Bir insanın değeri ancak sahip olduğu üstün ilahi değerlerle ölçülebilir. diğer bir deyimle insan, ancak kötülüklerden uzak durarak ve iyiliklere bürünerek değer kazanabilir.
Kuranı kerimde bu konu, peygamberlerin geliş sebebi, yani “tezkiye ve talim” olarak açıklanmıştır. Kuranı kerimin peygamberlerin gönderiliş sebebi olarak açıkladığı “tezkiye ve talim” ise ahlak ilminin “takhliye ve tahliye” olarak nitelediği, kötülüklerden uzaklaşmak ve iyiliklere bürünmekten başka bir şey değildir.
Diğer bir deyimle insanlar, her şeyden önce kendilerini kötülüklerden arındırmakla yükümlüdürler ve ikinci aşamada ise iyilik incileriyle kendi değerlerine değer katmalıdırlar.
Yüce Allah kuranda şöyle buyuruyor:
Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O'dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapkınlık içindeydiler.[1]
Diğer bir ayette ise hz İbrahim’in şöyle dua ettiği zikredilmiştir:
Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.[2]
Örnek olarak, iki tarla düşünün, birisini saran çakıl taşlar ve her tarafını kuşatan yabani otlar o tarladan herhangi bir hasat alınmasına müsaade etmezken diğerinin bakımlı olması ve çakıl taşların temizlenip yabani otlardan arındırılmış olması ondan bol hasat ve bereketli ürünler alınmasına sebep oluyor. Birinci tarla bereketsiz ve sahibinin utanç kaynağı sayılırken ikinci tarla bereketli ve sahibinin kıvanç kaynağıdır.
Günahlar ve Allah’ın yasakladığı işlerle yakın arkadaş olan insanlar, birinci tarlaya benziyorlar. kendilerini kötülüklerden arındırıp iyiliklerle süslemek için çalışan insanlar ise ikinci tarlaya benziyorlar.
Peygamber efendimizin hayatını konu edinen siyer kitaplarımızda şöyle nakledilmiştir: Hatem-i Tai’nin kabilesi “Tay” kabilesinin İslam getirmemesi üzerine bu kabileyle Müslümanlar arasında yaşanan kanlı çatışma sonucu esir düşen Hatem-i Tai’nin kızı, bir fırsatta peygamberin önüne çıkıp kendisi tanıtıp babasının üstün özellikleri ve cömertliğini anlatınca, peygamber efendimiz şöyle buyurdular: Bu saydığın özellikler, müminlerin özellikleridir, baban Müslüman olsaydı onun için rahmet dilerdim. Daha sonra ise ashabına şöyle buyurdular: Onu serbest bırakın zira onun babası üstün ahlaki özellikleri severdi.
Diğer bir yerde ise şöyle rivayet ediliyor: Savaşların birinde peygamber efendimizin süt kız kardeşini esir olarak o hazretin yanına getirdiklerinde peygamber efendimiz güler bir yüzle kardeşini karşılar ve kardeşini, üzerinde oturduğu hasırın üzerinde oturtup kendisi toprak üzerinde oturdular. Kısa bir sohbetin ardından kız kardeşinin gitmesine müteakip süt erkek kardeşi o hazretin yanına geliyor ancak peygamber efendimiz kız kardeşine gösterdiği ilgi ve saygıyı erkek kardeşine göstermez, bu farklı davranışları gören sahabenin sorusu üzerine ise peygamber efendimiz şöyle buyururlar: Ona daha iyi davrandım zira o, erkek kardeşinden daha fazla anne ve babasına saygı gösteriyor.
Bu olayda peygamber efendimizin ne denli alçakgönüllü olduğunu görüyoruz ancak ondan da önemlisi peygamber efendimizin ahlaki güzelliklere ne denli önem verdiği gözümüze çarpıyor.
Peygamber efendimizin izinden gittiğini iddia eden bütün Müslümanlara düşen ilk görev ise peygamber efendimizin değer verdiği değerlere değer vermek ve bu değerleri hayatlarına yansıtmaktır. Ancak ve ancak bu değerleri koruyan bir toplum, sağlam ve sağlıklı bir toplum teşkil edebilir. Bu değerlerden yoksun toplumlar ise huzursuzluklarla aynı çatı altında yaşamak zorundadırlar.
Yüce Allah, Furkan suresinin 63 ila 75 ayetlerinde has kullarını övüyor ve bu kulların on iki özelliğini açıkladıktan sonra şöyle buyuruyor: İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır. Orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir yerleşme ve ikamet yeridir.[3]
Bu yazı dizisinde Allah’ın izniyle bu ayette zikredilen özellikleri açarak detaylı bir şekilde Allah’ın has kullarının özelliklerini açıklığa kavuşturmayı hedefliyoruz.

Allah’ın has kullarının ilk özelliği: Tevazulu ve alçakgönüllü olmak.
Yüce Allah, has kullarının ilk özelliğini şöyle açıklıyor: Rahmân'ın(has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler.[4]
Kibir ve kendini büyük görme özelliği, insanı gaflete düşürerek kendi eksikliklerini görmemesine ve bunun sonucunda da felakete sürüklenmesine sebep olduğu gibi, büyüklenmemek ve alçakgönüllü olmak mutluluklara açılan bir saadet kapısıdır.
Tevazu iki çeşittir: 1- İbadetin ana rüknü olan, Allah’a karşı tevazulu olmak. 2- İmanlı insanlar karşısında veya olumlu etki yaratacağı bilinen diğer insanlara karşı tevazulu olmak.

Allah’a karşı tevazulu olmak.
Allah’a karşı tevazulu olmanın başlıca göstergesi Allah’ın emirlerine uymak ve Allah’a karşı gelmemektir, öyle ki insan, sahip olduğu bütün varlığını ondan bilmelidir ve kendisini Allah’a karşı bir hiç saymalıdır, Allah’ın verdikleri için kayıtsız şartsız şükretmelidir ve Allah’a karşı bencillik içeren herhangi bir davranışta bulunmamalıdır.
Allah’a karşı tevazulu olmak imanın yegane anahtarıdır ve insan ancak bu şekilde yüce Allah’ın yakınlığını kazanabilir. Buna karşın Allah’a karşı kibirli olmak ve kendini bir şey zannetmek, bütün kötülükler ve felaketlerin başlangıç noktasıdır.
İmam Sadık (as) şöyle buyuruyor: Peygamber efendimiz peygamberliğe seçildiği günden itibaren vefat edene dek Allah’a karşı tevazulu olabilmek için bir yere sırtını yaslayarak yemek yemedi.
Kuranı kerimde bu konu, peygamberlerin geliş sebebi, yani “tezkiye ve talim” olarak açıklanmıştır. Kuranı kerimin peygamberlerin gönderiliş sebebi olarak açıkladığı “tezkiye ve talim” ise ahlak ilminin “takhliye ve tahliye” olarak nitelediği, kötülüklerden uzaklaşmak ve iyiliklere bürünmekten başka bir şey değildir.
Diğer bir deyimle insanlar, her şeyden önce kendilerini kötülüklerden arındırmakla yükümlüdürler ve ikinci aşamada ise iyilik incileriyle kendi değerlerine değer katmalıdırlar.
Yüce Allah kuranda şöyle buyuruyor:
Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O'dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapkınlık içindeydiler.[1]
Diğer bir ayette ise hz İbrahim’in şöyle dua ettiği zikredilmiştir:
Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.[2]
Örnek olarak, iki tarla düşünün, birisini saran çakıl taşlar ve her tarafını kuşatan yabani otlar o tarladan herhangi bir hasat alınmasına müsaade etmezken diğerinin bakımlı olması ve çakıl taşların temizlenip yabani otlardan arındırılmış olması ondan bol hasat ve bereketli ürünler alınmasına sebep oluyor. Birinci tarla bereketsiz ve sahibinin utanç kaynağı sayılırken ikinci tarla bereketli ve sahibinin kıvanç kaynağıdır.
Günahlar ve Allah’ın yasakladığı işlerle yakın arkadaş olan insanlar, birinci tarlaya benziyorlar. kendilerini kötülüklerden arındırıp iyiliklerle süslemek için çalışan insanlar ise ikinci tarlaya benziyorlar.
Peygamber efendimizin hayatını konu edinen siyer kitaplarımızda şöyle nakledilmiştir: Hatem-i Tai’nin kabilesi “Tay” kabilesinin İslam getirmemesi üzerine bu kabileyle Müslümanlar arasında yaşanan kanlı çatışma sonucu esir düşen Hatem-i Tai’nin kızı, bir fırsatta peygamberin önüne çıkıp kendisi tanıtıp babasının üstün özellikleri ve cömertliğini anlatınca, peygamber efendimiz şöyle buyurdular: Bu saydığın özellikler, müminlerin özellikleridir, baban Müslüman olsaydı onun için rahmet dilerdim. Daha sonra ise ashabına şöyle buyurdular: Onu serbest bırakın zira onun babası üstün ahlaki özellikleri severdi.
Diğer bir yerde ise şöyle rivayet ediliyor: Savaşların birinde peygamber efendimizin süt kız kardeşini esir olarak o hazretin yanına getirdiklerinde peygamber efendimiz güler bir yüzle kardeşini karşılar ve kardeşini, üzerinde oturduğu hasırın üzerinde oturtup kendisi toprak üzerinde oturdular. Kısa bir sohbetin ardından kız kardeşinin gitmesine müteakip süt erkek kardeşi o hazretin yanına geliyor ancak peygamber efendimiz kız kardeşine gösterdiği ilgi ve saygıyı erkek kardeşine göstermez, bu farklı davranışları gören sahabenin sorusu üzerine ise peygamber efendimiz şöyle buyururlar: Ona daha iyi davrandım zira o, erkek kardeşinden daha fazla anne ve babasına saygı gösteriyor.
Bu olayda peygamber efendimizin ne denli alçakgönüllü olduğunu görüyoruz ancak ondan da önemlisi peygamber efendimizin ahlaki güzelliklere ne denli önem verdiği gözümüze çarpıyor.
Peygamber efendimizin izinden gittiğini iddia eden bütün Müslümanlara düşen ilk görev ise peygamber efendimizin değer verdiği değerlere değer vermek ve bu değerleri hayatlarına yansıtmaktır. Ancak ve ancak bu değerleri koruyan bir toplum, sağlam ve sağlıklı bir toplum teşkil edebilir. Bu değerlerden yoksun toplumlar ise huzursuzluklarla aynı çatı altında yaşamak zorundadırlar.
Yüce Allah, Furkan suresinin 63 ila 75 ayetlerinde has kullarını övüyor ve bu kulların on iki özelliğini açıkladıktan sonra şöyle buyuruyor: İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır. Orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir yerleşme ve ikamet yeridir.[3]
Bu yazı dizisinde Allah’ın izniyle bu ayette zikredilen özellikleri açarak detaylı bir şekilde Allah’ın has kullarının özelliklerini açıklığa kavuşturmayı hedefliyoruz.

Allah’ın has kullarının ilk özelliği: Tevazulu ve alçakgönüllü olmak.
Yüce Allah, has kullarının ilk özelliğini şöyle açıklıyor: Rahmân'ın(has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler.[4]
Kibir ve kendini büyük görme özelliği, insanı gaflete düşürerek kendi eksikliklerini görmemesine ve bunun sonucunda da felakete sürüklenmesine sebep olduğu gibi, büyüklenmemek ve alçakgönüllü olmak mutluluklara açılan bir saadet kapısıdır.
Tevazu iki çeşittir: 1- İbadetin ana rüknü olan, Allah’a karşı tevazulu olmak. 2- İmanlı insanlar karşısında veya olumlu etki yaratacağı bilinen diğer insanlara karşı tevazulu olmak.

Allah’a karşı tevazulu olmak.
Allah’a karşı tevazulu olmanın başlıca göstergesi Allah’ın emirlerine uymak ve Allah’a karşı gelmemektir, öyle ki insan, sahip olduğu bütün varlığını ondan bilmelidir ve kendisini Allah’a karşı bir hiç saymalıdır, Allah’ın verdikleri için kayıtsız şartsız şükretmelidir ve Allah’a karşı bencillik içeren herhangi bir davranışta bulunmamalıdır.
Allah’a karşı tevazulu olmak imanın yegane anahtarıdır ve insan ancak bu şekilde yüce Allah’ın yakınlığını kazanabilir. Buna karşın Allah’a karşı kibirli olmak ve kendini bir şey zannetmek, bütün kötülükler ve felaketlerin başlangıç noktasıdır.
İmam Sadık (as) şöyle buyuruyor: Peygamber efendimiz peygamberliğe seçildiği günden itibaren vefat edene dek Allah’a karşı tevazulu olabilmek için bir yere sırtını yaslayarak yemek yemedi.

Yorum