Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

ESMA'UL-HÜSNA

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    ESMA'UL-HÜSNA

    1- Esma'ul-Hüsna'nın Anlamı Nedir ve Onlara Varmanın Yolu Nedir?
    Dünyaya ve gözlemlediğimiz varlık görüntülerine gözlerimizi ilk açtığımızda idrakimiz, kendimiz ve bize en yakın olan gerçekler üzerinde yoğunlaşır. Bu gerçekler, varlığımızın devamını sağlayan güçlerimizin gerekleri doğrultusunda dışımızdaki kâinatla olan ilişkilerimizdir. Buna göre kendimiz, güçlerimiz ve bu güçlerle bağlantılı davranışlarımız, idrakimizin kapısını ilk çalan uyarıcılardır. Fakat kendimizi, güçlerimizi ve davranışlarımızı bağımsız olarak görmeyiz, başkasıyla bağlantılı olduğunu görürüz.

    Buna göre insanın ilk gözlediği gerçeklerden biri ihtiyaç gerçeğidir. İnsan bu gerçeği kendi nefsinde, kendisi ile bağlantılı güçlerde ve davranışlarda ve dışındaki dünyada müşahede eder. Bunu müşahede edince ihtiyaçlarını karşılayacak, eksikliklerini giderecek ve her şeyin varıp dayanacağı bir zatın varlığına hükmeder. Bu zat, yüce Allah'tır. "Ey insanlar, sizler Allah'a muhtaçsınız; Allah ise mutlak zengin ve övülmeye lâyık olandır." (Fâtır, 15) ayeti, bizim bu gözlemimizi ve hük-mümüzü teyit eder.

    Tarih, insanlar arasında Allah inancının ne zaman ortaya çıktığını belirleyememiştir. Çünkü insan türünün yaşadığı en eski çağlarda bile bu inancın insana eşlik ettiği görülüyor. Günümüzde ilk insanın sadeliğini temsil eden Amerika ve Afrika kıtalarının yerlileri üzerinde yapılan ilmî araştırmalar, onların tabiat üstü yüce bir varlığa inandıklarını ortaya koyuyor. Gerçi içerik belirsizliği vardır, ama bu inanç özünde Allah inancıdır. Çünkü her şeyin son olarak varıp dayandığı bir zatın varlığını kabul etmek, insan fıtratının gereklerindendir. Fıtratın ilhamından sapılmadıkça bu bilinçten sapılmaz. Bu bilinçten saptıracak faktör, insana musallat olan bir şüphe olur. Tıpkı tabiatının sakındırmasına rağmen zehirli bir maddeyi kullanmayı alışkanlık hâline getirip ondan hoşlanan kimse gibi.

    İlâhîyat bilgileri ile ilgili incelemede karşımıza çıkan en eski bilgi de şudur: Biz her şeyin Allah'ta son bulduğunu, her şeyin oluşumunun ve varoluşunun O'na dayandığını kabul ediyoruz. O her şeyin malikidir. Zira biliyoruz ki, eğer O, bu varlığa malik olmasaydı, onu başka şeylere yansıtması mümkün olmazdı. Üstelik görüyoruz ki, bu nesnelerin bazılarının mahiyeti, bütünüyle ihtiyaçtan ve eksiklikten ibarettir. Oysa yüce Allah, her türlü ihtiyaçtan ve eksiklikten münezzehtir. Çünkü her şey ihtiyacını ve yetersizliğini gidermede O'na döner.

    Buna göre mutlak anlamda malikiyet de, egemenlik de O'na mahsustur. Yani Allah bizim varlık âleminde karşılaştığımız bütün kemal sıfatlarının malikidir. Hayat, güç, ilim, işitme, görme, rızk, rahmet, izzet ve başkaları gibi.

    Dolayısıyla yüce Allah diridir, kadirdir, bilendir, işitendir, görendir. Çünkü bu sıfatları yok saymak, eksikliğin varlığını kabul etmektir ki, yüce Allah için eksiklik söz konusu değildir. Yine yüce Allah rızk verendir, merhametlidir, azizdir, diriltendir, öldürendir, varoluşu başlatandır, tekrar geri döndürendir, tekrar yeniden diriltendir. Çünkü rızk, rahmet, izzet, diriltmek, öldürmek, başlatmak, geri döndürmek ve tekrar diriltmek O'nun elindedir. Yine o subbuhtur, kuddüstür, yücedir, büyüktür, uludur vs.

    Bu sıfatlarla yokluk ve eksiklik ifade eden her türlü sıfatı O'na ya-kıştırmamayı, O'ndan nefyetmeyi kastederiz.

    İşte Allah'ın isimlerinin ve sıfatlarının varlığını bu sade yoldan gi-derek ispat ederiz. Bu konuda Kur'ân'ın mesajını onaylamış oluyoruz. Bilindiği gibi Kur'ân'ın çok sayıda ayetinden milkin de, mülkün de (malikiyetin de, egemenliğin de) mutlak anlamda Allah'a ait olduğu vurgulanıyor. Burada o ayetleri sıralamaya gerek yoktur.



    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    #2
    Ynt: ESMA'UL-HÜSNA

    2- Allah'ın İsimlerinin ve Sıfatlarının Sınırları
    Yukarıdaki açıklamalarımız ortaya koydu ki, biz kâinatın çeşitli kesimlerinde gördüğümüz eksiklikleri ve ihtiyaç sıfatını yüce Allah'tan uzak tutuyoruz. Bu eksiklikler ve ihtiyaç hâli, kemalin karşı kutbunda yer alır. Ölüm, yokluk, fakirlik, zillet, acizlik, cehalet gibi. Bilinen bir gerçektir ki, özleri itibariyle olumsuzluk ve yokluk anlamı taşıyan bu sıfatların uzak tutulmaları, reddedilmeleri kemalin ispatına dönüktür. Yani fakirliği reddetmekte zenginliğin ispatı, zilleti, acizliği ve cehaleti reddetmekte izzetin, kudretin ve ilmin ispatı vardır.

    Hayat, güç, ilim gibi yüce Allah'ta var olduğunu ispat ettiğimiz kemal sıfatlarına gelince, bilindiği gibi biz Allah'ın varlık âleminde mevcut olan bütün kemal sıfatlarının O'nun mülkü olduğunu kabul ederek bu sıfatların varlığını ispat ediyoruz. Yalnız bu sıfatları taşıyan diğer varlıklardaki mevcudiyetleri itibariyle kaçınılmaz şekilde barındırdıkları ihtiyaç ve eksiklik yönlerini yüce Allah'tan uzak tutuyoruz.

    Meselâ insanda ilim, bilineni huzurî şekilde kuşatmaktır. Bu kuşatma, bedenî güçlerle dışarıdan taslağı soyutlayıp almak yolu ile gerçekleşir. Fakat yüce Allah'a yakışan biçimi, huzurî kuşatmanın özüdür. Bilinenin daha önce dış dünyada var olmasını gerektiren taslak alma ve bunun için bedenî algılama araçlarına ihtiyaç duyulmasına gelince, bunlar yüce Allah'tan uzak tutulması gereken eksiklikten kay-naklanır. Kısacası olumlu anlamın özünü O'nun için sabit görürüz, fakat eksikliğe ve ihtiyaca yol açan örneklerin özelliklerini O'ndan uzak tutarız.

    Sonra şu var: Yüce Allah'tan her türlü eksikliği ve ihtiyacı uzak tutuyoruz. Oysa bir şeyin bir sınırla sınırlandırılması, o sınırın söz konusu şeyin varlığını bir noktada sona erdirmesi demektir ki, bu da bir eksiklik türüdür. Çünkü hiçbir şey kendini sınırlamaz. Başka bir şey tarafından sınırlanır. Bu başka şey zorla onun için sınır ve nihayet belirler. Bundan dolayı her türlü sınırı ve nihayeti Allah'tan uzak tutarız. Yüce Allah, "O kahredici birdir." (Ra'd, 16) ayetinde ifade edildiği gibi zatında ve sıfatlarında hiçbir şeyle sınırlı değildir. O, her şeyi kahredip kuşatan bir birliğin sahibidir.

    Bu noktaya dayanarak O'nun sıfatlarının zatının aynısı olduğuna ve her sıfatının da öbürünün aynısı olduğuna hükmediyoruz. O'nun sıfatları sadece anlam itibariyle birbirinden ayırt edilebilir. Çünkü eğer biz insanlarda olduğu gibi meselâ O'nun ilmi, gücünden başka olsaydı ve bu sıfatların her biri onun zatından başka olsaydı, bunların her biri öbürünü sınırlar ve öbürü berikinin sınırında son bulurdu. O zaman sınırlanan, sınır ve son söz konusu olurdu. Bunların sonucu olarak bileşim ve başka bir şey tarafından sınırlanan bir sınırlayıcıya ihtiyaç ortaya çıkardı ki, yüce Allah bunların hepsinden münezzehtir. Bu sıfatlar O'nun birliğinin sıfatlarıdır; hiçbir yönden bölünmezler, ne dış âlemde, ne de zihinde sayıca çoğalmazlar.

    Bu açıklamalardan, yüce Allah'ın sıfatlarının anlamlarında ispatın değil, olumsuzlamanın söz konusu olduğu görüşünün çürüklüğü de ortaya çıkar. Bu görüşe göre ancak böylece O'nun yaratıkların sıfatlarından tenzih edilmesi gerçekleşmiş olur. Dolayısıyla Allah'ın ilminin, gücünün, hayatının anlamı cahilliğin, âcizliğin, ölümün olmamasıdır. Diğer yüce sıfatlarda da durum böyledir.

    Bu görüşün çürüklüğünün sebebi, bütün kemal sıfatlarının Allah'tan uzak tutulmasını gerektirmesidir. Oysa daha önce söylediğimiz gibi bizim fıtrî yönelişimiz bunu reddeder ve Kur'ân ayetlerinden anladığımız bu görüşle çelişir.

    Bu görüşün bir benzeri, Allah'ın sıfatlarının zatından başka şeyler olduğunu söylemek veya O'nun sıfatlarını yok sayıp bu sıfatların sonuçlarının varlığını kabul etmek veya O'nun sıfatları ile ilgili olarak ileri sürülen başka dayanaksız görüşleri savunmaktır. Bunların hepsi, yukarıda söylediğimiz gibi fıtrî yönelişimiz tarafından reddedilmiştir. Başka bir yerde bu görüşlerin asılsızlığı daha geniş şekilde açıklanacaktır.



    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #3
      Ynt: ESMA'UL-HÜSNA

      3- Allah'ın İsimlerinin ve Sıfatlarının Kısımları
      Açıkladığımız fıtrî yönelişten şu sonuç çıkıyor: Yüce Allah'ın sıfatları içinde ilim ve hayat gibi subutî ve olumlu anlam taşıyanları vardır. Bunlar kemal anlamı içerirler. Onların içinde selbî ve olumsuz anlam taşıyanları da vardır. Bunlar subbuh ve kuddüs gibi tenzih içerikli sıfatlardır. Böylece Allah'ın sıfatları subutî ve selbî sıfatlar olarak ikiye ayrılır.

      Yine bu sıfatlar içinde hayat, güç, ilim gibi Allah'ın zatının aynısı olan, zatına ek bir nitelik taşımayan sıfatlar vardır. Bunlar zatî sıfatlardır. Bu sıfatların bir bölümü ise, yaratma ve rızk gibi tahakkukları için daha önce zatının tahakkukunun farz edilmesini gerektirenler var-dır. Bunlar fiilî sıfatlardır. Bunlar Allah'ın zatına ekli, fiil makamından çıkarılan sıfatlardır. Bu sıfatların fiil makamından çıkarılmış olmalarının anlamı şudur:

      Meselâ biz yararlandığımız ve içinde yüzdüğümüz nimetlerin Allah'a nispetini, bir hükümdarın orduya verilmesini kararlaştırdığı erzakın o hükümdara nispeti gibi değerlendirir ve bu nimetlere rızk adını veririz. Bu rızk Allah'a dayandığı için de Allah'a razık (rızk veren) adını veririz. Yaratma, rahmet, mağfiret ve diğer fiilî sıfatlar ve isimler de böyledir. Bu sıfatlar Allah'a izafe edilirler ve Allah bu isimlerle anılır; ama hayat, güç gibi zatî sıfatlarda olduğu gibi bu sıfatların anlamları ile donanmış sayılmaz. Eğer O bu sıfatlarla gerçek anlamda donanmış olsaydı, bunlar zatının dışında olmayan zatî sıfatlar olurlardı. Bu bakımdan Allah'ın sıfatları ve isimleri başka bir bölünme ile zatî ve fiilî olmak üzere ikiye ayrılırlar.

      Bir başka bölünmeyle de Allah'ın sıfatları ve isimleri nefsî ve izafî olmak üzere ikiye ayrılırlar. Hayat gibi anlamlarında zat dışında başka bir şeye izafîlik bulunmayan sıfatlar nefsî sıfatlardır. Zat dışında başka bir şeye izafîlik anlamı taşıyanlar ise, izafî sıfatlardır. Bu izafî sıfatların bir bölümü, yoktan var etme ve yaratma gibi izafîlik anlamının yanı sıra nefsîlik anlamı da taşır. Bunlar izafîlik içerikli nefsî sıfatlardır. Diğer bir bölümü yaratıcılık ve rızk vericilik gibi sırf izafîlik anlamı taşır ki, bunlar katıksız izafî sıfatlardır.



      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #4
        Ynt: ESMA'UL-HÜSNA

        4- Allah'ın İsimlerinin ve Sıfatlarının Bize ve Birbirine Nispeti
        İsim ile sıfat arasında bir fark yoktur. Fakat sıfat, zatın taşıdığı bir anlama delâlet eder. Bu sıfat, zatın aynısı olabileceği gibi zatın başkası da olabilir. Oysa isim, bir sıfatla donanmış bir zata delâlet eder. Buna göre hayat ve ilim sıfattır. Ama diri ve âlim isimdir. Kelimenin fonksiyonu bir anlama delâlet etmekten, o anlamın ortaya çıkmasını sağlamaktan ibaret olduğuna göre sıfatın ve ismin mahiyeti, o sıfatı ve ismi ifade eden kelimenin ortaya koyduğu anlamdır.

        Buna göre hayat kelimesinin içeriği olan hayatın gerçeği, Allah'ın sıfatıdır ve bu sıfat zatın aynısıdır. Zatın aynısı olan hayat gerçeği ile donanmış zatın gerçeği de, Allah'ın ismidir. Bu açıdan diri ve hayat, anlattığımız bakış açısı ile ismin ve sıfatın kendisi olmakla birlikte, ismin ve sıfatın isimleridirler.

        Yukarıda değindiğimiz gibi isimlerle ilgili fıtrî yönelişimiz bizi şu sonuca götürür: Kâinatta kemal sıfatları müşahede etmekle kesin hükme varıyoruz ki, yüce Allah bu sıfatları isim olarak taşıyor. Çünkü O, söz konusu mükemmelliklerin malikidir ve onları bize yansıtmaktadır. Eksiklik ve ihtiyaç içerikli sıfatları müşahede etmekle de kesin hükme varıyoruz ki, yüce Allah bu eksikliklerden münezzehtir, bunların karşıtı olan kemal sıfatlarını taşımaktadır ve bu kemal sıfatlarıyla bizdeki eksikliği ve ihtiyacı dilediği kadarı ile gidermektedir. Yani kâinatta ilmi ve gücü müşahede etmekle yüce Allah'ın ilim ve güç sahibi olarak bu sıfatlarını dilediği ölçüde yarattıklarına yansıttığı hükmüne varırız. Buna karşılık kâinatta cehaleti ve âcizliği müşahede etmekle yüce Allah'ın bunlardan münezzeh olduğu, karşıtları olan ilim ve güç sıfatlarını taşıdığı ve bu sıfatları ile bizim ilme ve güce olan ihtiyacımızı dilediği oranda giderdiği sonucuna varırız. Diğer sıfatlarda da durum böyledir.

        Bundan ortaya çıkıyor ki, varlıkların yaratılış özellikleri, Allah'ın sıfatları aracılığıyla O'nun yüce zatı ile bağlantılıdır. Yani Allah'ın sıfatları, O'nun zatı ile yaratıkları arasında aracıdırlar. Yani yüce Allah âlim, kadir, rızk veren, nimet bağışlayan olduğu için bize ilim, güç, rızk ve nimet aktarıyor. Bizim cahilliğimiz O'nun ilmi ile, bizim âcizliğimiz O'nun gücü ile, bizim zilletimiz O'nun izzeti ile, bizim fakirliğimiz O'nun zenginliği ile ve bizim günahlarımız O'nun affı ve mağfireti ile ortadan kalkıyor. Başka bir deyişle: O, kahrı ile bizi kahreder, sınırsızlığı ile bizi sınırlar, sonsuzluğu ile bize nihayet biçer, yüceliği ile bizi alçaltır, izzeti ile bizi zelil eder, egemenliği ile üzerimizde dilediği hükmü verir, malikiyeti ile üzerimizde dilediği şekilde tasarrufta bulunur. Bu gerçeği iyi anlamak gerekir.

        Biz insanlar, saf fıtratımızın sezgisi ile bu gerçeğe uygun bir tutum takınıyoruz. Meselâ Allah'tan zenginlik dileyen kimse, O'na "zengin, aziz ve kadir" isimleri ile dua ediyor, "ey can alan, ey zelil eden Allah, bana zenginlik ver." demiyor. Allah'tan şifa dileyen hasta, "Ey şifa veren, ey afiyet bağışlayan, ey esirgeyen, ey merhamet sahibi Allah, bana merhamet et, bana şifa ihsan et." diye dua eder. Hiçbir za-man, "Ey can alan, ey intikam alan, ey günahkârların yakasına yapışan Allah, bana şifa ver." demez. Bu kural bütün istek türlerimizde geçerlidir.

        Bizim bu tutumumuz ve hükmümüz, Kur'ân tarafından da doğrulanıyor. Kur'an, bu bakış açısının en sadık şahididir. Çünkü ayetlerin sonunda o ayetlerin metinlerinin içerikleri ile uyumlu ilâhî isimler yer aldığı gibi, ayetlerin metinlerinde anlatılan gerçekler yerine uygun bir veya iki ilâhî isimle gerekçelendirilir. Kur'ân, semavî kitaplar içinde içeriğini ilâhî isimlerle anlatan, bize isimlerin bilgisini öğreten tek kitaptır.

        Açıkça ortaya çıkıyor ki, biz insanlar, Allah'ın isimleri aracılığı ile O'nunla ve isimlerinin görünen âlemimizin alanına dağılmış sonuçları ile O'nun isimleri ile bağlantılıyız. Buna göre Allah'ın cemal ve celâl isimlerinin şu âleme yansıyan sonuçları, biz insanlar ile O'nun hayat, ilim, güç, izzet, yücelik, ululuk gibi cemal ve celâl isimleri arasında bağlantı sağlıyor. Sonra da bu isimler, bizimle O'nun, âlemin bütün kesimlerinin bağımsızlıklarında kendisine dayandığı yüce zatı arasında bağlantı kuruyor.

        Yüce Allah'ın isimlerinin bizim üzerimizdeki etkileri, genişlik ve darlık bakımından farklılık gösterir. Bu genişlik ve darlık, bu isimlerin kavramlarındaki genelliğe ve özelliğe paraleldir. Meselâ bize yansıyan ilim bağışından işitme, görme, hayal ve akıl yürütme alt sonuçları ortaya çıkar. Sonra bize verilen ilim, güç, hayat ve başka bazı bağışlar; rızk verme, nimet bağışlama ve cömertliğin kapsamına girer. Sonra da ilim, af, mağfiret ve benzeri şeyler, genel merhametin kapsamına girer.

        Bundan ortaya çıkıyor ki, Allah'ın isimleri arasında genişlik-dar-lık, genellik ve özellik bakımından farklılık vardır. Bu farklılık, o isimlerin dünyamıza yansıyan sonuçlarına paraleldir. Bu isimlerin kimi özel, kimi ise geneldir. Onların özellikleri ve genellikleri, sonuçlarında beliren gerçeklerin özelliğine ve genelliğine bağlıdır. Onların gerçekleri arasındaki bağlantının niteliğini de, kavramları arasındaki bağlantı ortaya çıkarır. Meselâ ilim ismi diri ismine nispetle özel, fakat işiten, gören, şahit olan, lütuf sahibi, haberdar ve rızk veren isimlerine göre geneldir. Rızk veren ismi Rahman ismine göre özel, fakat şifa veren, yardım eden ve hidayet bağışlayan isimlerine göre geneldir. Diğer isimlerdeki durum da böyledir.

        Allah'ın en güzel isimleri, gitgide genişleyen bir alana yayılır. Bu alanın en aşağı noktasında altında başka isim bulunmayan isim veya isimler yer alır. Sonra bu alan gitgide genişler ve genellik kazanır. Her ismin üzerinde ondan daha geniş ve daha genel olan isimler yer alır. Bu genişleme, Allah'ın en büyük isminde son bulur. Bu en büyük isim, tek başına bütün isimlerin gerçeklerini kapsamına alır, değişik gerçekler bütünü ile onun altında yer alır. Bu isim, çoğu kere İsm-i A'-zam (en büyük isim) diye adlandırdığımız ilâhî isimdir.

        Bilinen bir gerçektir ki, bir ilâhî isim ne kadar genel olursa âlemdeki etkisinin çapı daha genel, ondan kaynaklanan bereketler daha bü-yük ve daha tam olur. Çünkü az önce söylediğimiz gibi sonuçlar isimlere bağlıdır. Buna göre isimlerin genellik ve özellik durumunun aynısı, etkilerinde aynen görülür. Böyle olunca İsm-i A'zam, bütün etkilerin kendisinde son bulduğu, her şeyin kendisine boyun eğdiği isimdir.



        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum


          #5
          Ynt: ESMA'UL-HÜSNA

          5- İsm-i A'zam'ın Anlamı
          Yüce Allah'ın isimleri arasında kendisi ile yapılan duaların kabul edildiği ve hiçbir şeyin etkisi dışında kalmadığı kelime kalıbında bir ismin olduğu kanaati insanlar arasında yaygındır. Fakat bu iddiayı iler sürenler, Allah'ın bilinen hiçbir isminde bu özelliği bulamadıkları için bu ismin bizim bilmediğimiz harflerden oluştuğuna, o ismi bulmamız hâlinde her şeyin irademize boyun eğeceğine inanırlar.

          Muskalar ve dualarla uğraşanların kanaatlerine göre İsm-i A'za-m'ın bir kelime kalıbı vardır. Bu kelimenin delâleti sözlük anlamına göre değil, tabiî yapısına bağlıdır. Ayrıca bu ismin harfleri ve bu harflerin dizilişi, ihtiyaçlara ve isteklere bağlı olarak değişir. Onların bu ismi bulma hususunda özel yöntemleri vardır. Bu yöntemlerle önce harfleri ortaya çıkarırlar, sonra onları arka arkaya dizerek onunla dua ederler. Bunu onların yöntemlerini inceleyenlerden biliyoruz.

          Bazı rivayetlerde buna yönelik işaretler de vardır. Meselâ bir rivayette, Bismillahirrahmanirrahim ile İsm-i A'zam arasında gözün siyahı ile beyazı arasındaki yakınlıktan daha ileri derecede bir yakınlık olduğu ileri sürülüyor. Başka bir rivayete göre İsm-i A'zam, Ayet'el-Kürsî ile Âl-i İmrân Suresi'nin başlangıcındadır. Bir başka rivayete göre onun harfleri Fâtiha Suresi'nde dağınık olarak bulunmaktadır. İmam bu harfleri bilir. İstediği zaman onları bir araya getirip onunla dua eder ve duası kabul edilir.

          Bir diğer rivayete göre Süleyman Peygamber'in veziri Asıf b. Ber-hıya, İsm-i A'zam'ın harflerinden bazısını biliyordu. Onunla dua ederek Saba Kraliçesi'nin tahtını göz kırpma süresinden daha kısa bir zaman zarfında Süleyman Peygamber'in önüne getirdi.

          Yine bir başka rivayete göre İsm-i A'zam yetmiş harften oluşur. Allah bu harflerin yetmiş ikisini peygamberleri arasında bölüştürdü ve bir harfini kendi katında gayp ilminde saklı tuttu. Bunlar gibi İsm-i A'zam'ın, harflerin dizimi ile oluşmuş bir kelime olduğuna işaret eden daha birçok rivayet vardır.

          Sebep-sonuç ve bunların özellikleri ile ilgili gerçek bir inceleme, bu kanaati geçersiz kılar. Çünkü gerçek etki, etki edecek şeylerde güç ve zayıflık bulunması ile etki eden ve etkilenen şeyin arasında bir benzerlik olup olmamasına dayanır. Harflerden oluşan bir isim, sözünün özelliği bakımından değerlendirildiğinde arazî niteliklerden olan bir işitilebilen sesler dizisinden ibarettir. Bu isim, düşünülen anlamı bakımından değerlendirildiğinde ise hiçbir şey üzerinde asla etkisi ol-mayan bir zihnî tasarıdan ibarettir. Gırtlaklarımız yolu ile ortaya koyduğumuz bir sesin veya zihnimizde canlandırdığımız hayalî bir tasarının, varlığı ile her şeyi kahretmesi, istediğimiz şey üzerinde dilediğimiz tasarrufu yapması, göğü yere dönüştürmesi, dünyayı ahirete çevirmesi veya bunların terslerini gerçekleştirmesi imkânsızdır. Çünkü o sesin ve o tasarının kendisi bizim irademizin sonucu ve ürünüdür.

          Yüce Allah'ın isimleri ve özellikle O'nun İsm-i A'zam'ı gerçi kâinatta etkilidir ve yüce zatından şu görünen âleme feyiz inmesinin araçları ve sebepleridir; fakat bu isimler, herhangi bir dilde onlara delâlet eden kelimelerin lafızları ile veya bu kelimelerin zihinlerde canlandırdığı anlamları ile değil, gerçeklikleri ve hakikatleri ile etki yaparlar. Bu şu demektir: Yüce Allah, her şeyin faili ve var edicisidir. Bu mucitliğini o şeye uygun sıfatını içeren uygun ismi ile gerçekleştirir. Yoksa bu mucitlikte kelimelerin veya zihinde kavranan taslakların ya da yüce zatı dışında başka bir gerçeğin etkisi yoktur.

          Yalnız yüce Allah, "Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm." (Bakara, 186) ayetinde buyurduğu gibi kendisine dua edenin duasını kabul edeceğini vadediyor. Bunun için duanın ve dileğin gerçek olması ve bu ayetin tefsiri sırasında vurgulandığı gibi başkasına değil de yüce Allah'a yöneltilmiş olması gerekir. Buna göre kim bütün sebeplerden koparak bir dileğinin yerine getirilmesi için sırf Allah'a sarılırsa, dileğine uygun ilâhî ismin hakikatine sarılmış olur. O zaman o isim gerçeği ve hakikati ile etkisini gösterir ve kulun dileği kabul olur.

          İşte isimle duanın hakikati budur. Dua edenin sarıldığı ismin durumuna göre meydana gelen etkinin özelliği veya genelliği belirlenir. Eğer bu isim İsm-i A'zam olursa, her şey onun gerçekliğine boyun eğer ve bu isim ile dua edenin duası mutlaka kabul olur. İşte bu konudaki rivayetleri ve duaları böyle yorumlamak gerekir. Yoksa kelimeden ibaret isme ve onun kavramına olağanüstü bir etki atfetmek doğru değildir.

          Yüce Allah'ın isimlerinden birini veya İsm-i A'zam'ın bazı bölümlerini peygamberlerinden birine ve bir kuluna öğretmesinin anlamı, yüce Allah'ın dua eden kuluna o isme sarılarak dua etmesinin yolunu açmasıdır. Bu arada elbette o ismin bir kelime kalıbı ve bir anlamı vardır. Bunun sebebi, kelimelerin ve anlamlarının, hakikatleri bir nevi muhafaza eden araçlar ve sebepler olmalarıdır. Bu gerçeği iyi anlamak gerekir.

          Bilmek gerekir ki, kimi zaman bir özel isim sadece yüce Allah'a verilebilir, O'ndan başkalarına takılamaz. Nitekim "Allah" ve "Rahman" isimlerinin böyle oldukları ileri sürülmüştür. "Allah" ismi, yüce Allah'a mahsus bir özel isimdir, bizim incelediğimiz anlamda bir isim değildir. "Rahman" ismi ise, yukarıda değindiğimiz gibi anlamı yüce Allah ile başkaları arasında ortak olan ve bu nedenle de O'nun en güzel isimleri arasında yer alan bir isimdir. Bu açıklamamız, tefsir ilmi açısındandır. Meselenin fıkhî yönü ise, incelememizin çerçevesi dışında kalır.



          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

          Yorum


            #6
            Ynt: ESMA'UL-HÜSNA

            6- Esma'ul-Hüsna'nın Sayısı
            Kur'ân'da Esma'ul-Hüsna'nın sayısını belirleyen bir delil yoktur. Tersine, "O, kendisinden başka ilâh olmayan Allah'tır. En güzel isimler O'nundur." (Tâhâ, 8), "En güzel isimler Allah'ındır; O'nu onlarla çağırın (ibadet edin)." (Â'râf, 180), "En güzel isimler O'nundur. Gökteki ve yerdeki bütün varlıklar, O'nu noksanlıklardan tenzih ederler." (Haşr, 24) ayetleri ile bunlara benzer diğer ayetler gösteriyor ki, varlık âlemindeki anlamca en güzel isimler yüce Allah'a aittir. Buna göre Esma'ul-Hüsna hiçbir sayı ile sınırlanamaz.

            Kur'ân'da zikredilen Esma'ul-Hüsna'nın sayısı yüz yirmi yedidir. Bu isimler alfabetik sıraya göre şunlardır:

            Elif: el-İlâh, el-Ehed, el-Evvel, el-Âhir, el-A'lâ, el-Ekrem, el-A'-lem, Erham'ur-Râhimîn, Ehkem'ul-Hâakimîn, Ehsen'ul-Halikîn, Ehl'üt-Takva, Ehl'ul-Mağfire, el-Ekreb, el-Ebka.

            Ba: el-Bâri', el-Bâtın, el-Bedî', el-Berr, el-Basîr.

            Ta: et-Tevvab.

            Cim: el-Cebbar, el-Cami'.

            Ha: el-Hakîm, el-Halîm, el-Hayy, el-Hakk, el-Hamîd, el-Hasîb, el-Hâfız, el-Hafiyy.

            Hı: el-Habîr, el-Hâlık, el-Hallâk, el-Hayr, Hayr'ul-Mâkirîn, Hay-r'ur-Râzıkîn, Hayr'ul-Fâsılîn, Hayr'ul-Hâkimîn, Hayr'ul-Fâtihîn, Hay-r'ul-Gâfirîn, Hayr'ul-Vârisîn, Hayr'ur-Râhimîn, Hayr'ul-Münzilîn.

            Zal: Zü'l-Arş, Zü't-Tavl, Zü'l-İntikam, Zü'l-Fazl'il-Azîm, Zü'r-Rahme, Zü'l-Kuvve, Zü'l-Celâl-i ve'l-İkrâm, Zü'l-Meâric.

            Ra: er-Rahman, er-Rahîm, er-Reuf, er-Rabb, Refîu'd-Drecat, er-Rezzak, er-Rakîb.

            Sin: es-Semî', es-Selâm, Seriu'l-Hisab, Seriu'l-Ikab.

            Şin: eş-Şehîd, eş-Şâkir, eş-Şekur, Şedîd'ul-Ikab, Şedîd'ul-Mihal.

            Sad: es-Samed.

            Za: ez-Zâhir.

            Ayn: el-Alîm, el-Azîm, el-Afuvv, el-Aliyy, el-Azîz, Allâm'ul-Ğuyub, Âlim'ul-Ğayb-i ve'ş-Şehade.

            Ğayn: el-Ğaniyy, el-Ğafur, el-Ğalib, Ğafir'uz-Zenb, el-Ğaffar.

            Fa: Fâlık'ul-Isbâh, Fâlık'ul-Habb-i ven'n-Nevâ, el-Fâtır, le-Fettâh.

            Qaf: el-Kaviyy, el-Kuddûs, el-Kayyûm, el-Kâhır, el-Kahhâr, el-Karîb, el-Kadir, el-Kadîr, Kabıl'ut-Tevbe, el-Kaim-u Alâ Kull-i Nef-s'in Bi-Ma Kesebet.

            Kaf: el-Kebîr, el-Kerîm, el-Kâfi.

            Lâm: el-Latîf.

            Mim: el-Melik, el-Mü'min, el-Müheymin, el-Mütekebbir, el-Mu-savvir, el-Mecîd, el-Mücîb, el-Mübîn, el-Mevlâ, el-Muhît, el-Mukît, el-Müteâl, el-Muhyi, el-Metîn, el-Muktedir, el-Müsteân, el-Mübdi', Mâlik'ul-Mülk.

            Nun: en-Nasîr, en-Nûr.

            Vav: el-Vehhâb, el-Vâhid, el-Veliyy, el-Vâlî, el-Vâsi', el-Vekîl, el-Vedûd.

            He: el-Hâdî.

            Daha önce söylediğimiz gibi, "En güzel isimler Allah'ındır." ve "En güzel isimler O'nundur." ayetlerinden anlaşılan bu isimlerin gerçek anlamları ile ve asaleten Allah'a ait olduğudur. O'ndan başkası ise ancak bağımlı olarak bunların bir yansımasına sahip olabilir. Yani yüce Allah, bu isimlerin gerçek anlamda malikidir. Başkaları ancak O'nun malik kıldığı kadarına malik olabilirler. Üstelik Allah, başkasının mülkiyetine verdiği bölümün de malikidir. Başkasına malik kılmakla söz konusu bölüm O'nun mülkiyeti dışına çıkmaz. Meselâ, gerçek anlamı ile yüce Allah ilmin sahibidir. Başkalarındaki ilim, O'nun bağışladığı orandaki ilim dilimidir. Bununla birlikte o başkalarına bağışladığı ilim dilimi de, O'na aittir; O'nun mülkiyeti ve egemenliği dışında değildir.

            Sıfatların en üstünlük hâli ile kullanılan el-A'lâ ve el-Ekrem (en yüce ve en keremli) gibi yüce Allah'ın bazı isimleri, yüce Allah ile O'ndan başkaları için kullanılan isimler ve sıfatların ortak anlamda kullanıldığının delillerindendir. Çünkü sıfatların en üstünlük hâli, üstün ile en üstünün sıfatın anlamında ortak olduklarına delildir. Yine Hayr'ul-Hâkimîn (Hâkimlerin En Hayırlısı), Hayr'ur-Râzıkîn (Rızk Verenlerin En Hayırlısı) ve Ahsen'ul-Hâlıkîn (Yaratanların En Güzeli) gibi sıfat tamlaması şeklindeki isimler ve sıfatlar da, bu gerçeğin delillerindendir. Çünkü bu ifade tarzı, ortaklığın açık göstergesidir.



            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              #7
              Ynt: ESMA'UL-HÜSNA

              7- Allah'ın İsimleri Sayıca Belirlenmiş Midir?
              Yaptığımız açıklamalardan Kur'ân'da Allah'ın isimlerinin sayıca belirlenmiş olduğu yolunda bir delil olmadığını, hatta ayetlerden bunun tersinin anlaşıldığı ortaya çıkıyor. Allah'ın isimlerinin sayıca belirlenmiş olduğu iddiasına, "En güzel isimler Allah'ındır. O'nu onlarla çağırın (ibadet edin). O'nun isimleri hakkında eğriliğe sapanları bırakın." ayeti delil gösteriliyor.

              Bu iddia, "el-esma" kelimesinin başındaki tarif edatının ahd anla-mında olmasına ve ayetteki "eğriliğe sapmak"tan rivayetler yolu ile belirlenen ilâhî isimlerden başka isimlere geçmenin kastedilmesine dayanır ki, yukarıda belirtildiği gibi bu faraziyelerin her ikisi de tartışma konusudur.

              Bu konuda Sünnî ve Şiî kanallardan gelen çok sayıdaki rivayetlere göre Peygamberimiz (s.a.a) şöyle diyor: "Allah'ın doksan dokuz, yani yüzden bir eksik ismi var. Kim bunları sayarsa cennete girer." Küçük sözel farklılıklarla nakledilen bu hadisler, Allah'ın isimlerinin belirlenmiş olduğunun delili sayılamaz.

              Bu, tefsir incelemesi açısından böyledir. Fıkhî incelemenin başvuru kaynağı ise, fıkıh ilmidir. Dinî konularda ihtiyatlı davranmak, rivayetlere dayalı isimlendirme ile yetinmeyi gerektirir. Ama eğer isimlendirme olmaksızın sırf geçici bir tanımlama yapılırsa, o durumda iş kolaydır.


              kaynak: el mizan


              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

              Yorum

              YUKARI ÇIK
              Çalışıyor...
              X