Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Pragmatizm ve Fedakarlık

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Pragmatizm ve Fedakarlık

    Pragmatizm ve Fedakarlık

    Ferdi Ertekin


    İnsanlar dil ile anlaşır.”Dil”se ,düşüncenin aynasıdır. Düşünce kavramlarla örülü bir yapıdır. Kavramlar karşılıklı anlam haritalarımızı, yani anlaşmamızı belirlerler. Düşündüklerimizi kavramlar aracılığıyla düzenleyip-tertipleyip “dil”e getiririz. Düşüncenin dışa vurumu olan dil yalnızca anlamlı ses öbekleri olan “söz ”lerden oluşmaz. Jest ve mimikler ve sükut da dilin kapsamı içindedir ve hatta bu saydıklarımız sözden daha güçlüdürler.




    Kavramlar aynı zamanda düşünce ufkumuzu, hayata ve eşyaya bakışımızı açığa vururlar.

    Ele alacağımız iki kavram iki ayrı zihin dünyasının iki ayrı iklimin meyvesidirler. “Pragmatizm ” ve “fedakarlık ” birbirinin anlamdaşı değil hemen hemen zıttıdırlar.

    Pragmatizmin Yunanca “pragma ” sözcüğünden türemiştir. “Eylemek, yapmak” anlamına gelir. Pragmatizm genel itibariyle 19.-20. yy da Amerika ve İngiltere ’de ortaya çıkmıştır. Önde gelen savunucularıysa Charles Sanders Pierce, John Dewey, William James ’tir. Bu felsefi akım İngiltere ve Amerika’da sanayinin ve teknolojinin gelişmesi, kilisenin mutlak iktidarının parçalanmasının ardından revaç bulmaya başlamış kapitalizmin ve liberalizmin etkisinin artmasıyla da giderek yaygınlaşmıştır. Bu felsefenin genel görüşü kabaca “insan yaşamında işe yarar ve faydalı olan iyidir. Bir bilginin, eylemin, davranışın neticesi bize faydalı olduğu ölçüde doğrudur, ya da doğru olduğu ölçüde faydalıdır. Sağladığı yarar ortadan kaldığı ölçüde doğru da ortadan kalkar” ilkesine dayanır.




    Pragmatizm iyi, doğru gibi kavramları “pratik fayda-işe yararlılık ” kavramlarına indirgeyerek işlevselleştirmeye, salt fayda ve menfaate göre hareket eden “bencil bireyler ” meydana getirmeye çalışmaktadır. Bu anlamda tam da kapitalizmin ruhuyla, Protestan ahlakıyla uyuşmaktadır. Bir tercih neticesinde bilinçli olarak hareket etmeye eylem diyoruz. Ve eylem, altında bilinç yattığından yalnızca insana mahsustur. İnsan tercihleriyle eylemde bulunur ve eylemleriyle kendisini ve çevresini inşa eder. Eylemlerimizin neticesi salt faydaya-menfaate indirgendiği ölçüde insan, bir toplum varlığı olmaktan çıkıp vicdansızlaşır, vahşileşir ve acımasızlaşır.




    Pragmatizm özünde “bencillik ve şahsi menfaat ” fedakarlığın özünde “feda etmek ve diğergamlık” yatar. “Diğergam”, yalnızca kendisini, kendi eylemlerinin pratik faydasını değil başkalarını da düşünen demektir. Pragmatizm, modern-aydınlanmacı-Batı Avrupa medeniyetinin insanlığa armağanıdır, özünde felsefe yatar. Felsefi olduğundan bir disiplin dir. Yani pragmatizm “düzenli-sistematik bir yaşama biçimi ”yken fedakarlık bir disiplin olmayıp “ahlaki bir tavır ”dır.




    Bencil-menfaatlerine düşkün-hesapçı; kar-şöhret-iktidar gayesiyle yaşayan insan pragmatisttir. Başkasının huzuru sıhhati için şahsi menfaatlerini bilinçli olarak terk eden insansa “fedakar.” Fedakarlıkta “diğergamlık” önplandayken, pragmatizm de bencillik ön safhadadır. Canlılar aleminde hayvanlara nazaran toplumla birlikte varolan, yaşamını yalnızca toplumla birlikte, “işbirliği” içinde devam ettirebilen insanın pragmatist olma lüksü yoktur. Çünkü pragmatizm içgüdü ve şahsi arzularına göre yaşayan, her daim, her yerde kendi varlığının devamını, gelişimini şart koşan modern Batı Avrupa medeniyetinin ahlaktan arındırılmış iflah olmaz bir hastalığıdır. Fedakarlık insan olmanın baş şartıdır. Fedakarlık ancak ahlak la mümkündür. Ahlakın kaynağıysa dinler dir. Şu halde ahlakın olmadığı yerde fedakarlıktan söz edilemez!




    Sanayi inkılabından bu yana “hammadde-üretim-pazar-sermaye-kar” dengesi üzerine kurulu olan kapitalizm (sermayecilik) ve neoliberal iktisat düzeniyle kuşatılmış olan toplumlar Batıdan ithal, insan tabiatıyla bağdaşmayan bu düzenin çarkında fedakarlığı terk edip pragmatistleştirilmeye çalışılmaktadırlar. Bireysel karı maksimize ederek yaşamak toplum varlığı olan “insan”ın köküne kibrit suyu dökmek demektir. Bunun arkasından pek tabi savaşlar, sömürüler, insanın, tabiatın, onurun, ahlakın tahribatı gelecektir ki bugün yaşanılanlar büyük ölçüde insanı doymak bilmez iştihalarının ve arzlarının pençesine düşüren bu gelişmelerin ürünüdürler.




    Pragmatizm ital bir kavramdır ve pragmatizmin bu topraklara kök salması insan olarak varlığımızın devamı için son derece tehlikelidir. Oysa fedakarlık tarihi-edebi-ahlaki anlam yüküyle tamamen bu toprakların meyvesidir. Değerlerimize, toprağımıza, yurdumuza bağlı kalmak, bu topraklarda bağımsız yaşamak istiyorsak kendi kavramlarımıza sahip çıkmak, onları yaşamak ve yaşatmak zorundayız.




    Bir toplumu ayakta tutan şey değerler dir. Değerlerse deneyci-maddi-rasyonel akıl la açıklanamazlar. Değerler yaşanılıp yaşatıldıkça toplum ve o toplumun fertleri bağımsız kalmaya devam edebilir aksi köksüzleşmek,yozlaşmak, şahsiyetsizleşmektir. Anadolu’da yersiz yurtsuz insana “garip” denilir. Kendi kavramlarından uzaklaşıp başka bir iklimin meyvelerine göz diken, onlarla beslenenler fikri manada garipleşirler.




    Sırf kendisi için, şahsi menfaatlerinin devamı, şöhret, iktidar, para hırsı için yaşayana insan demek şöyle dursun hayvan bile denemez. Kendi için yaşamak herkesin harcıdır ama yüce ve kutsal olan bir başkası için yaşamaktır. İnsanlık tarihi boyunca sırf kendisi, menfaatleri için yaşayanlar yerilmiş, başkası için ömrünü feda edenler kutsanmış, övülmüştür. İşte zulmuyle meşhur iktidarının sınırsızlığıyla övünen Firavun, işte dünyanın en büyük hazinesine sahip olmasıyla sevinen Karun, işte tefeci-bezirgan tayfası, işte kar için, iktidar için, şöhret, para, makam, mevki için ömrü hırsızlık, alçaklık, gaddarlık, dolandırıcılıkla geçmiş binlerce insan tarihin karanlık sayfalarında bugün lanetle yadediliyorlar...Petrol, doğalgaz için, stratejik çıkarlar, din dayatması, misyonerlik için başka ülkelerin topraklarına tecavüz edip binlerce, milyonlarca masum insanın canına kıymış ölüm makineleri...Tamamının altında yatansa bencillik, köşe dönmecilik, bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılık, hesaplar, çıkarlar,doymak bilmez ihtiraslar.




    Sadi’yi Sadi yapan “ dünyanın bütün toprakları bir tek masum insanın dahi kanını akıtmaya değmez.” diyebilecek kadar yüce bir şahsiyet olması değilmiydi?




    Leyla ile Mecnun’u Ön Asya’nın, kadim Anadolu’nun, Arabistan diyarının en çok okunan, en çok anlatılan hikayesi yapan neydi? Mecnun’un Leyla için yaşaması. Leyla için yani bir başkası için...Çünkü aşk, şahsi menfaatleri gözetmeden bir başkası için yaşamaktır. Analar neden kutsaldır? Çünkü evlatları için her türlü zahmete katlanır icabında çekinmeden canlarını feda ederler... Şehitler neden kutsaldır? Çünkü onlar, kanlarını bu topraklara sonraki nesiller boyunduruk altında, düşman dipçiği yemeden bağımsız yaşasınlar diye akıttılar.




    Hep beraber oturup düşünelim. Bu toprakların en büyük düşünürleri, alimleri, mütefekkirleri ; analarımız, şehitlerimiz, Sadiler, Mevlanalar, Yunuslar, Ebuzerrler, Hacı Bektaşlar, Fuzuliler, Bedrettinler ve bu topraklara rengini vermiş niceleri ne kadar bencildiler, ne kadar fedakar...




    Ve modern toplumun değerleriyle, bilgi ve iletişim teknolojisinin sonsuz imkanlarıyla donanmış bizler ne kadar benciliz ne kadar fedakar?



    www.yarindergisi.com www.ehdader.com
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X