Tarihte dünyanın çeşitli yerlerinde olduğu gibi, başta İngiltere olmak üzere Avrupa ve Anadolu'da da hep bu pozitif ley hatları üzerine şatolar, tapınaklar, hastaneler şifa merkezleri... daha doğrusu şehirler inşa edildiği, artık günümüzde bilinen bir gerçektir. Bu şehirlerin de birbirleri arasında üzerlerinde bulundukları enerjilerin güçlerine göre üstünlükleri bulunmaktadır ki, hadislerde de bununla ilgili bir çok ifade yer almaktadır. Mesela: “Dört şehir cennettendir. Mekke, Medine, Kudüs, Şam. Mekke Medine’den, Medine Kudüs’ten, Kudüs Şam’dan, Şam diğer bütün şehirlerden üstündür. Mekke, İlahi celal ve azametin; Medine, İlahi güzelliğin; Kudüs, İlahi kemalin tecelli ettiği yerdir.” hadisinde olduğu gibi. Bazı hadislerde ise bu ve bazı şehirler “Emin beldeler” olarak da ifade edilmişlerdir. Mistik kaynaklara baktığımızda bu şehirlerin yanında İstanbul, Bağdat, Bursa’...nın da yüksek ruhaniyete sahip olan şehirlerden olduğu görülmektedir.
Şehirlerde bulunan bu enerjinin bir diğer kaynağı da o şehirde yaşayan ya da ölüm ötesi boyuta (Berzah Boyutuna) intikal etmiş yüksek Ruh gücüne sahip evliyalardır. Bu gerçeğe yine Hz. Muhammed (s.a.v) “Bir şehrin (mekânın) şerefli oluşu orada bulunanlardan ileri gelmektedir” sözüyle işaret etmiştir. Yeryüzünde adeta bir enerji santrali gibi yayın yapmakta olan belli enerji merkezlerinin başında ise Kâbe dolayısıyla, Mekke şehri gelmektedir. “Bu Kâbe, on dört evden biridir. Yedi arzın her birinde bu evlerin bir benzeri yaratıldı” hadisi hükmünce on dört evden biri olan Kâbe; hem ölüm ötesine dönük olarak Ruha kapasiteleri oranında çok yüksek düzeyde enerji yükleyen hem de bu yüksek enerjinin yetenekli beyinlerde çeşitli oranlarda ek kapasiteleri de devreye sokarak Özle, Sonsuz Bilinçle bağlantı kurmasını temin eden (sağlayan) bir konsantrasyon merkezidir. Yüksek enerji akımlarının birleşerek çok büyük akımların, dolayısıyla güçlü radyasyonların yayımlandığı bu enerji düğümü üstünde bulunan Kâbe’nin, üzerinden göğe doğru yükselmekte olanbu enerji (Nur) sütunu, beş duyu ötesi algılamaya sahip evliya tarafından bizatihi algılanmakta ve görülebilmektedir. Yine bu zümre, Kâbe ile görüşmekte, konuşmakta, onunla hemhal olmakta ve ondan akan bir biçimde de ilim almaktadırlar. Hatta bu bilince sahip olmasalar bile bazı insanlar, onu gördüklerinde adeta kendilerinden geçip istem dışı olarak fark ettikleri birtakım hisler sebebiyle ona yapışıp ağlamakta, onunla bir sevgili, dost gibi konuşmaktadırlar.Kısacası Kâbe, bir Ruha ve Bilince sahip olan Canlı, Şuurlu bir varlıktır. Onun gerçek yapısını kendi Özünde algılayan ya da görenler Kâbe’nin çok yüksek bir Kemalata sahip bir Veli olduğunu da açıkça belirtmektedirler. Yoksa klasik anlamda düşündüğümüz gibi, ötedeki bir tanrının gönlünü, hoşnutluğunu kazanmak için360 tane putun yerine konulmuş ayrı bir put veya alelade bir taş yapı değildir. Bu yüzden, tüm dünya Müslümanlarının Kâbe’ye dönerek ibadet etmesinin nedeni, öylesine konmuş basit bir taş yapıya, Tanrı adına tapınma değil, en azından aptes alıp beyne biyo-elektrik takviyesi yaparak Kâbe’ den enerji temin etme esasına dayanmaktadır.
Şehirlerde bulunan bu enerjinin bir diğer kaynağı da o şehirde yaşayan ya da ölüm ötesi boyuta (Berzah Boyutuna) intikal etmiş yüksek Ruh gücüne sahip evliyalardır. Bu gerçeğe yine Hz. Muhammed (s.a.v) “Bir şehrin (mekânın) şerefli oluşu orada bulunanlardan ileri gelmektedir” sözüyle işaret etmiştir. Yeryüzünde adeta bir enerji santrali gibi yayın yapmakta olan belli enerji merkezlerinin başında ise Kâbe dolayısıyla, Mekke şehri gelmektedir. “Bu Kâbe, on dört evden biridir. Yedi arzın her birinde bu evlerin bir benzeri yaratıldı” hadisi hükmünce on dört evden biri olan Kâbe; hem ölüm ötesine dönük olarak Ruha kapasiteleri oranında çok yüksek düzeyde enerji yükleyen hem de bu yüksek enerjinin yetenekli beyinlerde çeşitli oranlarda ek kapasiteleri de devreye sokarak Özle, Sonsuz Bilinçle bağlantı kurmasını temin eden (sağlayan) bir konsantrasyon merkezidir. Yüksek enerji akımlarının birleşerek çok büyük akımların, dolayısıyla güçlü radyasyonların yayımlandığı bu enerji düğümü üstünde bulunan Kâbe’nin, üzerinden göğe doğru yükselmekte olanbu enerji (Nur) sütunu, beş duyu ötesi algılamaya sahip evliya tarafından bizatihi algılanmakta ve görülebilmektedir. Yine bu zümre, Kâbe ile görüşmekte, konuşmakta, onunla hemhal olmakta ve ondan akan bir biçimde de ilim almaktadırlar. Hatta bu bilince sahip olmasalar bile bazı insanlar, onu gördüklerinde adeta kendilerinden geçip istem dışı olarak fark ettikleri birtakım hisler sebebiyle ona yapışıp ağlamakta, onunla bir sevgili, dost gibi konuşmaktadırlar.Kısacası Kâbe, bir Ruha ve Bilince sahip olan Canlı, Şuurlu bir varlıktır. Onun gerçek yapısını kendi Özünde algılayan ya da görenler Kâbe’nin çok yüksek bir Kemalata sahip bir Veli olduğunu da açıkça belirtmektedirler. Yoksa klasik anlamda düşündüğümüz gibi, ötedeki bir tanrının gönlünü, hoşnutluğunu kazanmak için360 tane putun yerine konulmuş ayrı bir put veya alelade bir taş yapı değildir. Bu yüzden, tüm dünya Müslümanlarının Kâbe’ye dönerek ibadet etmesinin nedeni, öylesine konmuş basit bir taş yapıya, Tanrı adına tapınma değil, en azından aptes alıp beyne biyo-elektrik takviyesi yaparak Kâbe’ den enerji temin etme esasına dayanmaktadır.
Yorum