Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Tevazu

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Tevazu

    Bir insanın değeri ancak sahip olduğu üstün ilahi değerlerle ölçülebilir. diğer bir deyimle insan, ancak kötülüklerden uzak durarak ve iyiliklere bürünerek değer kazanabilir.

    Kuranı kerimde bu konu, peygamberlerin geliş sebebi, yani “tezkiye ve talim” olarak açıklanmıştır. Kuranı kerimin peygamberlerin gönderiliş sebebi olarak açıkladığı “tezkiye ve talim” ise ahlak ilminin “takhliye ve tahliye” olarak nitelediği, kötülüklerden uzaklaşmak ve iyiliklere bürünmekten başka bir şey değildir.

    Diğer bir deyimle insanlar, her şeyden önce kendilerini kötülüklerden arındırmakla yükümlüdürler ve ikinci aşamada ise iyilik incileriyle kendi değerlerine değer katmalıdırlar.

    Yüce Allah kuranda şöyle buyuruyor:

    Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O'dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapkınlık içindeydiler.[1]

    Diğer bir ayette ise hz İbrahim’in şöyle dua ettiği zikredilmiştir:

    Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.[2]

    Örnek olarak, iki tarla düşünün, birisini saran çakıl taşlar ve her tarafını kuşatan yabani otlar o tarladan herhangi bir hasat alınmasına müsaade etmezken diğerinin bakımlı olması ve çakıl taşların temizlenip yabani otlardan arındırılmış olması ondan bol hasat ve bereketli ürünler alınmasına sebep oluyor. Birinci tarla bereketsiz ve sahibinin utanç kaynağı sayılırken ikinci tarla bereketli ve sahibinin kıvanç kaynağıdır.

    Günahlar ve Allah’ın yasakladığı işlerle yakın arkadaş olan insanlar, birinci tarlaya benziyorlar. kendilerini kötülüklerden arındırıp iyiliklerle süslemek için çalışan insanlar ise ikinci tarlaya benziyorlar.

    Peygamber efendimizin hayatını konu edinen siyer kitaplarımızda şöyle nakledilmiştir: Hatem-i Tai’nin kabilesi “Tay” kabilesinin İslam getirmemesi üzerine bu kabileyle Müslümanlar arasında yaşanan kanlı çatışma sonucu esir düşen Hatem-i Tai’nin kızı, bir fırsatta peygamberin önüne çıkıp kendisi tanıtıp babasının üstün özellikleri ve cömertliğini anlatınca, peygamber efendimiz şöyle buyurdular: Bu saydığın özellikler, müminlerin özellikleridir, baban Müslüman olsaydı onun için rahmet dilerdim. Daha sonra ise ashabına şöyle buyurdular: Onu serbest bırakın zira onun babası üstün ahlaki özellikleri severdi.

    Diğer bir yerde ise şöyle rivayet ediliyor: Savaşların birinde peygamber efendimizin süt kız kardeşini esir olarak o hazretin yanına getirdiklerinde peygamber efendimiz güler bir yüzle kardeşini karşılar ve kardeşini, üzerinde oturduğu hasırın üzerinde oturtup kendisi toprak üzerinde oturdular. Kısa bir sohbetin ardından kız kardeşinin gitmesine müteakip süt erkek kardeşi o hazretin yanına geliyor ancak peygamber efendimiz kız kardeşine gösterdiği ilgi ve saygıyı erkek kardeşine göstermez, bu farklı davranışları gören sahabenin sorusu üzerine ise peygamber efendimiz şöyle buyururlar: Ona daha iyi davrandım zira o, erkek kardeşinden daha fazla anne ve babasına saygı gösteriyor.

    Bu olayda peygamber efendimizin ne denli alçakgönüllü olduğunu görüyoruz ancak ondan da önemlisi peygamber efendimizin ahlaki güzelliklere ne denli önem verdiği gözümüze çarpıyor.

    Peygamber efendimizin izinden gittiğini iddia eden bütün Müslümanlara düşen ilk görev ise peygamber efendimizin değer verdiği değerlere değer vermek ve bu değerleri hayatlarına yansıtmaktır. Ancak ve ancak bu değerleri koruyan bir toplum, sağlam ve sağlıklı bir toplum teşkil edebilir. Bu değerlerden yoksun toplumlar ise huzursuzluklarla aynı çatı altında yaşamak zorundadırlar.

    Yüce Allah, Furkan suresinin 63 ila 75 ayetlerinde has kullarını övüyor ve bu kulların on iki özelliğini açıkladıktan sonra şöyle buyuruyor: İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır. Orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir yerleşme ve ikamet yeridir.[3]

    Bu yazı dizisinde Allah’ın izniyle bu ayette zikredilen özellikleri açarak detaylı bir şekilde Allah’ın has kullarının özelliklerini açıklığa kavuşturmayı hedefliyoruz.





    Allah’ın has kullarının ilk özelliği: Tevazulu ve alçakgönüllü olmak.

    Yüce Allah, has kullarının ilk özelliğini şöyle açıklıyor: Rahmân'ın(has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler.[4]

    Kibir ve kendini büyük görme özelliği, insanı gaflete düşürerek kendi eksikliklerini görmemesine ve bunun sonucunda da felakete sürüklenmesine sebep olduğu gibi, büyüklenmemek ve alçakgönüllü olmak mutluluklara açılan bir saadet kapısıdır.

    Tevazu iki çeşittir: 1- İbadetin ana rüknü olan, Allah’a karşı tevazulu olmak. 2- İmanlı insanlar karşısında veya olumlu etki yaratacağı bilinen diğer insanlara karşı tevazulu olmak.




    Allah’a karşı tevazulu olmak.

    Allah’a karşı tevazulu olmanın başlıca göstergesi Allah’ın emirlerine uymak ve Allah’a karşı gelmemektir, öyle ki insan, sahip olduğu bütün varlığını ondan bilmelidir ve kendisini Allah’a karşı bir hiç saymalıdır, Allah’ın verdikleri için kayıtsız şartsız şükretmelidir ve Allah’a karşı bencillik içeren herhangi bir davranışta bulunmamalıdır.

    Allah’a karşı tevazulu olmak imanın yegane anahtarıdır ve insan ancak bu şekilde yüce Allah’ın yakınlığını kazanabilir. Buna karşın Allah’a karşı kibirli olmak ve kendini bir şey zannetmek, bütün kötülükler ve felaketlerin başlangıç noktasıdır.

    İmam Sadık (as) şöyle buyuruyor: Peygamber efendimiz peygamberliğe seçildiği günden itibaren vefat edene dek Allah’a karşı tevazulu olabilmek için bir yere sırtını yaslayarak yemek yemedi.


    vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
    [center]

    #2
    Ynt: Tevazu

    Peygamber efendimizin kölelerle birlikte yemek yemesine ve onlardan birsiymiş gibi giyinmesine itiraz eden bir kadına, peygamber efendimizin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Hangi kul benden daha kuldur.

    Hz Ali (as) kendisini ve yaptığı iyilikleri Allah’ın yüceliği karşısında bir hiç olarak görürlerdi. Hz Ali’nin çokça infak etmesine ve kendisine hiçbir şey ayırmamasına itiraz eden birisine hz Ali (as) şöyle buyurmuştur: Evet, Allah’a yemin ederim yaptıklarımdan sadece birisinin Allah katında kabul edildiğini bilseydim bu kadar infak etmezdim ancak bunu bilmediğim için en azından birisinin kabul edilmesi umuduyla bu işe devam edeceğim.

    Bu sözler hz Ali’nin kendisini ve yaptığı işleri, yüce Allah ve onun verdikleri karşısında ne denli küçük gördüğünü gösteriyor.

    Büyük Arif Veram Bin Ebi Firas şöyle naklediyor: Allah’ın has kulları ve evliyalarından olan birisinin yaşadığı kentte üst üste gelen deprem ve sel felaketleri üzerine birçok insan hayatını kaybediyor ve arda kalan insanlar dua etmesi için bu evliyanın yanına giderler. Bu evliya ise kapısına gelenlere şöyle cevap verir: Bu felaketlerin asıl sebebinin ben olmadığım ne malum, bu fakirin duasının kabul olması ne malum.

    Evet, Allah’ın has kulları Allah’a karşı kendilerini bir hiç görürler ve onun dergahına tevazu ile yaklaşırlar.

    Yüce Allah şöyle buyuruyor: Ey insanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O'dur.[




    İnsanlara karşı tevazulu olmak.

    Tevazu ve alçakgönüllü olmanın bir diğer şekli ise insanlara karşı tevazulu olmaktır. Anne-baba ve aile bireyleri, komşular, arkadaşlar ve diğer insanlar karşısında kibirli davranışlardan kaçınmak ve bunun yerine alçakgönüllü olmayı tercih etmek her zaman insanları birbirine yaklaştıran bir etken olmuştur.

    Tevazu, sanıldığının aksine her zaman insanın toplumdaki makamını yücelten bir etkendir. Diğer bir deyimle tevazulu bir insan her zaman etrafındaki insanların gözünde yüce bir insan olarak yer etmiştir.

    Yukarıda bahsi geçen ayette yüce Allah tevazulu yürümeyi alçakgönüllülüğün bir simgesi olarak anıyor ve bu tür insanları kendi has kulları olarak diğer insanlara tanıtıyor.




    Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor: Sizi üç şeye yönlendirmedikçe bilgin ve alimlerle oturup kalkmayın. kibirden uzaklaştırıp tevazu’ya yönlendirmedikçe, sorumsuzluktan uzaklaştırıp sorumluluk ve doğrulara yönlendirmedikçe, cahillikten alı koyup bilgiye doğru yönlendirmedikçe.

    Tevazu ve alçakgönüllü olmanın birçok göstergesi olabilir. tevazulu yürümek ise bunlardan sadece birisidir.

    Hz Lokman’ın oğluna dönük nasihatlerini kuranda okuduğumuzda şöyle bir ayet gözümüze çarpıyor: Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.[6]

    Diğer bir ayette ise yüce Allah, peygamber efendimize hitaben şöyle buyuruyor: Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca ulaşabilirsin.[7]

    Aslında insan, yaşadığı dünya ve içindeki olağanüstü varlıkların farkında olursa kendi küçüklük ve hakirliğini daha iyi algılayabilir ve böylelikle kendisini daha kolay kibir ve zararlarından uzak tutabilir ancak gaflet perdesi insanın aklını örttüğünde insan, kendisini büyük ve belki de en büyük varlık olarak görüyor. bunun sonucunda ise kibir kuyusuna düşüp karanlık bir dünyanın kapılarını kendisine aralıyor.

    Hz Ali (as) muttaki insanların özelliklerini açıkladığı konuşmasının bir bölümünde şöyle buyuruyor: Yürüyüşleri tevazu üzeredir.



    Peygamber efendimizin hayatından bazı örnekler.

    Siyer kitaplarında şöyle okuyoruz: Bir gün peygamber efendimiz bir topluluğun yanına yaklaştığında onlar, saygı gereği ayağa kalktılar. Ancak peygamber efendimiz bu davranışı beğenmeyip şöyle buyurdular: Acemlerin (Arap olmayanların) birbirlerine saygı gösterdiği gibi ayağa kalkmayın.

    Enes bin malik şöyle naklediyor: Bu olaydan sonra artık insanlar peygamberle karşılaştıklarında ayağa kalkmıyorlardı, zira peygamberin bundan hoşlanmadığını biliyorlardı.

    Peygamber efendimizin, her zaman, bulunduğu odanın başucunda değil de ayak kısmında oturduğu ise bütün siyer kitaplarında nakledilmiştir.

    İmam Sadık (as) şöyle buyuruyor: Peygamber efendimizin palansız merkebe binmesi ve toprak üzerinde oturması o hazretin ne denli tevazulu olduğunu gösteren birer göstergedir. Peygamber efendimiz kölelerle birlikte yemek yer yoksullara ise kendi eliyle yemek yedirirdi. Peygamber efendimiz merkebe biner ve diğer birisine de aynı bineğe bindirirdi. Peygamber efendimizin tevazusunu gösteren diğer davranışları ise çok tevazulu bir şekilde sofraya oturması, eliyle yemek yemesi, kendi elleriyle koyunlarının sütünü sağması, yırtılan ayakkabısına kendi eliyle yama yapması, evi süpürmesi, devesine kendisinin bakması, evin hizmetçisiyle birlikte buğday ve arpa öğütmesi, hamur yapımında yardımcı olması, evin ihtiyaçlarını çarşıdan alıp eve getirmesi, yoksullarla birlikte oturup kalkması, onlarla birlikte yemek yemesi ve kendi elleriyle onlara yemek yedirmesidir.

    Siyer kitaplarında şöyle nakledilmiştir: Bir gün peygamber efendimiz sokaktan geçerken bir grup insanın bir delinin başında toplanıp onunla alay ettiğini görünce onlara yaklaşıp şöyle buyurdu: Bu gördüğünüz adam hastadır. Size gerçek delinin kim olduğunu söyleyeyim mi? Gerçek deli, kibirle yürüyen, sürekli yanlarına bakıp omzunu yukarı atan. insanların, hayrından umutlarını kestiği ve şerrinden amanda olmadığı kişidir.



    Hz Ali’nin tevazusu.

    Hz Ali (as)’ın hayatı baştan başa tevazulu ve alçakgönüllü davranışlarla süslenmiştir öyle ki peygamber efendimiz hz Ali’ye Ebu Turab, yani toprak babası diye hitap ederdi. Toprak, Arap kültürü dahil olmak üzere birçok kültürde alçakgönüllülüğün bir simgesidir ve hz Ali’nin bu lakapla anılması o hazretin ne denli tevazulu ve alçakgönüllü olduğunu gösteriyor.

    İmam Hasan Askeri (as) babaları vasıtasıyla kendisine ulaşan bir hadiseyi şöyle naklediyor: Hz Ali (halife olduğu dönemde) bir baba ve oğlunu evinde misafir olarak ağırlar. misafirlerini odanın üst kısmında oturtup kendisi de odanın alt kısmında kapı yanında oturan hz Ali, misafirlerine yemek ikramında bulunduktan sonra su ve leğen ister, baba misafirin elini yıkamak için hz Ali’nin kendisi su dökmek isteyince, misafir bu davranıştan utandığını söyleyerek imtina eder ve şöyle söyler: Yüce Allah’ın beni bu halde görmesinden utanıyorum. Hz Ali misafirinin bu sözü üzerine şöyle buyurur: Bu hal utanılacak bir hal değildir, tam aksine çok güzel bir haldir zira yüce Allah beni, hiçbir karşılık beklemeksizin yalnızca onun rızası için bir iş yaparken görüyor. Hz Ali misafirinin ısrarlı karşı koymalarına rağmen onun eline su döküp, ellerini yıkamasını sağlar, daha sonra ise oğlu Muhammed Bin Hanefiye’ye şöyle buyurur: Oğlum şimdi sen kalk ve diğer misafirimizin eline su dök. eğer yalnızca o, misafirimiz olsaydı bu işi ben yapardım ancak yüce Allah, baba ve oğla aynı davranılmasından hoşlanmaz, dolayısıyla babasının eline ben su döktüğüm gibi şimdi de sen oğlunun eline su dökmelisin. Bunun üzerine Muhammed bin hanefiye de diğer misafirin eline su döker ve elini yıkamasını sağlar.

    İmam Hasan Askeri bu hadiseyi naklettikten sonra şöyle buyuruyor: Bu şekilde hz Ali’ye uyan kişi, gerçek şiadır.

    Zeyd bin Ali (as) şöyle naklediyor: Hz Ali (as) beş yerde ayakkabılarını çıkarıp çıplak ayakla yürürdü. 1- Ramazan bayramında, bayram namazına giderken. 2- Kurban bayramında, bayram namazına giderken. 3- Cuma gününde, Cuma namazına giderken. 4- Hasta ziyaretine giderken. 5- Cenaze uğurlarken. Bu davranışın sebebi olarak da şöyle buyururlardı: Bunlar Allah’a isnat edilen işlerdir, bu işlerde (tevazu gereği) yalın ayak olmak isterim.

    İmam sadık (as) şöyle naklediyor: Bir gün hz Ali at üzerinde giderken birkaç atlının arkasından geldiğini fark eder ve bunun üzerine dönüp onların herhangi bir ihtiyaçları olup olmadığını sorduktan sonra kendilerinin geri dönmelerini ister ve şöyle buyurur: Geri dönün zira insanın arkasında yürümek, kalplerin bozulmasına yol açar.

    Yani bir insanın arkasında yürümek, korumak amaçlı da olsa o insanın kibirlenmesine ve kendisini diğer insanlardan üstün bir varlık görmesine yol açabilir.

    Gerçek bu ki başta peygamber efendimiz olmak üzere bütün din büyüklerimizin hayatlarına baktığımızda bu kişilerin hayatında, sahip oldukları yüce makamlara rağmen tevazu ve alçakgönüllülükten başka bir şey görünmüyor.



    Olumlu ve olumsuz tevazu.

    Tevazu ve alçakgönüllü olmak her ne kadar tavsiye edilen bir eylem olsa da bazen yanlış ve yapılmaması gereken bir davranışa dönüşebilir. Örneğin kafirlere karşı tevazuda bulunmak kuranda yasaklanan davranışlardan birisidir.

    Yüce Allah şöyle buyuruyor: Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihat ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfüdür. Allah'ın lütfü ve ilmi geniştir.

    Ayette de açıkça görüldüğü üzere kafirlere karşı alçakgönüllü olmak ve tevazuda bulunmak Allah’ın beğenmediği bir davranıştır.

    Hz Ali şöyle buyuruyor: Zengin birisinin yanında, ondan umduğu bir menfaat için tevazuda bulunan kişi, imanının üçte birini kaybetmiştir.

    Diğer bir yerde ise şöyle buyuruyor: Allah’ın nezdindeki mükafatı elde etmek için yoksullara karşı tevazuda bulunan zenginlerin hali ne güzeldir ve ondan da güzeli, Allah’a tevekkül ederek zenginlerin yanında umursamaz davranan fakirlerin halidir.

    Uhud savaşında “Ebu Ducane Ensari” ismindeki bir sahabî çok güçlü ve gösterişli bir görünümle düşman askerleri karşısında kibir ve gururla yürüyünce peygamber efendimiz şöyle buyurdular: Bu yürüyüş tarzı, savaş durumu hariç, Allah’ın beğenmediği bir yürüyüş tarzıdır.

    Bu rivayetlere baktığımızda bütün tevazu gösterilerinin doğru olmadığını ve buna karşın da bütün kibir gösterilerinin yanlış olmadığını anlıyoruz.







    Çeviri/Zehranet.



    --------------------------------------------------------------------------------

    [1] - Cuma 2.

    [2] - Bakara 129.

    [3] - Furkan 74-75.

    [4] - Furkan 63.

    [5] - Fatir 15.

    [6] - Lokman 18.

    [7] - İsra 37.
    vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
    [center]

    Yorum

    YUKARI ÇIK
    Çalışıyor...
    X