Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: -" Riya'nın her türlüsü şirk'tir. Şüphesiz ki insanlar için amel eden kimsenin sevabı insanların üzerine, Allah için amel eden kimsenin sevabı da Allah'ın üzerinedir."(1)
Riya'nın Tarifi :
Hiçbir ilâhi maksat gözetmeksizin başkalarının kalbinde bir makam edinmek yada iyilik, doğruluk, emanet ve diyanet ehli bir kimse olarak başkalarının nezdinde şöhret kazanmak için iyi bir amelini veya beğenilmiş herhangi bir hasletini yada hak inancını diğerlerine göstermeye veya gösteriş yapmaya "riya" denir.
Demek oluyır ki, itikatta, haslette ve de amelde olmak üzere riya, kendini üç makamda gösterir.
(1) - Usul-ü Kâfi, c.2, s.293, Kitabu'l-İman ve'l-Küfr, Riya babı, 3.hadis.
1 - İTİKATTA RİYA
Bu makamda (konumda) tahakkuk eden riyanın, iki derecesi (aşaması) vardır.
a-) İnsanın dindar bir şahıs olarak şöhret kazanmak yada diğerlerinin kalplerinde makam edinmek maksadıyla kendi inandığı hak inancını bizzat izhar etmek suretiyle yapmış olduğu riya. Örneğin birisi kalkıp da sözlü olarak gerçek olan şu inancını Allah'ın rızasını gözetmeksizin ve yukarıda işaret ettiğimiz kazanımları gözönüne alarak şöyle söyleyebilir: "Ben varlık aleminde Allah'tan başka hiç bir şeyi müessir (etki sahibi) olarak kabul etmiyorum." Diğer bir ifadeyle: "Herşey Allah'tandır." Yada şöyle söyleyebilir: "Ben Allah'tan başka hiç kimseye tevekkül etmiyorum (yani güvenmiyorum)." Bu tür inançlar her ne kadar doğru ve yerinde bir inaçtırsa da, fakat bunun itirafcısı şayet Allah rızasını gözetmeksizin ve bir takım nefsi maslahat ve menfaatlara binaen söylemiş olursa, riyaya girmiş olur.
b-) Bu makamda ikinci bir tür riya daha vardır. Maalesef (Allah'a sığınırım) halk içerisinde de en yaygın riya türlerinden biridir. Bu türden riya, bizzat şahısın itirafıyla/söylemiyle yapılan riya değildir. Kinaye/işaret yoluyla yaptığı riyadır. Örneğin herhangi bir topluluk içerisinde Allah'a tevekkül/güven ile ilgili bir konu açılsa, yada Allah'tan gelen kaza ve kaderden söz edilse, riyakar insan kendisinin de kalbi derinlikleri ile Allah'a güvendiğini yada kaza ve kadere teslim olduğunu karşısındakilere göstermek için, söz ile müdahele etmez de, derin bir ah çekerek ve kafasını da sallayarak ima yoluyla anlatmaya çalışır. İşte bu da riya türlerinden bir türdür.
2 - HASLET (HUYLAR)'TE RİYA
Haslet, insanın sahip olduğu güzel yada çirkin huylar demektir. Sözkonusu bu huylarıyla da insan riya'ya düşmüş olur. Haslet ile riya'ya düşmenin iki derecesi (boyutu) vardır :
a-) İnsan'ın sahip olduğu övülmüş ve faziletli (üstün) hasletlere sahip bulunduğundan söz etmesi şeklinde. (Örneğin şecaet/yiğitlik, merhamet ve sehavet/cömertlik gibi sıfatlarının olduğundan bahsetmesi gibi.)
b-) Yerilmiş haslet ve kötü huylardan (meleke) beri/uzak olduğunu söyleyerek, nefsini tezkiye edilmiş olarak göstermesi şeklinde.
İşte bir insan bu gibi iyi yada kötü huylarından bahsederken, şayet Allah'ın rızası dışında toplumun sevgisini kazanmak yada şöhret elde etmek niyetiyle bunu yapmış olursa, riyaya düşmüş olur.
3 - AMEL'DE (FIKIH) RİYA
Amelde riya, genelde halk özelde ise Fakihler (İslâm Hukukcuları) arasında akla gelen ilk riya türüdür. Oysa ki itikatta (inançta) ve haslette (kazanılan huylarda) yapılan riya, amelde (fıkıhta) yapılan riyadan hem daha korkunç hem de daha sonra da açıklayacağımız gibi daha tehlikeli olan riyadır.
Amelde/fıkıhta yapılan riya da iki aşamalı bir riya türüdür. Diğer bir ifadeyle bu tür riyanın da diğerlerinde olduğu gibi iki derecesi vardır.
a-) İnsanın şer'i ibadet ve amelleri yada aklî üstünlüklerini sırf halka göstermek ve insanların kalplerini kendisine celbetmek maksadıyla izharda bulunması şekliyle yapılan riya.
b-) İnsanın haram bir işi yada kötü bir düşünceyi yine halka göstermek ve insanların kalplerini kendisine celbetmek maksadıyla terketmesi şeklinde yapılan riya. Dolayısıyla her iki surette de şayet Allah'ın rızası gözetilmez ve amaç yalnızca halka göstermek ve gösterişte bulunmak olursa, o şahıs riyaya düşmüş olur.
RİYANIN EN TEHLİKELİ OLANI
Yukarıda izah ettiğimiz üç türlü riyaların içerisinde en tehlikeli olanı, en zoru, akibeti hepsinden daha kötü ve zulmeti tüm riyalardan daha fazla ve daha büyük sayılanı, elbetteki itikatta/inançta yapılan riyadır.
Bu türden bir riyanın sahibi, gerçekte açığa vurduğu inançlara bizzat kendisi inanmadığı için, ebedi olarak cehennemde kalacak münafikler cümlesinden sayılır. Bundan dolayı da ebedi olarak helake uğrar ve azabı da diğer azapların en şiddetlisi olur. Fakat açıkladığı inancına/itikatına iman eder de, bununla birlikte halkın kalbinde de mevki ve makam kazanmak için izharda bulunursa, bu taktirde münafıklar cümlesinden sayılmaz. Yine de bu şekilde bir riya da iman nurunun kalbinden çıkmasına ve yerine küfür zulmetinin (karanlığının) yerleşmesine sebep olur. Zira böylesine bir şahıs, şayet inanmadığı bir inancı halka karşı onların kalbinde yer edinmek için açıklarsa, bu aşamada da gizli şirk sebebiyle müşrik olur. Çünkü sahibi bizzat Hak Teala olan ve yalnızca Allah'a halis kılınması gereken ilahî marifetleri (hak inançları) insanlara teslim etmiş ve başkalarını buna ortak kılmıştır. Diğer bir ifadeyle, şeytana onda tasarruf hakkı tanımıştır. Dolayısıyla artık bu kalbin Allah için olmadığı gün gibi aşikardır.
Ariflerin de beyan ettikleri gibi iman, başlangıcı ilim olmakla birlikte kalbi amellerden ibarettir. Diğer bir ifadeyle iman, aklın elde ettiği bilgiyi kalbin onaylaması (tasdiği)dir. Salt ilim değildir, kalbin o ilmi tasdik ettikten sonra eyleme dönüştürmesidir (bedene havale etmesidir). Öyleki, "Riya'nın her çeşidi şirk'tir." diye buyuran hadis-i şerif de bu hakikati ifade etmektedir.
Riya denilen bu helak edici facia, kalp evinin Allah'tan başkalarına mahsus bir hale gelmesine ve bu zifr-i karanlığın yavaş yavaş sahibinin bu dünyadan imansız olmasına sebep olmaktadır. Kişinin sahip olduğu bu "hayali iman", anlamsız bir resim, ruhsuz bir ceset ve akılsız bir kafa konumundadır. Bundan dolayı da Allah katında asla kabul görmez... Nitekim konunun başında da naklettiğimiz hadiste, İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle söylemiştir :
- "Allah-u Teala şöyle buyuruyor: Ben en hayırlı şerikim (ortağım). Her kim yaptığı herhangi bir amelde bana başkasını şerik (ortak) kılacak olursa, ben sadece sırf halisane benim için olanını kabul ederim."(1)
(1) - el-Kafi, c.2, Kitabu'l-İman ve'l-Küfr, Riya Babı, 9. Hadis.
Hadisten de anlaşıldığı üzere kalbi ameller halis olmadığı taktirde Hak Teala tarafından kabul görmemekte ve itina edilmemektedir. Yüce Allah sırf kendi için olmayan amelleri, gösteriş olsun diye amel eden şahsın kendisine iade etmektedir. Bir tür: "Ben amelde ortaklığı kabul etmiyorum, bana ayırdığın hissemi de bana ortak ettiğin şahısa devrediyorum, git karşılığını ondan al, çünkü bana ortak yaptığın o kimsenin de benim gibi birisi olması gerekir. Benim dışımdaki herşey Benim Kûfüvüm (emsalim) olmayacağına göre, sen ki o kimseyi benim seviyeme çıkarıp bana ortak ettin (şirk koştun), o halde Ben bu ameli senden kabul etmiyor ve hissemi bana ortak koştuğun kimseye veriyorum." demektir.
Belki de denilebilir ki böylesine bir şahıs, artık münafıklar zümresine katılmıştır. Zira böylesine kimselerin şirki gizli olduğu gibi nifakı da gizlidir. Zavallı şahıs kendisini mümin zannetmiş ama, hakikatte ilk önce müşrik sonra da münafık olmuştur. Dolayısıyla münafıkların azabını da tatmalıdır. Rabbim tümümüzü bu tür nifaktan korunmuşlardan eylesin... Amin...
Riya'nın Tarifi :
Hiçbir ilâhi maksat gözetmeksizin başkalarının kalbinde bir makam edinmek yada iyilik, doğruluk, emanet ve diyanet ehli bir kimse olarak başkalarının nezdinde şöhret kazanmak için iyi bir amelini veya beğenilmiş herhangi bir hasletini yada hak inancını diğerlerine göstermeye veya gösteriş yapmaya "riya" denir.
Demek oluyır ki, itikatta, haslette ve de amelde olmak üzere riya, kendini üç makamda gösterir.
(1) - Usul-ü Kâfi, c.2, s.293, Kitabu'l-İman ve'l-Küfr, Riya babı, 3.hadis.
1 - İTİKATTA RİYA
Bu makamda (konumda) tahakkuk eden riyanın, iki derecesi (aşaması) vardır.
a-) İnsanın dindar bir şahıs olarak şöhret kazanmak yada diğerlerinin kalplerinde makam edinmek maksadıyla kendi inandığı hak inancını bizzat izhar etmek suretiyle yapmış olduğu riya. Örneğin birisi kalkıp da sözlü olarak gerçek olan şu inancını Allah'ın rızasını gözetmeksizin ve yukarıda işaret ettiğimiz kazanımları gözönüne alarak şöyle söyleyebilir: "Ben varlık aleminde Allah'tan başka hiç bir şeyi müessir (etki sahibi) olarak kabul etmiyorum." Diğer bir ifadeyle: "Herşey Allah'tandır." Yada şöyle söyleyebilir: "Ben Allah'tan başka hiç kimseye tevekkül etmiyorum (yani güvenmiyorum)." Bu tür inançlar her ne kadar doğru ve yerinde bir inaçtırsa da, fakat bunun itirafcısı şayet Allah rızasını gözetmeksizin ve bir takım nefsi maslahat ve menfaatlara binaen söylemiş olursa, riyaya girmiş olur.
b-) Bu makamda ikinci bir tür riya daha vardır. Maalesef (Allah'a sığınırım) halk içerisinde de en yaygın riya türlerinden biridir. Bu türden riya, bizzat şahısın itirafıyla/söylemiyle yapılan riya değildir. Kinaye/işaret yoluyla yaptığı riyadır. Örneğin herhangi bir topluluk içerisinde Allah'a tevekkül/güven ile ilgili bir konu açılsa, yada Allah'tan gelen kaza ve kaderden söz edilse, riyakar insan kendisinin de kalbi derinlikleri ile Allah'a güvendiğini yada kaza ve kadere teslim olduğunu karşısındakilere göstermek için, söz ile müdahele etmez de, derin bir ah çekerek ve kafasını da sallayarak ima yoluyla anlatmaya çalışır. İşte bu da riya türlerinden bir türdür.
2 - HASLET (HUYLAR)'TE RİYA
Haslet, insanın sahip olduğu güzel yada çirkin huylar demektir. Sözkonusu bu huylarıyla da insan riya'ya düşmüş olur. Haslet ile riya'ya düşmenin iki derecesi (boyutu) vardır :
a-) İnsan'ın sahip olduğu övülmüş ve faziletli (üstün) hasletlere sahip bulunduğundan söz etmesi şeklinde. (Örneğin şecaet/yiğitlik, merhamet ve sehavet/cömertlik gibi sıfatlarının olduğundan bahsetmesi gibi.)
b-) Yerilmiş haslet ve kötü huylardan (meleke) beri/uzak olduğunu söyleyerek, nefsini tezkiye edilmiş olarak göstermesi şeklinde.
İşte bir insan bu gibi iyi yada kötü huylarından bahsederken, şayet Allah'ın rızası dışında toplumun sevgisini kazanmak yada şöhret elde etmek niyetiyle bunu yapmış olursa, riyaya düşmüş olur.
3 - AMEL'DE (FIKIH) RİYA
Amelde riya, genelde halk özelde ise Fakihler (İslâm Hukukcuları) arasında akla gelen ilk riya türüdür. Oysa ki itikatta (inançta) ve haslette (kazanılan huylarda) yapılan riya, amelde (fıkıhta) yapılan riyadan hem daha korkunç hem de daha sonra da açıklayacağımız gibi daha tehlikeli olan riyadır.
Amelde/fıkıhta yapılan riya da iki aşamalı bir riya türüdür. Diğer bir ifadeyle bu tür riyanın da diğerlerinde olduğu gibi iki derecesi vardır.
a-) İnsanın şer'i ibadet ve amelleri yada aklî üstünlüklerini sırf halka göstermek ve insanların kalplerini kendisine celbetmek maksadıyla izharda bulunması şekliyle yapılan riya.
b-) İnsanın haram bir işi yada kötü bir düşünceyi yine halka göstermek ve insanların kalplerini kendisine celbetmek maksadıyla terketmesi şeklinde yapılan riya. Dolayısıyla her iki surette de şayet Allah'ın rızası gözetilmez ve amaç yalnızca halka göstermek ve gösterişte bulunmak olursa, o şahıs riyaya düşmüş olur.
RİYANIN EN TEHLİKELİ OLANI
Yukarıda izah ettiğimiz üç türlü riyaların içerisinde en tehlikeli olanı, en zoru, akibeti hepsinden daha kötü ve zulmeti tüm riyalardan daha fazla ve daha büyük sayılanı, elbetteki itikatta/inançta yapılan riyadır.
Bu türden bir riyanın sahibi, gerçekte açığa vurduğu inançlara bizzat kendisi inanmadığı için, ebedi olarak cehennemde kalacak münafikler cümlesinden sayılır. Bundan dolayı da ebedi olarak helake uğrar ve azabı da diğer azapların en şiddetlisi olur. Fakat açıkladığı inancına/itikatına iman eder de, bununla birlikte halkın kalbinde de mevki ve makam kazanmak için izharda bulunursa, bu taktirde münafıklar cümlesinden sayılmaz. Yine de bu şekilde bir riya da iman nurunun kalbinden çıkmasına ve yerine küfür zulmetinin (karanlığının) yerleşmesine sebep olur. Zira böylesine bir şahıs, şayet inanmadığı bir inancı halka karşı onların kalbinde yer edinmek için açıklarsa, bu aşamada da gizli şirk sebebiyle müşrik olur. Çünkü sahibi bizzat Hak Teala olan ve yalnızca Allah'a halis kılınması gereken ilahî marifetleri (hak inançları) insanlara teslim etmiş ve başkalarını buna ortak kılmıştır. Diğer bir ifadeyle, şeytana onda tasarruf hakkı tanımıştır. Dolayısıyla artık bu kalbin Allah için olmadığı gün gibi aşikardır.
Ariflerin de beyan ettikleri gibi iman, başlangıcı ilim olmakla birlikte kalbi amellerden ibarettir. Diğer bir ifadeyle iman, aklın elde ettiği bilgiyi kalbin onaylaması (tasdiği)dir. Salt ilim değildir, kalbin o ilmi tasdik ettikten sonra eyleme dönüştürmesidir (bedene havale etmesidir). Öyleki, "Riya'nın her çeşidi şirk'tir." diye buyuran hadis-i şerif de bu hakikati ifade etmektedir.
Riya denilen bu helak edici facia, kalp evinin Allah'tan başkalarına mahsus bir hale gelmesine ve bu zifr-i karanlığın yavaş yavaş sahibinin bu dünyadan imansız olmasına sebep olmaktadır. Kişinin sahip olduğu bu "hayali iman", anlamsız bir resim, ruhsuz bir ceset ve akılsız bir kafa konumundadır. Bundan dolayı da Allah katında asla kabul görmez... Nitekim konunun başında da naklettiğimiz hadiste, İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle söylemiştir :
- "Allah-u Teala şöyle buyuruyor: Ben en hayırlı şerikim (ortağım). Her kim yaptığı herhangi bir amelde bana başkasını şerik (ortak) kılacak olursa, ben sadece sırf halisane benim için olanını kabul ederim."(1)
(1) - el-Kafi, c.2, Kitabu'l-İman ve'l-Küfr, Riya Babı, 9. Hadis.
Hadisten de anlaşıldığı üzere kalbi ameller halis olmadığı taktirde Hak Teala tarafından kabul görmemekte ve itina edilmemektedir. Yüce Allah sırf kendi için olmayan amelleri, gösteriş olsun diye amel eden şahsın kendisine iade etmektedir. Bir tür: "Ben amelde ortaklığı kabul etmiyorum, bana ayırdığın hissemi de bana ortak ettiğin şahısa devrediyorum, git karşılığını ondan al, çünkü bana ortak yaptığın o kimsenin de benim gibi birisi olması gerekir. Benim dışımdaki herşey Benim Kûfüvüm (emsalim) olmayacağına göre, sen ki o kimseyi benim seviyeme çıkarıp bana ortak ettin (şirk koştun), o halde Ben bu ameli senden kabul etmiyor ve hissemi bana ortak koştuğun kimseye veriyorum." demektir.
Belki de denilebilir ki böylesine bir şahıs, artık münafıklar zümresine katılmıştır. Zira böylesine kimselerin şirki gizli olduğu gibi nifakı da gizlidir. Zavallı şahıs kendisini mümin zannetmiş ama, hakikatte ilk önce müşrik sonra da münafık olmuştur. Dolayısıyla münafıkların azabını da tatmalıdır. Rabbim tümümüzü bu tür nifaktan korunmuşlardan eylesin... Amin...