Ondokuzuncu asrın başlangıcından bu yana İslam dünyası Batı’nın “Endüstri Devrimi’’ adı altında yeni saldırıyla, karşılaşmış bulunuyor. Aslında bu saldırı, öte yandan beri Hristiyanlığın İslam’a karşı var olan kininden doğmaktaydı. Fransa’dan başlayan hücum ise bu taarruzun ilk görüntülerini oluşturuyordu.
Bu saldırı sonucu, hilafet makamı ünvanıyla zahiren korunan siyasi nizamımız çöktü ve İslam toprakları işgal edildi. Batılılar sonra da tutarsız laik alternatifleri sunarak fikri ve ahlaki saldırılarını sürdürdüler. Otuz yıl önce bu saldırı, İslam dünyasının kalbinde Siyonist bir Yahudi devlet kurmakla en tehlikeli hedeflerinden birini gerçekleştirmiş oldu. Diğer yandan kendi uşaklarını, gasbettiği siyasi nizamımızın başına dikmeye devam ettiler
Bu saldırı dönemeçli sinsi bir plan ile uygulanıyordu. Saldırının gerçekleşmesi İsrail’ in kuruluşu ise ancak hilafetin yok edilişiyle olabilirdi. İsrail kurulduktan sonra, hayatını sürdürmesi için de İslam topraklarını yönetenlerin Emperyalizm’in uşakları olması gerekiyordu. Demek bu bağımlı yönetimler, bu saldırının mantıksal ve tabii bir sonucu idi. Birinci yüzü İsrail olan madalyonun arka yüzünü de bunlar oluşturmalıydı. Böylece başladı bu planlar, günümüze kadar da uygulanageldi.
Batı sömürgecileri İslam’ın çöküş uygarlığına son ve öldürücü darbelerini indirmiş bulunduğuna inandığı bir zamanda, İran İslam İnkılabı Batıya karşı taarruzuna başladı ve İslam’ın son asırdaki ilk başarısını gerçekleştirdi. Ölü bir gövde zannettikleri İslam yeniden canlanmaya başlamış, derin bir uykudan uyanıyordu. Ama bu kalkış neredendi acaba? Batılı tecavüzkarların şeytani planlarını uygulamakta büyük ölçüde muvaffak oldukları ve hiç korkmadıkları bir yerden, hem de çok canlı, genç ve görkemli bir kalkış. Yeni bir merhale başlıyordu; hayatımızda iki asırlık zillet ve aşağılığı asırlar boyu cehalet ve gerilmeyi yaşadıktan sonra.
Bu saldırı sonucu, hilafet makamı ünvanıyla zahiren korunan siyasi nizamımız çöktü ve İslam toprakları işgal edildi. Batılılar sonra da tutarsız laik alternatifleri sunarak fikri ve ahlaki saldırılarını sürdürdüler. Otuz yıl önce bu saldırı, İslam dünyasının kalbinde Siyonist bir Yahudi devlet kurmakla en tehlikeli hedeflerinden birini gerçekleştirmiş oldu. Diğer yandan kendi uşaklarını, gasbettiği siyasi nizamımızın başına dikmeye devam ettiler
Bu saldırı dönemeçli sinsi bir plan ile uygulanıyordu. Saldırının gerçekleşmesi İsrail’ in kuruluşu ise ancak hilafetin yok edilişiyle olabilirdi. İsrail kurulduktan sonra, hayatını sürdürmesi için de İslam topraklarını yönetenlerin Emperyalizm’in uşakları olması gerekiyordu. Demek bu bağımlı yönetimler, bu saldırının mantıksal ve tabii bir sonucu idi. Birinci yüzü İsrail olan madalyonun arka yüzünü de bunlar oluşturmalıydı. Böylece başladı bu planlar, günümüze kadar da uygulanageldi.
Batı sömürgecileri İslam’ın çöküş uygarlığına son ve öldürücü darbelerini indirmiş bulunduğuna inandığı bir zamanda, İran İslam İnkılabı Batıya karşı taarruzuna başladı ve İslam’ın son asırdaki ilk başarısını gerçekleştirdi. Ölü bir gövde zannettikleri İslam yeniden canlanmaya başlamış, derin bir uykudan uyanıyordu. Ama bu kalkış neredendi acaba? Batılı tecavüzkarların şeytani planlarını uygulamakta büyük ölçüde muvaffak oldukları ve hiç korkmadıkları bir yerden, hem de çok canlı, genç ve görkemli bir kalkış. Yeni bir merhale başlıyordu; hayatımızda iki asırlık zillet ve aşağılığı asırlar boyu cehalet ve gerilmeyi yaşadıktan sonra.
Yorum