Genelde inananlar özelde ise biz Müslümanlar, haram ve çirkin ameller yoluyla insanın cehennemlik olduğunu ve Allah'ın azabına yakalanılacağını kabul etmişizdir, oysaki islam arifleri riya olduğu tatirde insanın güzel amelleriyle de cehennemlik olabileceğinden sözetmişlerdir!
Diğer bir ifadeyle arifler insanoğlunu şöyle tasnif ederler : İnsanlar iki sınıftırlar:
a-) İnanan İnsanlar.
b-) İnanmayan İnsanlar.
İnanmayanların kafir oldukları için uhrevi hükümleri malumdur! Yapmış oldukları iyi ve güzel (insani) amellerinin karşılığını da dünya hayatında almaktadırlar. İnananlar da iki sınıftırlar:
a-) (İnandıkları dinin yükümlülüklerine) Amel edenler.
b-) Amel etmeyenler.
Amel etmeyenlerin durumları bilinmekle birlikte amel edenler de iki sınıfa bölünmüşlerdir:
a-) İhlas ile (yalnızca) Allah için amel edenler.
b-) Riya ile amel edenler.
Riya ile amel edenler de, görünürde ihlas ile amel edenler gibi her türlü güzel amelleri işlerler, fakat işlemiş oldukları bu güzel ameller riya olduğu için cehennemlik oluverirler!
RİYA HER ZAMAN KENDİNİ GÜZEL AMEL GÖRÜNÜMÜNDE ARZEDER!
Riya, çok sinsi bir virüs gibidir. Bu pis kötülük bazen o kadar gizlidir ki, bizzat insanın kendisi bile bundan habersizdir. Batınında (görünmeyen boyutunda) riya ehli olduğu halde zahirindeki (görünür boyutundaki) amelin halis olduğunu zanneder. Gerçekte hasta olup da, hastalığından habersiz olan insan misali, riyakar insan da çoğu zaman riyakar olduğundan haberdar olmaz! Tıb ilmi, kimi sinsi hastalıkların varlığından haberdar etmek için nasıl ki onların birtakım belirtilerinden haber vermiştirse, batın ehli arifler de, insanın kendi batınından haberdar olması ve tedavisine bir çare araması için riya konusunda bazı alametler (belirtiler) zikretmişlerdir.
Riyanın Belirtileri :
Şeyh Saduk (r) kendi senediyle Ebi Abdillah'dan (a.s) naklen Hz. Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir :
- " Riyakar kimsenin üç alameti vardır; İnsanlar kendisini gördüğü sürece neş'et ve sevinç içinde olur. Tek başına kalınca uyuşuk davranır ve tüm işlerinde övülmeyi ve takdir edilmeyi sever." (1)
Hadisin söylemek istediği şu olabilir:
Genellikle insan tek başına olduğunda itaat ve ibadete pek de istekli olmadığını görür. Binbir zahmet ve alışkanlık sebebiyle ibadet edecek olursa da bunu hal ile ve tam bir gönül rahatlığı içinde yerine getirmemektedir. Tam tersine yaptığı amelinin -tabiri caiz ise- el ve ayaklarını kırmakta ve olması gerektiği gibi teslim etmemektedir. Fakat aynı adam cami ve cemaatlarda hazır bulunur ve umumun huzurunda bir ibadetle meşgul olacak olursa o ibadetini tam bir sevinç, kalb huzuru ve içtenlikle eda eder, rûku ve secdelerini uzatmaya, müstehaplarını güzel bir şekilde yerine getirmeye, cüzlerini ve şartlarını doğru bir şekilde eda etmeye meyleder!
Eğer insan biraz dikkatli olur da nefsini bunun illet ve sebebini soracak olursa, nefsi hemen mukaddes bir yol üzerine tuzak kurar ve insanı kör ve basiretsiz kılarak örneğin ona şöyle der: "Camide ibadetin sevabı daha çok veya cemaat şöyle böyle olduğundan dolayı neşat içerisindesin (içtenlik ve sevinçle yapıyorsun)" Eğer cami ve cemaatin dışında biryer ise, o zamanda şöyle der: " Başkalarına örnek olmak ve onlara dini sevdirebilmek için halkın önünde ibadetlerini güzel bir suretle eda etmek sevaptır." Böylece riyakar nefis, insanı mümkün olan her vesileyle kandırmakta, aldatmaktadır. Halbuki bu neşat ve sevinç, çaresiz ve zavallı insanın düçar olduğu o kalbî hastalıklardan kaynaklanmıştır. Fakat o kendini sağlam ve afiyette bildiğinden tedavi olmayı aklından bile geçirmemektedir. Kendisini sağlam bilen bir hastanın iyileşmesi elbette ümit edilemez. Zavallı kendi batınî ve kalbî amellerini insanlara göstermek istemektedir de bundan haberi bile yoktur. İşte bu "riya" denilen sinsi ve pis hastalıktır. Bu pis hastalık günajı ibadet suretinde göstermekte ve gösteriş yapmayı dini yayma kalıbında sunmaktadır. Diğer bir ifadeyle; "riya'nın güzel amellerde biçimlenmiş şeklidir! " Müstehap ibadetleri gizlice kılmak ve açıkta onu eda etmek istemektedir? Topluluk içinde Allah korkusundan tam bir içtenlik ve sevinç içinde ağlamaktadır; Ama gizlice ve halvet köşelerinde her ne kadar zorlanıyorsa da bir türlü gözleri yaşarmamaktadır. Allah korkusuna ne oldu ki sadece cemaatlerde ortaya çıkıyor? Kadir gecelerinde de öyle! Onlarca insan içerisinde yüz rekat sünnet namazı kılan, birkaç cüz Kur'an okuyan, ağlayıp sızlayan, ah-vah eden aynı insan, yalnız başına kadir gecesini ihya ettiğinde, on rekat namaz kıldığında beli ağrımakta ve hali müsait olmamaktadır!
Eğer insanın amelleri sadece Allah rızası, rahmet kazanma vesilesi veya cennet şevki ve cehennem korkususundan ise, niçin yaptığı her işinde insanların kendisini övmesini istemektedir?
Kulağı halkın dilinde ve gönlü onların yanında olup ne zaman kendisini öveceklerini beklemektedir: "Beyfendi ne kadar da dindar, namazlarını vaktinde kılan ve sünnetlerine özen gösteren bir kimsedir" demeleri veya "Beyfendi ne kadar da dürüst ve doğru bir kimsedir! İşlerinden şöyle veya böyledir." diye kendisini övmelerini arzulamaktadır. Eğer maksat Allah'ın rızası ise o zaman bu aşırı sevgi de neyin nesi? Dikkat etmek lazım ki bu türden bir sevgi, pis riya ağacından kaynaklanmaktadır. Elden geldiği ölçüde insan bu türden arzuları ıslah etmeli ve yibe mümkün olduğu ölçüde kendini bu gibi nefsi sevgilerden halis kılmaya özen göstermelidir.
(1) - Usul-i Kafi, c.2, s.295, Kitabu'l-İman ve'l Küfr, Babu^r-Riya, 8. hadis.
Burada bir meseleye açıklık getirmekte yarar vardır şöyle ki: İster iyi, ister kötü tüm melekelerin (huyların) birçok dereceleri vardır. Bazen iyi melekelerin bazı dereceleriyle nitelenmiş olmak ve kötü melekelerin de bazı (en küçük) derecelerinden münezzeh olmak Evliyanın veya ialhî ariflerin özelliklerinden sayılır. Sahip bulundukları makam mucibince birinci grup için (Evliya) bir eksiklik sayılan o sıfatlar, normal insanlar için bir eksiklik değildir. Belki bir bakıma kemaldir de! Veya bir grup için güzel olan kimi sıfatlar diğer bir grup için kötülük sayılabilir.
Bunlardam biri de şu anda bahsetmekte olduğumuz riya'dır. Riyanın tüm derecelerinden halis olmak evliyanın özelliklerindendir ve diğer insanlar bu hususta evliyaya ortak olamazlar! Örneğin, halkın genelinin riyadan yalnızca bir makamı ile nitelenmiş olmaları, sahip bulundukları konum itibariyle bir eksiklik ve noksanlık sayılmaz. Onların iman ve ihlaslarına da bir zararı olmaz. Mesela halkın geneli fıtratları gereği yaptıkları iyiliklerinin ve hayırlarının başkaları tarafından bilinmesini isterler. Hayırları açığa çıksın niyetiyle yapmasalar da nefisleri fıtraten bu sevgiyi beslemektedir. Bu, amelin batıl olmasını veya küfür, şirk ve nifakı gerektirmez. Fakat bu mesele evliya için bir eksikliktir, onların nazarında şirk ve nifaktır. Şirkin tüm makamlarından münezzeh ve beri olmak evliyanın makamlarından ilkidir. Onlar için burada zikredemeyeceğimiz diğer makamlar da vardır. Hatta Ehl-i beyt imamları (a.s): "Bizim ibadetlerimiz hürlerin ibadetidir. Yani sadece Allah sevgisi içindir, cennet ihtirası ve cehennem korkusu sebebiyle değildir." (1) diye buyurmuşlardır. Bu onların sıradan makamları ve velayetin ilk derecesidir. Onlar için ibadetlerinde bizlerin idrakine sığmayan, aklımızın almadığı nice ibadet ve haller vardır.
Yapılan bu izahattan sonra şöyle bir sonuca varabiliriz:
Şeyh Saduk'un Emire'l-Müminin vasıtasıyla Resulullah'dan (s.a.a) naklettiği
- "Riyakar kimsenin üç alameti vardır; İnsanlar kendisini gördüğü sürece neş'et ve sevinç içinde olur: Tek başına kalınca uyuşuk davranır ve tüm işlerinde övülmeyi, taktir edilmeyi sever." hadisi ile Zurare'nin Ebi Cafer'den naklettiği hadisinin arasını birleştirmek de mümkündür. O hadiste yer aldığına göre Zurare şöyle diyor: "Hz. İmam Bakır'a, "Adamın biri hayırlı bir iş yapıyor ve yaptığı o hayırlı işi herhangi bir insan görünce de çok seviniyor" diye arz edince İmam şöyle buyurdu: "Bu hayrı insanlar için yapmadığı taktirde hiçbir sakıncası yoktur. Zira herkes halk içinde kendisi için bir hayrın zahir olmasını sever."(2)
Hadisten anlaşıldığı kadarıyla Riya ile Sum bir bakıma ayrı şeyler olmasıyla birlikte bir açıdan da aynı şeydirler. "Sum", yapılan bir şeyin duyulması anlamını taşır. Bu da iki derecedir. 1-) Bir ameli yalnızca insanların kalbini kazanmak ve kendi iyilik ve hasletlerini insanlara duyurmak (sum'
maksadıyla yapmak. Bu türden bir amel habis riya ağacındandır ve riyanın ta kendisidir. 2-) Bir ameli Allah rızası için yapmakla birlikte o yaptığı hayırlı işi herhangi bir insanın gördüğünde sevinmek. İşte İmam Bakır'ın (a.s) "herhangi bir sakıncası yoktur" diye buyurduğu "sum'" (duyulan) amel bu olsa gerek. Bu türden bir amel normal insanlar için sakıncasızken, evliya ve ilahi arifler için yine de bir kusur ve eksiklik sayılmaktadır.
(1) - İmam şöyle buyurmuştur: "İbadet üç kısımdır: Bir kısmı, aziz ve celil olan Allah'a korkudan ibadet eder; bu kölenin ibadetidir. Bir kısmı da Allah'a Tebarek ve Teala'dan sevap ümit ederek ,badet eder. Bu da işçilerin ibadetidir. Bir kısmı da aziz ve celil olan Allah'a sevgiden dolayı ibadet ederler. Bu da hürlerin ibadetleridir ve bu en üstün ibadettir." Usul-i Kafi, c.3, s.131, Kitabu'l-İman ve'l-Küfr, Babu'l-İbadet, 5. hadis.
(2) - Usul-i Kafi, c.2, s.297, Kitabu'l-İman ve'l-Küfr, Riya Babı 18. Hadis.
Diğer bir ifadeyle arifler insanoğlunu şöyle tasnif ederler : İnsanlar iki sınıftırlar:
a-) İnanan İnsanlar.
b-) İnanmayan İnsanlar.
İnanmayanların kafir oldukları için uhrevi hükümleri malumdur! Yapmış oldukları iyi ve güzel (insani) amellerinin karşılığını da dünya hayatında almaktadırlar. İnananlar da iki sınıftırlar:
a-) (İnandıkları dinin yükümlülüklerine) Amel edenler.
b-) Amel etmeyenler.
Amel etmeyenlerin durumları bilinmekle birlikte amel edenler de iki sınıfa bölünmüşlerdir:
a-) İhlas ile (yalnızca) Allah için amel edenler.
b-) Riya ile amel edenler.
Riya ile amel edenler de, görünürde ihlas ile amel edenler gibi her türlü güzel amelleri işlerler, fakat işlemiş oldukları bu güzel ameller riya olduğu için cehennemlik oluverirler!
RİYA HER ZAMAN KENDİNİ GÜZEL AMEL GÖRÜNÜMÜNDE ARZEDER!
Riya, çok sinsi bir virüs gibidir. Bu pis kötülük bazen o kadar gizlidir ki, bizzat insanın kendisi bile bundan habersizdir. Batınında (görünmeyen boyutunda) riya ehli olduğu halde zahirindeki (görünür boyutundaki) amelin halis olduğunu zanneder. Gerçekte hasta olup da, hastalığından habersiz olan insan misali, riyakar insan da çoğu zaman riyakar olduğundan haberdar olmaz! Tıb ilmi, kimi sinsi hastalıkların varlığından haberdar etmek için nasıl ki onların birtakım belirtilerinden haber vermiştirse, batın ehli arifler de, insanın kendi batınından haberdar olması ve tedavisine bir çare araması için riya konusunda bazı alametler (belirtiler) zikretmişlerdir.
Riyanın Belirtileri :
Şeyh Saduk (r) kendi senediyle Ebi Abdillah'dan (a.s) naklen Hz. Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir :
- " Riyakar kimsenin üç alameti vardır; İnsanlar kendisini gördüğü sürece neş'et ve sevinç içinde olur. Tek başına kalınca uyuşuk davranır ve tüm işlerinde övülmeyi ve takdir edilmeyi sever." (1)
Hadisin söylemek istediği şu olabilir:
Genellikle insan tek başına olduğunda itaat ve ibadete pek de istekli olmadığını görür. Binbir zahmet ve alışkanlık sebebiyle ibadet edecek olursa da bunu hal ile ve tam bir gönül rahatlığı içinde yerine getirmemektedir. Tam tersine yaptığı amelinin -tabiri caiz ise- el ve ayaklarını kırmakta ve olması gerektiği gibi teslim etmemektedir. Fakat aynı adam cami ve cemaatlarda hazır bulunur ve umumun huzurunda bir ibadetle meşgul olacak olursa o ibadetini tam bir sevinç, kalb huzuru ve içtenlikle eda eder, rûku ve secdelerini uzatmaya, müstehaplarını güzel bir şekilde yerine getirmeye, cüzlerini ve şartlarını doğru bir şekilde eda etmeye meyleder!
Eğer insan biraz dikkatli olur da nefsini bunun illet ve sebebini soracak olursa, nefsi hemen mukaddes bir yol üzerine tuzak kurar ve insanı kör ve basiretsiz kılarak örneğin ona şöyle der: "Camide ibadetin sevabı daha çok veya cemaat şöyle böyle olduğundan dolayı neşat içerisindesin (içtenlik ve sevinçle yapıyorsun)" Eğer cami ve cemaatin dışında biryer ise, o zamanda şöyle der: " Başkalarına örnek olmak ve onlara dini sevdirebilmek için halkın önünde ibadetlerini güzel bir suretle eda etmek sevaptır." Böylece riyakar nefis, insanı mümkün olan her vesileyle kandırmakta, aldatmaktadır. Halbuki bu neşat ve sevinç, çaresiz ve zavallı insanın düçar olduğu o kalbî hastalıklardan kaynaklanmıştır. Fakat o kendini sağlam ve afiyette bildiğinden tedavi olmayı aklından bile geçirmemektedir. Kendisini sağlam bilen bir hastanın iyileşmesi elbette ümit edilemez. Zavallı kendi batınî ve kalbî amellerini insanlara göstermek istemektedir de bundan haberi bile yoktur. İşte bu "riya" denilen sinsi ve pis hastalıktır. Bu pis hastalık günajı ibadet suretinde göstermekte ve gösteriş yapmayı dini yayma kalıbında sunmaktadır. Diğer bir ifadeyle; "riya'nın güzel amellerde biçimlenmiş şeklidir! " Müstehap ibadetleri gizlice kılmak ve açıkta onu eda etmek istemektedir? Topluluk içinde Allah korkusundan tam bir içtenlik ve sevinç içinde ağlamaktadır; Ama gizlice ve halvet köşelerinde her ne kadar zorlanıyorsa da bir türlü gözleri yaşarmamaktadır. Allah korkusuna ne oldu ki sadece cemaatlerde ortaya çıkıyor? Kadir gecelerinde de öyle! Onlarca insan içerisinde yüz rekat sünnet namazı kılan, birkaç cüz Kur'an okuyan, ağlayıp sızlayan, ah-vah eden aynı insan, yalnız başına kadir gecesini ihya ettiğinde, on rekat namaz kıldığında beli ağrımakta ve hali müsait olmamaktadır!
Eğer insanın amelleri sadece Allah rızası, rahmet kazanma vesilesi veya cennet şevki ve cehennem korkususundan ise, niçin yaptığı her işinde insanların kendisini övmesini istemektedir?
Kulağı halkın dilinde ve gönlü onların yanında olup ne zaman kendisini öveceklerini beklemektedir: "Beyfendi ne kadar da dindar, namazlarını vaktinde kılan ve sünnetlerine özen gösteren bir kimsedir" demeleri veya "Beyfendi ne kadar da dürüst ve doğru bir kimsedir! İşlerinden şöyle veya böyledir." diye kendisini övmelerini arzulamaktadır. Eğer maksat Allah'ın rızası ise o zaman bu aşırı sevgi de neyin nesi? Dikkat etmek lazım ki bu türden bir sevgi, pis riya ağacından kaynaklanmaktadır. Elden geldiği ölçüde insan bu türden arzuları ıslah etmeli ve yibe mümkün olduğu ölçüde kendini bu gibi nefsi sevgilerden halis kılmaya özen göstermelidir.
(1) - Usul-i Kafi, c.2, s.295, Kitabu'l-İman ve'l Küfr, Babu^r-Riya, 8. hadis.
Burada bir meseleye açıklık getirmekte yarar vardır şöyle ki: İster iyi, ister kötü tüm melekelerin (huyların) birçok dereceleri vardır. Bazen iyi melekelerin bazı dereceleriyle nitelenmiş olmak ve kötü melekelerin de bazı (en küçük) derecelerinden münezzeh olmak Evliyanın veya ialhî ariflerin özelliklerinden sayılır. Sahip bulundukları makam mucibince birinci grup için (Evliya) bir eksiklik sayılan o sıfatlar, normal insanlar için bir eksiklik değildir. Belki bir bakıma kemaldir de! Veya bir grup için güzel olan kimi sıfatlar diğer bir grup için kötülük sayılabilir.
Bunlardam biri de şu anda bahsetmekte olduğumuz riya'dır. Riyanın tüm derecelerinden halis olmak evliyanın özelliklerindendir ve diğer insanlar bu hususta evliyaya ortak olamazlar! Örneğin, halkın genelinin riyadan yalnızca bir makamı ile nitelenmiş olmaları, sahip bulundukları konum itibariyle bir eksiklik ve noksanlık sayılmaz. Onların iman ve ihlaslarına da bir zararı olmaz. Mesela halkın geneli fıtratları gereği yaptıkları iyiliklerinin ve hayırlarının başkaları tarafından bilinmesini isterler. Hayırları açığa çıksın niyetiyle yapmasalar da nefisleri fıtraten bu sevgiyi beslemektedir. Bu, amelin batıl olmasını veya küfür, şirk ve nifakı gerektirmez. Fakat bu mesele evliya için bir eksikliktir, onların nazarında şirk ve nifaktır. Şirkin tüm makamlarından münezzeh ve beri olmak evliyanın makamlarından ilkidir. Onlar için burada zikredemeyeceğimiz diğer makamlar da vardır. Hatta Ehl-i beyt imamları (a.s): "Bizim ibadetlerimiz hürlerin ibadetidir. Yani sadece Allah sevgisi içindir, cennet ihtirası ve cehennem korkusu sebebiyle değildir." (1) diye buyurmuşlardır. Bu onların sıradan makamları ve velayetin ilk derecesidir. Onlar için ibadetlerinde bizlerin idrakine sığmayan, aklımızın almadığı nice ibadet ve haller vardır.
Yapılan bu izahattan sonra şöyle bir sonuca varabiliriz:
Şeyh Saduk'un Emire'l-Müminin vasıtasıyla Resulullah'dan (s.a.a) naklettiği
- "Riyakar kimsenin üç alameti vardır; İnsanlar kendisini gördüğü sürece neş'et ve sevinç içinde olur: Tek başına kalınca uyuşuk davranır ve tüm işlerinde övülmeyi, taktir edilmeyi sever." hadisi ile Zurare'nin Ebi Cafer'den naklettiği hadisinin arasını birleştirmek de mümkündür. O hadiste yer aldığına göre Zurare şöyle diyor: "Hz. İmam Bakır'a, "Adamın biri hayırlı bir iş yapıyor ve yaptığı o hayırlı işi herhangi bir insan görünce de çok seviniyor" diye arz edince İmam şöyle buyurdu: "Bu hayrı insanlar için yapmadığı taktirde hiçbir sakıncası yoktur. Zira herkes halk içinde kendisi için bir hayrın zahir olmasını sever."(2)
Hadisten anlaşıldığı kadarıyla Riya ile Sum bir bakıma ayrı şeyler olmasıyla birlikte bir açıdan da aynı şeydirler. "Sum", yapılan bir şeyin duyulması anlamını taşır. Bu da iki derecedir. 1-) Bir ameli yalnızca insanların kalbini kazanmak ve kendi iyilik ve hasletlerini insanlara duyurmak (sum'

(1) - İmam şöyle buyurmuştur: "İbadet üç kısımdır: Bir kısmı, aziz ve celil olan Allah'a korkudan ibadet eder; bu kölenin ibadetidir. Bir kısmı da Allah'a Tebarek ve Teala'dan sevap ümit ederek ,badet eder. Bu da işçilerin ibadetidir. Bir kısmı da aziz ve celil olan Allah'a sevgiden dolayı ibadet ederler. Bu da hürlerin ibadetleridir ve bu en üstün ibadettir." Usul-i Kafi, c.3, s.131, Kitabu'l-İman ve'l-Küfr, Babu'l-İbadet, 5. hadis.
(2) - Usul-i Kafi, c.2, s.297, Kitabu'l-İman ve'l-Küfr, Riya Babı 18. Hadis.