Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

KAZA VE KADER

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    KAZA VE KADER

    KAZA VE KADER

    Kaza, hüküm verme, belli bir şeye karar verme an­lamlarına gelir. Kadı, düşman gruplar arasında karar ve­rip davayı kapadığı için bu isimle adlandırılır. Kur'an'da bu kelime gerek insan ve Allah, gerek belli bir harekete veya bir şeye son vermek için çokça kullanılmıştır. Bu ifade, belli bir olay hakkında hüküm vermek veya haki­kate işaret ederek bir nüfuz yaratmak anlamlarına haiz­dir.

    Kader Arapçada ölçme ve belirleme demektir. Ka­der kelimesi de Kur'an-ı Kerim'de birçok kez tekrarlan­mıştır. Evrendeki bütün olaylar Allah'ın belirlemesi (tak­diri) ile olmuştur. Zaten evrendeki tüm oluşumlar İlahî İrade ve Allah'ın her şeyi kuşatan ilmi sayesinde kesin­lik kazanırlar. Ayrıca bu olaylar yer, zaman, derece ve diğer özellikleri konusunda da İlahî Güç tarafından be­lirlenmekte, İlahî Takdire bağlı olmaktadır.

    Bilim adamları ve teologlar İlahî bilginin farklı aşa­maları için özel ifadeler kullanmışlardır. Allah'ın ilmi­nin çeşitli safhaları için kullanılan bu özel ifadeler, mahlûkatın yaratılma safhalarını da içine alan birçok kav­ramla ilişkilendirilmiştir. Elinizdeki kitapta bu konulara girmeyeceğiz. Sadece Hacı Sebzevarî'nin ünlü bir şiirin­den şu alıntıyı yapmakla iktifa edeceğiz: «Mahlûkatı Al­lah çok farklı aşamalarla ortaya çıkartır. Bu safhalar kâinat, levhi mahfuz, kaza ve kader gibi tatminkâr bir şekil­de açıklanan mefhumlardır.»

    Burada yapmaya çalışacağımız şey, dünyada ortaya çıkan olayları açıklamak için üç seçenek olduğunu göster­mektir: Birinci seçenekte, dünya üzerinde vuku bulan olayların geçmişle hiçbir bağlantısının olmadığı kabul edilir. Belli bir anda vücut bulan bir olayın daha önceki olaylarla hiçbir ilişkisi yoktur; ne varlık şartı bakımın­dan önceki olaylara bağlıdır ne de şekil, zaman, yer ve diğer özellikler bakımından bu olaylar tarafından veya daha önceden belirlenmektedir.

    Çok açık bir şekilde görüldüğü gibi bu varsayımda kader bütün önemini yitirmiştir, yani hiçbir mahlûkun kaderi, aralarında hiçbir varoluşsal bir bağ olmadığı için, vücut bulmadan önceki yaratılış evrelerinin birinde belir­lenmemiştir. Bu görüşte nedensellik prensibi tümüyle red­dedilmiş, olayların meydana gelişi bilimsel olmayan yol­larla açıklanmıştır.

    Nedensellik prensibi gereği olaylar arasında kesin, kaçınılmaz bazı ilişkilerin olduğu, yani her olayın birta­kım özelliklerini ve kesinlik kazanmasını kendisinden ön­ceki olaylardan aldığı inkar edilemez. Nedensellik pren­sibi ve sebep-sonuç münasebetleri kanunu bütün bilimle­rin O en genel prensiplerinden biri olarak değerlendiril­melidir.

    Dünya üzerinde meydana gelen olayları açıklayan ikinci görüşe göre bir olayın vuku bulması için belli tek bir sebebin bulunması gerekir, her bir sebep belli bir so­nucu doğurur, her sonuç belli bir' sebepten kaynaklan­maktadır, kâinatta tek bir sebep vardır o da bütün mahlûkatın menşei olan Kaadir-i Mutlak Allah'tır. Allah'ın iradesi her olay için ayrı ayrı tahakkuk eder. Allah'ın iradesi her mahlûk için diğer takdir ve belirlemelerden ba­ğımsız olarak tahakkuk eder. Bu görüş Allah'tan başka hiçbir sebebin olamayacağını kabul etmek durumundadır. Belli bir olayın belli bir zamanda olacağı ve diğer özel­likleri konusunda Allah'ın bilgisi ta ezelde oluşmuş­tur ve kaçınılmaz olarak olay, belirlenen zaman, mekân ve özelliklerde meydana gelir. İnsan davranışları da bu cümleden sayılır, yani doğrudan İlahî İradenin pratiğe geçirdiği eylem türlerinden biridir. Bu eylem Allah'ın il­mi ve iradesinin hâkimiyetindedir, insanın şahsına ve gü­cüne bağlı değildir. Bu iddialar hayalî ve çok yüzeysel niteliklidir.

    Bu görüş de determinist bir kader anlayışıdır, bir mil­let indinde kabul gördüğü takdirde aynı gerilemeyi doğu­racak bir inançtır.

    Sosyal hayattaki ve pratikteki bozulmaya sebep olma özelliğini göz ardı etsek bile bu görüş mantıkî açıdan da başarısız kalmaya mahkûmdur. Bu görüş, felsefî boyutuy­la ele alınıp, bulunması gereken yere koyulduğunda şüp­hesiz reddedilir. Çünkü nedensellik prensibinin olaylar arasında bağlantı kurması, sebep-sonuç ilişkilerinin olay­ları birbirine bağlaması inkâr edilemez. Sadece tabii bi­limler ve tecrübeli gözlemler değil, teoloji de nedensellik prensibinin en sağlam delillerini sunar. Kur'an birçok yerde nedensellik prensibini ve sebep-sonuç münasebet­lerini te'kid etmiştir.

    Kâinattaki olayları açıklamada üçüncü alternatif, ne­densellik prensibinin tüm kâinat her olay üzerinde be­lirleyici olduğunu iddia eder. Her olayın bilfiil var olabilmesi ve alacağı şekil, yer, zaman, sahip olacağı karakter, kendisine mahsus özellikleri önceki olayların belirleyici­liği altındadır. Geçmiş, an ve gelecek arasında her olayın oluş şekliyle onun oluşmasına öncülük eden olaylar ara­sında kopmaz bağlar vardır.

    Bu görüşe göre her mahlûk veya olay diğeri tarafın­dan belirlenmektedir. Diğer olay, o olayın karakterini oluşturan, o olayın var olmasını gerektiren bir nedendir. Ve o neden de yine böyle bir neden-olay dolayısıyla mey­dana gelmiştir. Nedensellik bağlantısı bu şekilde ilânihaye devam etmektedir.

    Her olgunun belli şekil, nitelik ve özelliklerini oldu­ğu gibi, varlığının gerekirliğini ve katiyetini, ona teka­bül eden bir nedenden aldığını kabul etmek nedensellik prensibinin kabulünü gerektirir. Bu durumda Allah'a inanmak, ilk sebep olarak O'nu görüp, bütün belirlemele­rin kaynağında O'nun olduğuna inanmakla Allah'a inan­mamak arasında hiçbir fark yoktur.

    Toplumsal ve pratik açıdan da bir ilaha inanmakla materyalizme inanmak arasında hiçbir fark yaratmaya­caktır. Çünkü bu görüşte kadere inanmanın kökleri ne­densellik prensibine inanmadadır. Bu görüşün destekle­yicileri ister Allah'a ister materyalizme inansınlar, fark­lılık, materyalist görüşte kadere objektif bir tavır takınılması, Allah'a inanan görüşte kadere objektif ve bilimsel bir tavır takınılmasında yatmaktadır. Başka bir şekilde söylemek gerekirse, materyalist görüşe göre her varlığın kaderi kendi fonksiyonu ve özelliklerinden haberdar ol­mayan geçmiş olaylar tarafından belirlenir. Allah'a iman eden kişiye göre ise bu sebep zinciri kendi öneminin bi­lincindedir. Bu görüşe göre sebepler, «kitap», «levha», «kalem» ve bu şekilde devam eden hüviyetlere sahiptir. Materyalist ekolde bu şekilde adlandırmalar göremiyo­ruz.
    kaynak:
    İNSAN VE KADER

    MURTAZA MUTAHHARÎ





YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X