“Dinde zorlama yoktur” ayeti dikkate alınacak olursa niçin Peygamber (s.a.a) sadrı İslam’da ve yaptığı savaşlarda birçok kişiyi kılıç zoruyla Müslüman olmaya zorlamıştır?
Ahmed Nebevi
1-İslam’ın Allah’ın birliğine daveti hikmet ve nasihatle iç içe olmuştur ve Allah Teâlâ bu önemli meseleye tavsiye ederek Resulüne (s.a.a): “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir”[1] buyurmuştur.
2-İslam’ın gerçek mesajı barış ve sükûneti sağlamak ve zulmün karşısında durmaktır. İslam, cihat ve savunmayı onurlu bir yaşantıyı sağlamak adına caiz kılmıştır. Böylesi bir din kılıcı ve zorbalığı caiz kılmamaktadır[2] ve “İslam kılıç dinidir” [3]iddiası temelde gevşek, tutarsız ve geçersiz bir iddiadır.
3-Medine’de ve Peygamber (s.a.a) döneminde gerçekleşen savaşların tamamı mukaddes İslam’ın değerlerini korumaya yönelikti;[4] yani fitneyi[5] ortadan kaldırmak ve ahitlerini bozan düşmanların[6] karşısında durmak amacıyla yapılmıştır. Bu savaşlar bazen savunma bazen de cihat amaçlı olmuştur.
4-“Dinde zorlama yoktur” ayeti hakkında birkaç hususu hatırlatmayı uygun görüyoruz:
a) Bu ayette zoraki ve dayatmalı bir din anlayışı geçersiz sayılmıştır; çünkü din, akabinde birtakım ameli maarifler olan ilmi maarif silsilesidir ve o maarifin en kapsamlısı bir kelimedir. O kelime ise itikatlardır. İtikat ve iman da bu kalbe hitap eden kavramlardandır ki zorlama ve dayatmanın onda yeri yoktur. Çünkü zorlama ve dayatmanın kullanım alanı sadece zahiri amellerdedir ki oda maddi ve fiziki (mekaniksel) harekettir. Ama kalbi itikat, itikadın kendi türünden olan ve onu idrak edecek birtakım sebeplere ihtiyaç duyar. Sözgelimi cehaletin ilmi doğurması imkânsızıdır ve ya bilimsel olmayan birtakım ön hazırlıkların, ameli tasdiki doğurması olanaksızdır.
b) Allah Teâlâ “Dinde zorlama yoktur” ibaresinden sonra “Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırt edilmiştir” cümlesini getirerek birinci cümleyi geçersiz kılıp ve “Niçin dinde zorlama yoktur” diye beyan etmek istemiştir. Bu sebep göstermenin neticesi şudur: zorlama ve dayatma-ki genelde güçlüden zayıfa nispet sadır olur- güçlü ve onun üstündeki –elbette güçlünün, hekim ve akıllı olması ve zayıfı terbiye etme amacı söz konusu olursa-kendi altında olana felsefesini doğru dürüst anlatamadığı daha önemli bir hedefi takip ederse işte o zaman ona ihtiyaç duyulur; bu ya zayıfın algılama seviyesinin düşük olması ve o konuyu anlamaktan aciz olmasından kaynaklanır ya da işin içinde başka bir sebep vardır ve güçlü zor kullanmaya tevessül etmek zorunda kalıyor ve kendisinden daha düşük olana körü körüne kendisine uymayı emrediyor. Ancak iyiliği, kötülüğü, şerri ve hayrı açık olan daha önem arz eden hatta bunların bıraktığı olumlu ve olumsuz etkilerinde zorlama ve dayatmaya hacet olmayacaktır; bilakis insan bizzat hayır ya da şerrin taraflarından birini seçerek onun doğurduğu iyi ya da kötü neticeyi de kabullenmektedir. Din de böyledir; çünkü dinin hakikatleri belli, yolu ise ilahi açıklamalarla aydınlanmıştır. Resul-i Ekrem’in (s.a.a) sünneti de o hakikatleri daha da netleştirmiş ve açıklık kazandırmıştır. Dolayısıyla rüşt ve dalaletin manası açıktır ve malumdur ki rüşt dini hükümlere uymak, sapkınlık ise dini hükümleri terk etmek ve ondan yüz çevirmektir. İşte bu yüzden artık birini dini kabullenmeye zorlamaya ihtiyaç yoktur.
c) Allame Tabatabai’nin beyanıyla bu ayeti kerime İslam’ın temelinde ve esasında kılıç ve kanın yer almadığını, İslam’ın dinde zorlama ve dayatmayı tasvip etmediğini gösteren en açık ayetlerden biridir. Dolayısıyla kendilerini din âlimi diye nitelendiren bazı kimselerin iddialarının ne kadar gevşek olduğu da açıktır. Bu kimseler ya başka dinlere mensupturlar ya da hiçbir dini ve inancı olmayan inançsızlardır. İslam dini kılıç dinidir deyip ve sözlerine dinin temel inançlarından olan cihad meselesini kanıt olarak getiren kimseler şunu bilmelidirler ki İslam’ın Müslümanları davet ettiği cihat ve savaş anlayışı zorbalığa ve dayatmaya dayalı bir cihat ve savaş anlayışı değildir. İslam, zorbalık ve dayatmayla dini yaymak istememiş ve bu yolla dini birkaç kişinin kalbine yerleştirmeyi hedeflememiştir. Aksine İslam’da, hak ve adalet eksendir. İşte bu yüzden İslam, cihadı hakkı ihya ettiği için önemli bir esas saymıştır ve fıtratın en değerli sermayesi yani tevhidi savunması için cihadı İslam’ın en önemli ilkelerinden saymıştır. Tevhit, insanların arasına yayılmasından ve bütün insanların onun kabullenmelerinden sonra o din İslam dini olmasa dahi –Yahudilik veya Hıristiyanlık olsa bile- artık İslam dini bir Müslümanın başka bir muvahhid ile savaşmasına ve cedel etmesine izin vermiyor; sonuç olarak dinde zorlama ve dayatmanın olduğunu iddia eden kimselerin iddiaları onların dikkatsizliklerinden ve konudan haberdar olmamalarından kaynaklanmaktadır.[7]
[1] -Nahl, 125
[2] -Enfal, 24
[3] -Will Dorant, İslam Medeniyeti, c.4, s.241
[4] -Hac, 39
[5] -Bakara, 139
[6] -Tevbe, 12-13
[7] - el-Mizan Tefsiri’nin tercümesi c.2, s.525
Ahmed Nebevi
1-İslam’ın Allah’ın birliğine daveti hikmet ve nasihatle iç içe olmuştur ve Allah Teâlâ bu önemli meseleye tavsiye ederek Resulüne (s.a.a): “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir”[1] buyurmuştur.
2-İslam’ın gerçek mesajı barış ve sükûneti sağlamak ve zulmün karşısında durmaktır. İslam, cihat ve savunmayı onurlu bir yaşantıyı sağlamak adına caiz kılmıştır. Böylesi bir din kılıcı ve zorbalığı caiz kılmamaktadır[2] ve “İslam kılıç dinidir” [3]iddiası temelde gevşek, tutarsız ve geçersiz bir iddiadır.
3-Medine’de ve Peygamber (s.a.a) döneminde gerçekleşen savaşların tamamı mukaddes İslam’ın değerlerini korumaya yönelikti;[4] yani fitneyi[5] ortadan kaldırmak ve ahitlerini bozan düşmanların[6] karşısında durmak amacıyla yapılmıştır. Bu savaşlar bazen savunma bazen de cihat amaçlı olmuştur.
4-“Dinde zorlama yoktur” ayeti hakkında birkaç hususu hatırlatmayı uygun görüyoruz:
a) Bu ayette zoraki ve dayatmalı bir din anlayışı geçersiz sayılmıştır; çünkü din, akabinde birtakım ameli maarifler olan ilmi maarif silsilesidir ve o maarifin en kapsamlısı bir kelimedir. O kelime ise itikatlardır. İtikat ve iman da bu kalbe hitap eden kavramlardandır ki zorlama ve dayatmanın onda yeri yoktur. Çünkü zorlama ve dayatmanın kullanım alanı sadece zahiri amellerdedir ki oda maddi ve fiziki (mekaniksel) harekettir. Ama kalbi itikat, itikadın kendi türünden olan ve onu idrak edecek birtakım sebeplere ihtiyaç duyar. Sözgelimi cehaletin ilmi doğurması imkânsızıdır ve ya bilimsel olmayan birtakım ön hazırlıkların, ameli tasdiki doğurması olanaksızdır.
b) Allah Teâlâ “Dinde zorlama yoktur” ibaresinden sonra “Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırt edilmiştir” cümlesini getirerek birinci cümleyi geçersiz kılıp ve “Niçin dinde zorlama yoktur” diye beyan etmek istemiştir. Bu sebep göstermenin neticesi şudur: zorlama ve dayatma-ki genelde güçlüden zayıfa nispet sadır olur- güçlü ve onun üstündeki –elbette güçlünün, hekim ve akıllı olması ve zayıfı terbiye etme amacı söz konusu olursa-kendi altında olana felsefesini doğru dürüst anlatamadığı daha önemli bir hedefi takip ederse işte o zaman ona ihtiyaç duyulur; bu ya zayıfın algılama seviyesinin düşük olması ve o konuyu anlamaktan aciz olmasından kaynaklanır ya da işin içinde başka bir sebep vardır ve güçlü zor kullanmaya tevessül etmek zorunda kalıyor ve kendisinden daha düşük olana körü körüne kendisine uymayı emrediyor. Ancak iyiliği, kötülüğü, şerri ve hayrı açık olan daha önem arz eden hatta bunların bıraktığı olumlu ve olumsuz etkilerinde zorlama ve dayatmaya hacet olmayacaktır; bilakis insan bizzat hayır ya da şerrin taraflarından birini seçerek onun doğurduğu iyi ya da kötü neticeyi de kabullenmektedir. Din de böyledir; çünkü dinin hakikatleri belli, yolu ise ilahi açıklamalarla aydınlanmıştır. Resul-i Ekrem’in (s.a.a) sünneti de o hakikatleri daha da netleştirmiş ve açıklık kazandırmıştır. Dolayısıyla rüşt ve dalaletin manası açıktır ve malumdur ki rüşt dini hükümlere uymak, sapkınlık ise dini hükümleri terk etmek ve ondan yüz çevirmektir. İşte bu yüzden artık birini dini kabullenmeye zorlamaya ihtiyaç yoktur.
c) Allame Tabatabai’nin beyanıyla bu ayeti kerime İslam’ın temelinde ve esasında kılıç ve kanın yer almadığını, İslam’ın dinde zorlama ve dayatmayı tasvip etmediğini gösteren en açık ayetlerden biridir. Dolayısıyla kendilerini din âlimi diye nitelendiren bazı kimselerin iddialarının ne kadar gevşek olduğu da açıktır. Bu kimseler ya başka dinlere mensupturlar ya da hiçbir dini ve inancı olmayan inançsızlardır. İslam dini kılıç dinidir deyip ve sözlerine dinin temel inançlarından olan cihad meselesini kanıt olarak getiren kimseler şunu bilmelidirler ki İslam’ın Müslümanları davet ettiği cihat ve savaş anlayışı zorbalığa ve dayatmaya dayalı bir cihat ve savaş anlayışı değildir. İslam, zorbalık ve dayatmayla dini yaymak istememiş ve bu yolla dini birkaç kişinin kalbine yerleştirmeyi hedeflememiştir. Aksine İslam’da, hak ve adalet eksendir. İşte bu yüzden İslam, cihadı hakkı ihya ettiği için önemli bir esas saymıştır ve fıtratın en değerli sermayesi yani tevhidi savunması için cihadı İslam’ın en önemli ilkelerinden saymıştır. Tevhit, insanların arasına yayılmasından ve bütün insanların onun kabullenmelerinden sonra o din İslam dini olmasa dahi –Yahudilik veya Hıristiyanlık olsa bile- artık İslam dini bir Müslümanın başka bir muvahhid ile savaşmasına ve cedel etmesine izin vermiyor; sonuç olarak dinde zorlama ve dayatmanın olduğunu iddia eden kimselerin iddiaları onların dikkatsizliklerinden ve konudan haberdar olmamalarından kaynaklanmaktadır.[7]
[1] -Nahl, 125
[2] -Enfal, 24
[3] -Will Dorant, İslam Medeniyeti, c.4, s.241
[4] -Hac, 39
[5] -Bakara, 139
[6] -Tevbe, 12-13
[7] - el-Mizan Tefsiri’nin tercümesi c.2, s.525
Yorum