MERHABA Gazetesi 03/2/2010
Haftalık planın hazırlanması
Çocuğun izleyeceği programlar, elbette, öncelikle onun yaşına ve beğenilerine göre belirlenmek zorundadır. Program seçiminde esas alınması gereken ölçüt, kendimizinki değil, çocuğun ilgi alanıdır. Etik ya da başka nedenlerle sorun varsa, sorun çocuğa anlatılarak bu istemden vazgeçmesi sağlanmalıdır.
Çocuğa zaman ayırarak, resimlerle sembollerle çocuğun da anlayabileceği basitlikte hazırlanmış bir haftalık „Televizyon İzleme Planı“, çocuk için çok yararlı olacaktır. Planın uygulaması çocuğa bırakılmalı, ama onun zaman kavramı gibi zorlukları aşabilmesi için de „hatırlatmalar“ biçiminde yardımcı olunmalıdır. İzlemesine izin verilen programların ve izleme sürelerinin çocuğun kendisi tarafından uygulanması için, hazırlanacak haftalık programın, çocuğun anlayıp uygulayabileceği basitlikte olması, bir zorunluluktur. Böylece programının kontrolünü, dışarıdan zorlamaya uyarak değil, kendi iradesiyle uygulayan ve böylece içselleştirilen çocuk, giderek bu tür davranışı genelleyerek bir yaşam tarzı haline getirecektir.
Bu konuda başarılı bir metot olarak, örneğin, şöyle bir uygulama da önerilebilir: Bir TV programı alınarak, aile fertlerinin bütünü bunun üzerinde seyretmek istedikleri programları işaretlerler. İşaretlemenin, her kişi için değişik renkte bir kalemle yapılması tercih edilir. Bu işlemi, birbiriyle konuşarak, tartışarak birlikte yapmak önemlidir. Artık, program takip edilerek sırası gelen kendi programını izler. Elbette yaşça küçükler de, program üzerinde kendi renginin takipçisi olarak kendi planını uygulamaya çalışacaktır. Bu yöntem giderek bütün ailenin katıldığı bir oyun haline getirilerek, birinin diğerinden fazla seyretmesini engellemek için, herkesin herkes üzerindeki denetimi artacaktır. Bu yöntem, büyükleri gerçekten denetleyebildiğini gören çocuğun kendine güven duygusunu da hızla geliştirecektir.
Bu yöntemin uygulanmasında aile fertleri arasında program seçiminde hangi ölçütlerin temel alınması gerektiği ve her bir birey için ölçünün neye göre belirlendiği; çocuğun ne zaman, ne kadar ve hangi yayınları izleyebileceği netçe açıklanıp kavratılmalıdır. Aile içindeki yaş ya da konum eşitsizliğinin doğuracağı fark, çocuğun adalet duygularını karıştıran dengesizlikler içermemelidir.
Ama hiçbir zaman, televizyonun başına geçip, tek tek programları kontrol ederek, o an izlenecek programı seçmemeliyiz. Böylesi bir yöntem, belki o an izlenecek programın seçimine yönelik bir kontrol olabilir, ama çocuğa kalıcı bir televizyon izleme disiplini kazandıran bir yöntem olamaz.
İzleme yaşı
Öncelikle, kesin bir vurgu ile söylenecek ilk söz: “Dört yaşından küçük” (ve özellikle 3 yaş civarı) çocukların kesinlikle televizyon seyretmemelerine ilişkin olmalıdır. Daha önceki bölümlerde uzunca anlattığımız, 3 yaş civarı çocukların bütün zamanları, gerçek yaşamın gerçek koşulları içinde, bütün duyu organlarıyla algılayabildiği bir öğrenme sürecini, deneyip
sınayarak sürmelidir. Sosyal yaşamla gerçek bağlar kurması gereken bu yaşta çocuğun, bir televizyon filminde (bu çizgi film de olabilir) hızla akıp geçmekte olan olayları bütünlüğü içinde anlamlandırarak kavraması mümkün değildir. Üstelik sembollerin anlamlarını henüz bilmeyen; efektten verilen ses ve görüntülerin anlamlarını yorumlayamayan bu yaş çocuğunun, televizyonda ani iniş çıkışlar yapan müzik ya da parlayıp sönen ışıklardan rahatsız olması da mümkündür.
Ana babalara olabildiğince geç başlatmalarını önersek de, günümüzde, dört beş yaşından sonra çocuğun, artık, televizyon seyretmekten alıkonamayacağını düşünmek, sanırım gerçekçi bir yaklaşım olur. Çocuk, televizyonun böylesine yaygın kullanıldığı, pedagojinin ise az bilindiği sosyal ortamlarda, gidilen her evde izlenebilecek bir televizyon bulabilir. Oysa dört-beş yaşında bile hayal ile gerçek arasındaki gidiş gelişleri; zaman ve mekan değişimlerini rahatça anlayabilecek bir gelişkinlik düzeyinde değildir çocuk.
Çocuğun, konulu bir televizyon programını baştan sona izleyip kavrayacağı yaş dönemi, soyutlama yeteneğinin yeterince arttığı on yaş civarıdır. Bu yaş civarında çocuk hareketli sahneleri bütünü içerisinde kavrama; zaman üzerinde gidiş gelişleri ayırt etme; sembollerin anlamlarını kavrama gibi yeteneklere ulaşmıştır. Bu nedenle gördüğü ile yaşadığı arasındaki farkın bilincindedir.
Özet olarak tekrar edecek olursak: Dört ile altı yaş civarında çocuk ana-babadan yardım alarak televizyon izlemeye başlasa da, izlediği bir konuyu bütünlüklü olarak kendi başına kavramaya ancak on yaşında başlayabilir. Ancak bu yine de doğru seçilmemiş filmlerin bu yaş çocukları üzerinde zararlı etkiler bırakmayacağı anlamına gelmez.”
Programın izlenmesi süreci
Kontrollü bir TV izleme bilinci, ana-babanın, daha ilk çocukluk döneminden itibaren (en erken 3 yaşından sonra) çocukla birlikte izlenen programların içeriği konusunda çocuğu bilgilendirme çalışmalarıyla başlar. Küçük, seyrettiği birçok olayın niçin öyle gerçekleştiğini henüz kavrayamamaktadır. Böylesi durumlarda olayı anlatıp çocuğun kavramasına yardımcı olmak gerekir. Aksi halde, yanlış yorumlarla, yanlış bilgilenmelere ulaşabilir.
Genel bir kural olarak, okul öncesi çağı çocuklarının televizyon izleme süreçlerine ana-babalar mutlaka eşlik etmeli; izleme onların kontrolünde olmalıdır.
Ana baba, bu birlikte seyretme sürecinde çocuğun, içine girecekmiş gibi televizyona yoğunlaşmasını engellemeli; sıkça ama kısa konuşmalarla, izlenen programa ilişkin açıklamalar yapmalıdır.
Çocuğa sadece müzik programları ya da filmler değil, haber programları, belgesel yayınlar, kültür etkinlikleri gibi değişik programlar da seyrettirilerek bu aracın değişik yararları sergilenmeye ve sevdirilmeye çalışılmalıdır. Haberlerin içeriği, onun anlayacağı düzeyde açıklanmalıdır.
Okul öncesi çocuklar için eğer bir film seçilmişse, film izlendikten sonra ve test ediyor havası vermeden, çocuğun filmden ne anladığı, nasıl yorumladığı ve nerelerinden, hangi nedenlerle, nasıl etkilendiği öğrenilmeli. Bunun için, çocuk, sohbet havası içinde konuşturulmalıdır. Özellikle, korku ya da gerilim filmlerinden sonra, çocuk mutlaka konuşturularak, korku türünden etkilenmelerin açığa çıkarılması sağlanmalıdır. Çocuk, film seyredecekse, izleme saati uyku saatinden en az yarım ya da bir saat önce olmalıdır. Başka bir
deyişle, çocuk, filmi izledikten hemen sonra uyumaya gitmemelidir. Önce filmin etkisini üzerinden atmalıdır.
Ayrımcılık, şiddet ve cinselliği aşağılayan görüntüler deşifre edilmelidir. Ayrıca gerçekçi olmayan; yaşamı tozpembe ya da kapkaranlık gösteren film, sahne ya da konuşmalar mutlaka açılmalı, iyinin ve kötünün gerçek dünyada birlikte yer aldığı kavratılmalıdır.
Program izleme süresinin belirlenmesi
Çocuklarının TV izleme süresinin uzunluğunu eleştiren aileler, buna ilişkin korkularını „ev ödevleri ya da diğer okul çalışmaları üzerindeki olumsuz etkileri ile açıklamaktadırlar. Ana babanın temel yanlışı burada ortaya çıkmaktadır. Bu ana-babalar, çocuğun okul ödevini yapıp yapmamasından daha önemlisinin, onun zihinsel yeteneklerinin köreltilmesi, sosyal ilişkilerinin ve fiziksel aktivitelerinin azalması; aile ilişkilerinde diyalogunun kopması; belli bir konuya yönelik yoğunlaştırılmış dikkat yöneltme gücünün (konsantrasyon) zayıflaması; yanlış modeller seçmeye zorlanması biçiminde, gerçekte onun geleceğinin belirlenmesinde yaşamsal öneme sahip konularda ortaya çıktığını görmemektedirler.
İzleme süresi kişinin yaşına ve günlük yaşam pozisyonuna bakılarak saptanmalıdır.
Burada esas olarak okula giden çocuklar üzerinden düşünerek, çocuğun sağlıklı büyümesi ve gelişimi için gerekli olan zorunlu gereksinimleri için ayırmak zorunda olduğu zamanı hatırlayalım: Okulda geçen zamandan sonrası için, dinlenme, ders çalışma, oyun oynama, yemek yeme, uyku. Elbette bunların her birini aynı amanda bir sosyal ilişki olarak değerlendirip hesaplamak gerekmektedir. Örneğin, eline bir tutuşturacağımız ayak üstü yiyecekleriyle hızlı karın doyurma sistemleriyle, zaman kazandırmaya çalışmak yerine, birlikte oturup sohbet ederek yemek yemeyi planlamak; “yatağa gir ve hemen uyu” talimatının yerine getirilmesini beklemek yerine, uyumadan önce çocuğu sakinleştirici bir uyku öncesi ilişkisini de hesaba katan (örneğin üç beş dakikalık bir sohbet) bir planlama yapmak gerekir. Bunlardan geriye zaman kalıyorsa, çocuğun televizyon seyretmesine izin verilebilir. Ancak, yine de izleme saati, derslerin bitmesinden sonra, ama uyku saatinden yarım ya da bir saat öncesi için planlanmalıdır.
Okul çağındaki küçük çocuk için, günlük TV izleme süresinin yarım saati geçmemesi gerekir. Lise çağındaki büyük çocuklar (gençler) bu süre bir saat olabilir. Dünya ya da ülke bağlamında özel günlerde bu süre küçük oranda artırılabilir. Ve kesinlikle, program sürecinde verilen aralarda, izleyicilere yer değiştirme, birkaç adım yürüme, kol baş ya da bel hareketi gibi birkaç hareket yaptırılmalıdır.
Okul ve tatil zamanları için saptanan televizyon izleme sürelerini ayrı ayrı olmamalıdır. Böylesi bir uygulama yanlıştır ve çocuğun aileyle ortak yaşam anlayışına bağlı olarak sürece katılımını engeller. Oysa okul ya da tatil zamanı çocuklar için günlük televizyon seyretme süresinin tek ölçü olarak belirlenmesi, TV’yi doğrudan okulla ilişkilendirmeden kontrol altında tutulması anlayışını da verecek bir davranış biçimi olur.
Ailenin televizyona ilgisinin aşırı olmadığı durumda çocukta görülen aşırı televizyon ilgisinin, çocuğun televizyona merakı ile açıklanması yeterli olmayabilir. Sosyal ilişkileri sağlıklı bir çocuk, evde saatlerce televizyona kapanmak yerine arkadaşlarıyla olmayı tercih eder. Eğer çocuk saatlerce evde televizyona kapanıp kalıyorsa, bu durum, çocuğun dış dünya ile ilişkisinde bir sorun yaşanmakta olduğuna işaret sayılabilir. Sosyal çevresi ile ilişkilerin
bozukluğu; aile ilişkilerinde yaşanan sorunlardan dolayı ailenin dağılacağı gibi korkular yaşaması; gerçek yaşamda kendine güvensizlik duygusunu yoğun olarak taşıması gibi nedenler de, böylesi bir davranışın nedeni olabilir. Aile televizyona yönelik bu aşırı ilginin nereden kaynaklandığını doğru saptamak zorundadır.
İ. METİN AYÇİÇEK
Haftalık planın hazırlanması
Çocuğun izleyeceği programlar, elbette, öncelikle onun yaşına ve beğenilerine göre belirlenmek zorundadır. Program seçiminde esas alınması gereken ölçüt, kendimizinki değil, çocuğun ilgi alanıdır. Etik ya da başka nedenlerle sorun varsa, sorun çocuğa anlatılarak bu istemden vazgeçmesi sağlanmalıdır.
Çocuğa zaman ayırarak, resimlerle sembollerle çocuğun da anlayabileceği basitlikte hazırlanmış bir haftalık „Televizyon İzleme Planı“, çocuk için çok yararlı olacaktır. Planın uygulaması çocuğa bırakılmalı, ama onun zaman kavramı gibi zorlukları aşabilmesi için de „hatırlatmalar“ biçiminde yardımcı olunmalıdır. İzlemesine izin verilen programların ve izleme sürelerinin çocuğun kendisi tarafından uygulanması için, hazırlanacak haftalık programın, çocuğun anlayıp uygulayabileceği basitlikte olması, bir zorunluluktur. Böylece programının kontrolünü, dışarıdan zorlamaya uyarak değil, kendi iradesiyle uygulayan ve böylece içselleştirilen çocuk, giderek bu tür davranışı genelleyerek bir yaşam tarzı haline getirecektir.
Bu konuda başarılı bir metot olarak, örneğin, şöyle bir uygulama da önerilebilir: Bir TV programı alınarak, aile fertlerinin bütünü bunun üzerinde seyretmek istedikleri programları işaretlerler. İşaretlemenin, her kişi için değişik renkte bir kalemle yapılması tercih edilir. Bu işlemi, birbiriyle konuşarak, tartışarak birlikte yapmak önemlidir. Artık, program takip edilerek sırası gelen kendi programını izler. Elbette yaşça küçükler de, program üzerinde kendi renginin takipçisi olarak kendi planını uygulamaya çalışacaktır. Bu yöntem giderek bütün ailenin katıldığı bir oyun haline getirilerek, birinin diğerinden fazla seyretmesini engellemek için, herkesin herkes üzerindeki denetimi artacaktır. Bu yöntem, büyükleri gerçekten denetleyebildiğini gören çocuğun kendine güven duygusunu da hızla geliştirecektir.
Bu yöntemin uygulanmasında aile fertleri arasında program seçiminde hangi ölçütlerin temel alınması gerektiği ve her bir birey için ölçünün neye göre belirlendiği; çocuğun ne zaman, ne kadar ve hangi yayınları izleyebileceği netçe açıklanıp kavratılmalıdır. Aile içindeki yaş ya da konum eşitsizliğinin doğuracağı fark, çocuğun adalet duygularını karıştıran dengesizlikler içermemelidir.
Ama hiçbir zaman, televizyonun başına geçip, tek tek programları kontrol ederek, o an izlenecek programı seçmemeliyiz. Böylesi bir yöntem, belki o an izlenecek programın seçimine yönelik bir kontrol olabilir, ama çocuğa kalıcı bir televizyon izleme disiplini kazandıran bir yöntem olamaz.
İzleme yaşı
Öncelikle, kesin bir vurgu ile söylenecek ilk söz: “Dört yaşından küçük” (ve özellikle 3 yaş civarı) çocukların kesinlikle televizyon seyretmemelerine ilişkin olmalıdır. Daha önceki bölümlerde uzunca anlattığımız, 3 yaş civarı çocukların bütün zamanları, gerçek yaşamın gerçek koşulları içinde, bütün duyu organlarıyla algılayabildiği bir öğrenme sürecini, deneyip
sınayarak sürmelidir. Sosyal yaşamla gerçek bağlar kurması gereken bu yaşta çocuğun, bir televizyon filminde (bu çizgi film de olabilir) hızla akıp geçmekte olan olayları bütünlüğü içinde anlamlandırarak kavraması mümkün değildir. Üstelik sembollerin anlamlarını henüz bilmeyen; efektten verilen ses ve görüntülerin anlamlarını yorumlayamayan bu yaş çocuğunun, televizyonda ani iniş çıkışlar yapan müzik ya da parlayıp sönen ışıklardan rahatsız olması da mümkündür.
Ana babalara olabildiğince geç başlatmalarını önersek de, günümüzde, dört beş yaşından sonra çocuğun, artık, televizyon seyretmekten alıkonamayacağını düşünmek, sanırım gerçekçi bir yaklaşım olur. Çocuk, televizyonun böylesine yaygın kullanıldığı, pedagojinin ise az bilindiği sosyal ortamlarda, gidilen her evde izlenebilecek bir televizyon bulabilir. Oysa dört-beş yaşında bile hayal ile gerçek arasındaki gidiş gelişleri; zaman ve mekan değişimlerini rahatça anlayabilecek bir gelişkinlik düzeyinde değildir çocuk.
Çocuğun, konulu bir televizyon programını baştan sona izleyip kavrayacağı yaş dönemi, soyutlama yeteneğinin yeterince arttığı on yaş civarıdır. Bu yaş civarında çocuk hareketli sahneleri bütünü içerisinde kavrama; zaman üzerinde gidiş gelişleri ayırt etme; sembollerin anlamlarını kavrama gibi yeteneklere ulaşmıştır. Bu nedenle gördüğü ile yaşadığı arasındaki farkın bilincindedir.
Özet olarak tekrar edecek olursak: Dört ile altı yaş civarında çocuk ana-babadan yardım alarak televizyon izlemeye başlasa da, izlediği bir konuyu bütünlüklü olarak kendi başına kavramaya ancak on yaşında başlayabilir. Ancak bu yine de doğru seçilmemiş filmlerin bu yaş çocukları üzerinde zararlı etkiler bırakmayacağı anlamına gelmez.”
Programın izlenmesi süreci
Kontrollü bir TV izleme bilinci, ana-babanın, daha ilk çocukluk döneminden itibaren (en erken 3 yaşından sonra) çocukla birlikte izlenen programların içeriği konusunda çocuğu bilgilendirme çalışmalarıyla başlar. Küçük, seyrettiği birçok olayın niçin öyle gerçekleştiğini henüz kavrayamamaktadır. Böylesi durumlarda olayı anlatıp çocuğun kavramasına yardımcı olmak gerekir. Aksi halde, yanlış yorumlarla, yanlış bilgilenmelere ulaşabilir.
Genel bir kural olarak, okul öncesi çağı çocuklarının televizyon izleme süreçlerine ana-babalar mutlaka eşlik etmeli; izleme onların kontrolünde olmalıdır.
Ana baba, bu birlikte seyretme sürecinde çocuğun, içine girecekmiş gibi televizyona yoğunlaşmasını engellemeli; sıkça ama kısa konuşmalarla, izlenen programa ilişkin açıklamalar yapmalıdır.
Çocuğa sadece müzik programları ya da filmler değil, haber programları, belgesel yayınlar, kültür etkinlikleri gibi değişik programlar da seyrettirilerek bu aracın değişik yararları sergilenmeye ve sevdirilmeye çalışılmalıdır. Haberlerin içeriği, onun anlayacağı düzeyde açıklanmalıdır.
Okul öncesi çocuklar için eğer bir film seçilmişse, film izlendikten sonra ve test ediyor havası vermeden, çocuğun filmden ne anladığı, nasıl yorumladığı ve nerelerinden, hangi nedenlerle, nasıl etkilendiği öğrenilmeli. Bunun için, çocuk, sohbet havası içinde konuşturulmalıdır. Özellikle, korku ya da gerilim filmlerinden sonra, çocuk mutlaka konuşturularak, korku türünden etkilenmelerin açığa çıkarılması sağlanmalıdır. Çocuk, film seyredecekse, izleme saati uyku saatinden en az yarım ya da bir saat önce olmalıdır. Başka bir
deyişle, çocuk, filmi izledikten hemen sonra uyumaya gitmemelidir. Önce filmin etkisini üzerinden atmalıdır.
Ayrımcılık, şiddet ve cinselliği aşağılayan görüntüler deşifre edilmelidir. Ayrıca gerçekçi olmayan; yaşamı tozpembe ya da kapkaranlık gösteren film, sahne ya da konuşmalar mutlaka açılmalı, iyinin ve kötünün gerçek dünyada birlikte yer aldığı kavratılmalıdır.
Program izleme süresinin belirlenmesi
Çocuklarının TV izleme süresinin uzunluğunu eleştiren aileler, buna ilişkin korkularını „ev ödevleri ya da diğer okul çalışmaları üzerindeki olumsuz etkileri ile açıklamaktadırlar. Ana babanın temel yanlışı burada ortaya çıkmaktadır. Bu ana-babalar, çocuğun okul ödevini yapıp yapmamasından daha önemlisinin, onun zihinsel yeteneklerinin köreltilmesi, sosyal ilişkilerinin ve fiziksel aktivitelerinin azalması; aile ilişkilerinde diyalogunun kopması; belli bir konuya yönelik yoğunlaştırılmış dikkat yöneltme gücünün (konsantrasyon) zayıflaması; yanlış modeller seçmeye zorlanması biçiminde, gerçekte onun geleceğinin belirlenmesinde yaşamsal öneme sahip konularda ortaya çıktığını görmemektedirler.
İzleme süresi kişinin yaşına ve günlük yaşam pozisyonuna bakılarak saptanmalıdır.
Burada esas olarak okula giden çocuklar üzerinden düşünerek, çocuğun sağlıklı büyümesi ve gelişimi için gerekli olan zorunlu gereksinimleri için ayırmak zorunda olduğu zamanı hatırlayalım: Okulda geçen zamandan sonrası için, dinlenme, ders çalışma, oyun oynama, yemek yeme, uyku. Elbette bunların her birini aynı amanda bir sosyal ilişki olarak değerlendirip hesaplamak gerekmektedir. Örneğin, eline bir tutuşturacağımız ayak üstü yiyecekleriyle hızlı karın doyurma sistemleriyle, zaman kazandırmaya çalışmak yerine, birlikte oturup sohbet ederek yemek yemeyi planlamak; “yatağa gir ve hemen uyu” talimatının yerine getirilmesini beklemek yerine, uyumadan önce çocuğu sakinleştirici bir uyku öncesi ilişkisini de hesaba katan (örneğin üç beş dakikalık bir sohbet) bir planlama yapmak gerekir. Bunlardan geriye zaman kalıyorsa, çocuğun televizyon seyretmesine izin verilebilir. Ancak, yine de izleme saati, derslerin bitmesinden sonra, ama uyku saatinden yarım ya da bir saat öncesi için planlanmalıdır.
Okul çağındaki küçük çocuk için, günlük TV izleme süresinin yarım saati geçmemesi gerekir. Lise çağındaki büyük çocuklar (gençler) bu süre bir saat olabilir. Dünya ya da ülke bağlamında özel günlerde bu süre küçük oranda artırılabilir. Ve kesinlikle, program sürecinde verilen aralarda, izleyicilere yer değiştirme, birkaç adım yürüme, kol baş ya da bel hareketi gibi birkaç hareket yaptırılmalıdır.
Okul ve tatil zamanları için saptanan televizyon izleme sürelerini ayrı ayrı olmamalıdır. Böylesi bir uygulama yanlıştır ve çocuğun aileyle ortak yaşam anlayışına bağlı olarak sürece katılımını engeller. Oysa okul ya da tatil zamanı çocuklar için günlük televizyon seyretme süresinin tek ölçü olarak belirlenmesi, TV’yi doğrudan okulla ilişkilendirmeden kontrol altında tutulması anlayışını da verecek bir davranış biçimi olur.
Ailenin televizyona ilgisinin aşırı olmadığı durumda çocukta görülen aşırı televizyon ilgisinin, çocuğun televizyona merakı ile açıklanması yeterli olmayabilir. Sosyal ilişkileri sağlıklı bir çocuk, evde saatlerce televizyona kapanmak yerine arkadaşlarıyla olmayı tercih eder. Eğer çocuk saatlerce evde televizyona kapanıp kalıyorsa, bu durum, çocuğun dış dünya ile ilişkisinde bir sorun yaşanmakta olduğuna işaret sayılabilir. Sosyal çevresi ile ilişkilerin
bozukluğu; aile ilişkilerinde yaşanan sorunlardan dolayı ailenin dağılacağı gibi korkular yaşaması; gerçek yaşamda kendine güvensizlik duygusunu yoğun olarak taşıması gibi nedenler de, böylesi bir davranışın nedeni olabilir. Aile televizyona yönelik bu aşırı ilginin nereden kaynaklandığını doğru saptamak zorundadır.
İ. METİN AYÇİÇEK