Videonuza yeni bir film kaseti koyduğunuzu düşünün. Kaseti başlatmanızla beraber kendinizi farklı bir dünyanın içinde bulursunuz. Yeni insanların, olayların olduğu bu dünyada, evler, arabalar, gündüz ve gece gibi son derece gerçekçi ortamlar vardır. Ancak bunların her birinin bir algı olduğunu esasen bilirsiniz. Kasetin içinde fiziksel olarak elbette maddi somut bir dünya yoktur. Filmin bitimiyle çıkarttığınız kaseti elinize aldığınızda, artık bu hayali dünyayı tasvir eden bir varlıkla muhatapsınızdır. Modern fiziğin günümüzdeki hali de bu yukarıda anlattığımız duruma benzer. Fizik derslerinde öğretilen elektron, proton, nötron gibi parçacıklar günlük hayatta işimizi kolaylaştırmak için kullandığımız isimlerden ibarettir. Tıpkı kasetteki film gibi esasen maddi bir varlıkları yoktur. buradaki problem, parçacıkların çok ufak olduğu için görünmemesi değildir. Modern fiziğe göre parçacıklar siz gözlem yapmadığınız sürece zaten yoklardır.
İnsanların kafasında elektron dendiğinde içi dolu bir küçük kürecik akla gelir. Oysa kesinlikle böyle bir durum yoktur. Fizikçiler elektronları böyle kabul ettiklerinde açıklanması mümkün olmayan neticelerle karşılaştılar. 20. yüzyılın başı fiziğin bu deneysel çelişkileri ile doludur. 1920’li yıllardan itibaren parçacıkları kuantum dalga fonksiyonları olarak bilinen matematiksel formüllerle tasvir ettiler. Bu yeni tasvir yönteminin, zihninizdeki eski modelle hiçbir ilgisi yoktur. Kuantum dalga fonksiyonları ölçüm yapılmadığı sürece parçacıkların hiçbir maddi varlıkları olmadığını kesin ve net bir şekilde ifade etmektedir. Bu okuduğunuz satırlar size tuhaf gelebilir. Ancak bu net bir bulgudur. Zaten sizin yaşadığınız bu duyguları pek çok fizikçi de kendileri yaşadılar.
Bu konu hakkında meşhur fizikçi Niels Bohr şöyle demiştir: “Her kim kuantum teorisi ile şok olmadıysa, henüz onu anlamamıştır.” 1 Bohr, 20. yüzyılın en önde gelen fizikçilerindendir. Önceden gördüğümüz çekirdek ve çekirdeğin etrafında dairesel yörüngelerde dönen elektronlar modelini ortaya atan kişidir. Bu modelin bugün yanlış olduğunu görmüştük. Yüzyılın en parlak beyinlerinden olan Bohr, fiziğin ilerlemesi ile elde edilen bulgular neticesinde maddenin gerçeği konusunu kavramış ve şu meşhur sözü söylemiştir: “Hiçbir şey ölçülene kadar yoktur.”
Bohr fizik dünya hakkında başta materyalist zihniyete sahip biriydi. Ancak gerçekleri dürüst bir şekilde yorumladı. Bunun neticesinde kendi modelini bırakıp doğru olan açıklamaya sahip çıktı. Herkes bu derece dürüst olmasa da, artık günümüzde bu konu o kadar teknik bir hal almıştır ki materyalist bilim adamları ister istemez bu gerçeği kabul etmek zorunda kalmışlardır.
Maddenin gerçeği konusunu kabullenmekte zorlanan bilim adamlarından biri de Einstein’dı. Her ne kadar Allah’a iman eden bir bilim adamı da olsa Einstein maddenin gerçeği konusunda hataya düşmüştü. Einstein’ın konu ile ilgili şu sözleri dikkat çekicidir. “Şunu hatırlıyorum: Bir yürüyüşümüzde Einstein aniden durdu, bana döndü ve gerçekten de ayın sadece ona baktığımda var olduğuna mı inandığımı sordu. “ 2
Ancak bilimsel veriler o kadar çoğaldı ki, artık bu gerçeğin önünde durmak anlamsızdır. Bugün fizikçilerin ezici bir çoğunluğu için maddenin yokluğu artık teknik bir konu haline gelmiştir. Nitekim fizikçi Alastair I. M. Rae Kuvantum Fiziği: Yanılsama mı Gerçek mi adlı kitabında şunları demiştir:
“... Hemen hemen herkes mikroskobik dünyanın gerçekçi bir modeline dayandırılan görüşü tercih etmiş olacaktı. Bu olmadığından, bir çok fizikçi ile birlikte ben, Copenhagen fikirlerini kabul etmek zorunda kalmışızdır. Biz bunun böyle olmasını özellikle istemedik, ancak fiziksel dünya davranışını daha iyi betimlemenin tek yolu budur. ” 3
İnsanların kafasında elektron dendiğinde içi dolu bir küçük kürecik akla gelir. Oysa kesinlikle böyle bir durum yoktur. Fizikçiler elektronları böyle kabul ettiklerinde açıklanması mümkün olmayan neticelerle karşılaştılar. 20. yüzyılın başı fiziğin bu deneysel çelişkileri ile doludur. 1920’li yıllardan itibaren parçacıkları kuantum dalga fonksiyonları olarak bilinen matematiksel formüllerle tasvir ettiler. Bu yeni tasvir yönteminin, zihninizdeki eski modelle hiçbir ilgisi yoktur. Kuantum dalga fonksiyonları ölçüm yapılmadığı sürece parçacıkların hiçbir maddi varlıkları olmadığını kesin ve net bir şekilde ifade etmektedir. Bu okuduğunuz satırlar size tuhaf gelebilir. Ancak bu net bir bulgudur. Zaten sizin yaşadığınız bu duyguları pek çok fizikçi de kendileri yaşadılar.
Bu konu hakkında meşhur fizikçi Niels Bohr şöyle demiştir: “Her kim kuantum teorisi ile şok olmadıysa, henüz onu anlamamıştır.” 1 Bohr, 20. yüzyılın en önde gelen fizikçilerindendir. Önceden gördüğümüz çekirdek ve çekirdeğin etrafında dairesel yörüngelerde dönen elektronlar modelini ortaya atan kişidir. Bu modelin bugün yanlış olduğunu görmüştük. Yüzyılın en parlak beyinlerinden olan Bohr, fiziğin ilerlemesi ile elde edilen bulgular neticesinde maddenin gerçeği konusunu kavramış ve şu meşhur sözü söylemiştir: “Hiçbir şey ölçülene kadar yoktur.”
Bohr fizik dünya hakkında başta materyalist zihniyete sahip biriydi. Ancak gerçekleri dürüst bir şekilde yorumladı. Bunun neticesinde kendi modelini bırakıp doğru olan açıklamaya sahip çıktı. Herkes bu derece dürüst olmasa da, artık günümüzde bu konu o kadar teknik bir hal almıştır ki materyalist bilim adamları ister istemez bu gerçeği kabul etmek zorunda kalmışlardır.
Maddenin gerçeği konusunu kabullenmekte zorlanan bilim adamlarından biri de Einstein’dı. Her ne kadar Allah’a iman eden bir bilim adamı da olsa Einstein maddenin gerçeği konusunda hataya düşmüştü. Einstein’ın konu ile ilgili şu sözleri dikkat çekicidir. “Şunu hatırlıyorum: Bir yürüyüşümüzde Einstein aniden durdu, bana döndü ve gerçekten de ayın sadece ona baktığımda var olduğuna mı inandığımı sordu. “ 2
Ancak bilimsel veriler o kadar çoğaldı ki, artık bu gerçeğin önünde durmak anlamsızdır. Bugün fizikçilerin ezici bir çoğunluğu için maddenin yokluğu artık teknik bir konu haline gelmiştir. Nitekim fizikçi Alastair I. M. Rae Kuvantum Fiziği: Yanılsama mı Gerçek mi adlı kitabında şunları demiştir:
“... Hemen hemen herkes mikroskobik dünyanın gerçekçi bir modeline dayandırılan görüşü tercih etmiş olacaktı. Bu olmadığından, bir çok fizikçi ile birlikte ben, Copenhagen fikirlerini kabul etmek zorunda kalmışızdır. Biz bunun böyle olmasını özellikle istemedik, ancak fiziksel dünya davranışını daha iyi betimlemenin tek yolu budur. ” 3
Yorum