İnsanların dillerinden düşmeyen ve en çok kullanılan kelimelerden biri de din kavramıdır. Normalde kâinat için bir ilahın olduğunu ispatlayan ve onun hoşnutluğunu kazanmak için birtakım özel ameller yapan kimseye dindar insan denir.
Her toplulukta ve millette yasalar doğrultusunda toplumun her bir bireyi için belirlenen ve uygulanan vazifeler dikkate alındığında artık dine bir ihtiyacın olmadığı düşünülebilir. Ancak İslami yasalara iyice dikkat edilip üzerinde düşünüldüğünde bu düşüncenin yanlış ve tutarsız olduğu anlaşılır. Zira İslam dini sadece insanın Allah’a ibadet ve duasına önem vermemiştir bilakis bunlarla birlikte insanın ferdi ve toplumsal tüm işleri için kapsayıcı ve özel kanunlar bırakmıştır. Geniş yer küreyi olağanüstü bir dikkatle insanoğlu için incelemiş ve insanın her türlü bireysel ve toplumsal işleri için uygun programlar ve kanunlar getirmiştir. Buna göre din insanın ondan kaçışı mümkün olmayan bir yaşayış tarzıdır. Hak din ile toplumsal bir kanun arasındaki fark şudur ki din Allah tarafındandır toplumsal kanun ise insanların düşüncelerinin ürünüdür. Bir diğer tabirle din insanın toplumsal yaşayışını Allah’a tapınma ve onun yasalarına uyma arasında irtibat sağlayan bir köprüdür. Ancak toplumsal kanunlarda bu ilişkiye pek önemsenmez.
Dinin misyon ve risalet şudur ki insanın toplumsal yaşayışı ve Allah’a tapması arasındaki ilişkinin neticesinde insanın toplumsal ve bireysel her sorumluluğu karşısında insana ilahi bir sorumluluk yüklemiştir ve insanı her türlü hareket ve davranışında Allah karşısında sorumlu bilmektedir. Çünkü yüce Allah sonsuz kudret ve ilmiyle her bakımdan insanı ihata etmiştir. Aklından geçirdiği ve kalbinde olan her şeyden tamamen haberdardır ve hiçbir şey onun için gizli değildir. İşte bu yüzden din tıpkı beşeri kanunlar gibi toplumsal düzeni korumak ve yasaların güzel bir şekilde icra edilmesi için yasaların başına onu koruyup icra edecek kişiler görevlendirdiği gibi kanunlara karşı çıkan ve toplum düzenini bozan insanlar için de birtakım cezalar belirlemiştir. Dini yasaların beşeri kanunlara göre bir diğer imtiyazı da şurada ortaya çıkıyor; din, insanı koruyup gözetme sorumluluğunu kendi içinde olan ve asla işinde gaflete düşmeyen ve hata yapmayan bir koruyucuya veriyor. Onun cezalandırmasından kaçıp kurtulmak mümkün değildir.
Yüce Allah Kuran’ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “O (Allah) nerede olursanız sizinledir.” Ve yine şöyle buyuruyor: “Allah, insanların yaptığı her şeyi ihata eder.”
Şimdi bunları dikkate alarak beşeri kanunların hâkim olduğu bir toplumda yaşayan birini dini yasaların hâkim olduğu bir toplumda yaşayan biriyle kıyaslayacak olursak dinin üstünlüğünü o toplumda tamamen gözlemlemek mümkün olacaktır. Çünkü bireylerinin tamamı dindar olan ve dini vazifelerini yerine getiren bir toplum işlerinde Allah’ı hazır ve nazır gördükleri için başkaları hakkında kötü düşünme gibi kınanmış sıfatlardan güvendedirler. Dolayısıyla gerçek anlamda dini kanunlara uyulan bir toplumda yaşayan insanların geneli birbirlerinin elinden ve dilinden güvende oldukları gibi birbirlerine karşı da son derece güven içinde olurlar. Bu fertler arasındaki ilişki sevgi ve şefkate dayalı derin bir ilişkidir. Bu insanlar bir ömür birbirlerinin yanında rahat ve huzur içinde yaşayacak ve ebedi saadeti elde edeceklerdir.
Diğer taraftan sadece beşeri kanunların egemen olduğu bir toplumda sorumlu işlere nezaret ettiği süre içinde birey yasadışı bir işe kalkışmaz, bunun dışında ferdin yasadışı işler yapması mümkündür. Elbette bazen İslami olmayan bazı toplumlarda insanlar vatanlarını sevdiklerinden, akli ve vicdani meseleleri gözetmek babından veya birtakım başka sebeplerden dolayı yasalara bağlı kalarak kendi sorumluluklarını yapmış olabilirler. Ama insaf şudur ki hiçbir kimse işlere nezaret etmede Allah’ın yerini alamaz ve insanları iyiliklere doğru itemez.
O halde din, peygamberlerin insanları hidayet etmek için Allah tarafından getirdikleri birtakım ilmi ve ahlaki inançlar ve emirler silsilesidir. Din insan ve toplumun saadeti için birtakım tedvin edilmiş yasalar sunmasına ilave olarak o kanunun icrası için de batini bir güç icat etmektedir. Bu kanuna uyulduğu takdirde insanın her iki dünya saadeti de temin edilecektir. Burada dini inancı olmayan maneviyattan yoksun ve kendilerini sadece ilim, sanat ve teknoloji alanında ilerlemelerle avutan toplumların ilahi mekteplerden uzak kalmaları sonucu uğradıkları zararlı akıbetlere küçük bir örnekle işaret edeceğiz:
Teknoloji çağında ilahi hüviyeti olmayan mektepler, insanlığı öylesine bir uçuruma sürüklediler ki insanlar artık kendilerini bir çıkmazda görmekte, ebedi yaşantılarını ve geleceklerini karanlıklar ve belirsizlik içinde görmektedirler. Öyle ki müreffeh ve gelişmiş toplumlularda belirsizlikten kurtulmak için çareyi intiharda görüyor ve bir şekilde kendilerini maneviyattan yoksun korkunç modern yaşantıdan kurtarmak istiyorlar.
ABD’nin en tanınmış analistlerinden olan Alwin Taffler batı dünyasının çeherisini bir eserinde şöyle gözler önüne seriyor:
“Müreffeh toplumlarda tepeden tırnağa baştan ayağa çaresizlik ve her zamanki alışılmış ses kulağa geliyor. İntihar eden gençlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Alkolizm ve madde bağımlılığı büyük bir yıkım haline gelmiş ve toplumu felç etmektedir. Psikolojik çöküntüler, depresyonlar ve bunalımlar adeta çekilmez bir hal almıştır. Barbarlık ve cinayet nerdeyse günlük rutin işlerden oldu. Amerika Birleşik Devletleri’nde hastane odaları, klinikler ve sağlık kuruluşları eroin, kokain ve diğer madde bağımlıları, psikolojik hastalar ve travma geçiren ruh hastası insanlarla dolup taşmaktadır.” Ulusal sağlık kurumundan bir psikiyatrist şöyle diyor: “Psikolojik çöküntü ve depresyonlar ABD toplumunu perişan etmiştir, karamsarlık ve gelecekten ümitsizlik duygusu toplumu kaplamıştır. Günlük yaşantı gerçekten de tam bir rezillik haline gelmiş ve yaşam standartları kalitesini kaybetmiştir. Milyonlarca insan deliler gibi kendilerine bir kimlik bulma arayışına girmiştir.
Teknoloji ve sanat açısından dünyanın en gelişmiş ülkesi olan Japonya maneviyat, din ve ahlaktan mahrum olduğu için kimlik kriziyle karşı karşıya gelmiştir. Resmi istatistikler gösteriyor ki geçtiğimiz yılın on ayı zarfında Japonya’da 27102 kişi intihar etmiştir ki bu rakam bir önceki yıla oranla %38 artmıştır.
Her toplulukta ve millette yasalar doğrultusunda toplumun her bir bireyi için belirlenen ve uygulanan vazifeler dikkate alındığında artık dine bir ihtiyacın olmadığı düşünülebilir. Ancak İslami yasalara iyice dikkat edilip üzerinde düşünüldüğünde bu düşüncenin yanlış ve tutarsız olduğu anlaşılır. Zira İslam dini sadece insanın Allah’a ibadet ve duasına önem vermemiştir bilakis bunlarla birlikte insanın ferdi ve toplumsal tüm işleri için kapsayıcı ve özel kanunlar bırakmıştır. Geniş yer küreyi olağanüstü bir dikkatle insanoğlu için incelemiş ve insanın her türlü bireysel ve toplumsal işleri için uygun programlar ve kanunlar getirmiştir. Buna göre din insanın ondan kaçışı mümkün olmayan bir yaşayış tarzıdır. Hak din ile toplumsal bir kanun arasındaki fark şudur ki din Allah tarafındandır toplumsal kanun ise insanların düşüncelerinin ürünüdür. Bir diğer tabirle din insanın toplumsal yaşayışını Allah’a tapınma ve onun yasalarına uyma arasında irtibat sağlayan bir köprüdür. Ancak toplumsal kanunlarda bu ilişkiye pek önemsenmez.
Dinin misyon ve risalet şudur ki insanın toplumsal yaşayışı ve Allah’a tapması arasındaki ilişkinin neticesinde insanın toplumsal ve bireysel her sorumluluğu karşısında insana ilahi bir sorumluluk yüklemiştir ve insanı her türlü hareket ve davranışında Allah karşısında sorumlu bilmektedir. Çünkü yüce Allah sonsuz kudret ve ilmiyle her bakımdan insanı ihata etmiştir. Aklından geçirdiği ve kalbinde olan her şeyden tamamen haberdardır ve hiçbir şey onun için gizli değildir. İşte bu yüzden din tıpkı beşeri kanunlar gibi toplumsal düzeni korumak ve yasaların güzel bir şekilde icra edilmesi için yasaların başına onu koruyup icra edecek kişiler görevlendirdiği gibi kanunlara karşı çıkan ve toplum düzenini bozan insanlar için de birtakım cezalar belirlemiştir. Dini yasaların beşeri kanunlara göre bir diğer imtiyazı da şurada ortaya çıkıyor; din, insanı koruyup gözetme sorumluluğunu kendi içinde olan ve asla işinde gaflete düşmeyen ve hata yapmayan bir koruyucuya veriyor. Onun cezalandırmasından kaçıp kurtulmak mümkün değildir.
Yüce Allah Kuran’ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “O (Allah) nerede olursanız sizinledir.” Ve yine şöyle buyuruyor: “Allah, insanların yaptığı her şeyi ihata eder.”
Şimdi bunları dikkate alarak beşeri kanunların hâkim olduğu bir toplumda yaşayan birini dini yasaların hâkim olduğu bir toplumda yaşayan biriyle kıyaslayacak olursak dinin üstünlüğünü o toplumda tamamen gözlemlemek mümkün olacaktır. Çünkü bireylerinin tamamı dindar olan ve dini vazifelerini yerine getiren bir toplum işlerinde Allah’ı hazır ve nazır gördükleri için başkaları hakkında kötü düşünme gibi kınanmış sıfatlardan güvendedirler. Dolayısıyla gerçek anlamda dini kanunlara uyulan bir toplumda yaşayan insanların geneli birbirlerinin elinden ve dilinden güvende oldukları gibi birbirlerine karşı da son derece güven içinde olurlar. Bu fertler arasındaki ilişki sevgi ve şefkate dayalı derin bir ilişkidir. Bu insanlar bir ömür birbirlerinin yanında rahat ve huzur içinde yaşayacak ve ebedi saadeti elde edeceklerdir.
Diğer taraftan sadece beşeri kanunların egemen olduğu bir toplumda sorumlu işlere nezaret ettiği süre içinde birey yasadışı bir işe kalkışmaz, bunun dışında ferdin yasadışı işler yapması mümkündür. Elbette bazen İslami olmayan bazı toplumlarda insanlar vatanlarını sevdiklerinden, akli ve vicdani meseleleri gözetmek babından veya birtakım başka sebeplerden dolayı yasalara bağlı kalarak kendi sorumluluklarını yapmış olabilirler. Ama insaf şudur ki hiçbir kimse işlere nezaret etmede Allah’ın yerini alamaz ve insanları iyiliklere doğru itemez.
O halde din, peygamberlerin insanları hidayet etmek için Allah tarafından getirdikleri birtakım ilmi ve ahlaki inançlar ve emirler silsilesidir. Din insan ve toplumun saadeti için birtakım tedvin edilmiş yasalar sunmasına ilave olarak o kanunun icrası için de batini bir güç icat etmektedir. Bu kanuna uyulduğu takdirde insanın her iki dünya saadeti de temin edilecektir. Burada dini inancı olmayan maneviyattan yoksun ve kendilerini sadece ilim, sanat ve teknoloji alanında ilerlemelerle avutan toplumların ilahi mekteplerden uzak kalmaları sonucu uğradıkları zararlı akıbetlere küçük bir örnekle işaret edeceğiz:
Teknoloji çağında ilahi hüviyeti olmayan mektepler, insanlığı öylesine bir uçuruma sürüklediler ki insanlar artık kendilerini bir çıkmazda görmekte, ebedi yaşantılarını ve geleceklerini karanlıklar ve belirsizlik içinde görmektedirler. Öyle ki müreffeh ve gelişmiş toplumlularda belirsizlikten kurtulmak için çareyi intiharda görüyor ve bir şekilde kendilerini maneviyattan yoksun korkunç modern yaşantıdan kurtarmak istiyorlar.
ABD’nin en tanınmış analistlerinden olan Alwin Taffler batı dünyasının çeherisini bir eserinde şöyle gözler önüne seriyor:
“Müreffeh toplumlarda tepeden tırnağa baştan ayağa çaresizlik ve her zamanki alışılmış ses kulağa geliyor. İntihar eden gençlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Alkolizm ve madde bağımlılığı büyük bir yıkım haline gelmiş ve toplumu felç etmektedir. Psikolojik çöküntüler, depresyonlar ve bunalımlar adeta çekilmez bir hal almıştır. Barbarlık ve cinayet nerdeyse günlük rutin işlerden oldu. Amerika Birleşik Devletleri’nde hastane odaları, klinikler ve sağlık kuruluşları eroin, kokain ve diğer madde bağımlıları, psikolojik hastalar ve travma geçiren ruh hastası insanlarla dolup taşmaktadır.” Ulusal sağlık kurumundan bir psikiyatrist şöyle diyor: “Psikolojik çöküntü ve depresyonlar ABD toplumunu perişan etmiştir, karamsarlık ve gelecekten ümitsizlik duygusu toplumu kaplamıştır. Günlük yaşantı gerçekten de tam bir rezillik haline gelmiş ve yaşam standartları kalitesini kaybetmiştir. Milyonlarca insan deliler gibi kendilerine bir kimlik bulma arayışına girmiştir.
Teknoloji ve sanat açısından dünyanın en gelişmiş ülkesi olan Japonya maneviyat, din ve ahlaktan mahrum olduğu için kimlik kriziyle karşı karşıya gelmiştir. Resmi istatistikler gösteriyor ki geçtiğimiz yılın on ayı zarfında Japonya’da 27102 kişi intihar etmiştir ki bu rakam bir önceki yıla oranla %38 artmıştır.