ÖZGÜRLÜK VE KENDİ KADERİNİ KENDİ BELİRLEME
Şayet biz bütün olguları, yani sebepleri, dolaylı değil de doğrudan İlahî takdire bağlarsak insanın özgürlüğü, kendi kaderini belirleme özgürlüğünün olduğu sözünün hiçbir anlamı kalmaz. Diğer taraftan hem nedensellik prensibini kabul edip hem de insanın özgür olduğu ve kendi kaderini belirleyebileceği düşünülebilir mi, nedensellik prensibi insanın özgürlüğü ve kendi kaderini kendisinin belirlediği görüşüyle çelişmekte midir? soruları gündeme gelmektedir. İnsanın fiilleriyle haricî şartlar arasında hiçbir ilişkinin olmadığına inanmak, sıraladığımız üç görüşten ilkini kabul etmeyi gerektirir.
Daha önceki ve çağımız düşünürlerinin çoğu hür iradeyi ancak hiçbir kayda bağlı olmayan irade olarak algıladıklarında, nedensellik prensibiyle insanın özgürlüğü, kendi kaderini kendisinin tayin etme hakkıyla çeliştiğini kabul ederler.
«Felsefenin Temelleri»nin üçüncü cildinde, dipnotlarda nedensellik prensibinin ne inkâr edilebileceğini ne de bir istisna olarak kabul edilebileceğini belirtmiştim. Bunun da ötesinde insan iradesiyle, insan iradesini aşan kayıtlar arasındaki ilişkiyi reddederek insan davranışlarının kendisinin belirlemesi dışında olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştık. Bu şekilde insana böyle bir irade vererek, insanın iradesiyle sebep zinciri arasında bulunan alakayı keserek aslında iradesini kaybettirmiş olduk.
İnsan özgür ve irade sahibi olarak yaratılmıştır. Kendisine akıl, hikmet ve irade verilmiştir. Her ne kadar çekim kuvvetinin etkisi altındaysa da hareketleri yüksekten atılan bir taş gibi değerlendirilemez. Ne seçmek zorunda olduğu tek bir yol önünde bulunan, belli büyüme şartları sağlandığında mineralleri emip büyümeye devam eden bitki, ne de her şeyi içgüdülerine göre yapan hayvan gibidir. İnsan her zaman kendisini belli kavşak noktalarında bulur, yani tek bir yolu seçmek zorunda değildir, hiçbir yol kendisine kapalı değildir. Seçimini kendi şahsî fikri ve iradesi ile yapmaktadır.
İnsanın şahsiyeti, manevî ahlakî hususiyetleri, eğitim durumu ve insanın üzerinde yürümek istediği yolu seçmesinin insanın geleceğini belirlemede oynadığı rol, insanın geleceğini kendisinin belirlediğine iyi bir kanıttır.
Yanan ateşten, boğan sudan, büyüyen bitkiden hatta yürüyen hayvandan farkı, bunların hiçbirisinin kendi fonksiyonlarını ve özelliklerini seçememesi, fakat insanın seçebilmesidir. İnsanın önünde yürüyüp gidebileceği birçok yol vardır ve insan bunlardan birini kendisi karar vererek seçmektedir.
kaynak;
İNSAN VE KADER
MURTAZA MUTAHHARÎ
Şayet biz bütün olguları, yani sebepleri, dolaylı değil de doğrudan İlahî takdire bağlarsak insanın özgürlüğü, kendi kaderini belirleme özgürlüğünün olduğu sözünün hiçbir anlamı kalmaz. Diğer taraftan hem nedensellik prensibini kabul edip hem de insanın özgür olduğu ve kendi kaderini belirleyebileceği düşünülebilir mi, nedensellik prensibi insanın özgürlüğü ve kendi kaderini kendisinin belirlediği görüşüyle çelişmekte midir? soruları gündeme gelmektedir. İnsanın fiilleriyle haricî şartlar arasında hiçbir ilişkinin olmadığına inanmak, sıraladığımız üç görüşten ilkini kabul etmeyi gerektirir.
Daha önceki ve çağımız düşünürlerinin çoğu hür iradeyi ancak hiçbir kayda bağlı olmayan irade olarak algıladıklarında, nedensellik prensibiyle insanın özgürlüğü, kendi kaderini kendisinin tayin etme hakkıyla çeliştiğini kabul ederler.
«Felsefenin Temelleri»nin üçüncü cildinde, dipnotlarda nedensellik prensibinin ne inkâr edilebileceğini ne de bir istisna olarak kabul edilebileceğini belirtmiştim. Bunun da ötesinde insan iradesiyle, insan iradesini aşan kayıtlar arasındaki ilişkiyi reddederek insan davranışlarının kendisinin belirlemesi dışında olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştık. Bu şekilde insana böyle bir irade vererek, insanın iradesiyle sebep zinciri arasında bulunan alakayı keserek aslında iradesini kaybettirmiş olduk.
İnsan özgür ve irade sahibi olarak yaratılmıştır. Kendisine akıl, hikmet ve irade verilmiştir. Her ne kadar çekim kuvvetinin etkisi altındaysa da hareketleri yüksekten atılan bir taş gibi değerlendirilemez. Ne seçmek zorunda olduğu tek bir yol önünde bulunan, belli büyüme şartları sağlandığında mineralleri emip büyümeye devam eden bitki, ne de her şeyi içgüdülerine göre yapan hayvan gibidir. İnsan her zaman kendisini belli kavşak noktalarında bulur, yani tek bir yolu seçmek zorunda değildir, hiçbir yol kendisine kapalı değildir. Seçimini kendi şahsî fikri ve iradesi ile yapmaktadır.
İnsanın şahsiyeti, manevî ahlakî hususiyetleri, eğitim durumu ve insanın üzerinde yürümek istediği yolu seçmesinin insanın geleceğini belirlemede oynadığı rol, insanın geleceğini kendisinin belirlediğine iyi bir kanıttır.
Yanan ateşten, boğan sudan, büyüyen bitkiden hatta yürüyen hayvandan farkı, bunların hiçbirisinin kendi fonksiyonlarını ve özelliklerini seçememesi, fakat insanın seçebilmesidir. İnsanın önünde yürüyüp gidebileceği birçok yol vardır ve insan bunlardan birini kendisi karar vererek seçmektedir.
kaynak;
İNSAN VE KADER
MURTAZA MUTAHHARÎ