Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

NICIN PEYGAMBERLER MASUMDURLAR

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    NICIN PEYGAMBERLER MASUMDURLAR

    Hata ve gunahlardan masum (arinmis) olmak:
    Suphesiz Peygamberler her seyden once, umumun itimat ve guvenin kazanmak zorundadirlar.
    Sozlerinde ve konusmalarinda celiskili. yalan ve hata olmamalidir. Aksi halde onderlik makami sarsintiya
    ugrayacaktir, eger peygamberler mesum olmazlarsa bahanecilerin saldirilarina maruz kalip hakikati arayanlarin gozunde sarsintiya ugrayip, ya davetlerinin kabul gormemsine ya da tam bir gonul rahatligiyla kabul gormemesine sebep olacaktir. Bundan dolayidir ki, "guvenirlik delili" peygamberlerin gunah dan arinmisligina isaret eden, masumluk delilidir.
    Baska bir tabirle:Allah(c.c), gunahlardan ve hatalardan munezeh tutulmamis bir insana, nasil olur da kayitsiz, sartsiz itaati vacip kilabilir? Eger boyle olsa bile, acaba halk bu peygamberlere itaat edebilir mi ?
    Eger halk itaat etmis olursa gunah ve hataya itaat etmis olmayacak midir?
    Eger itaat etmezlerse onderlik makami sarsintiya ugramayacak midir?
    Hele, hele peygamberlerin onderlik makaminin diger insanlarin onderlik makamindan ne kadar farkli oldugu goz onunde bulundurlursa, halk butun inanc ve yasama prensiplerini peygamberler den almaktadirlar.
    Bunun icindir mufessirler "Allah (c.c) Resulune ve sizden olan ve emir sahiplerine itaat edin"(Nisa)
    Ayeti kerimesinden emir sahiplerinin de masum oldugu istidlaline varmaktadirlar ve mutlak itaat emri
    Peygamberlerin ve emir sahiplerinin masum olduklarina delildir demektedirler. Emir sahiplerinden kasit
    ise masum 12 imamdir. Eger boyle olmasaydi Allah (c.c) hicbir zaman peygamberlere ve emir sahiplerine kayitsiz itaati vacip etmezdi.
    Peygamberlerin masumluguna delalet eden delilerden biri de
    "Peygamberleri gunahlara sevk edecek her turlu amillerin yenilmeye mahkum edilmis olmasi" dir.
    Nitekim kandimize baktigimizda bazi gunahlar yada kotu islerden takriben masum oldugumuzu goruruz.
    Asagidaki orneklere dikat ediniz:
    Acaba hic bir akili insan gordunuz mu ki, ates yemeye muptela olsun?
    Ayni sekilde akli basinda oldugu halde cirilciplak sayunup sokakta, pazarda gezip dolasan bir insan gordunuz mu?
    Elbette ki buna verilecek cevap "Hayir" dir. Eger bu halleri bir insanda gorecek olursak. ruhen anormal bir halde olduguna kanaat getiririz. Cunku normal bir insanin genelde boyle sey yapmayacagi aciktir.
    kisaca bir cumleyle meseleyi soylece dile getire biliriz: her akil ve suur sahibi insan kendisine gore bir takim gunah ve cirkin davranislardan masumdur. Yani oyle bir davranis veya gunahi hic islememistir.
    Dusunce dunyamizi biraz daha genisletip diyebiliriz ki, insanlardan bazilari bildikleri yanlisliklardan masumdurlar. Halbuki diger insanlar bilmediklerinden masum degildirler.
    Ornegin: her cesit mikrobu taniyan akili ve maharetli herhangi bir doktor, hic bir zaman cesitli mikroplara bulasmis bir elbisesinin yikandigi sudan icmez. Halbuki cahil bir insan bu sudan rahatlikla icebilir. Keza insanin
    cok kotu is ve gunahlar hakinda malumati ne kadar cok artarsa, o gunahlari islemekteki mesuliyeti de o derece artar. simdi bu kiyaslamayla gorecegiz ki, bir insanin iman ve suur seviyesi Alla(c.c)'a ve ahret gununun mahkemesi gozleri onunde ne kadar diri canlanirsa insan o orada gunahlardan masum olacaktir.
    O'nun gozunde butun kotu isler, anadan cirilciplak sokak ve carsida dolasmak gibi utanc vericidir.
    O'nun gozunde haram mal. alev gibidir .Nasil ki biz alevi agzimiza goturmekten korkar ve cekinir.
    Buraya kadar anlatilanlardan soyle bir netice cikaraniliriz:
    Peygamberler sahip olduklari ilim, suur ve fevkalade iman sayesinde gunaha itici saikleri tespit ederken
    en akil celdirici gunah vesileleri bile onlarin akil ve imanlarini saptirmamaktadir. Bunun icin: peygamberler masumdurlar, ve gunahlardan soyutlanmislardir.
    we selam

    #2
    Ynt: NICIN PEYGAMBERLER MASUMDURLAR

    Peygamberler hatasız kullar değillerdir. Kaynak: Kuran

    http://www.velayet.com/index.php?top...65368#msg65368

    Yorum


      #3
      Ynt: NICIN PEYGAMBERLER MASUMDURLAR

      Enbiyaların Masumiyetinin Mertebeleri: Kendisiyle masuniyet kastedilen ismet nübüvvet makamında birçok mertebeleri vardır.

      a-Vahyi alış ve tebliğ edişteki masumiyet

      b- Günahlardan ve masiyetten masumiyet

      c- Ferdi ve dünyevi işlerde hatadan masumiyet

      İlk mertebedeki ismet ümmetin ittifak ettiği bir mevzudur. Çünkü bu mertebede meydana gelecek bir hata veya karmaşıklık insanların güvenini sarsar. Bu durum peygamberlerin verdiği haberlere ve konuşmalarına güvenmemeyi beraberinde getirir. Nübüvvetten beklenen asıl gaye gerçekleşmemiş olur.

      Ayrıca Kur’an-ı Kerim nebisini koruyacağını vahy-i ilahinin tebliği için korumasının daima üzerinde olacağını açıkça belirtiyor. “O, bütün görünmeyenleri bilir sırlarına kimseyi muttali kılmaz. Ancak bildirmeyi dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunu ardından ve önünden gözcüler salar. Ki böylece peygamberlerin, Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin” (72/el-Cinn/26,27,28)

      Ayet-i Kerimede vahyin korunabilmesi için iki tür koruyucudan bahsediyor.

      a- Nebi (s.a.a)’i her yönden kuşatan melekler

      b- Bizzat melekleri ve Nebi(s.a.a)’i kuşatan Allah-u Teala Bu şiddetli koruyuş ve kamil gözetiş, sade nübüvvetin amacının gerçekleşmesine mebnidir. Hiç şüphesin nübüvvetin yegâne amacı vahy-i İlahinin beşere ulaştırılmasıdır. Öyleyse Allah’ın resulleri ve nebileri (sav), şeriatın amellerini uygulama sahasında bütün isyanlardan, zenbden/günahlardan ve kaymalardan mutlak olarak korunmuşlardır.

      Çünkü peygamberlerin gönderilmesindeki hedef peygamberlerin bu esasdan faydalanabilmesi ile gerçekleşir. Çünkü onlar insanlara bildirmekle yükümlü oldukları ilahi hükümleri kendileri yerine getirmedikleri zaman kendilerine duyulan güven kaybolur. Bunun üzerine onların gönderilmelerindeki hikmet gerçekleşmemiş olur.

      Muhakkik Tusi bu delile şu veciz yolla işaret temektedir: Amacın gerçekleşebilmesi için güven güvenin gerçekleşebilmesi için de Nebilerin masum olması gerekmektedir. (Keşfü’l-Murad fi şerh-i Tecrid-i İtikad s.217)

      Peygamberlerin masum olması Kur’an-ı Kerim’in çeşitli yerlerde vurgulanan bir olgudur. Biz bunlardan bazısını serdediyoruz.

      A- Kur’an-ı Kerim peygamberlerin seçilmiş ve hidayete erdirilmiş kişiler olduklarını vurgulamaktadır. “Onları seçkin kıldık ve doğru yola ilettik” (6/el-Enam/87)

      B- Allah-u Teala, Kur’an-ı Kerim’de hidayete erdirdiği kimseyi saptırmaya kimsenin gücünün yetmeyeceğini bildirmektedir. “Allah kimi hidayete erdirmiş ise onu saptıracak kimse yoktur” (39/ez-Zümer/37)

      C- Masiyet dalalet olarak değerlendirilmiştir. “O, sizden birçoğunu saptırdı.” 36/Yasin/62)

      Bütün bu ayetlerden peygamberlerin her türlü dalaletten masum olduğu sonucu çıkartılabilir.

      Peygamberlerin masım olduğuna dair getirdiğimiz akli deliller, onların bisetten önce de masum olduklarına da delildir. Çünkü insan ömrünün bir bölümünde masiyet edip günah işlediğinde daha sonra da irşad ve hidayet sancağını yüklendiğinde insanların ona bütünüyle güveni gerçekleşmez, sözlerine gönül rahatlığıyla kulak vermelerine engel olur. Ancak bisetinden önce pak ve temiz bir hayat yaşamış olan kimse için elbette böyle bir sakınca söz konusu değildir. Böyle bir şahıs insanların güvenini celbetmeye ve onların teyidini kazanmaya muktedirdir. Ayrıca günah işlemeleri caiz olursa ve işledikleri takdirde risalet karşıtlarının ellerine resulun aleyhinde çok kolay bir şekilde kullanabilecekleri büyük bir koz geçmiş olur. Ellerine geçirdikleri bu koz sayesinde risaletin sahibini kirletmeye ve davasının basit bir dava olduğunu böylece vurgulamaya çalışırlar.

      —Basit ve çirkef bir ortamda, temiz ve pak yaşantısıyla- ter temiz yaşantısıyla Resulullah (s.a.a) Muhammedü’l-Emin lakabını almıştı. O ortamda bu lakabı alabilen yegâne kişi oydu. Zıt unsurları düşmanlarının güvenilmeyecek işlerini risalet düşmanlarının menfi çabalarını o bu özelliğiyle ve istikamet üzere oluşuyla dağıtmıştı. Cahiliyyenin cifeliğini derece derece kaldırmıştı.

      Ayrıca şurası açıktır ki; peygamberlerin hayatlarının başlangıçlarından itibaren temiz olmalarını kabul etmek, nübüvvet makamına ulaştıkları andan itibaren ismet özelliğini kazanmaları görüşünü kabul etmekten daha hayırlıdır. İlkinin irşad etmedeki etkisi ve tesiri diğerinden hiç şüphesiz daha kuvvetlidir. Hikmet-i İlahi kâmil en güzel bir ferdin nübüvvet ve risalet makamına seçilmesini gerektirmektedir.

      Peygamberlerin Hatadan ve Kaymalardan Masumiyeti
      — Peygamberler günahlardan masum olmalarının yanında- ayrıca şu aşağıda sayılacak olan durumlarda da masumdurlar.

      a- Tartışmalarda verecekleri hükümlerde ve husumetlerle ilgili verdikleri kararlarda

      Resulullah(s.a.a) her ne kadar kanıt ve yemine göre karar vermekle yükümlü idiyse de, fakat o getirilen kanıtın yanlış veya yemin eden kimsenin yalancı olması durumunda

      b-Şeri hükümlerin konulmasının teşhisinde.

      c- Günlük sıradan olaylarda

      Bu gibi yerlerde hata yapmalarını caiz görmek dini hükümler sahasında hata yapılması sonucunu doğurmasına bağlı olduğundan, peygamberler bu sahalarda masumluk vasfıyla vasıflandırılmışlardır. Bu durumlarda ve sahalarda hata yapmak, insanların peygamberlerin şahsına güvenmelerine zarar verir. Asıl peygamberlerin gönderilmesi sebebine büyük bir tehlikedir. İlk iki şıktaki geçen noktalarda peygamberlerin masum olması gerektiği son şıktaki gereklilikten daha açıktır.

      Peygamberler, Nefret Ettirici, Tiksindirici Hastalıklardan Beridirler.
      İsmetin bir mertebesi de peygamberlerin pak vücutlarında, insanların kendilerinden nefret ettirecek ve onlardan uzaklaştıracak bir hastalığın bulunmaması gerektiğidir. Çünkü bazı hastalıklar, cismi afetler ve ruhi özellikler vardır ki insanlar onlardan uzaklaşır, insanın tabiatına sıkıntı verir ve insanlar onlardan uzaklaşırlar. Bundan dolayıdır ki peygamberler ruhi ve cismi ayıplar taşımaktan uzaktırlar. Çünkü insanların peygamberlerden uzaklaşmaları ve ondan kaçınmaları peygamberlerin, ilahi risaletin insanlara bildirilmeleri olan gönderiliş hedeflerine zıtlık teşkil etmektedir. Ayrıca hakikatin ortaya çıkarılması gerektiğine dair aklın da kesin hükmü vardır. Akıl, Allah-u Teala’nın hakim olması dolayısıyla peygamberlerin bu tip ayıplardan noksanlıklardan uzak ve beri olmasına hükmetmektedir. Aklın bu sahadaki hükmü kesindir. Bundan dolayıdır ki gelen bazı rivayetlerde Eyüp (a.s)’ın nefret ettirici hastalıklara imtihan edildiğine dair gelen bazı rivayetlere karşın Ehl-i Beyt İmamlarından gelen rivayetler ise bu rivayetleri nakz edici ve aklın kesin hükmünü içerici tarzdadır. İmam Sadık (a.s) “Eyüp (a.s) bütün sıkıntılarla imtihan edilmesine rağmen hiçbir zaman kendisinden tiksindirici bir koku çıkmadı, görüntüsü hiçbir zaman çirkin olmadı, ne kötü bir kan ve ne de irin kendisinden sadır olmadı, ne kendisini gören bir kimse korkuya düşmedi, vücudundan hiçbir kurtçuk düşmedi. Allah-u Teala’nın imtihan ettiği bütün peygamberlerinin ve değerli evliyalarının durumu bu şekildedir. İnsanların onlardan uzaklaşmalarının sebebine gelince fakirliktir, durumlarını zayıf görmeleridir. Çünkü insanlar, o yüce zatların Rabbleri katındaki makamlarının yüceliğini ve rablerinin onlara olan desteklerini bilmemektedirler.” (el-Hısal c.1, yedi bablar, hd no 107) Bundan dolayı bu hadisle çelişik olan rivayetler sıhhat yönünden bir temelden yoksun olup, reddedilmiştir.

      Masumiyetin Olmadığına Delalet Eden Ayetlerin İncelenmesi
      Aklın kesin hükmünü ve Kur’an’ın peygamberlerin masum olması gerektiğine dair hükmünü öğrenmiş olduk. Ancak bu bölümde verdiğimiz hükme tezat teşkil edecek ilk bakışta şüphe oluşturacak bazı ayetlerin incelmesi yapılacaktır. Bu ayetler peygamberlerden masiyetin ve günahın sudurunu caiz gösterecek niteliktedir. Âdem (a.s) ve diğerlerini konu edine bazı ayetler.

      Bu Ayetlerin Çözümü

      İlke olarak Kur’an-ı Kerim’de çelişki olmadığını başlangıçta bir Müslüman olarak kabul etmek mecburiyetindeyiz. Ayrıca kabul etmemiz gereken diğer nokta da ayetlerin kendisinde bulunan karineler ışığında bizzat ayetin hakiki muradını anlamaya çalışmamız gerektiğidir. Bu tarz yerlerde müteşerriinin hükmü için ibtidai açıklığın kriter olmasının mümkün olmamasıdır. Şia’nın mütekellimlerinin ve müfessirlerinin büyükleri, bu Kur’an’i ayetleri özel olarak incelemeleri işin güzel tarafını oluşturmaktadır. Öyleki, iş bu raddede kalmamış, bu sahada özel, müstakil eserler telif edilmiştir. Biz, bu ayetlerin birer- birer incelenmesi ve çözüme kavuşturulması bu risalenin sınırlarını çok çok aştığından değerli okuyucuları Seyyid Murtaza’nın “Tenzihü’l-Enbiya”, Fahrüddin er-Razi’nin “İsmetü’l-Enbiya” ve Cafer Sübhani’nın “Mefahimü’l-Kur’an’ adlı mevzui/konulu tefsirinin beşinci cildine havale ediyoruz.

      İsmetin Menşei ve Sebebi
      İsmetin menşeini ve sebebini iki durumda özetleyebiliriz.

      a- Peygamberler, Allah-u Teala’nın kendilerine bahşetmiş olduğu geniş marifetten faydalanmaktadırlar. Bundan dolayı hiçbir zaman Allah-u Teala’nın rızalarını hiçbir şeyle değiştirmezler. Omların ilahi azametin, ilahi cemalın ve ilahi kemalin güzelliklerini iliklerine kadar hissedip, idrak etmeleri onları Hak Teala’dan başka bir şeye teveccüh etmelerine ve Hakkın dışında bir şey hakkında derin derin ve çokça düşünmelerine engel olmuştur. Marifetin bu mertebesinden ve derecesinden Emire’l- Müminin Ali (a.s) şöyle bahseder: “Öncesinde, sonrasında ve kendisiyle Allah’ın olmadığı hiçbir şey görmedim.” (Biharü’l-Envar, c.70 s.22). İmam Sadık (a.s) da “Ben, ikramından dolayı ibadet edilen şu Rabbe, sadece muhabbetten dolayı ibadet ederim.” (Biharü’l-Envar, c.70 s.18, dokuzuncu hadisin içeriğinde).

      b- Peygamberler itaatin semeresini ve meyvesini, günahların tesirini ve kötü sonuçlarını kamil bir şekilde bildiklerinden ötürü, vahy-i İlahiye muhalefet etmemişlerdir. Mutlak olarak ismet Allah’ın bazı veli kullarına da hastır. Ancak bazı korunmaya çalışan müminler de günahların büyük bir kısmından kendilerini koruyabilirler. Örneğin muttaki ferd gibi. Onlardan intihar veya Salih bir insanın öldürülmesi gibi bir eylem sadır olamaz. Hatta bazı sıradan Müslümanlar dahi bazı günahlar noktasında ismetten faydalanabilmektedirler. Örneğin elektriğin çarpmasını bilen kimsenin bu konuda tedbirli olması gibi. İmam Ali (a.s) bu sakınmaya çalışan muttaki kimseler hakkında “Onlar, hemen hemen cenneti görmüş gibidirler, cennetin nimetlerinden cennette faydalanmış gibidirler. Onlar, hemen hemen cehennemi görmüş gibidirler, cehennemde azap görmüş gibidirler.” (Nehcü’l-Belağa, 193. Hutbe)

      Bu tip yerlerde ismet, kişinin kötü amelin sonucunu bilmesinden dolayı kaçınmakla gerçekleşmektedir.

      İsmetle İhtiyar Birbiriyle Zıt Değildir
      İsmetin kaynağında, masumun iradesiyle çelişen hiçbir durum söz konusu değildir. Masumun iradesi ve ihtiyarı elinden alınmış değildir. Aksine Masum kişi Allah’ı hakkıyla tanımakta, itaatin güzel sonucunu ve masiyetin yıkıcı etkilerini bilmektedir. Masiyeti işleme kudreti olduğu kudretini hiçbir zaman bu şekilde kullanmaz. Şefkatli bir baba misali, evladını öldürme kudreti bulunduğu halde öldürmez ve ona zarar vermek dahi istemez. Bundan daha açık olanı da Allah-u Teala’dan çirkin bir şeyin sudur etmemesidir. Kadir-i mutlak Allah-u Teala itaat edenleri cehenneme, isyan edenleri cennete koyma kudreti varken ancak adaleti ve hikmeti ameli işlemekten engel olmaktadır. Bu açıklamalar ışığında masiyeti terk etme ve itaati yerine getirme peygamberler için büyük bir övünç kaynağıdır. Onlar masiyeti işleme kudretin ve itaati terk etme kudretine sahip oldukları halde ihtiyari kudretleriyle taate devam eder, masiyeti terk ederler.

      Masumiyet Peygamberliği Gerektirmez
      Biz bütün peygamberlerin masum olduğu inancında olmamıza rağmen, masum olan her insanın da peygamber olmadığı görüşündeyiz. Yani masumiyetin peygamberliği gerektirdiği görüşünde değiliz. Her nebi masumdur. Fakat her masum nebi değildir. İnsan takarrub ile bu makamı elde edebilir fakat peygamber olamaz. Kur’an-ı Kerim’in Hazreti Meryem hakkında söylediği şu sözler konuya açıklık getirir niteliktedir. “Ey Meryem! Şüphesiz Allah, seni seçti, tertemiz kıldı, seni dünya kadınlarına üstün kıldı.” (3/Al-i İmran/42) Kur’an’ın Meryem (a.s) hakkında “ıstıfa/tertemiz kılma” kelimesini kullanması Meryem’in masumiyetine delalet eder. Çünkü bu sözcük Peygamberler hakkında Kur’an-ı Kerim’de kullanılmıştır. “Şüphesiz Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim Ailesini ve İmran Ailesini seçti/ıstıfa etti.” (3/Al-i İmran/33) Ayrıca ayet-i kerime Hazret-i Meryem(a.s)’ın temizliğini konu edinmektedir. Onun hakkında “ıstıfa” kelimesinin kullanılmasıyla onun her türlü kirlilikten ve günahtan uzak oluş kastedilmiştir. Bu taharet ve beraat, Yahudilerin İsa(a.s)’ın babasız dünyaya gelmesi hakkında attıkları iftiradan beraattan farklıdır. Çünkü Meryem (s.a)’ın bu masiyetten tebrie edilmesi İsa (a.s)’ın veladetinin ilk günlerinde kendisiyle konuşmak suretiyle olmuştu. “Bunun üzerine Meryem çocuğa işaret etti. Biz beşikteki bir sabi ile nasıl konuşalım dediler” (19/Meryem/29) ayrıca eklememiz gereken diğer nokta da Hazreti Meryem’in ıstıfa ve tathirini içeren ayet-i celile O’nun Hazreti İsa’ya hamileliği döneminde olmuştu.

      Yorum

      YUKARI ÇIK
      Çalışıyor...
      X