Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İMAM RIZA (A.S)’IN HRİSTİYAN VE YAHUDİ ALİMLERİ İLE MÜNAZARASI

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    İMAM RIZA (A.S)’IN HRİSTİYAN VE YAHUDİ ALİMLERİ İLE MÜNAZARASI

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

    Hasan bin Muhammed en-Nevfelî el-Hâşimî’den şöyle nakledilmiştir: Ali bin Mûsa Rıza (a.s) Memun’un yanına gittiğinde Memun, Fazl bin Sehde, din ve kelam alimlerini örneğin; Caselik’e (Hıristiyan oskofların reisi) Res’ul Calut’u (Yahudîlerin büyük alimini) Ruus’us Saibiyn’i (melek ve yıldıza tapanlar veya Hz. Nuh, Hz. İbrahim ve Hz. Yahya’nın dininde olanların büyüklerini), Hirbiz’ul Ekber’i (Zerdüştlerin kadısını), Nistas-i Rûmi (Rumlu tabibi) ve mütekellimleri (akait ilminde üstat olan alimleri) onun için bir araya toplamasını emretti. Böylece İmam (a.s) ve onların sözlerini duymak istiyordu.

    Fazl bin Sehl bunları topladı ve Memun’a geldiklerini haber verdi. Memun onları yanına çağırtarak hoş geldiniz dedikten sonra şöyle dedi: “Ben, sizi buraya hayırlı bir iş için çağırdım. Medine’den yanıma gelmiş olan amcamın oğlu ile konuşup tartışmanızı istiyorum. Hiçbiriniz bu emirin dışına çıkmadan yarın erken vakitte yanıma geliniz.” Onlar da; “Emredersiniz ey müminlerin emiri, inşallah erken vakitte buradayız” dediler.

    Hasan bin Muhammed Nefveli şöyle diyor: Biz Rıza (a.s)’ın yanında sohbetle meşgulken İmam (a.s)’ın hizmetçisi olan Yasir gelerek hazrete şöyle arz etti: “Efendim; müminlerin emiri size selam göndererek şunları söyledi:

    “Kardeşin sana feda olsun, din alimleri ve çeşitli milletlerden olan kelamcılar toplanmışlardır. Onların sözlerini duymak istiyorsanız sabahın erken saatinde yanıma geliniz ve eğer bundan hoşlanmıyorsanız zahmet etmeyiniz. Yine, eğer bizlerin sizin huzurunuza gelmemizi arzu ederseniz bu bizim için kolaydır.”

    İmam Rıza (a.s) cevabında şöyle buyurdu:

    “Ona selam söyle ve şöyle de: Maksadınızı anladım. Ben kendim sabahın erken saatinde yanınıza geleceğim inşallah.”

    Hasan bin Muhammed Nefveli şöyle devam etti: Yasir gittikten sonra İmam (a.s) bana dönerek şöyle buyurdu: “Nefveli! Sen Iraklısın ve Iraklılar zeki ve dikkatlidirler. Sana göre amca oğlumun din ve şirk alimlerini karşımıza toplamasından amacı nedir?

    Ben de şöyle arz ettim: Sana feda olayım! Sizi sınamak ve akidenizi öğrenmek istiyor. Bu işi güvenilmeyecek bir esas üzere yapıyor (tehlikeli bir iş yapıyor), yaptığı iş ne de kötüdür! İmam (a.s), “Bundan amacı ne olabilir?” diye sordular. Ben şöyle arz ettim: Kelam ehli ve bidatçiler, alimler gibi değildirler. Alimler hakikati inkâr etmezler. Kelam ve şirk alimleri ise inkâr ve demogoji ehlidirler. Eğer onlara Allah’ın birliğinden bahsedersen, bir olduğunu ispat ederler. Eğer Muhammed (s.a.a) Allah’ın resulüdür dersen Resul olduğunu ispat ederler. Sonra demogoji ederek karşı tarafın kendi delilini ispat etmesine ve kendi sözünden dönmesine sebep olurlar. Size feda olayım, onlara karşı dikkatli olunuz.

    İmam (a.s) gülümseyerek şöyle buyurdu: “Ey Nefveli! Onların benim delillerimi bâtıl etmelerinden mi korkuyorsun?” Ben ise; Vallahi hayır. Senin için bundan korkmuyorum. Allah’tan seni onlara muzaffer ve galip etmesini ümit ediyorum inşallah, dedim. İmam (a.s); “Ey Nefveli! Memun’un ne zaman pişman olacağını bilmek istiyor musun?” diye sordu. Ben, evet, dedim. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Tevrat ehline Tevrat’tan, İncil ehline İncil’den, Zebur ehline Zebur’dan delil getirdiğimi, Sabîlerle İbrice, Zerdüştlerle Farsça, Rumlarla Rumca ve bütün alim ve konuşmacılarla kendi dilleriyle sohbet ettiğimi, delillerinin bâtıl olduğunu ve sözlerinden vazgeçerek benim sözlerimi kabul ettiklerini gördüğü zaman Memun, peşinde olduğu şeye layık olmadığını bilecek ve işte o zaman pişman olacaktır. Allah’ın verdiği güçten başka bir güç ve kudret yoktur.”

    Fazl bin Sehl, sabahleyin İmam (a.s)’ın yanına gelerek şöyle dedi: Sana feda olayım, amcanın oğlu sizi bekliyor. Bütün konuşmacılar toplandılar. Siz ne zaman toplantıya şeref vereceksiniz? İmam Rıza (a.s) cevaben: “Sen önden git, ben de geleceğim inşallah” diye buyurdular.

    İmam (a.s) daha sonra abdest aldı ve sevik (bir tür şerbet) içti ve bize de ikram etti. Daha sonra biz de kendileriyle beraber oradan ayrıldık ve Memun’un yanına gittik.

    Toplantı salonu oldukça kalabalıktı. Muhammed bin Câfer (İmam’ın amcası), Talibî ve Hâşimîler (seyitler)’den bir grup ve ordu komutanları hazır bulunmaktaydılar. İmam Rıza (a.s) meclise girdiği zaman Memun, Muhammed bin Câfer ve beraberindekiler ayağa kalktılar. İmam Rıza (a.s) ile Memun oturdular, diğerleri de öylece ayakta kaldılar. Daha sonra Memun onlara oturmalarını emretti, onlar da oturdular. Memun bir müddet İmam (a.s) ile karşılıklı konuştuktan sonra Caselik’e (Hıristiyan din adamlarının önderine) dönerek şöyle dedi:

    Ey Caselik! Bu, amcam oğlu Ali bin Mûsa bin Câfer’dir ve kendileri Peygamberimizin kızı Fâtıma ve Ali bin Ebu Talib’in (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) oğullarındandır. Onunla konuşmanı, delil getirmeni ve insaflı olmanı istiyorum.

    Caselik: Ey müminlerin emiri! Benim kabul etmediğim kitaptan ve kendisine iman etmediğim peygamberden delil getiren bir kişiyle nasıl bahsedip tartışabilirim?

    İmam (a.s): Ey Nasranî! Eğer sana İncil’den delil getirsem kabul eder misin?

    Caselik: İncil’in buyruklarını ben nasıl reddedebilirim? Evet, vallahi gönül razılığıyla kabulleneceğim.

    İmam (a.s): Öyleyse ne dilersen sor ve cevabını da dinle.

    Caselik: Hz. İsa (a.s)’ın peygamberliği ve kitabı hakkında görüşün ve inancın nedir? Onlardan inkâr ettiğiniz şey var mıdır?

    İmam (a.s): Ben İsa (a.s)’ın peygamberliğine, kitabına, ümmeti için müjdelediklerine inanıyor, Havarilerin kabullendiklerine inanıyor ve kabul ediyorum. Ama, Muhammed (s.a.a)’in peygamberliğini, kitabını inkâr eden ve bunu ümmetine müjdelemeyen bir İsa’nın peygamberliğini kabul etmiyorum.

    Caselik: Acaba bütün hükümler iki adil şahitle ispatlanmıyor mu?

    İmam (a.s): Evet.

    Caselik: Öyleyse kendinizden olmamak şartıyla Muhammed (s.a.a)’in peygamberliğini ispatlayacak Hıristiyanların kabul ettiği iki şahit getirin ve bizden de kendimizden olmamak şartıyla iki şahit isteyin.

    İmam (a.s): Ey Nasranî! Şimdi insaflı konuştun; İsa bin Meryem (a.s)’ın yanında belli bir makama sahip olan birini kabul etmiyor musun?

    Caselik: Kimdir bu adam, bana ismini söyler misin?

    İmam (a.s): Yuhenna Deylemî’dir. Hakkında ne diyorsun?

    Caselik: Ne de güzel, Mesih’in en sevdiği birisinden bahsettin.

    İmam (a.s): Acaba yemin ederek söyler misin? İncil, Yuhenna’nın şöyle dediğini buyurmuyor mu: “Mesih, Arap Muhammed’in dinini bana haber verdi ve onun, kendisinden sonra geleceğini bana müjdeledi; ben de Havarileri bununla müjdeledim. Onlar da buna iman ettiler.”

    Caselik: Yuhenna bunu Mesih’ten naklediyor ve bir kişinin peygamberliğini, Ehl-i Beyt’i ve varisini müjdeliyor. Ama bunların ne zaman geleceğini ve bizim onları tanımamız için isimlerini bildirmiyor.

    İmam (a.s): Eğer İncil okuyabilen birisini getirsem ve Muhammed, Ehl-i Beyt’i ve ümmeti hakkındaki yerleri sana tilavet edecek olursa iman getirecek misin?

    Caselik: Güzel sözdür.

    İmam (a.s), bunun üzerine Nistas-i Rûmî’ye dönerek “İncil’in üçüncü kısmından öteye ezbere biliyor musun?” diye sordu. “Çok iyi biliyorum” dedi Nistas. İmam daha sonra Re’sul Câlut’a dönerek “İncil okumasını biliyor musun?” diye sordu. O da; evet, dedi. İmam (a.s); “Ben üçüncü bölümü okuyorum; Muhammed (s.a.a), Ehl-i Beyt’i ve ümmeti hakkında olursa benim için tanıklık edin, ama eğer orada bunlardan bahsetmezse tanıklık etmeyin” buyurdu. Daha sonra İmam (a.s) üçüncü bölümü, Peygamber (s.a.a)’den bahsedinceye kadar okudu ve durdu. Sonra şöyle dedi:

    “Ey Nasranî! Mesih ve annesi adına yemin ederek söyle; acaba benim İncil’i bildiğimi öğrendin mi?


    Caselik: Evet, dedi.

    İmam daha sonra Muhammed (s.a.a)’in Ehl-i Beyt’i ve ümmeti hakkındaki bölümü de okuyarak şöyle buyurdu:

    “Ne diyorsun ey Nasranî! Bu Mesih bin Meryem’in sözüdür. Eğer İncil’in dediklerini yalanlayacak olursan hakikatte Mûsa ve İsa (a.s)’ı yalanlamış olursun. Ama eğer sadece bu sözleri inkâr edersen Allah’ın peygamberini ve kitabını inkâr ettiğin için katlin vacip olur.”


    Caselik: İncil’den bana açıklananı inkâr etmiyor, aksine kabulleniyorum.

    İmam (a.s): Ey cemaat! Onun ikrarına şahit olunuz. (Daha sonra tekrar Caselik’i muhatap alarak Ey Caselik, dilediğin soruyu sor!

    Caselik: Bana İsa bin Meryem (a.s)’ın Havarilerinin ve İncil alimlerinin kaç kişi olduklarını söyle.

    İmam (a.s): Bilirkişiden soru sordun; Havariler oniki kişi idiler. Onların en alim ve üstünü Eluka idi. Ama Hıristiyanların alimleri üç kişi idiler: Büyük Yuhenna Ecde, Yuhenna Kırkısiyada ve Yuhenna Deylemi Reccazda idi ki, bu sonuncu kişi Hz. Peygamber (s.a.a)’in, Ehl-i Beyt’i ve ümmetiyle ilgili sözleri biliyordu ve İsa (a.s)’ın ümmetiyle İsrailoğulları ümmetine müjde veren de oydu. Daha sonra şöyle buyurdu: Ey Nasranî! Vallahi ben Muhammed (s.a.a)’e iman eden İsa’ya inanıyorum. Ama sizin İsa’da acizlik ile oruç ve namazın azlığından başka bir eksiklik bulamıyorum.

    Caselik: Allah’a and olsun ki kendi sözlerini çürüttün, kendini zayıflattın. Oysa ben seni Müslümanların bilgini biliyordum.

    İmam (a.s): Bu nasıl oldu?

    Caselik: İsa’nın zaafiyetini, oruç ve namazının az olduğunu söylüyorsun; oysa İsa, hiçbir gün iftar etmedi, bir gece bile uyumadı; gündüzleri sürekli oruç tutuyor, geceleri de ibadetle geçiriyordu.

    İmam (a.s): Öyleyse kimin için oruç tutuyor ve namaz kılıyordu?
    (Caselik söyleyecek bir şey bulamayıp sustu. Sonra İmam Caselik’e hitap ederek devam etti Ey Nasranî! Sana bir soru sormak istiyorum.

    Caselik: Sor, eğer cevabını bilirsem söylerim.

    İmam (a.s): İsa (a.s)’ın, ölüleri Allah’ın izniyle dirilttiğini neden inkâr ediyorsun?

    Caselik: Çünkü ölüleri dirilten, körlere ve cüzzamlılara şifa veren kimse, Allah’tır ve o, ibadet edilmeye (daha) layıktır.

    İmam (a.s): Yesa da Hz. İsa’nın yaptıklarını yapıyor; su üzerinde yürüyor, ölüleri diriltiyor, körleri ve abraş hastalığına yakalananları iyileştiriyordu. Ama ümmeti onu Allah olarak tanımadı ve Allah’ı bırakıp da kimse ona ibadet etmedi. Hızkîl Peygamber de İsa bin Meryem (a.s)’ın yaptıklarının aynını yapıyordu. Ölümlerinden altmış sene geçmesine rağmen otuz beşbin kişiyi diriltti.

    Daha sonra, İmam (a.s) Re’sul Calut’a dönerek şöyle buyurdu: Ey Re’sul Calut! Acaba Tevrat’ta İsrailoğullarının şu gençleri hakkında herhangi bir konu buldun mu? Şöyle ki; Baht’un Nasr, Beyt’ul Mukaddes’e saldırdığı zaman onları İsrailoğulları arasından seçerek Babil’e götürdü. Allah da onu (Hızkîl’i) onlar için gönderdi ve o, onları diriltti. İşte bu konular Tevrat’tandır. Sizlerden kâfir olanlardan başka kimse bunları inkâr edemez.

    Re’sul Calut: Bu konuları duymuşuz ve ondan haberdarız.

    İmam (a.s): Doğru söyledin ey Yahudî, şimdi dikkat et, Tevrat’tan okuduğum bu bölüm doğru mudur? (Daha sonra İmam (a.s) bizler için birkaç bölüm okudu. Yahudî imamın böyle güzel okumasına hayran olup yerinde hareket etmeye başladı. Sonra İmam (a.s) Nasranî’ye dönerek):

    “Ey Nasranî! Acaba bunlar mı İsa’dan önceydi, yoksa İsa mı bunlardan önceydi?” diye sordu.


    Caselik: Onlar İsa (a.s)’dan önceydiler.

    İmam (a.s): Kureyş Resulullah (s.a.a)’in etrafında toplanarak ondan, ölülerini diriltmesini istediler. Peygamber (s.a.a) Ali bin Ebu Talib (a.s)’ı onlarla beraber göndererek Ali (a.s)’a şöyle buyurdu: Kabristana git, bunların dirilmesini istediği kişilerin isimlerini yükses sesle çağır. Sonra onlara; Allah’ın resulü Muhammed (s.a.a) Allah’ın izniyle kalkmanızı istiyor de! Ali (a.s) da onları aynı şekilde çağırdığında; Kalktılar ve başlarındaki toprakları temizlediler. Kureyşliler onlara kendi işleriyle ilgili sorular soruyor ve Muhammed (s.a.a)’in peygamber olduğunu haber veriyorlardı. Dirilenler ise: Keşke bizler de onu derk edebilsek ve iman getirebilseydik, dediler. Hz. Peygamber de körlere, cüzzamlılara ve delilere şifa veriyor ve hayvanlar, kuşlar, cinler ve şeytanlarla konuşuyordu. Ama biz onu Allah diye tanımadık. Aynı zamanda bunların (İsa, Yesa, Hizkîl ve Muhammed) hiçbirinin faziletini de inkâr etmiyoruz. Peki nasıl oluyor da siz, sadece İsa’yı Allah olarak tanıyorsunuz? Halbuki Yesa ve Hızkîl’i de Allah olarak tanımalısınız. Çünkü onlar da İsa bin Meryem (a.s)’ın yaptıklarını yapıyor; ölü diriltiyor ve diğer işleri yapıyorlardı. İsrailoğullarından binlerce kişi veba hastalığı korkusundan kendi şehirlerinden dışarı çıktılar. Ama Allah bir anda hepsinin canını aldı. Şehir halkı etrafa duvar çekerek ölüleri o şekilde bıraktılar. Kemikleri de öylece çürümeye başladı.

    İsrailoğulları peygamberlerinden biri oradan geçerken çürümüş kemiklerin çokluğu dikkatini çekti. Allah da peygamberine şu şekilde vahyetti: “Acaba onları senin için diriltmemi ve böylece onlara tebliğ ederek inzar etmeyi istiyor musun?” O da: Evet, ey Rabbim! Dedi. Allah-u Teala ona şöyle söylemesini vahyetti: “Ey çürümüş kemikler, Allah’ın izniyle kalkınız.” Daha sonra hepsi dirildi ve başlarındaki toprakları temizleyerek kalktılar.

    İbrahim Halil-u Rahman (a.s) da kuşları parçalayarak her birinin parçasını bir dağın başına koydu. Sonra onları çağırdı ve onlar dirilerek İbrahim (a.s)’a doğru hareket ettiler. Mûsa bin İmran (a.s) da İsrailoğulları içerisinden seçtiği yetmiş ashabıyla beraber dağa çıktılar. Mûsa (a.s)’a sen Allah’ı gördün, onu nasıl gördüysen aynı şekilde bize de göster! dediler. Mûsa (a.s), ben Allah’ı görmedim, dedi. Onlar “Ey Mûsa! Biz Allah’ı apaçık görmedikçe sana inanmayız” (Bakara/55) dediler. O anda yıldırım onlara çarparak hepsini yakıverdi. Mûsa (a.s) yalnız kaldı ve Allah’a şöyle arz etti: “Ey rabbim! Israiloğullarından yetmiş kişi seçerek kendimle getirdim. Şu an ise yalnız dönüyorum. Benim bu olaylarla ilgili söyleyeceklerimi nasıl doğrulayıp inanırlar? Dileseydin onları da daha önce helak ederdin beni de. İçimizdeki akılsızların işledikleri suç yüzünden bizi de mi helak edeceksin?” (Âraf/155) Derken Allah-u Teala, onları ölümlerinden sonra tekrar diriltti.

    İmam (a.s) daha sonra sözlerine şöyle devam etti: Sana bu söylediklerimin hiçbirini reddedemezsin. Zira bunlarıp tümü Tevrat, Zebur, İncil ve Furkan (Kur’an)’ın bildirdikleridir. Öyleyse bütün ölü dirilten; körlere, cüzzamlılara ve delilere şifa veren, iyileştiren herkes Allah olmalıdır. O halde bunları da Allah olarak tanımalısın. Ne dersin ey Nasranî?


    Caselik: Söz senin sözündür. Allah’tan başka ilah yoktur.

    İmam daha sonra Re’sul Calut’a dönerek şöyle buyurdu: Ey Yahudî! Seni Mûsa bin İmran (a.s)’a nazil olan on ayete yemin etmeni istiyorum ki; Muhammed ve ümmetinin haberini Tevrat’ta görmedin mi? Şöyle ki; “Sonuncu ümmet, deve binenin takipçileri geldiği zaman ve Allah’ı yeni mabetlerde çok çok zikrettiklerinde, İsrailoğulları kalplerinin mutmain olması için onlara ve onların padişahlarına doğru hareket etmeliler. Zira onlar ellerindeki kılıçlarla köşe bucaktaki kâfirlerden intikam alırlar.” Acaba bu, Tevrat’ta aynen yazılı değil midir?

    Re’sul Calut: Evet, biz de Tevrat’ta aynen öyle bulduk.

    (İmam daha sonra Caselik’e dönerek): Ey Nasranî! Şâya kitabı hakkında ne biliyorsun?

    Caselik: Onu harfi harfine biliyorum.

    İmam ikisini de hitaben: Şu sözlerin onun sözlerinden olduğunu kabul ediyor musunuz: “Ey kavmim! Ben merkebe binen şahsı, nurdan bir elbiseyle gördüm ve deveye binen kişiyi de gördüm. Nuru ve parlaklığı ay ışığı gibiydi.”

    Caselik ve Re’sul Calut: Evet, Şâya bunları söylemiştir.

    İmam (a.s): Ey Nasranî! İsa (a.s)’ın İncil’de şöyle buyurduğunu biliyor musun: “Ben sizin Allah’ınıza ve kendi Allah’ıma doğru gideceğim ve Farkilita (Ahmed) gelecektir. Ben onun yararına tanıklık ettiğim gibi, o da benim yararıma tanıklık edecektir. O size herşeyi açıklayacaktır. Toplumların aşağılık yönlerini açıklayacak ve küfür sütunlarını kıracaktır.”

    Caselik: İncil’den zikrettiğin şeylerin hepsini kabul ediyoruz.

    İmam (a.s): Bunun İncil’de bulunduğunu kabul ediyor musun?

    Caselik: Evet.

    İmam (a.s): Ey Caselik! Önceki İncil’in kayboluşunu, kimin yanında bulunduğunu ve şimdiki İncil’i size kimin hazırladığını bana söyler misiniz?

    Caselik: Biz İncil’i sadece bir gün kaybettik ve onu yepyeni olarak, Yuhenna ve Metta bizim için buldular.

    İmam (a.s): İncil olayı ve alimleri hakkında ne kadar bilgisizmişsin! Eğer bu olay senin dediğin gibiyse neden İncil hakkında bu kadar ihtilafa düştünüz? Bu ihtilaf bugün elinizde bulunan İncil’dedir. Eğer önceki gibi olsaydı, onda ihtilafa düşmezdiniz. İşte ben olayı sana anlatıyorum: Daha önce kaybolduğunda Hıristiyanlar, alimlerinin yanına toplanarak; “İsa bin Meryem (a.s) öldürüldü ve İncil’i de kaybettik. Sizlerin alim olarak yanınızda neyiniz var?” diye sordular. Eluka ve Merkabus; “İncil bizim (göğsümüzde ve hafızamızdadır) ve her Pazar günü bir (Sıfr) bölümünü size getireceğiz. Bunun için üzülmeyiniz ve kiliseleri boş bırakmayınız. İncil tamamlanıncaya kadar her Pazar günü onun bir bölümünü de sizlere okuyacağız” dediler. Sonra Eluka, Merkabus, Yuhenna ve Metta bu İncil’i, birinci İncil’in kayboluşundan sonra sizler için yazdılar. Bunlar ilk dört öğrencilerdir. Acaba bunları biliyor muydunuz?

    Caselik: Şimdiye kadar bilmiyordum. Sizin İncil hakkındaki ilminizin bereketiyle şimdi öğrendim ve bildiğiniz diğer şeyleri sizden işittim. Kalbim bunların doğruluğuna inandı ve sizin bilginizden çok yararlandım.

    İmam (a.s): Bunların tanıklığı senin yanında nasıldır?

    Caselik: Doğrudur, onlar İncil alimleridir. Tanıklık ettikleri ve onayladıkları her şey haktır.

    Daha sonra İmam Rıza (a.s) Memun’a, yakınlarına ve orada bulunan diğerlerine “Siz de şahit olunuz” diye buyurdu. Onlar da “Biz şahidiz” dediler. Daha sonra İmam (a.s) Caselik’e dönerek: Senin İsa (a.s) ve annesi Meryem adına yemin ederek cevap vermeni isttiyorum: Metta’nın şunları söylediğini biliyor musun: “Mesih, Dâvud bin İbrahim bin İshak bin Yâkub bin Yehuza bin Hazrun’un oğludur.”

    Merkabus, İsa bin Meryem (a.s)’ın nesebi hakkında şöyle diyor: “O Allah’ın kelimesidir; onu insan bedeninde karar vermiş ve o da insan şekline dönüşmüştür.”

    Eluka ise söyle demiştir: “İsa bin Meryem (a.s) ve annesi, et ile kandan oluşmuş iki insandırlar ve Ruh’ul Kudüs onlara hulul etmiştir.” Sonra, senin de kabul ettiğin Hz. İsa’nın kendi hakkındaki şu sözüne ne diyorsun: “Ey Havariler! Hak olarak sizlere diyorum; gökyüzünden gelenden ve peygamberlerin sonuncusu olan deve binicisinden başka kimse gökyüzüne çıkmayacak. O, göğe yükselip tekrar dönecektir.”


    Caselik: Bu, İsa (a.s)’ın sözüdür. Biz inkâr etmiyoruz.

    İmam (a.s): Hz. İsa ve onun nesebi için Aluka, Merkabus ve Metta’nın tanıklığına ne diyorsun?

    Caselik: İsa’ya yalan uydurdular.

    İmam (orada bulunanlara dönerek): Ey insanlar! Az önce onların doğruluk ve temizliğini kabullenmedi mi? Onların İncil alimleri olduğunu kabul etmedi mi ve sözlerinin doğruluğunu onaylamadı mı?

    Caselik: Ey Müslümanların alimi! Bu dört kişi hakkında beni mazur görmeni istiyorum.

    İmam (a.s): Öyle olsun, biz seni mâzur görüyoruz ey Nasranî, (yine de) dilediğini sor!

    Caselik: Başkası sorsun. Allah’a andolsun ki, Müslümanların içerisinde senin gibi bir alimin olduğunu zannetmezdim.

    İmam (Re’sul Calut’a dönerek): Sen mi soracaksın, yoksa ben mi sorayım?

    Re’sul Calut: Ben soruyorum ve senin delillerini sadece Tevrat, İncil, Dâvud’un Zebur’u ve İbrahim ve Mûsa’nın Suhuf’undan kabul edeceğim.

    İmam (a.s): Benim delillerimi Mûsa’nın Tevrat’ından, İsa’nın İncil’inden ve Dâvud’un Zebur’undan başka kabul etmeyebilirsin.

    Re’sul Calut: Muhammed (s.a.a)’in peygamberliğini nasıl ispat ediyorsun?

    İmam (a.s): Mûsa bin İmran, İsa bin Meryem ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi Dâvud buna şehadet ettiler.

    Re’sul Calut: Mûsa bin İmran’ın sözlerini ispatla!

    İmam (a.s): Ey Yahudî! Mûsa’nın İsrailoğullarına vasiyet ederek şöyle dediğini biliyor musun: “Yakında kardeşlerinizden bir peygamber gelecektir. Onu tasdik edin, sözünü dinleyin, ona itaat edin.”

    Eğer İsmail ve İsrailoğullarının akrabalığını ve aralarındaki irtibatının İbrahim (a.s) tarafından olduğunu kabul ediyorsan İsrail’in İsmail soyundan başka kardeşleri olmadığını biliyor musun?


    Re’sul Calut: Bu, Mûsa’nın sözleridir, inkâr etmiyorum.

    İmam (a.s): Acaba İsrailoğullarının kardeşlerinden Muhammed (s.a.a)’den başka bir peygamber gelmiş midir?

    Re’sul Calut: Hayır.

    İmam (a.s): Acaba bu söz, size göre doğru değil midir?

    Re’sul Calut: Evet, doğrudur. Ama onları Tevrat’tan ispatlamanı istiyorum.

    İmam (a.s): Tevrat’ın sizler için söylediği şu sözleri inkâr mı ediyorsun: “Nûr, Sîna Dağı’ndan geldi, Sair Dağı’ndan bizi nurlandırdı ve Faran Dağı’ndan bizlere göründü.”

    Re’sul Calut: Bu sözleri biliyorum ama, açıklama ve yorumunu bilmiyorum.

    İmam (a.s): Ben sana açıklayayım: “Nûr, Sîna Dağı’ndan geldi” yani, Allah-u Teala’nın vahyi Sina Dağı’nda Mûsa (a.s)’a indirildi. “Sair Dağı’ndan bizleri nurlandırdı” sözlerinden amaç, Allah’ın İsa bin Meryem (a.s)’a vahyi nazil ettiği dağdır ve “Faran Dağı’dan bizlere göründü” sözlerinden maksat ise, Mekke’yle arasında bir gün mesafe olan dağdan bahsetmektedir. Sen ve dostlarının dediklerine göre “Şâya” Peygamber Tevrat’ta şöyle diyor: “İki biniciyi görüyorum, yeryüzü onlara ışık saçıyor; onlardan biri merkebe, diğeri ise deveye binendir.” Merkep ve deveye binenler kimlerdir?

    Re’sul Calut: Onları tanımıyorum, bana anlatır mısın?

    İmam (a.s): Merkebe binen İsa (a.s)’dır; deveye binen ise Muhammed (s.a.a)’dir. Tevrat’ın bu konularını inkâr mı ediyorsun?

    Re’sul Calut: Hayır, inkâr etmiyorum.

    İmam (a.s): Haykuk Peygamberi tanıyor musun?

    Re’sul Calut: Evet, onu tanıyorum.

    İmam (a.s): O şöyle diyor ve aynı şeyi sizin kitap da bildiriyor: “Allah, Faran Dağı’ndan beyanı getirdi ve gökler Muhammed (s.a.a) ve ümmetinin tesbihiyle doldu. Ordusunu karada taşıdığı gibi, denizde de taşıyor -maksat, ümmetinin kara ve denize hakim olmasıdır- Beyt’ul Makdis’in (Beyt’ul Mukaddes’in) tahribinden sonra bizim için yeni bir kitap getirdi (kitaptan maksat Furkan’dır).” Acaba bu sözleri biliyor ve iman ediyor musun?

    Re’sul Calut: Haykuk (a.s) bunları söylemiştir ve biz onun sözlerini inkâr etmiyoruz.

    İmam (a.s): Dâvud, Zebur’da -ki sen de onu okuyordun- şöyle diyor: “Allah’ım! Fetretten sonra sünneti dirilten birini gönder.” Acaba Fetretten sonra Muhammed (s.a.a)’den başka sünneti dirilten bir peygamber tanıyor musun?

    Re’sul Calut: Bu Dâvud’un sözüdür, kabul ediyor ve inkâr etmiyorum. Ama bundan amaç, İsa (a.s)’dır ve onun dönemi Fetret dönemidir.

    İmam (a.s): Yanıldın, zira İsa (a.s) sünnete muhalif değildi. Aksine, Allah onu kendi yanına yükseltinceye kadar Tevrat’ın sünnetiyle muvafık idi. İncil’de de şöyle yazılıdır: “İyi bir kadının oğlu gidiyor ve kendisinden sonra Farkilitu (Ahmed) gelecek. O zorlukları kolaylaştıracak ve her şeyi sizlere açıklayacaktır. Benim onu doğruladığım gibi, o da beni doğrulayacaktır. Ben size Emsal’i getirdim. O da Tevil’i getirecektir.” Acaba İncil’in bu sözlerine inanıyor musun?

    Re’sul Calut: Evet.

    İmam (a.s): Ey Re’sul Calut! Sana peygamberin Mûsa bin İmran (a.s) hakkında soracağım.

    Re’sul Calut: Sor!

    İmam (a.s): Mûsa’nın peygamberliğini ispatlayacak delilin var mıdır?

    Re’sul Calut: Mûsa kendisinden önce gelen peygamberlerden hiçbirinin getirmediği bir mucize getirdi.

    İmam (a.s): Mesela ne gibi mucizeler...

    Re’sul Calut: Denizi yarması, âsasının yılana dönüşmesi, taşa vurarak pınarlar akıtması, elini görenlerin huzurunda parlak olarak çıkarması ve diğer nişaneler ki, başkaları onları yapmaya muktedir değillerdir.

    İmam (a.s): Doğru söyledin, Hz. Mûsa peygamberliği için hiç kimsenin yapamayacağı şeyleri delil olarak getirdi. Acaba peygamberlik iddiasında bulunan herkes, diğer insanların getiremeyeceği şeyleri getirecek olurlarsa, sizlerin onu doğrulamanız gerekmez mi?

    Re’sul Calut: Hayır, zira Mûsa (a.s)’ın Allah’a yakınlığı ve Allah yanındaki makamına benzer birisi yoktur. Her peygamberlik iddia edeni, Mûsa’nın getirdiği mucizeleri getirmedikçe onaylamak ve iman etmek bize vacip değildir.

    İmam (a.s): Öyleyse Mûsa (a.s)’dan önceki peygamberleri; hiçbiri denizi yarmadığı, taştan oniki pınar akıtmadığı, elini Mûsa’nın eli gibi parlak çıkarmadığı ve âsasını yılan gibi yapmadığı halde nasıl kabul ediyorsunuz?

    Re’sul Calut: Az önce söylediğim gibi, peygamberliğinin ispatı için harukulade şeyleri ve mucizeleri getiren herkesi, hatta eğer Mûsa’nın mucizelerinden başka mucizeler olsa bile doğrulamak gereklidir.

    İmam (a.s): Ey Re’sul Calut! O zaman İsa bin Meryem’e ölüleri dirilttiği, kör ve cüzzamlıları iyileştirdiği ve çamurdan yapmış olduğu kuşa üfleyerek Allah’ın izniyle yaşayan bir kuşa dönüştürdüğü halde, ona neden iman etmiyorsunuz?

    Re’sul Calut: Onun bunları yaptığı söyleniyor ama, biz onu görmedik.

    İmam (a.s): Mûsa’nın getirdiği alamet ve mucizeleri gördün mü? Acaba bunların haberleri Mûsa’nın ashabından güvenilir şahıslar vasıtasıyla size ulaşmadı mı?

    Re’sul Calut: Evet.

    İmam (a.s): Aynı şekilde, İsa bin Meryem’in de mucizeleri de mütevatir olarak sizlere ulaşmıştır. Öyleyse neden Mûsa’yı kabul ediyor da İsa’yı kabullenmiyorsun?

    Re’sul Calut cevap veremeyince İmam tekrar devam etti: Muhammed (s.a.a)’in ve Allah tarafından gönderilen diğer peygamberlerin durumu da aynen böyledir. Bizim peygamberimizin mucizelerinden bazıları şunlardan ibarettir: Yetim ve fakirdi, ücretle çobanlık yapıyordu, okuma yazma öğrenmemiş ve bir öğretmenin yanına da gidip gelmemişti. Bütün bunlara rağmen, peygamberlerin haberlerini harfi harfine anlatan bir Kur’an getirmiş, bundan öncekilerin ve kıyamete kadar gelecek olanların haberini vermiştir. Onların sırlarını ve evlerinde yapmış oldukları şeyleri dahi bildirmiştir, sonra sayılamayacak kadar mucizeler getirmiştir.

    Re’sul Calut: Bizim yanımızda İsa ve Muhammed’in haberi doğrulanmamıştır ve doğrulanmayan bu olayları onaylamak ve iman getirmek bize göre doğru değildir.

    İmam (a.s): Öyleyse İsa (a.s) ve Muhammed (s.a.a)’e tanıklık eden şahidin tanıklığı yalan mıdır?

    Re’sul Calut yine cevap veremedi. Bunun üzerine İmam Hirbiz’il Ekber’i çağırarak şöyle buyurdu: Bana Zerdüşt’ten haber ver, onun peygamber olduğunu düşünüyorsun. Peki ama, peygamberliğini ispatlayacak delilin var mı?

    Hirbiz: Zerdüşt, bize kendisinden öncekilerin getirmedikleri şeyleri getirdi. Kendisini görmedik ama, bizden öncekilerin vermiş oldukları haberlere göre başkalarının helal etmediği şeyleri bize helal etmiştir. Dolayısıyla biz de onu takip ediyoruz.

    İmam (a.s): Size iletilen haberler vasıtasıyla onlara uymuyor musunuz?

    Hirbiz: Evet.

    İmam (a.s): Geçmiş ümmetlerde de aynen böyledir; peygamberlerin Mûsa, İsa ve Muhammed (s.a.a)’in dini hakkında olan haberler onlara iletiliyor, onlara iman etmemede mâzeretiniz nedir? Zira sizler Zerdüşt’e hiç kimsenin getirmediği mucizelerden dolayı mütevatir haberlere iman getirmişsiniz.

    Hirbiz, bu sözleri duyunca donakaldı. Daha sonra İmam (a.s) orada bulunanlara hitaben şöyle buyurdu: Ey topluluk, eğer aranızda İslam’a muhalif olan biri varsa ve soru sormak istiyorsa hiç çekinmeden sorusunu sorsun.
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X