hz. İbrahim’in (a.s) dini tevhit diniydi, Hz. Musa’nın (a.s) dininde çok zor hükümler vardı, İslam dini bütün dinlerin en sonuncusudur ve İslam dini bütün geçmiş dinlerin nasihi (hükmünü ortadan kaldıranı) sayılmaktadır” dediğimizde ise dinden maksadımız mürsel dindir. Dinin aşamalarına dikkat etmemek ve din kavramının kullanıldığı alanları göz önünde bulundurmamak sebebiyle anlama ve anlatmada bir çok ilginç saplantılar vücuda gelmektedir. Bu yüzden biz nefs’ul emri ve mürsel dinin özelliklerini ayrı ayrı şekilde ve farklı alanlardaki çeşitli anlamlarını birbirinden ayırt ederek inceden inceye araştırmakla sonradan açıklanacak olan “düzenlenmiş düşünce teorisi”nin kelami temellerini izah etmeye çalışacağız.
[1] John Hig, “Din Felsefesi” kitabında din hakkındaki farklı bakış açılarından çok çeşitli tanımlamalar nakletmiştir:
a- Psikolojik tanımlama: Din bireyin yalnızlık anında, ilahi olarak adlandırdığı her şeyin karşısında bulunduğu bir sırada taşıdığı duygular, ameller ve tecrübelerden ibarettir. (William James)
b- Sosyolojik tanımlama: Din, insan bireylerinin farklı toplumlarda inşa ettiği dini kurumlar, şiirler, ameller ve inançlar topluluğudur. (Talgut Parsunez)
c- Natürel tanımlama: Kabiliyetlerin özgür çalışmasına engel teşkil eden emir ve yasaklar mecmuasıdır. (Es. Raynah) Daha fazla kalbi birliktelikle iç içe olan yöneliştir. Din, o yücelik karşısında duygulara sıcaklık ve aydınlık veren ahlaktır. (Mativ Arnold)
d- Dini tanımlama: Din tüm varlıkların ilim ve marifetimizden daha üstün olan gücün tecellisi olduğu gerçeğini itiraf etmektir. (Herbert Spenser) (Bak. John Hig, Din Felsefesi, s. 22-23, Behram Rad’ın tercümesi, Bahauddin Hürremşahi’nin editi, Uluslararası el-Hüda Yayınları, Tahran, 1372)
[2] Family Resemblance
[3] John Hig, Din Felsefesi, s. 23-24
[4] Kafirun suresi 6. ayet
[5] Al-i İmran suresi, 19. ayet
[6] Nahl Suresi, 78. ayet
[7] Zariyat suresi, 56. ayet
[8] Bak. Sadru’l Muteellihin, el-Esfar’ul Erbaa c. 3, s. 515
“Din” kelimesinin anlamı hususunda batılılar tarafından çok farklı açıklamalar yapılmıştır.[1]
Bu tanımlamaların çeşitliliği batılı bilginleri şu gerçeği itiraf etmeye zorlamıştır: “Din kavramı herkesin kabul edeceği tek bir anlam ifade etmemektedir. Din denilince birbiriyle ilişkisi bulunan çok çeşitli olgular ifade edilmektedir. Bu ilişki Ludvik ve Widgenştayn’ın ailevi benzerlik[2] olarak adlandırdığı bir ilişki türüdür.[3]
Kur’an tabirlerinde ise din iki hususta kullanılmıştır:
1- Hak veya batıl gaybi bir kudrete inanmak. “Sizin dininiz size, benim dinim bana.”[4]
2- İlahi dinler hususunda kullanılmıştır. “Şüphesiz Allah indinde din İslam’dır.” [5]
Bu kitapta biz ilahi dinlere özgü olan ve farklı aşama ve düzeylere sahip bulunan dinin ikinci kullanışını ele almaktayız. Bu anlamda dinin iki aşaması vardır:
1- Nefs’ul emri din: İnsanın kurtuluşa doğru yönlendirilmesi hususunda ilahi ilim ve rabbani meşiyyette var olan şey nefsu’l-emri (Allah nezdindeki din) dindir. Başka bir tabirle nefs’ul emri din, insanın başlangıç ve sonu arasında kat ettiği mesafedir. Kur’an’ın tabiriyle insanın başlangıcı sıfır marifet ve bilgidir. “Allah sizleri annelerinizin karınlarından bir şey bilmez bir halde çıkardı.”[6] İnsanın nihayeti ise “Ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım.”[7] ayeti esasınca sonsuz marifettir. Zira ibadet, marifetin neticesidir. Herkes, marifeti ölçüsünce ibadet etmektedir. Molla Sadra (Sadr’ul Muteellihin) bu ayetin tefsirinde şöyle diyor: “Cin ve insanları sadece beni bilsinler diye yarattım anlamındadır.[8] Allah’ın ilmi sonsuz olduğu için onu tanıma imkanı da sonsuza dek uzamaktadır. Nefs’ul emri din (Allah indindeki din) beşerin levh-i mahfuzdaki kurtuluş reçetesidir. Başlangıç ve son arasındaki kat edilen mesafedir. Özdeksel bir gerçek ve mevcut bir realitedir.
2- Mürsel din: Allah-u Teala nezdinden insanın kurtuluşa yönlendirilmesi için ilahi peygamberleri vesilesiyle gönderilen din ise mürsel dini teşkil etmektedir. Başka bir tabirle mürsel din nefs’ul emri dinin bir bölümü veya tamamıdır ve vahiy vasıtasıyla insanlara ulaştırılsın diye ilahi peygamberlere sunulan dindir. Bu isimler her ne kadar tanıdık isimler olmasa da dinin gerçeğine ve tarih sahnesinde meydana gelen olaylara dikkatlice bakıldığında çok kolay bir şekilde bu aşamaları anlamak mümkündür. İnsanı yaratan, onun başlangıç ve sonucundan haberdar olan Allah bu varlığın saadet ve kurtuluşu için apaçık bir yol tayin etmiştir (nefsu’l emri din) ki her dönemde o ilahi reçetenin bir bölümünü peygamberler vesilesiyle insanlara ulaştırmıştır (mürsel din)
Biz “din” kavramının farklı kullanım alanlarında da bu aşamaları rahatça görebiliriz: Yegane ilahi dinden söz edip onu İslam olarak adlandırdığımızda (Şüphesiz Allah nezdinde din İslam’dır) veya doğru olmayan inançları din alanından uzak saydığımızda nefs’ul emri dine teveccüh etmekteyiz. Ama, “Hz. İbrahim’in (a.s) dini tevhit diniydi, Hz. Musa’nın (a.s) dininde çok zor hükümler vardı, İslam dini bütün dinlerin en sonuncusudur ve İslam dini bütün geçmiş dinlerin nasihi (hükmünü ortadan kaldıranı) sayılmaktadır” dediğimizde ise dinden maksadımız mürsel dindir. Dinin aşamalarına dikkat etmemek ve din kavramının kullanıldığı alanları göz önünde bulundurmamak sebebiyle anlama ve anlatmada bir çok ilginç saplantılar vücuda gelmektedir. Bu yüzden biz nefs’ul emri ve mürsel dinin özelliklerini ayrı ayrı şekilde ve farklı alanlardaki çeşitli anlamlarını birbirinden ayırt ederek inceden inceye araştırmakla sonradan açıklanacak olan “düzenlenmiş düşünce teorisi”nin kelami temellerini izah etmeye çalışacağız.
[1] John Hig, “Din Felsefesi” kitabında din hakkındaki farklı bakış açılarından çok çeşitli tanımlamalar nakletmiştir:
a- Psikolojik tanımlama: Din bireyin yalnızlık anında, ilahi olarak adlandırdığı her şeyin karşısında bulunduğu bir sırada taşıdığı duygular, ameller ve tecrübelerden ibarettir. (William James)
b- Sosyolojik tanımlama: Din, insan bireylerinin farklı toplumlarda inşa ettiği dini kurumlar, şiirler, ameller ve inançlar topluluğudur. (Talgut Parsunez)
c- Natürel tanımlama: Kabiliyetlerin özgür çalışmasına engel teşkil eden emir ve yasaklar mecmuasıdır. (Es. Raynah) Daha fazla kalbi birliktelikle iç içe olan yöneliştir. Din, o yücelik karşısında duygulara sıcaklık ve aydınlık veren ahlaktır. (Mativ Arnold)
d- Dini tanımlama: Din tüm varlıkların ilim ve marifetimizden daha üstün olan gücün tecellisi olduğu gerçeğini itiraf etmektir. (Herbert Spenser) (Bak. John Hig, Din Felsefesi, s. 22-23, Behram Rad’ın tercümesi, Bahauddin Hürremşahi’nin editi, Uluslararası el-Hüda Yayınları, Tahran, 1372)
[2] Family Resemblance
[3] John Hig, Din Felsefesi, s. 23-24
[4] Kafirun suresi 6. ayet
[5] Al-i İmran suresi, 19. ayet
[6] Nahl Suresi, 78. ayet
[7] Zariyat suresi, 56. ayet
[8] Bak. Sadru’l Muteellihin, el-Esfar’ul Erbaa c. 3, s. 515
Yorum