Nefsaniyetle mücadele etmek maksatlı ıstırabı doğurur. Bu yolda sarf edilen çaba iç özgürlüğe götürür. Istırap hakkında birçok alimin, filozofun ve peygamberin çeşitli tanımları vardır. Esas olarak ıstırap, duyusal olan bir olay değildir. Yani bizim duyularımızla ilgili bir konu değildir. Istırabın duyularımızdaki görünümü sadece bir sonuçtur. Başınızın ya da midenizin ağrıması, üzülmeniz, vicdan azabı duymanız, bir merhamet ve şefkat sebebiyle insanların durumlarından kederlenmeniz vb. temelde başka bir etkinin görünümlerinden ibaret olup bunlar salt ıstırap değildir. Dolayısıyla ıstırabın kaynağına doğru giderken bunların tersini düşünmek, bizi ıstırabın kaynağına ulaştırmış olmaz. Bizde ıstırabı meydana getiren olayların önüne geçmekle biz, ıstırabın kaynağına inmiş olmayız. Başka bir ifadeyle, sürekli olarak hazza, mutluluğa, memnuniyete koşmak ve hep bunu arayarak ıstırabın önüne geçmiş olmayız.
Buda'nın ifade ettiği gibi, ıstırabın kaynağı acaba arzular ya da istekler mi? Elbette, bir yerde ıstırap, arzu ve isteklerden kaynaklanıyor. Fakat bu da temeli oluşturmuyor. Istırabın kaynağı, Yahudiliğin veya İslam’ın belirttiği gibi, Tanrı'nın Yasalarına, şartlarına uymamaktan dolayı mı meydana geliyor? Şeriata uyarsanız, size tavsiye edilen bilgilere göre hareket ederseniz veya Sina Yasası'na (Musa'nın On Emri) uyarsanız ıstıraptan kurtulmuş mu olursunuz? Bunlar da değil. Istırap, ne verilen bir emre uymamaktan, ne de insan varlığının arzularından kaynaklanır.
Aslında ıstırap, sadece gelişmek ve olgunlaşmak yolunda bulunan varlığın ruhsal gelişmedeki evrensel ritmini düzenleyen bir uyarıdan başka bir şey değildir. Bu da, tekâmül etmekte olan varlığın gidiş ritminde herhangi bir aksama, yavaşlama ya da geri çalışma söz konusu olduğu zaman, otomatik olarak derhal faaliyete geçer. Ve tezahür ettiği araçların da hiçbir önemi yoktur. Bozuk bir ritim, düzensiz bir tekâmül ritmi içerisinde bulunan bir kimsenin uyarılması, sadece belirli niteliklere sahip bazı mekanizmaların çalışması anlamına gelmez; ıstırabımız, pekâlâ bir diş ağrısından başlayıp çok zor olan bir ağır vicdan azabına kadar çeşitli şekillerde gözükebilir.
Buda'nın ifade ettiği gibi, ıstırabın kaynağı acaba arzular ya da istekler mi? Elbette, bir yerde ıstırap, arzu ve isteklerden kaynaklanıyor. Fakat bu da temeli oluşturmuyor. Istırabın kaynağı, Yahudiliğin veya İslam’ın belirttiği gibi, Tanrı'nın Yasalarına, şartlarına uymamaktan dolayı mı meydana geliyor? Şeriata uyarsanız, size tavsiye edilen bilgilere göre hareket ederseniz veya Sina Yasası'na (Musa'nın On Emri) uyarsanız ıstıraptan kurtulmuş mu olursunuz? Bunlar da değil. Istırap, ne verilen bir emre uymamaktan, ne de insan varlığının arzularından kaynaklanır.
Aslında ıstırap, sadece gelişmek ve olgunlaşmak yolunda bulunan varlığın ruhsal gelişmedeki evrensel ritmini düzenleyen bir uyarıdan başka bir şey değildir. Bu da, tekâmül etmekte olan varlığın gidiş ritminde herhangi bir aksama, yavaşlama ya da geri çalışma söz konusu olduğu zaman, otomatik olarak derhal faaliyete geçer. Ve tezahür ettiği araçların da hiçbir önemi yoktur. Bozuk bir ritim, düzensiz bir tekâmül ritmi içerisinde bulunan bir kimsenin uyarılması, sadece belirli niteliklere sahip bazı mekanizmaların çalışması anlamına gelmez; ıstırabımız, pekâlâ bir diş ağrısından başlayıp çok zor olan bir ağır vicdan azabına kadar çeşitli şekillerde gözükebilir.


Yorum