ALGILAMA VE DÜŞÜNME ÜZERİNE
Âdem'in iki oğlunun yaşam öyküsünün bu kesiti, yani; "Derken Allah, ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermesi için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. 'Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim ben?' dedi ve böylece pişman olanlardan oldu." ayeti, türü arasında bir benzeri bulunmayan tek bir ayettir. Bu ayette, duyu organlarının algılarından yararlanan insanın durumu somutlaştırılıyor. İnsanın, algılama yoluyla eşyanın niteliklerini, özelliklerini kavradığı anlatılıyor. Ardından insanın bu algılarını, hayata ilişkin amaçlarını gerçekleştirmeye yönelik düşüncenin malzemeleri hâline getirdiği dile getiriliyor. Ki bu, bilimsel araştırmaların vardığı şu sonucu haklı çıkarıyor: İnsanın sahip olduğu bilgiler algılara ve sezgilere dayanır. Ve bu, anma ve fıtrî bilgi teorisini savunanların tezlerine aykırı bir söylemi ifade eder.Bunu biraz daha açacak olursak: İnsanı, sahip olduğu bilgi formları yani tasarım ve yargı nitelikli, tikel veya tümel olanı, çeşitli nitelikler arz eden bilgileri ve kavrayışlarıyla birlikte gözlemlediğimiz zaman, insanların en cahilinin, anlama ve düşünme kapasitesi bakımından en zayıf bile olsa, birçok formlara ve büyük bir yekûn tutan bilgilere sahip olduğunu görürüz. Öyle ki bunları neredeyse saymak mümkün olmayacaktır. Daha doğrusu, âlemlerin Rabbinden başka kimse bunların sayısını bilemez.
Çokluğuna ve istatistiklerin kapasitesini aşmasına rağmen, insanın dünya hayatı boyunca sürekli arttıkları, geliştikleri de gözlemlenen bir olgudur. Süreci geriye doğru işletmek mümkün olsa, yavaş yavaş azalıp sonunda sıfıra dayandığını görürüz. İnsan, bilgi namına hiçbir şeye sahip olmayan bir varlık olarak belirginleşir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur: "İnsana bilmediğini öğretti." (Alak, 5)
Bu ayette verilmek istenen mesaj; Allah, insana bilmediğini öğretir, bildikleri hususunda ise insanın Allah'ın eğitimine ihtiyacı yoktur, değildir. Çünkü şurası göz ardı edilemez bir gerçektir ki, hangisi olursa olsun, insanın sahip olduğu bilgi, varoluşunu olgunlaştırma ve hayatı çerçevesinde yararlanma sürecinde ona yol göstericilik yapma işlevini görür. Doğal uyarılmalar ve etkilenmeler sonucu cansız varlık türlerinin vardıkları hedefe, canlı varlıklar -bu arada insan oğlu- da bilgi aydınlığıyla ulaşır. Bu demektir ki bilgi, hidayetin nesnel karşılıklarından biridir.
Yüce Allah, birçok ayette hidayet olgusunu mutlak olarak kendisine nispet etmiştir: "Her şeye yaratılışını verip sonra onu doğru yola iletendir." (Tâhâ, 50), "O ki her şeyi yarattı, düzenledi. Ve O ki her şeyin miktarını, biçimini belirleyip hedefini gösterdi." (A'lâ, 2-3)Algılama ve düşünme yoluyla yol göstermenin bir türüne işaret edilen bir diğer ayette de şöyle buyruluyor: "Yahut karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren kim?" (Neml, 63)Önceki bölümlerde, "hidayet"in anlamına ilişkin bazı açıklamalara yer vermiştik. Kısacası her bilgi hidayet ve her hidayet de Allah'tan olduğuna göre, insan sahip olduğu tüm bilgileri, Allah'ın eğitmesiyle öğrenmiştir.
"Allah sizi, hiçbir şey bilmediğiniz durumda annelerinizin karın-larından çıkardı; size işitme, gözler ve gönüller verdi ki şükredesiniz." (Nahl, 78) ayeti, bu açıdan, "İnsana bilmediğini öğretti." (Alak, 5)ayetine yakın bir anlam içermektedir.
İnsan davranışları ve bunlarla ilgili Kur'ân ayetleri üzerinde eş zamanlı olarak durup düşündüğümüz zaman, insanın sahip olduğu teorik bilgilerin, yani eşyanın özelliklerine ilişkin bilgilerin ve bunların birer yansıması olarak beliren aklî marifetlerin başlangıcı olarak sezgi ve algıdan kaynaklandıklarını görürüz. Allah, insana eşyanın özelliklerini bu yolla öğretiyor. "Derken Allah, ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermesi için... bir karga gönderdi." ayeti bunu açıklıyor.
Şu hâlde, cesedin nasıl gömüleceğini göstermek için karganın gönderilişinin Allah'a nispeti, gömmenin nasıl olacağının bilinmesinin de O'na nispet edilmesi anlamına gelir. Gerçi karga, kendisini gönderenin Allah olduğunun bilincinde değildi. Aynı şekilde Hz. Âdem'in (a.s) oğlu da, düşünme ve öğrenme yeteneğini yönlendiren bir yönlendiricinin farkında değildi. Karganın nedenselliğinin ve yeri eşelemesinin onun öğrenmesiyle ilintisi, yüzeysel bir bakış açısına göre, insana dünya ve ahiret işleriyle ilgili yöntemleri öğreten diğer tesadüfî yöntemler gibi, tesadüfî bir nedensellikti.
Yorum