ŞEYTAN
Allah, tüm beşer ve Âdemoğullarını uyarıyor ki kendinizi şeytanın vesvese ve yalanlarından koruyun. Çünkü şeytan önceden sizin babanıza düşmanlığını göstermiştir. Onun üzerinden cennet elbisesini vesveselerle çıkarmıştı ve mümkündür ki takva elbisesini onların üzerinden çıkarsın. Allah’u Teâlâ şöyle buyurur: “Ey Âdemoğulları, Şeytan, ananızı, babanızı cennetten çıkardığı ve avret yerlerini onlara göstermek için büründükleri elbiseyi sıyırıp üstlerinden attığı gibi sakın sizi de bir derde uğratmasın. O ve ona mensup olanlar, sizin göremeyeceğiniz yerlerden görür, kollar sizi. Şüphe yok ki biz Şeytanları, inanmayanlara dost ettik.”(Araf,27)
Başka bir ayette bu kadim düşman hakkında şöyle buyuruyor: “Ve andolsun ki sizden birçok halk yığınını doğru yoldan saptırdı o, aklınız mı yoktu da akıl edemediniz?”(Yasin/62)
Acaba görmez misiniz? Şeytan kendi takipçilerinin ve bedbaht olanların başına neler getirdiğini? Acaba tarihi okumaz mısınız ki onun takipçilerinin yaşam sistemini rezalet ve korkunç bir duruma duçar kıldığını? Akıllıca birazcık düşünmüş olursanız, onların şehirlerinin viran oluşu ve akıbetlerinin nasıl hayret verici duruma düştüklerini açıkça görmüş olursunuz.
Neden kendi düşmanınızın bunca adavetlerini tekrar etmesine rağmen ciddiye almıyorsunuz? Ve üstelik onu kendinize arkadaş ediniyor ve hatta onu kendinize önder ve yol gösterici ediniyorsunuz.
Onunla Gerçek Manada Mücadele Etmek
Akli selime sahip olan biri, böylesine korkunç ve kurbanlarına hiç acımayan, her yönden helak etmeye çalışmakta olan şeytandan kendisini korunmalı öyle ki hiçbir zaman gaflete düşmeyi kendisinde yer vermemelidir. Öyle ki şeytan hep pusuda beklemede bir anlık gaflet kişinin çehresini değiştiriyor.
Hz. Emirü’l-Müminin Ali (as)şöyle buyuruyor: “Sakının ey Allah kulları, İblis sizi, kendi hastalığına uğratmasın; atlı ve yaya askerleriyle sizi kendisine çekmesin; andolsun ömrüne ki o, sizi azaba düşürme okunu yayına koymuş, yayını kurmuştur; sizi yakın bir yerden oklamaya koyulmuştur. Demiştir ki Rabbim; sen beni azgınlığa attın; ben de yeryüzünde Âdemoğullarına dünya nimetlerini bezeyeceğim, onların hepsini azdıracağım. O, bu sözü bilmeden, doğru olmayan bir zanna kapılarak söylemiştir; fakat soy-boy gayreti güden oğullar, taassup kardeşleri, ululuk ve bilgisizlik meydanında at koşturanlar, onun bu sözünü gerçeklemişlerdir. Kiminiz itaatten baş çekip ona uydukça onun da size karşı tamahı artmaya, hırsı coşmaya başlar; gizli olan iş, meydana çıkar; size karşı kuvveti artar; ordusunu size sürer; sizi alçaklık ve helâk vadilerine sürükler, sizi candan eden yaralarınızın üstüne ayak basar. Gözlerinizi mızraklarla oyar; bıçaklarla yaralar; boğazlarınızı keser, burunlarınızı ezer; can alacak yerlerinizde yaralar açar; burunlarınıza yularını takar; sizi, sizin için hazırlanmış ateşe sürüyüp geçer. Onun dininizde açtığı yara, düşman saydığınız, ona karşı birbirinizden yardım dilediğiniz, düşmanın açtığı yaradan çetindir; onun alevlendirdiği ateş, düşmanın tutuşturduğu ateşten üstündür. Asıl bu düşmana saldırın; asıl bunu defetmeye uğraşın. Andolsun ki o, atanıza karşı övünmüştür; sizi, soyunuzu yermiştir; atlılarını size karşı sürmüştür; yayalarını, sizi yoldan alıkoymak için yürütmüştür. Ordusu, her yandan size saldırmadadır; her yerde parmaklarınızın uçlarına vurmadadır; hiç bir düzenle karşı gelemezsiniz onlara; hiç bir direnmeyle defedemezsiniz onları. Horluk denizinin en derin yerindesiniz; daracık bir halkaya kıstırılmışsınız; ölüm alanındasınız; belâ uğrağındasınız. Artık gönüllerinizdeki şu gizli taassup ateşini, bilgisizlik kinlerini söndürün; çünkü Müslüman'ın gönlündeki bu ululanma, ancak şeytanın iğvâsındandır, onun ululanmasındandır, vesvesesindendir. Başlarınızı gönül alçaklığıyla eğin; başlarınızdaki ululuk duygusunu ayaklarınızın altlarına alın; büyüklük bağlarını çözün. Gönül alçaklığını düşmanlarınız olan İblis'le onun ordusu arasında sınır koruyucusu dikin; çünkü her ümmette, şeytanın orduları vardır, yardımcıları vardır, yayaları vardır, atlıları vardır.”(Nehcül-Belaga/hutbe,192)
Açıkça şeytanın tüm vesveseleri hakkında uyarılmamıza rağmen, gerçekten nasıl böyle bir düşmanı kendimize dost edine biliriz. “Şüphe yok ki Şeytan, size düşmandır, sizde ona düşman olun. Onun taifesi, sizi yakıp kavuran ateş ehli olmaya davet eder ancak.(Fatır.6)
Şeytanın adaveti Hz. Âdemin ilk yaratılışından başlamıştır; Allah’ın Hz. Âdeme secde edin emrine uymayarak kendisinin her zaman âdem ve oğullarının düşmanı olacağına dair yemin etmiştir. Bu işi yapmak için Allah’tan uzun ömür ve zaman istemiştir! O kendi sözünü yerine getirmek için, sizin bir anlık gafletinizi ganimet bilip saldırmaktadır. Acaba akıl buna müsaade ediyor mu ki onu kendinize dost ve arkadaş edinip de bir an ondan gafil kalıp düşman edinmeyesiniz? “An o zamanı; hani biz meleklere, secde edin Âdem'e demiştik de İblis'ten başka hepsi secde etmişti, o, cin cinsindendi de Rabbinin emrinden çıkmıştı. Beni bırakıp da onu ve soyunu, dost mu ediniyorsunuz, hâlbuki onlar, size düşmandır; Allah'ı bırakıp Şeytanı dost edinmek, zalimler için ne de kötü bir değişme muamelesidir bu.”(kehf/50)
İnsan Şeytanın Kuşatmasında
Şeytan öyle bir düşmandır ki, her taraftan size saldırmaktadır. Kendisi şöyle diyor: “Sonra andolsun ki önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından çıkıp çatacağım onlara ve göreceksin ki çoğu şükür bile etmeyecek sana.”(Araf/17)
Şeytanın her taraftan saldırmasında ki amaç, İnsanı mümkün olan her taraftan ve her şeyle kuşatma altına alıp, onu vesveseye düşürüp azdırmak içindir. Günümüzde bile bu cümleyi kullanmaktayız ki filan adam her dört taraftan borca düşmüş veya her taraftan hastalığa tutulmuş yâda her taraftan düşman kılınmıştır.
Ayetin tefsiriyle ilgili imam Muhammed Bakır(as)şöyle buyurdu:
“Önlerinden sokulacağım, yani ahreti onlara önemsiz göstereceğim;
arkalarından sokulacağım, yani onlara mal biriktirmeyi ve bu malların haklarını vermeyerek hepsinin mirasçılarına kalmasını sağlamalarını emredeceğim;
sağlarından sokulacağım, yani sapıklığı süslü ve şüpheyi güzel göstererek din ile ilişkilerini bozacağım
ve sollarından sokulacağım, yani nefsi arzuları onlara sevdirerek, aşırı arzuların kalplerine egemen olmasını sağlayacağım.(Mecmau’l-Beyan c,4.s,403)
Görünmeyen Düşman
Kuran bu konuda vurguluyor ki şeytanın ve iş birlikçilerinin hesabı diğer düşmanlardan farklıdır. “O ve tayfası, onları görmediğiniz yerden sizi görürler.”(Araf/27)
Böylesi bir düşmandan korunmak çok önem taşımaktadır. Çünkü kendinizi yalnız bir yerde bulduğunuzda sanmayın onunda orda olmayacağını, mümkündür oda (şeytanda) orda olsun ve seni kendi tuzaklarından birine duçar kılsın, bu açıdan böylesine gizli bir düşmana karşı gereken hazırlığı yapmalıyız.
Güç Mukayese Etme
Şöyle ki bir kimse diye ki: Adil ve mahbup olan Allah böylesine güçlü bir düşmanı insanlara musallat kılmış? Öyle ki hiçbir güç onunla mukayese edilemiyor, insanların onun varlığını ihsas etmeyecek şekilde istediği her yere gide biliyor. Hatta insanların damarında akan kan gibi damarlarda hareket etmektedir.
Acaba böyle bir durum Allahın adaletiyle bağdaşıyor mu?
Bu soruya kuran şöyle cevap veriyor: “Biz şeytanları inanamayanların velileri yaptık”(Araf/27)
Şeytanın ve adamlarının insan üzerindeki velayetleri ve tasarrufları, aldatma ve ayartma velayetinden başka değilidir. İnsanlar şeytanın aldatmalarına ve ayartmalarına boyun eğdikleri zaman, onlar onların üzerinde diledikleri ve istedikleri gibi tasarrufta bulunurlar.
Yani şeytan hiçbir zaman ruh ve kalp alanına izin verilmedikçe giremez. İnsanlar ruh ve kalbin kendisinde yalnız tek olan Allah’a yer verdiklerinde ora asla şeytan nüfuz edemez.
Beni Kınamayın!
İnsanlar hata ve günaha düştüklerinde hemen sonrası şeytanı kınıyorlar ve lanet okuyorlar. Buna işaret ederek Allah şeytanın diliyle şöyle buyurdu: İş olup bitince Şeytan der ki: Şüphe yok ki Allah, gerçek olarak vaatte bulundu size. Ben de size vaat ettim ama vaadimde durmadım ve zaten de size karşı bir gücüm-kuvvetim yoktu, ancak sizi davet ettim, siz de icabet ettiniz bana; beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ne benim size bir yardımım dokunabilir, ne sizin bana bir yardımınız dokunabilir. Zaten daha önceden de beni ona eş tutmanızı tanımamıştım ben. Şüphe yok ki zulmedenlere elemli bir azap var.(İbrahim/22)
Bu ayetten de açıkça anlaşılıyor ki; şeytan vesveseleriyle hiçbir zaman insanın özgür ve hürriyetini alamıyor. O yalnız davet ediyor onun davetini insanlar kendi istekleriyle kabul etmektedirler.
Mümkündür insan şeytanın vesveselerine yenik düşsün ve kendisini onun istek ve arzuları doğrultusunda hareket ettirsin. Böylede olmuş olsa yinede kendi iradesiyle ona teslim olmaktadır. Hata ve günaha düşmektedirler.
İş bu duruma gelince insanlar şeytanı kınamakta ve lanet okumaktalar. Bunun üzerine şeytan, kendisine uyanlara şöyle dedi:“Beni kınayıp lanet okumayın asıl kınanacak ve lanet okunacak olan biri varsa sizin kendinizsiniz.”
Şeytanın Hizbi Üyeleri
Şeytan, herkesi kendi hizbi üyesi karar kılarak cehenneme davet edemez. Ancak ona köle olup kendilerine veli edinenlerdir. Allah kuran-i kerimde şöyle buyurur: “Onun kudreti, ancak ona dost olup itaat edenlere yeter ve onlar da Tanrıya şirk koşanlardır.”(Nahl/100)
Şeytanın hizbi ve fırkası olanlar gerçekten ziyankâr olanların ta kendileridir.
Şeytan, üstlerine saldırmıştır, üst olmuştur da onlara Allah'ı anmayı unutturmuştur; onlardır Şeytan'ın fırkası; bilin ki şüphe yok, Şeytan'ın fırkası, ziyan edenlerin ta kendisidir.(Mücadele/19)
Şeytana Karşı İnsanın Güçleri
Allah her ne kadar şeytanını vesveseleriyle azat etmişse de İnsanı ona karşı müdafaasız koymamıştır. İnsan kendisini koruması için Allah ona birkaç korumu özelliği karar kılmıştır:
1-Akıl ve düşünce özelliği, bu güçlerle insan şeytanın vesveselerine karşı durabilir. Özellikle kendisini edep ve terbiye ilkeleri ile geliştirmiş olur.
2-Temiz fıtrat ve tekâmüle ulaşma aşkı, insanın saadet faktörü karar kılmıştır.
3-İyilik ilham eden Melekleri, şeytanın vesveselerinden kurtulmak istediğinde onun yardımına gönderir. Allah Kuran’da şöyle buyurur: “Gerçekten de, Rabbimiz Allah'tır dedikten sonra da dosdoğru hareket edenlere melekler indiririz de sakın korkmayın ve mahzun olmayın ve müjdelenin, sevinin size vaat edilen cennetle deriz.”(Fussilet/30)
Ayrı bir ayette de Allah şöyle buyurur: “Hani Rabbim meleklere vahiy ediyordu ki: “Ben sizinle beraberim; siz inananları pekiştirin; ben inkâr edenlerin yüreklerine korku salacağım. Artık vurun boyunların üstüne, vurun onların her parmağına.”(Enfal/12)
Hz. Nuh ile Şeytanın Söyleşisi
Her ne kadar biz şeytanı ve onun iş birlikteliklerini görmesek de, onun bırakmış olduğu ayak izlerini müşahede edebiliriz. Örneğin, tüm günah meclisi ve günaha düşürecek araçlar noktasını hazır kılması bunun açık bir belirtisidir.
Dünyayı dış görünüşü olarak cazibeli, bezekli ve cilalı bir halde ortaya koyması, yaratılış ve içgüdünün tuğyan etmesi, gazap ve öfkenin ortaya çıkması ki tüm bu haller şeytanın kesin gazabıdır. Hal böyle olunca da tüm bu hallerde insan şeytanın vesveselerini kalp kulağıyla duyuyor ve ayak izlerini de görmektedir.
Bu konuyla ilgili imam Muhammed Bakır’dan (as) şöyle buyurduğu naklediliyor: “Hz. Nuh (as) kendi kavminin helak olmasını Allah’tan beddua ve lanet etmelerini diledi ve Allah onun dilediğini kabul ederek tufan yolladı ve iman edenlerin dışında her kes helak oldu.
Şeytan, Hz. Nuh un yanına gelerek dedi ki: “Senin benim üzerimde hakkın var ve ben onu telafi etmek istiyorum.” Hz. Nuh buyurdu: “Senin bende hakkın olması bana ağır gelir; ne imiş senin bende ki hakkın?
Şeytan: “ Kendi kavmin için ettiğin beddua ve lanet sonucunda helak olmaları ve başka bir nesil gelene kadar benim rahat olmamı sağlamışsındır.”
Hz. Nuh (as): şeytana dedi: “Şimdi telafi etmek için gerekeni yapabilirsin.”
Şeytan dedi: Üç yerde beni unutma! Bu alanlarda daha çok kişilere yaklaşabiliyorum;
1-öfke ve sinirli olduğunda beni unutma.
2-İki kişi arasında hüküm verdiğinde beni unutma.
3-Yabancı ve namahrem bir kadınla yalnız kaldığında beni unutma.(Biharu’l-Envar c,11.s,318)
Şeytan Ölmedikçe, Güvende olunmaz
Şeytanın ölümünü bilmedikçe güvendeyim diye düşünme; çünkü onun hile ve uydurmalarından korunurum demek bile kişinin korunduğu ve güvende olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü o her an her yerde karşına çıkabilir. Bu açıdan şeytan var oluğu sürece kişi hiçbir zaman kendisini emniyette his etmesin.
Hz. Ali b. Ebi Talib (a.s) buyurdular ki: Allah’u Teâlâ Hz. Musa
Peygambere (a.s) şöyle buyurdu: “Ey Musa benim öğütlerimi dört konu üzerinde koru:
1-Kendi günahlarının affedilmediğine yakin etmediğin müddetçe, başkalarının ayıplarını açığa vurma.
2-Benim hazinelerimin bitmesine yakin etmediğin müddetçe, kendi günlüğüne üzülüp darılma.
3-Benim Meleğimin (Azrail) ortadan kaldırılmasına yakin etmediğin müddetçe, benden başkasına ümit besleme.
4-Şeytanın ölümüne yakin etmediğin müddetçe, onun tuzaklarından, hilelerinden kurtulacağını sanma. (Nesayih, Ayetullah Meşkini)
Allah’a Sığınmak
İnsanın, Allah’ın rızasını kazanması ve saadete ulaşması için gideceği çok uzun ve aşılması zor olan engeller vardır. Eğer insan yalnız olursa, Hiçbir zaman gitmek istediği yolu yalnız aşmasına gücü yetmeyecektir. Çünkü Şeytan tuzağı kurmuş bekliyor.
Allah’a sığınarak ve tevekkül ederek ancak o tehlikeli yolları aşabilir. O korku, tufanlı ve çok şiddetli yolları Allah’a sığınmada aşması mümkün değildir.
Bir gün iki kişi sinir ve gazaptan dolayı bir birlerine çok çirkin söz söylediklerinde, Allah Resulü (s.a.v)buyurdu: “Benim bildiğim, eğer kişi çok sinirli ve gazaplı olduğunda “Euzu Billahi Mineşşeytanirracim” cümlesini söylerse sinirinin önünü almış olur.
Çok sinirli ve öfkeli olan kişi dedi ki: “beni deli sanıyordun değil mi? oysaki şeytan benim derimde gezinmektedir.
Bunu üzerine Hz. Peygamber efendimiz(s.a.a) Kuran’dan şu ayeti okudu: “Şeytanın vesveseleri sizi sardığı zaman Allah’a sığının”(Fussilet/36)
Ayetten anlaşılıyor ki; öfke ve gazap şeytanın vesveselerindendir. Şehvete düşkün olmak, heva ve heves içinde olmak gibi ki bunlar şeytanın asıl vesvese oklarıdır.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurur: “Şeytan sizin her hangi birinizi vesvese ettirdiğinde Allah’a sığının ve söyleyin Allah’a iman etmişim ve kendi dinimi onun için halis kılacağım.”(Tefsiri Nurus-Sekaleyn c,4,s.551)
Abidin Son Hali
Beni İsrailli, Seysa adında bir abid uzun yıllar ibadetle meşgul idi. Öyle bir konuma varmıştır ki duasıyla hastalar şifa buluyordu. Hasta olan her kes onun ziyaretine giderdi ve onun duasıyla kendi sağlıklarına kavuşuyordu.
Vaktiyle şahsiyet sahibi bir ailenin genç bir kızı hastalığa tutulmuştur; kızın kardeşleri bacılarının iyileşmesi için o abidin yanına götürmüşlerdir. Kız kardeşlerinin şifa bulması için belli bir süre o abidin yanında kalması kararlaştırıldı.
Yalnız kaldıklarında, şeytan kendi işi olan vesveseye koyuldu ve o alanı o kadar güzel kıldı ki; abid şehvetine yenik düşerek kıza tecavüz etti ve sonra kızın hamile kaldığı anlaşıldı. Böylece günahı kalıcı bir günah halini almıştır. Bundan kurtulmak için kadını öldürüp defnetmiştir.
Bu korkunç olayı kızın kardeşleri duymuşlardı ve bu olay dilden dile şehirde dolaşıyordu öyle ki zamanın hâkimine bile ulaşıyor. Hâkim bir grup halkla birlikte abidin olduğu yere olayı tam yerinde incelemek için gidiyor. Abid kendi günahını itiraf edince onu idama mahkûm kılıyorlar.
Darağacına asılmakta olduğunda şeytan gözünün önünde canlandı ve ona dedi: “Ben seni bu duruma düşürdüm.”Eğer benim söylediklerime itaat edecek olur isen seni bu durumdan kurtarırım.
Abid dedi: Ne yapmamı istersin?
Şeytan dedi: Sadece bana tek bir secde et yeter.
Abid dedi: Bu dar ağcına asılıyken nasıl secde edebilirim?
Şeytan dedi: Sadece işaret etmen bile yeterli.
Abid: Gözüyle ve eliyle işaret ederek şeytana secde etti ve kâfir olarak dünyadan ayrıldı.(Mecmau’l Beyan c,9.s,265)
Şeytanın sıfatı
—Kibir ve gurur
Şeytanın fevkalade olayı, İlahi dergâhtan kovulmasının yegâne sebebi gurur ve kendini beğenmektir. Dikkate alınması gereken amillerden biride bu saptıran ameldir.
Kibir ve gurur etmesinden dolayı altı bin yıl ibadeti bir anda yok ediyor ve aynı şekilde büyük meleklerle aynı yerde olduğundan en aşağılık bir duruma indiriliyor ve ebedi Allah’ın lanetine müstahak kılınıyor.
Kibir ve gurur, hiçbir kimseye hakikati görme olanağı tanımıyor. Kendini beğenmek çekememezliğin çekememezlik ise kin gütmeğin kin gütmek ise kan dökmeğin ve cinayetlerin başıdır.
Kendini beğenmek ve inatçılık tövbe etme imkânı vermiyor ki hataları telafi etsin. Kurtuluş kapılarını tamamen kapatıyor. Kısaca bu çok çirkin sıfat hakkında ne söylesek yinede azdır.
Ne kadar güzel buyurmuş Hz. İmam Ali (a.s): “Bu Allah’ın düşmanı olan şeytan bağnaz, kibirli ve bencil olanların önderidir. Bağnazlığın esası olan kibir ve bencilliğin planını yapması ve alçak gönüllüğü bir kenara itip üzerine kibir ve gurur elbisesi giyerek Allah’ın kudreti karşısında savaşmaya ve direnmeye kalkışmıştır.
Allah onu kibir ve bencilliğinden dolayı nasıl küçülttüğünü, onun yüksekten uçmasını aşağılanmasını, rüsva kılınmasını ve kovulmuşluğunu görmüyor musunuz? Kıyamette onun için yakıcı ateş hazırlanmıştır.”(Nehcü’l-Belağa, hutbe,192)
Şeytanın Planları
Şeytan yemin etmiş ki birkaç planı uygulamaya koysun. Şeytanın yapmak istediği planlar şunlardan ibarettir:
1-Allah onu lanetlemiş, o da demiş ki: “Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım.”
2-Onları mutlaka saptıracağım
3-Mutlaka onları boş kuruntulara boğacağım
4-Kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar.
“Burada anlatılmak istenen husus, Arap cahiliyesindeki şu duruma işarettir; Araplar cahiliye döneminde, etlerini haram kılmak amacıyla Bahira ve Saibe adını verdikleri hayvanların kulaklarını, bunun bir nişanesi olarak yararlardı. Evcil olan bu hayvanlar, Arapların batıl inançlarına göre kesilmez ve eti de yenmezdi.”
5-Şüphesiz onlara emredeceğim de Allah’ın yarattıklarını değiştirecekler.(Nisa/18–19)
“Burada yaratıkları değiştirecekler sözünden maksat “Tevhit fıtratını ve tek olan Allaha kulluk etmek halini değiştirmektir. İnsanda her şekil sıfat ve beğenilmiş huy hali karar kılmıştır. Şeytan vesveselerle ve heva ve hevesle insanı doğru yoldan uzaklaştırıp onu saptırmıştır.”
Şeytanın Çağırması
“Yine onlar, çirkin bir iş-zina- yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde, Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının affedilmesini dilerler. Günahları Allah’tan başka kim affedebilir ki? Onlar işledikleri günahlarda, bile bile ısrar etmezler.”(Al-i İmran/135)
İmam Sadık (a.s) bu ayetin tefsirinde şöyle buyurur: “Ayet indiğinde iblis, Mekke’deki Sevr Dağı’na çıkarak en yüksek sesi ile ifritlerini –yardakçılarını- çağırdı.
Yanına geldiklerinde ona dediler: ‘Efendimiz, bizi niye çağırdınız?
Şeytan dedi: Bu ayet indi. Ona kim karşı koyacak?
İfritlerden bir ayağa kalkarak dedi; “ben ona şöyle şöyle karşı koyarım.
Şeytan dedi: ona karşı koyamazsın’
Arkasından başka bir ifrit kalktı aynı iddiayı ileri sürdü.
Şeytan dedi: “Sen de ona karşı koyamazsın.’
Arkasından Vesvasu’l Hannes adlı ifrit ayağa kalkarak dedi: ‘ben o ayete karşı koyarım.
Şeytan dedi: Hangi yöntemle ona karşı koyacaksın?
O şöyle dedi: “Ben insanları vaatlerle kandırıp, hayaller ayartarak sonunda günaha sokarım. Günaha girdiklerin de onlara tövbe etmeyi unuttururum.
Şeytan ona dedi: Sen bu ayete karşı koyup etkisiz hale getirebilirsin.
Şeytan, onu kıyamete kadar bu işle görevlendirdi.” (El Mizan, c,4.s,36)
Şeytanın Adımları
“Ey insanlar, yeryüzünde helal ve temiz olan şeyleri yeyin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Şüphe yok ki o, size apaçık bir düşmandır. (Bakara/168)
Kuran-i Kerim’de beş yerde “Şeytanın adımlarını izlemeyin”.diye buyrulmuştur.
Bunun kendisi terbiye ve yetiştirme açısından çok dikkate alınması gereken bir meseledir. Şöyle ki genelde sapmalar ve günahlar insana kademe kademe nüfuz ettirilir. Bir genç, günah olan uyuşturucu, kumar ve içki gibi durumlara birden bire düşmüyor.
İlk adım olarak, izleyici olarak normal bir halde o tür toplantılara katılıyor.
İkinci adım, yalnız eğlencesine ve yorgunluğunu gidermek için, kumar masasına veya içki masasına ya da uyuşturucu ortamına katılıyor.
Üçüncü adım, kısa bir zaman içinde bağımlı olmadan ve kurtulmak için zamanı kısa tutmak veya az miktarda kullanarak saptırıcı günah ortamlarına katılıyor.
Dördüncü adım, adımlar bir birinin ardıca gelince, şahsı bir kumarbaz olarak, bir tiryaki olarak ya da bir ayyaş olarak ortaya çıkıyor.
Şeytan genelde vesveseleriyle, İnsanı adım adım yavaş yavaş uçuruma doğru çekmektedir. Bu yalnız şeytan ile sınırlı değil. Tüm şeytani ortamların ve şeytani aletlerin olmasıyla ve de planların uygun bir şekilde yürütülmesiyle adım adım tüm inhirafların ve hataların içine çekiliyor.
İnsan ilk adım attığında düşünmeli ve dikkat etmeli ki şeytanın tuzağına ve vesveselerine düşmemeli.
Dikkate alınması gereken bir konuda, mantıksız ve hurafe yemin etmektir. Mantıksız yeminlerinin tamamı da şeytanın vesveselerindendir. Adamın biri kendi oğlunu Allah için kesmeğe yemin etmiştir. İmam Sadık (a.s) buyurdu: “Bu şekil yeminler şeytanın adımlarındadır.”
Başka bir hadiste imam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurur: “Allah’tan başkasının adına, edilen yeminlerin tamamı şeytanın adımlarındandır.”
Yine bir başka bir hadiste imam Sadık (a.s) şöyle buyurur: “Kim iyi bir işi yapmamak için yemin ederse, böyle bir yemine itina etmemeli ve hayırlı ve iyi olan işi de yerine getirmeli. Böyle bir yeminin yerine getirmemekten dolayı da keffaret üzerine gelmiyor. Bu tür yeminlerin tümü şeytanın vesveselerindendir.(El Mizan, c,1.s,581)
Allah’ım! Kendini, Resulünü ve hüccetini bize tanıt.
Allah’ım! Bizleri görevlerimizde muvaffak eyle.
Allah’ım! Bizi bütün şeytanın desiselerinden koru.
Gayret bizden Tevfik Allah’tandır. Vesselam
M. Süleyman POLAT
(2008)
Allah, tüm beşer ve Âdemoğullarını uyarıyor ki kendinizi şeytanın vesvese ve yalanlarından koruyun. Çünkü şeytan önceden sizin babanıza düşmanlığını göstermiştir. Onun üzerinden cennet elbisesini vesveselerle çıkarmıştı ve mümkündür ki takva elbisesini onların üzerinden çıkarsın. Allah’u Teâlâ şöyle buyurur: “Ey Âdemoğulları, Şeytan, ananızı, babanızı cennetten çıkardığı ve avret yerlerini onlara göstermek için büründükleri elbiseyi sıyırıp üstlerinden attığı gibi sakın sizi de bir derde uğratmasın. O ve ona mensup olanlar, sizin göremeyeceğiniz yerlerden görür, kollar sizi. Şüphe yok ki biz Şeytanları, inanmayanlara dost ettik.”(Araf,27)
Başka bir ayette bu kadim düşman hakkında şöyle buyuruyor: “Ve andolsun ki sizden birçok halk yığınını doğru yoldan saptırdı o, aklınız mı yoktu da akıl edemediniz?”(Yasin/62)
Acaba görmez misiniz? Şeytan kendi takipçilerinin ve bedbaht olanların başına neler getirdiğini? Acaba tarihi okumaz mısınız ki onun takipçilerinin yaşam sistemini rezalet ve korkunç bir duruma duçar kıldığını? Akıllıca birazcık düşünmüş olursanız, onların şehirlerinin viran oluşu ve akıbetlerinin nasıl hayret verici duruma düştüklerini açıkça görmüş olursunuz.
Neden kendi düşmanınızın bunca adavetlerini tekrar etmesine rağmen ciddiye almıyorsunuz? Ve üstelik onu kendinize arkadaş ediniyor ve hatta onu kendinize önder ve yol gösterici ediniyorsunuz.
Onunla Gerçek Manada Mücadele Etmek
Akli selime sahip olan biri, böylesine korkunç ve kurbanlarına hiç acımayan, her yönden helak etmeye çalışmakta olan şeytandan kendisini korunmalı öyle ki hiçbir zaman gaflete düşmeyi kendisinde yer vermemelidir. Öyle ki şeytan hep pusuda beklemede bir anlık gaflet kişinin çehresini değiştiriyor.
Hz. Emirü’l-Müminin Ali (as)şöyle buyuruyor: “Sakının ey Allah kulları, İblis sizi, kendi hastalığına uğratmasın; atlı ve yaya askerleriyle sizi kendisine çekmesin; andolsun ömrüne ki o, sizi azaba düşürme okunu yayına koymuş, yayını kurmuştur; sizi yakın bir yerden oklamaya koyulmuştur. Demiştir ki Rabbim; sen beni azgınlığa attın; ben de yeryüzünde Âdemoğullarına dünya nimetlerini bezeyeceğim, onların hepsini azdıracağım. O, bu sözü bilmeden, doğru olmayan bir zanna kapılarak söylemiştir; fakat soy-boy gayreti güden oğullar, taassup kardeşleri, ululuk ve bilgisizlik meydanında at koşturanlar, onun bu sözünü gerçeklemişlerdir. Kiminiz itaatten baş çekip ona uydukça onun da size karşı tamahı artmaya, hırsı coşmaya başlar; gizli olan iş, meydana çıkar; size karşı kuvveti artar; ordusunu size sürer; sizi alçaklık ve helâk vadilerine sürükler, sizi candan eden yaralarınızın üstüne ayak basar. Gözlerinizi mızraklarla oyar; bıçaklarla yaralar; boğazlarınızı keser, burunlarınızı ezer; can alacak yerlerinizde yaralar açar; burunlarınıza yularını takar; sizi, sizin için hazırlanmış ateşe sürüyüp geçer. Onun dininizde açtığı yara, düşman saydığınız, ona karşı birbirinizden yardım dilediğiniz, düşmanın açtığı yaradan çetindir; onun alevlendirdiği ateş, düşmanın tutuşturduğu ateşten üstündür. Asıl bu düşmana saldırın; asıl bunu defetmeye uğraşın. Andolsun ki o, atanıza karşı övünmüştür; sizi, soyunuzu yermiştir; atlılarını size karşı sürmüştür; yayalarını, sizi yoldan alıkoymak için yürütmüştür. Ordusu, her yandan size saldırmadadır; her yerde parmaklarınızın uçlarına vurmadadır; hiç bir düzenle karşı gelemezsiniz onlara; hiç bir direnmeyle defedemezsiniz onları. Horluk denizinin en derin yerindesiniz; daracık bir halkaya kıstırılmışsınız; ölüm alanındasınız; belâ uğrağındasınız. Artık gönüllerinizdeki şu gizli taassup ateşini, bilgisizlik kinlerini söndürün; çünkü Müslüman'ın gönlündeki bu ululanma, ancak şeytanın iğvâsındandır, onun ululanmasındandır, vesvesesindendir. Başlarınızı gönül alçaklığıyla eğin; başlarınızdaki ululuk duygusunu ayaklarınızın altlarına alın; büyüklük bağlarını çözün. Gönül alçaklığını düşmanlarınız olan İblis'le onun ordusu arasında sınır koruyucusu dikin; çünkü her ümmette, şeytanın orduları vardır, yardımcıları vardır, yayaları vardır, atlıları vardır.”(Nehcül-Belaga/hutbe,192)
Açıkça şeytanın tüm vesveseleri hakkında uyarılmamıza rağmen, gerçekten nasıl böyle bir düşmanı kendimize dost edine biliriz. “Şüphe yok ki Şeytan, size düşmandır, sizde ona düşman olun. Onun taifesi, sizi yakıp kavuran ateş ehli olmaya davet eder ancak.(Fatır.6)
Şeytanın adaveti Hz. Âdemin ilk yaratılışından başlamıştır; Allah’ın Hz. Âdeme secde edin emrine uymayarak kendisinin her zaman âdem ve oğullarının düşmanı olacağına dair yemin etmiştir. Bu işi yapmak için Allah’tan uzun ömür ve zaman istemiştir! O kendi sözünü yerine getirmek için, sizin bir anlık gafletinizi ganimet bilip saldırmaktadır. Acaba akıl buna müsaade ediyor mu ki onu kendinize dost ve arkadaş edinip de bir an ondan gafil kalıp düşman edinmeyesiniz? “An o zamanı; hani biz meleklere, secde edin Âdem'e demiştik de İblis'ten başka hepsi secde etmişti, o, cin cinsindendi de Rabbinin emrinden çıkmıştı. Beni bırakıp da onu ve soyunu, dost mu ediniyorsunuz, hâlbuki onlar, size düşmandır; Allah'ı bırakıp Şeytanı dost edinmek, zalimler için ne de kötü bir değişme muamelesidir bu.”(kehf/50)
İnsan Şeytanın Kuşatmasında
Şeytan öyle bir düşmandır ki, her taraftan size saldırmaktadır. Kendisi şöyle diyor: “Sonra andolsun ki önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından çıkıp çatacağım onlara ve göreceksin ki çoğu şükür bile etmeyecek sana.”(Araf/17)
Şeytanın her taraftan saldırmasında ki amaç, İnsanı mümkün olan her taraftan ve her şeyle kuşatma altına alıp, onu vesveseye düşürüp azdırmak içindir. Günümüzde bile bu cümleyi kullanmaktayız ki filan adam her dört taraftan borca düşmüş veya her taraftan hastalığa tutulmuş yâda her taraftan düşman kılınmıştır.
Ayetin tefsiriyle ilgili imam Muhammed Bakır(as)şöyle buyurdu:
“Önlerinden sokulacağım, yani ahreti onlara önemsiz göstereceğim;
arkalarından sokulacağım, yani onlara mal biriktirmeyi ve bu malların haklarını vermeyerek hepsinin mirasçılarına kalmasını sağlamalarını emredeceğim;
sağlarından sokulacağım, yani sapıklığı süslü ve şüpheyi güzel göstererek din ile ilişkilerini bozacağım
ve sollarından sokulacağım, yani nefsi arzuları onlara sevdirerek, aşırı arzuların kalplerine egemen olmasını sağlayacağım.(Mecmau’l-Beyan c,4.s,403)
Görünmeyen Düşman
Kuran bu konuda vurguluyor ki şeytanın ve iş birlikçilerinin hesabı diğer düşmanlardan farklıdır. “O ve tayfası, onları görmediğiniz yerden sizi görürler.”(Araf/27)
Böylesi bir düşmandan korunmak çok önem taşımaktadır. Çünkü kendinizi yalnız bir yerde bulduğunuzda sanmayın onunda orda olmayacağını, mümkündür oda (şeytanda) orda olsun ve seni kendi tuzaklarından birine duçar kılsın, bu açıdan böylesine gizli bir düşmana karşı gereken hazırlığı yapmalıyız.
Güç Mukayese Etme
Şöyle ki bir kimse diye ki: Adil ve mahbup olan Allah böylesine güçlü bir düşmanı insanlara musallat kılmış? Öyle ki hiçbir güç onunla mukayese edilemiyor, insanların onun varlığını ihsas etmeyecek şekilde istediği her yere gide biliyor. Hatta insanların damarında akan kan gibi damarlarda hareket etmektedir.
Acaba böyle bir durum Allahın adaletiyle bağdaşıyor mu?
Bu soruya kuran şöyle cevap veriyor: “Biz şeytanları inanamayanların velileri yaptık”(Araf/27)
Şeytanın ve adamlarının insan üzerindeki velayetleri ve tasarrufları, aldatma ve ayartma velayetinden başka değilidir. İnsanlar şeytanın aldatmalarına ve ayartmalarına boyun eğdikleri zaman, onlar onların üzerinde diledikleri ve istedikleri gibi tasarrufta bulunurlar.
Yani şeytan hiçbir zaman ruh ve kalp alanına izin verilmedikçe giremez. İnsanlar ruh ve kalbin kendisinde yalnız tek olan Allah’a yer verdiklerinde ora asla şeytan nüfuz edemez.
Beni Kınamayın!
İnsanlar hata ve günaha düştüklerinde hemen sonrası şeytanı kınıyorlar ve lanet okuyorlar. Buna işaret ederek Allah şeytanın diliyle şöyle buyurdu: İş olup bitince Şeytan der ki: Şüphe yok ki Allah, gerçek olarak vaatte bulundu size. Ben de size vaat ettim ama vaadimde durmadım ve zaten de size karşı bir gücüm-kuvvetim yoktu, ancak sizi davet ettim, siz de icabet ettiniz bana; beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ne benim size bir yardımım dokunabilir, ne sizin bana bir yardımınız dokunabilir. Zaten daha önceden de beni ona eş tutmanızı tanımamıştım ben. Şüphe yok ki zulmedenlere elemli bir azap var.(İbrahim/22)
Bu ayetten de açıkça anlaşılıyor ki; şeytan vesveseleriyle hiçbir zaman insanın özgür ve hürriyetini alamıyor. O yalnız davet ediyor onun davetini insanlar kendi istekleriyle kabul etmektedirler.
Mümkündür insan şeytanın vesveselerine yenik düşsün ve kendisini onun istek ve arzuları doğrultusunda hareket ettirsin. Böylede olmuş olsa yinede kendi iradesiyle ona teslim olmaktadır. Hata ve günaha düşmektedirler.
İş bu duruma gelince insanlar şeytanı kınamakta ve lanet okumaktalar. Bunun üzerine şeytan, kendisine uyanlara şöyle dedi:“Beni kınayıp lanet okumayın asıl kınanacak ve lanet okunacak olan biri varsa sizin kendinizsiniz.”
Şeytanın Hizbi Üyeleri
Şeytan, herkesi kendi hizbi üyesi karar kılarak cehenneme davet edemez. Ancak ona köle olup kendilerine veli edinenlerdir. Allah kuran-i kerimde şöyle buyurur: “Onun kudreti, ancak ona dost olup itaat edenlere yeter ve onlar da Tanrıya şirk koşanlardır.”(Nahl/100)
Şeytanın hizbi ve fırkası olanlar gerçekten ziyankâr olanların ta kendileridir.
Şeytan, üstlerine saldırmıştır, üst olmuştur da onlara Allah'ı anmayı unutturmuştur; onlardır Şeytan'ın fırkası; bilin ki şüphe yok, Şeytan'ın fırkası, ziyan edenlerin ta kendisidir.(Mücadele/19)
Şeytana Karşı İnsanın Güçleri
Allah her ne kadar şeytanını vesveseleriyle azat etmişse de İnsanı ona karşı müdafaasız koymamıştır. İnsan kendisini koruması için Allah ona birkaç korumu özelliği karar kılmıştır:
1-Akıl ve düşünce özelliği, bu güçlerle insan şeytanın vesveselerine karşı durabilir. Özellikle kendisini edep ve terbiye ilkeleri ile geliştirmiş olur.
2-Temiz fıtrat ve tekâmüle ulaşma aşkı, insanın saadet faktörü karar kılmıştır.
3-İyilik ilham eden Melekleri, şeytanın vesveselerinden kurtulmak istediğinde onun yardımına gönderir. Allah Kuran’da şöyle buyurur: “Gerçekten de, Rabbimiz Allah'tır dedikten sonra da dosdoğru hareket edenlere melekler indiririz de sakın korkmayın ve mahzun olmayın ve müjdelenin, sevinin size vaat edilen cennetle deriz.”(Fussilet/30)
Ayrı bir ayette de Allah şöyle buyurur: “Hani Rabbim meleklere vahiy ediyordu ki: “Ben sizinle beraberim; siz inananları pekiştirin; ben inkâr edenlerin yüreklerine korku salacağım. Artık vurun boyunların üstüne, vurun onların her parmağına.”(Enfal/12)
Hz. Nuh ile Şeytanın Söyleşisi
Her ne kadar biz şeytanı ve onun iş birlikteliklerini görmesek de, onun bırakmış olduğu ayak izlerini müşahede edebiliriz. Örneğin, tüm günah meclisi ve günaha düşürecek araçlar noktasını hazır kılması bunun açık bir belirtisidir.
Dünyayı dış görünüşü olarak cazibeli, bezekli ve cilalı bir halde ortaya koyması, yaratılış ve içgüdünün tuğyan etmesi, gazap ve öfkenin ortaya çıkması ki tüm bu haller şeytanın kesin gazabıdır. Hal böyle olunca da tüm bu hallerde insan şeytanın vesveselerini kalp kulağıyla duyuyor ve ayak izlerini de görmektedir.
Bu konuyla ilgili imam Muhammed Bakır’dan (as) şöyle buyurduğu naklediliyor: “Hz. Nuh (as) kendi kavminin helak olmasını Allah’tan beddua ve lanet etmelerini diledi ve Allah onun dilediğini kabul ederek tufan yolladı ve iman edenlerin dışında her kes helak oldu.
Şeytan, Hz. Nuh un yanına gelerek dedi ki: “Senin benim üzerimde hakkın var ve ben onu telafi etmek istiyorum.” Hz. Nuh buyurdu: “Senin bende hakkın olması bana ağır gelir; ne imiş senin bende ki hakkın?
Şeytan: “ Kendi kavmin için ettiğin beddua ve lanet sonucunda helak olmaları ve başka bir nesil gelene kadar benim rahat olmamı sağlamışsındır.”
Hz. Nuh (as): şeytana dedi: “Şimdi telafi etmek için gerekeni yapabilirsin.”
Şeytan dedi: Üç yerde beni unutma! Bu alanlarda daha çok kişilere yaklaşabiliyorum;
1-öfke ve sinirli olduğunda beni unutma.
2-İki kişi arasında hüküm verdiğinde beni unutma.
3-Yabancı ve namahrem bir kadınla yalnız kaldığında beni unutma.(Biharu’l-Envar c,11.s,318)
Şeytan Ölmedikçe, Güvende olunmaz
Şeytanın ölümünü bilmedikçe güvendeyim diye düşünme; çünkü onun hile ve uydurmalarından korunurum demek bile kişinin korunduğu ve güvende olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü o her an her yerde karşına çıkabilir. Bu açıdan şeytan var oluğu sürece kişi hiçbir zaman kendisini emniyette his etmesin.
Hz. Ali b. Ebi Talib (a.s) buyurdular ki: Allah’u Teâlâ Hz. Musa
Peygambere (a.s) şöyle buyurdu: “Ey Musa benim öğütlerimi dört konu üzerinde koru:
1-Kendi günahlarının affedilmediğine yakin etmediğin müddetçe, başkalarının ayıplarını açığa vurma.
2-Benim hazinelerimin bitmesine yakin etmediğin müddetçe, kendi günlüğüne üzülüp darılma.
3-Benim Meleğimin (Azrail) ortadan kaldırılmasına yakin etmediğin müddetçe, benden başkasına ümit besleme.
4-Şeytanın ölümüne yakin etmediğin müddetçe, onun tuzaklarından, hilelerinden kurtulacağını sanma. (Nesayih, Ayetullah Meşkini)
Allah’a Sığınmak
İnsanın, Allah’ın rızasını kazanması ve saadete ulaşması için gideceği çok uzun ve aşılması zor olan engeller vardır. Eğer insan yalnız olursa, Hiçbir zaman gitmek istediği yolu yalnız aşmasına gücü yetmeyecektir. Çünkü Şeytan tuzağı kurmuş bekliyor.
Allah’a sığınarak ve tevekkül ederek ancak o tehlikeli yolları aşabilir. O korku, tufanlı ve çok şiddetli yolları Allah’a sığınmada aşması mümkün değildir.
Bir gün iki kişi sinir ve gazaptan dolayı bir birlerine çok çirkin söz söylediklerinde, Allah Resulü (s.a.v)buyurdu: “Benim bildiğim, eğer kişi çok sinirli ve gazaplı olduğunda “Euzu Billahi Mineşşeytanirracim” cümlesini söylerse sinirinin önünü almış olur.
Çok sinirli ve öfkeli olan kişi dedi ki: “beni deli sanıyordun değil mi? oysaki şeytan benim derimde gezinmektedir.
Bunu üzerine Hz. Peygamber efendimiz(s.a.a) Kuran’dan şu ayeti okudu: “Şeytanın vesveseleri sizi sardığı zaman Allah’a sığının”(Fussilet/36)
Ayetten anlaşılıyor ki; öfke ve gazap şeytanın vesveselerindendir. Şehvete düşkün olmak, heva ve heves içinde olmak gibi ki bunlar şeytanın asıl vesvese oklarıdır.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurur: “Şeytan sizin her hangi birinizi vesvese ettirdiğinde Allah’a sığının ve söyleyin Allah’a iman etmişim ve kendi dinimi onun için halis kılacağım.”(Tefsiri Nurus-Sekaleyn c,4,s.551)
Abidin Son Hali
Beni İsrailli, Seysa adında bir abid uzun yıllar ibadetle meşgul idi. Öyle bir konuma varmıştır ki duasıyla hastalar şifa buluyordu. Hasta olan her kes onun ziyaretine giderdi ve onun duasıyla kendi sağlıklarına kavuşuyordu.
Vaktiyle şahsiyet sahibi bir ailenin genç bir kızı hastalığa tutulmuştur; kızın kardeşleri bacılarının iyileşmesi için o abidin yanına götürmüşlerdir. Kız kardeşlerinin şifa bulması için belli bir süre o abidin yanında kalması kararlaştırıldı.
Yalnız kaldıklarında, şeytan kendi işi olan vesveseye koyuldu ve o alanı o kadar güzel kıldı ki; abid şehvetine yenik düşerek kıza tecavüz etti ve sonra kızın hamile kaldığı anlaşıldı. Böylece günahı kalıcı bir günah halini almıştır. Bundan kurtulmak için kadını öldürüp defnetmiştir.
Bu korkunç olayı kızın kardeşleri duymuşlardı ve bu olay dilden dile şehirde dolaşıyordu öyle ki zamanın hâkimine bile ulaşıyor. Hâkim bir grup halkla birlikte abidin olduğu yere olayı tam yerinde incelemek için gidiyor. Abid kendi günahını itiraf edince onu idama mahkûm kılıyorlar.
Darağacına asılmakta olduğunda şeytan gözünün önünde canlandı ve ona dedi: “Ben seni bu duruma düşürdüm.”Eğer benim söylediklerime itaat edecek olur isen seni bu durumdan kurtarırım.
Abid dedi: Ne yapmamı istersin?
Şeytan dedi: Sadece bana tek bir secde et yeter.
Abid dedi: Bu dar ağcına asılıyken nasıl secde edebilirim?
Şeytan dedi: Sadece işaret etmen bile yeterli.
Abid: Gözüyle ve eliyle işaret ederek şeytana secde etti ve kâfir olarak dünyadan ayrıldı.(Mecmau’l Beyan c,9.s,265)
Şeytanın sıfatı
—Kibir ve gurur
Şeytanın fevkalade olayı, İlahi dergâhtan kovulmasının yegâne sebebi gurur ve kendini beğenmektir. Dikkate alınması gereken amillerden biride bu saptıran ameldir.
Kibir ve gurur etmesinden dolayı altı bin yıl ibadeti bir anda yok ediyor ve aynı şekilde büyük meleklerle aynı yerde olduğundan en aşağılık bir duruma indiriliyor ve ebedi Allah’ın lanetine müstahak kılınıyor.
Kibir ve gurur, hiçbir kimseye hakikati görme olanağı tanımıyor. Kendini beğenmek çekememezliğin çekememezlik ise kin gütmeğin kin gütmek ise kan dökmeğin ve cinayetlerin başıdır.
Kendini beğenmek ve inatçılık tövbe etme imkânı vermiyor ki hataları telafi etsin. Kurtuluş kapılarını tamamen kapatıyor. Kısaca bu çok çirkin sıfat hakkında ne söylesek yinede azdır.
Ne kadar güzel buyurmuş Hz. İmam Ali (a.s): “Bu Allah’ın düşmanı olan şeytan bağnaz, kibirli ve bencil olanların önderidir. Bağnazlığın esası olan kibir ve bencilliğin planını yapması ve alçak gönüllüğü bir kenara itip üzerine kibir ve gurur elbisesi giyerek Allah’ın kudreti karşısında savaşmaya ve direnmeye kalkışmıştır.
Allah onu kibir ve bencilliğinden dolayı nasıl küçülttüğünü, onun yüksekten uçmasını aşağılanmasını, rüsva kılınmasını ve kovulmuşluğunu görmüyor musunuz? Kıyamette onun için yakıcı ateş hazırlanmıştır.”(Nehcü’l-Belağa, hutbe,192)
Şeytanın Planları
Şeytan yemin etmiş ki birkaç planı uygulamaya koysun. Şeytanın yapmak istediği planlar şunlardan ibarettir:
1-Allah onu lanetlemiş, o da demiş ki: “Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım.”
2-Onları mutlaka saptıracağım
3-Mutlaka onları boş kuruntulara boğacağım
4-Kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar.
“Burada anlatılmak istenen husus, Arap cahiliyesindeki şu duruma işarettir; Araplar cahiliye döneminde, etlerini haram kılmak amacıyla Bahira ve Saibe adını verdikleri hayvanların kulaklarını, bunun bir nişanesi olarak yararlardı. Evcil olan bu hayvanlar, Arapların batıl inançlarına göre kesilmez ve eti de yenmezdi.”
5-Şüphesiz onlara emredeceğim de Allah’ın yarattıklarını değiştirecekler.(Nisa/18–19)
“Burada yaratıkları değiştirecekler sözünden maksat “Tevhit fıtratını ve tek olan Allaha kulluk etmek halini değiştirmektir. İnsanda her şekil sıfat ve beğenilmiş huy hali karar kılmıştır. Şeytan vesveselerle ve heva ve hevesle insanı doğru yoldan uzaklaştırıp onu saptırmıştır.”
Şeytanın Çağırması
“Yine onlar, çirkin bir iş-zina- yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde, Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının affedilmesini dilerler. Günahları Allah’tan başka kim affedebilir ki? Onlar işledikleri günahlarda, bile bile ısrar etmezler.”(Al-i İmran/135)
İmam Sadık (a.s) bu ayetin tefsirinde şöyle buyurur: “Ayet indiğinde iblis, Mekke’deki Sevr Dağı’na çıkarak en yüksek sesi ile ifritlerini –yardakçılarını- çağırdı.
Yanına geldiklerinde ona dediler: ‘Efendimiz, bizi niye çağırdınız?
Şeytan dedi: Bu ayet indi. Ona kim karşı koyacak?
İfritlerden bir ayağa kalkarak dedi; “ben ona şöyle şöyle karşı koyarım.
Şeytan dedi: ona karşı koyamazsın’
Arkasından başka bir ifrit kalktı aynı iddiayı ileri sürdü.
Şeytan dedi: “Sen de ona karşı koyamazsın.’
Arkasından Vesvasu’l Hannes adlı ifrit ayağa kalkarak dedi: ‘ben o ayete karşı koyarım.
Şeytan dedi: Hangi yöntemle ona karşı koyacaksın?
O şöyle dedi: “Ben insanları vaatlerle kandırıp, hayaller ayartarak sonunda günaha sokarım. Günaha girdiklerin de onlara tövbe etmeyi unuttururum.
Şeytan ona dedi: Sen bu ayete karşı koyup etkisiz hale getirebilirsin.
Şeytan, onu kıyamete kadar bu işle görevlendirdi.” (El Mizan, c,4.s,36)
Şeytanın Adımları
“Ey insanlar, yeryüzünde helal ve temiz olan şeyleri yeyin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Şüphe yok ki o, size apaçık bir düşmandır. (Bakara/168)
Kuran-i Kerim’de beş yerde “Şeytanın adımlarını izlemeyin”.diye buyrulmuştur.
Bunun kendisi terbiye ve yetiştirme açısından çok dikkate alınması gereken bir meseledir. Şöyle ki genelde sapmalar ve günahlar insana kademe kademe nüfuz ettirilir. Bir genç, günah olan uyuşturucu, kumar ve içki gibi durumlara birden bire düşmüyor.
İlk adım olarak, izleyici olarak normal bir halde o tür toplantılara katılıyor.
İkinci adım, yalnız eğlencesine ve yorgunluğunu gidermek için, kumar masasına veya içki masasına ya da uyuşturucu ortamına katılıyor.
Üçüncü adım, kısa bir zaman içinde bağımlı olmadan ve kurtulmak için zamanı kısa tutmak veya az miktarda kullanarak saptırıcı günah ortamlarına katılıyor.
Dördüncü adım, adımlar bir birinin ardıca gelince, şahsı bir kumarbaz olarak, bir tiryaki olarak ya da bir ayyaş olarak ortaya çıkıyor.
Şeytan genelde vesveseleriyle, İnsanı adım adım yavaş yavaş uçuruma doğru çekmektedir. Bu yalnız şeytan ile sınırlı değil. Tüm şeytani ortamların ve şeytani aletlerin olmasıyla ve de planların uygun bir şekilde yürütülmesiyle adım adım tüm inhirafların ve hataların içine çekiliyor.
İnsan ilk adım attığında düşünmeli ve dikkat etmeli ki şeytanın tuzağına ve vesveselerine düşmemeli.
Dikkate alınması gereken bir konuda, mantıksız ve hurafe yemin etmektir. Mantıksız yeminlerinin tamamı da şeytanın vesveselerindendir. Adamın biri kendi oğlunu Allah için kesmeğe yemin etmiştir. İmam Sadık (a.s) buyurdu: “Bu şekil yeminler şeytanın adımlarındadır.”
Başka bir hadiste imam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurur: “Allah’tan başkasının adına, edilen yeminlerin tamamı şeytanın adımlarındandır.”
Yine bir başka bir hadiste imam Sadık (a.s) şöyle buyurur: “Kim iyi bir işi yapmamak için yemin ederse, böyle bir yemine itina etmemeli ve hayırlı ve iyi olan işi de yerine getirmeli. Böyle bir yeminin yerine getirmemekten dolayı da keffaret üzerine gelmiyor. Bu tür yeminlerin tümü şeytanın vesveselerindendir.(El Mizan, c,1.s,581)
Allah’ım! Kendini, Resulünü ve hüccetini bize tanıt.
Allah’ım! Bizleri görevlerimizde muvaffak eyle.
Allah’ım! Bizi bütün şeytanın desiselerinden koru.
Gayret bizden Tevfik Allah’tandır. Vesselam
M. Süleyman POLAT
(2008)
Yorum