Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Namazda Tahiyyat ve Salavatlar

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Namazda Tahiyyat ve Salavatlar

    Teşehhüd, sözlükte ‘Şehadet getirmek’ anlamına gelir. Bundan maksat Kelime-i Şehadet dediğimiz ‘Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve rasülühü’ cümlesinin söylenmesidir.

    Terim olarak ise teşehhüd; namaz kılarken ‘Ka’de’ denilen oturma bölümlerinde, içerisinde Kelime-i Şehadet’in de bulunduğu ‘Ettehıyyatü lillahi vessalavatü vettayyibatü …’ cümlelerinin (Bu cümleler dua değildir!) okunmasıdır.

    Bizim burada üzerinde duracağımız konu, içerisinde Kelime-i Şehadet bulunan “Ettahiyyatü lillahi ve-s salavatü …” diye devam eden sözcükler ve bu sözcüklerin tahlilidir.

    Önce tahiyyat’ın metnini;

    Ve sonra da anlamını görelim:

    “Tahiyyat (Dil ile yapılan kulluklar) ve Salâvat (beden ile yapılan kulluklar) ve Tayyibat (Mal ile yapılan kulluklar) Allah içindir. EY PEYGAMBER! SELÂM, ALLAH’IN RAHMETİ VE BEREKETLERİ SENİN ÜZERİNE OLSUN. Selâm, bizim ve Allah’ın Salih kulları üzerine olsun. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilâh/ tanrı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın rasülüdür.”

    ŞİMDİ DE NAMAZ’IN NE OLDUĞUNU HATIRLAYALIM:

    Namaz; yalnız ve yalnız Allah’a yönelinen, O’na niyaz edilen, bu niyazın gönülden ve bedenle huşu içinde ifade edildiği bir ibadettir. Dolayısıyla namaz ve niyazda Allah’ın yanında başka hiç bir şeye dua edilmez. Allah’tan başka hiçbir şey ve hiçbir kimse muhatap alınmaz. Tekbirden selâma kadar namaz içinde muhatap sadece Allah’tır. Peygamber de olsa namaz içinde hiç kimse muhatap alınamaz, ona seslenilemez.

    Bu, namazın esprisi gereğidir. Zaten Rabbimiz de Cinn suresinin 18. ayetinde çok açık ve net olarak bunu emretmiştir:

    “Mescitler şüphesiz Allah içindir. O hâlde Allah ile birlikte bir başkasına yakarmayın.”

    İşin gerçeği ve olması lâzım geleni bu olmasına rağmen, yukarda tahiyyat dediğimiz metinde gördüğünüz gibi Müslümanların,

    ESSELÂMÜ ALEYKE EYYÜHENNEBİYYÜ (SANA SELÂM OLSUN EY PEYGAMBER)

    diye namazın içinde peygamberi de muhatap almaları söz konusu olmaktadır. Allah her yerde her zaman hazır ve nazır olduğu için her yerde ve her zaman O’nu anmamız normaldir. Ama ya peygamber? Burada sanki peygamber de karşımızdaymış gibi ona selâm verilmektedir. Sonra, Allah ile sanki yüz yüze yapılan bir diyalogda Peygamberin işi nedir?

    Her Müslüman’ın Allah’a en yakın olduğu bir anda, yani namazda iken en çok dikkat etmesi gereken şey; AĞZINDAN ÇIKANI KULAĞININ DUYMASIDIR, ne dediğini ne okuduğunu bilmesidir. Bu kural Arapça bilen için geçerli olduğu gibi, bilmeyen için de geçerlidir.

    Bugünkü kitaplarda yer alan Tahiyyat metni, hadis kitaplarına İbn-i Mes’ud kanalıyla geçen metindir. Bu metnin, bazı ilâveler ve değişmelerle birlikte yer aldığı daha bir çok rivayet mevcuttur. Ama maalesef hepsinde de bu ‘Esselâmü aleyke… (Selâm sana ey peygamber…)’ ibaresi vardır. Buradan da bu rivayetleri nakleden ravilerin (aktarmacıların) hiç birinin, konuya Tevhid ve namazın esprisi açısından yaklaşmadıkları anlaşılmakta, yani konunun DİRAYET eleştirisini yapmadıkları görülmektedir.

    Bir de bu ‘Ettehiyyatü’ metnine bir kutsallık vermeye çalışan sivri akıllılar vardır. Bu uydurmacılara göre bu Ettehiyyatü, Miraç’ta Allah ile peygamberimiz arasında geçen diyalogtur:

    Peygamberimiz, Allah’ın karşısına varıca selâm verir:

    - Ettehıyyatü lillahi vesalavatü vettayyibatü

    Allah da peygamberimize:

    - Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetüllahi ve berekatühü

    Peygamberimiz sadece kendisinin esenlikte olmasına pek razı olmaz :

    - Esslamü aleyna ve ala ibadillahissalihin

    Bu manzarayı izleyen Cebrail ve Melekler de:

    - Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve rasülühü,

    derler.

    Nasıl senaryo ama?(!)

    Evet bunlar uyutmaca, uyuşturmaca şeylerdir.

    Bu Teşehhüd/ Tahiyyat konusunda en sağlam ve doğru yaklaşımı, Malikî Mezhebi İmamı İmam Malik göstermiştir. Meşhur Hadis kitabı MUVATTA’da İbn-i Ömer’den rivayetle şöyle yazmaktadır:

    ‘Muvatta’da şöyle gelmiştir: ‘“(Nafi der ki) “İbn-ü Ömer R.şöyle teşehhüt okurdu: ‘Bismillahi, ettehiyyatü lillahi vessalavatü lillahi Ezzakiyatü lillahi esselâmü alennebiyyi ve rahmetüllahi ve berekatühü esselâmü aleyna ve ala ibadillahissalihin. Şehidtü enla ilahe illallahü ve şehidtü enne muhammeden resulillahi.’

    Bunu ilk iki rekâtın ka’desinde okur ve teşehhüdünü tamamlayınca dua ederdi. Namazın sonunda oturunca da yine böyle Teşehhüdte bulunur ve teşehhüdü öne alırdı. Sonra dilediği duayı yapardı. Teşehhüdü tamamlayıp selâm vermek isteyince şöyle derdi:

    ESSELÂMÜ ALENNEBİYYİ VE RAHMETÜLLAHİ VE BEREKATÜHÜ. ESSELÂMÜ ALEYNA VE ALA IBADİLLAHİSSALİHİN.

    Sonra sağına, ‘esselâmü aleyküm’ derdi. Sonra karşılık olarak imama selâm verirdi. Solundan biri kendisine selâm verirse karşılık olarak ona da selâm verirdi. ’”

    Rezin şunu ilave etti. “Ve dedi ki: Rasülüllah S. böyle yapılmasını emretti.”’

    Bazı yerlerde ise bu ifade sözcük farklılıklarıyla (dua olduğu için hiçbir şey fark etmez.), ESSELÂMÜ ALENNEBİYYİ (PEYGAMBERE SELÂM OLSUN) diye, gramerde muhatap (ikinci şahıs) olarak değil de Ğaip (üçüncü şahıs) ibaresiyle aktarılır. Meselâ muteber Hadis kitaplarından Sünen-i Ebu Davud’da böyle yer almıştır.

    Ayrıca hadis kitaplarını şerh edenler de kitaplarında, İbni Mes’ud’un rivayetindeki bu hitabın peygamber öldükten sonra değiştirildiğini, artık ‘Selâm sana’ diye peygambere yönelinmediğini, ‘Allah Peygambere selâmet versin’ tarzında okunduğunu yazarlar. Ama bu da özrün kabahatten büyük olmasından başka bir şey değildir.

    Namaz Peygambere de farzdı. O da namaz kılardı. Hem de en doğrusunu o kılardı. Peki kendisi nasıl okurdu? Ne dersiniz?

    Bu hadis kitaplarının hepsinde; “Rasülüllah teşehhüdü gizli okurdu” diye yazmaktadır. Yani hiç kimse Peygamberimizin namazda teşehhüdü nasıl okuduğunu duymamıştır. Bu kaynakların yazdığına göre, bizim okuduğumuz ve tartıştığımız teşehhüd, namaz dışında o kişilere öğretilmiştir.

    Müslümanların bu hatası sadece namazdaki tahiyyatla sınırlı değildir. Cuma günleri öğleyin, kandil (!) gecelerinde yatsı vakitleri ve cenaze ilânlarında minarelerden okunan salâ da aynı hataları içermektedir. Orada da “Essalâtü ve sselâmü ALEYKE ya rasülellah” (salât ve selâm senin üzerine olsun ey Allah’ın elçisi) diyerek, asırlarca evvel bu dünyadan göçüp gitmiş olan peygamberimize sanki sağ ve yanımızda hazırmış gibi seslenilmektedir. Böylece de peygamberimize beşer olmasının ötesinde bir sıfat yakıştırılmış olmaktadır. Bu durumun ise insanı şirke sürükleyeceği aşikârdır. Salâda da yine tahiyyattaki gibi salât ve selâmı gaybî olarak ifade etmemiz gerekir. Meselâ: “essalâtü vesselâmü alâ rasülillah, veya Allahümme salli ve sellim alâ Muhahammed veya Eyyühelmü’minun sallû ve sellimû alâ Muhammed” gibi.

    SONUÇ OLARAK:

    Bugünkü kitaplarda yer aldığı gibi teşehhüd/ tahiyyat okumak, YANLIŞTIR VE GÜNAHTIR. Doğrusu; ‘Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü’ bölümünün ‘esselâmü alennebiyyi’ şeklinde değiştirilerek okunmasıdır. Tüm Müslümanların, maalesef hata içinde olan atalarının arkasına sığınmaktan vazgeçerek birbirlerini AĞIZLARINDAN ÇIKANLARI KULAKLARININ DUYMASI konusunda uyarmaları ve bu bilince davet etmeleri gerekmektedir.

    Salli ve Barik duaları (Ayrılış Duaları):

    Bu dualar, genellikle salâvat-ı şerife adıyla bilinmektedir. Salâvat kavramı da maalesef yozlaştırılmış, dinî mecrasından çıkarılmış bir kavramdır. “Salâvat”; “destek olmak, yardım etmek, teslimde güvenlik sağlamak” demektir.

    Bu dualarda;

    “Allahümme salli ve sellim alâ muhammedin ve alâ âl-i Muhammed. Kemâ salleyte ve sellemte alâ İbrahim ve alâ âl-i İbrahim. İnneke hamidün mecidün” yani,

    “Ey Allahım! Muhammed’e ve çevresindekilere yardım et, destek ol. Onların güvenliklerini sağla! Tıpkı İbrahim ve yakınlarına destek olduğun, yardım ettiğin ve güvenliklerini sağladığın gibi. Şüphesiz sen, Hamid ve Mecid’sin” denmektedir.

    Görüldüğü üzere, bu dua ile namazlarda Yüce Rabbimizden yapılan son istek, insanın kendisine değil, dini yayan peygambere ve onun yardımcılarına yönelik olup Allah’tan, vereceği destek, edeceği yardımla onların güvenliklerinin sağlanması ve dinin yücelmesi, yayılması dilenmektedir.

    Oysa peygamberimiz ve yakınları bugün aramızda yoklar ve muvazzaf değillerdir. Şu hâlde dualarımız onların misyonunu yürütenler için yapılmalıdır. Meselâ:

    “Allahümme salli ve sellim alâ evliyâike ve ensârik. ve alellezîne yücâhidüne fî sebîlik. Kemâ salleyte ve sellemte alâ muhammedin ve alâ âl-i muhammed.Ve kemâ salleyte ve sellemte alâ ibrâhîm ve alâ âl-i ibrâhîm. İnneke hamîdün mecîd” yani,

    “Ey Allahım! Yakınlarına, yardımcılarına (dinin yayılması için gayret eden müttekilere) ve senin yolunda çırpınanlara, çaba harcayanlara yardım et, destek ol, onların güvenliğini sağla. Tıpkı Muhammed ve yakınlarına, İbrahim ve yakınlarına yardım ettiğin, destek olduğun ve güvenliklerini sağladığın gibi. Şüphesiz sen Hamid’sin, Mecid’sin.”

    Dualarımızda kişisel isteklerimiz de dile getirilebilir; dertliler deva, hastalar şifa, borçlular eda dileyebilirler. İsterseniz Kur’an ile uyumlu olarak şöyle dua edilebilir:

    “Rabbena âtina fiddünya haseneten ve fi-l âhireti haseneten. Ve gınâ azâbennâr. Rabbenağfirli ve livâlideyye ve lilmüminine yevme yegûmül hısâb! Bi rahmetike yâ erhamerrahımîn” yani,

    “Ey yüce Rabbimiz! Bize dünyada iyilik, güzellik ver. Ahirette de iyilik, güzellik ver! Ve bizi ateş azabından koru!

    Ey Rabbimiz! Beni, anamı-babamı ve tüm müminleri, hesaba kalkılan gün bağışla! Sonsuz rahmetinle ey Merhametliler Merhametlisi!”

    Yüce Allah’tan sınır, sınırlama kesinlikle olmadan başka isteklerde de bulunulabilir. (Hakkı Yılmaz)

    Hakkı Yılmaz

    Ayrıca bkz: Kuranda Salavat Kavramı
    http://www.velayet.com/index.php?topic=12384.0

    #2
    Ynt: Namazda Tahiyyat ve Salavatlar

    evet uydurmaca senaryolar vardir bol miktarda
    fakat
    YA EHLIBEYT???
    ehlibeyte de sormusmu hakki yilmaz?


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #3
      Ynt: Namazda Tahiyyat ve Salavatlar

      Appolonyus kardeş, şimdi siz Hakkı yılmaz denen beyni sulanmışın islamla tevhidle alakalı olmayan yukarıdaki saçmalıklarına inanıyormusunuz?

      O mantıkla şöyle bütün olay ve olugları bir hayal edelim isterseniz kısaca. Bu meyanda denebilir ki,

      Allahın yanında hiç bir şeyi kabul etmememiz gerekir. Madem Allah varsa Kurana ne gerek var. Madem Allah varsa direkt Allahtan nasıl kulluk yapacağımızı öğrenmeliydik, cebraile peygamber aracılığına ne gerek var.

      Allaha ibadet ediyorsak, kabeye, yöne ne hacet var. Üstkelik bunlar Allah ile aramıza giren aracılar durumuna girmiyor mu? Şirk olmuyor mu?

      Madem Allah var, madem insanları canlıları doyuran Allahtır o halde yiyecek şirklerine ne gerek var. Yiyecek yemeden de Allah insanı doyurur, Yiyecek şirklerini Allaha ortak koşmaya ne gerek var.

      Belki çok basitçe, amiyane ama maalesef bu mantığın açılımı bunu gerektiriyor.

      Bütün bunlar emperyalist, oryantalist islam düşmanlarının islam için kafa yorup mücadele için geliştirdikleri felsefenin ürünüdürler. Bunların islamın asli mantığı ile alakası yoktur.

      İşte bütün bunlarn sebebiyledir ki Rabbimiz dinini peygamberlerine ve vasilerine emanet etmiştir. Her kafadan bir ses çıkmasın diye Kuran ve Ehlibeyte tabi olunması istenmiştir.

      İnsanlar şii ya da sünni hiç bir şey bilmeseler bile, bütün müslümanlar Hazreti Rasulullahın Kuran ve Ehlibeyt hadisinin mutlak sahih ve mütevatir bir hakikat olduğunu biliyorlar ya, bu hakikat bile insanların sağa sola savrulmalarını engellemeye, onları korumaya yeter.

      Bakalım bir, Ehlibeyt alimlerinde h.yılmaz ve benzerlerinin batıl tefsirlerine benzer bir şey onlarda bulabilirmiyiz.

      Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
      Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

      Yorum


        #4
        Ynt: Namazda Tahiyyat ve Salavatlar

        Hakkı Yılmaz, 1400 yıl sonra türemiş kendine göre bir akım başlatmış. İnananları da yok değil...!!!

        Hani her yüzyılda bir kurtarıcı gelirmiş ya Hakkı Yılmaz da son akımın kurtarıcısı sanırım

        İnanmayın bu gibi şeylere.
        Siz Ehl-i Beyt'e tutunun hanımefendi. Nerede İslam'a inanışa ters giden garip şeyler var bulup getiriyorsunuz.
        İnsanların inanışlarında kuşku duyurmaya mı çalışıyorsunuz?
        Tek kaynak olarak Hakkı Yılmaz'dır deyip türkülerini söylüyorsunuz.
        Orjinal dururken çakma versiyonlarda neyin nesi kimin fesi oluyor...

        Hakikaten beyniniz sulanmış sizin herkesten bilgi almaya çalışmanızdan ve Ehl-i Beyt'ten kopmanızdan olsa gerek.
        Asıl zehirlenen sizsiniz farkında değilsiniz sanırım.

        Garip bir akımın öncüsü ve yayıcısı olmayın. Ayetleri kendince yormuş kişilere gidip tutunuyorsunuz, Ehl-i Beyt gemisi varken başka sefer gemilere gitmeyin... Yoksa mazaAllah başka limanlara götürür sizi.

        Allah selim bir akıl, doğru bi yol nasip etsin.
        Herkese

        Selam ve dua ile.
        "Biz aşkı neynevada öğrendik hani o ihanet diyarında zulme meydan okuyarak baş kaldıran kızıl güllerle."

        Yorum


          #5
          Ynt: Namazda Tahiyyat ve Salavatlar

          [quote author=gulistan_2 link=topic=12388.msg75000#msg75000 date=1268352680]
          evet uydurmaca senaryolar vardir bol miktarda
          fakat
          YA EHLIBEYT???
          ehlibeyte de sormusmu hakki yilmaz?
          [/quote]

          Hangi ehlibeyt? :

          İş olsun diye her başlığın altına aynı şeyi yazmak yerine varsa bir bildiğiniz siz de yazın kendini ehlibeyt temsilcisi sanan arkadaş.

          http://www.velayet.com/index.php?top...75021#msg75021






          [quote author=Mehmet UFUKALP link=topic=12388.msg75007#msg75007 date=1268374139]
          Appolonyus kardeş, şimdi siz Hakkı yılmaz denen beyni sulanmışın islamla tevhidle alakalı olmayan yukarıdaki saçmalıklarına inanıyormusunuz?

          O mantıkla şöyle bütün olay ve olugları bir hayal edelim isterseniz kısaca. Bu meyanda denebilir ki,

          Allahın yanında hiç bir şeyi kabul etmememiz gerekir. Madem Allah varsa Kurana ne gerek var. Madem Allah varsa direkt Allahtan nasıl kulluk yapacağımızı öğrenmeliydik, cebraile peygamber aracılığına ne gerek var.

          Allaha ibadet ediyorsak, kabeye, yöne ne hacet var. Üstkelik bunlar Allah ile aramıza giren aracılar durumuna girmiyor mu? Şirk olmuyor mu?

          Madem Allah var, madem insanları canlıları doyuran Allahtır o halde yiyecek şirklerine ne gerek var. Yiyecek yemeden de Allah insanı doyurur, Yiyecek şirklerini Allaha ortak koşmaya ne gerek var.

          Belki çok basitçe, amiyane ama maalesef bu mantığın açılımı bunu gerektiriyor.

          Bütün bunlar emperyalist, oryantalist islam düşmanlarının islam için kafa yorup mücadele için geliştirdikleri felsefenin ürünüdürler. Bunların islamın asli mantığı ile alakası yoktur.

          İşte bütün bunlarn sebebiyledir ki Rabbimiz dinini peygamberlerine ve vasilerine emanet etmiştir. Her kafadan bir ses çıkmasın diye Kuran ve Ehlibeyte tabi olunması istenmiştir.

          İnsanlar şii ya da sünni hiç bir şey bilmeseler bile, bütün müslümanlar Hazreti Rasulullahın Kuran ve Ehlibeyt hadisinin mutlak sahih ve mütevatir bir hakikat olduğunu biliyorlar ya, bu hakikat bile insanların sağa sola savrulmalarını engellemeye, onları korumaya yeter.

          Bakalım bir, Ehlibeyt alimlerinde h.yılmaz ve benzerlerinin batıl tefsirlerine benzer bir şey onlarda bulabilirmiyiz.


          [/quote]

          Adam namazdan bahsediyor kardeşim. Allaha kılınan namazdan. Allaha yönelik yapılan bir ibadetten. Peygambere selam vermenin Allaha kılınan namazda ne işi var? Sünnet midir? Bir sürü uydurma için peygamberimizin sünneti deriz dünyaları yıkarız ama peygamberimiz kendi kendisine namazda salavat getirmiş midir selam vermiş midir onu akıl edemiyor muyuz? :

          Yorum


            #6
            Ynt: Namazda Tahiyyat ve Salavatlar

            ehlibeytin temsilcisi
            siz ehlibeyt kavramini tanimaktan o kadar uzaksiniz ki

            ehlibeyt hakkinda bu sitede o kadar cok aciklama var ki
            hanifler sitesinden ayiracaginiz az bir zamanla bu sitede cok sey ögrenebilirsiniz
            o da yetmezse soru cevap bölümünde hocamiza soru yöneltebilirsiniz
            sonrada kiyaslar ve isinize geleni secersiniz
            fakat buraya gelip, ehlibeyt kavramindan bihaber olup, ayni zamanda ehlibeytten bihaber insanlarin bi takim helal ve haram kavrami aciklamalarini yazarak, bizlere "kurandan bihaber" muamelesi yapmaniz herseyden önce bir haddini asmadir.

            peygamberi bu dinin icinden cekip cikarirsaniz iciniz rahatmi edecek?
            bende hanif kitaplardan bir tanesi "kurandaki din ve uydurulan din" dir.
            okudugum zaman en cok dikkatimi ceken bu olmustu, bu peygamber bu ümmetin özünden cikarilmali, irtibat kesilmeli
            dikkatli olmaniz gereken bir husus üzerine nasil bu kadar rahat hareket edebiliyorsunuz anlamiyorum
            elbette konuya paralel konular acacagim
            zaman zaman insaAllah


            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              #7
              Ynt: Namazda Tahiyyat ve Salavatlar

              “Şüphe yok ki Allah ve melekleri Peygamber’e salât (rahmet) ederler. Ey inananlar, siz de ona salât edin ve tam teslimiyetle ona selâm verin.”

              (Ahzap Sûresi: 56)

              Hz. Peygamber (s.a.a)”e ve Ehl-i Beyti (a.s)”a salât ve selâm göndermeyi emrediyor ve bunu yalnızca onlara mahsus kılıyor, onlardan başkalarına değil. Böylece ümmetin, onların rehberlik liyakatlerini kavrayabilmeleri için, onların makam ve değerlerini çok ince ve zarif bir şekilde ortaya koyuyor.Fahr-i Razî, Tefsir-i Kebir”inde bu mübarek ayetin tefsiriyle ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.a)’den şu hadisi nakeldiyor: “Hz. Peygamber (s.a.a)”den: “Ya Resulallah! Sana ne şekilde salâvat getirelim?” diye soruldu. Hazret, bana şöyle salâvat getirin buyurdu: “Allah’ım, Muhammed’e ve Muhammed’in Ehl-i Beyti’ne salât (rahmet) et, nasıl ki İbrahim’e ve İbrahim’in Ehl-i Beyt’ine salât ettin; Muhammed’e ve Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine bereket ver, nasıl ki İbrahim’e ve İbrahim’in Ehl-i Beyt’ine bereket verdin. Şüphesiz, sen beğenilmişsin, yücesin.”

              Fahr-i Razî, bu hadisi nakletmeden önce söz konusu ayeti tefsir ederken şunları söylüyor:

              “Bu ayet, Şafiî’nin sözüne delildir; zira emir farza delalet eder. O halde Hz. Peygamber (s.a.a)’e salâvat getirmek farzdır. Teşehhüdün dışında salâvat getirmenin farz olmadığına göre, Şafiî’nin de dediği gibi teşehhütte salâvat getirmek farzdır.”[1]

              Daha sonra şöyle devam ediyor:

              “Eğer “Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlarsa, artık bizim salâvat getirmemize ne gerek var?” diye sorulursa, deriz ki: “Hz. Peygamber”e salâvat getirmek, onun salâvata ihtiyacı olduğu için değildir. Yoksa Allah’ın salâtından sonra meleklerin salâvatına da ihtiyacı kalmazdı. Salâvat, Peygamber”e karşı bizden taraf bir tazim ve saygıdır. Bu vesile ile sevap kazanabiliyoruz. İşte bunun içindir ki, Hz. Peygamber (s.a.a) buyuruyor: “Kim bana bir defa salâvat getirirse, Allah da ona on defa salât eder.”

              Suyutî de, ed-Dürü’ül-Mensur adlı tefsirinde şöyle yazıyor:

              “Abdurrezzak, İbn-i Ebî Şeybe, Ahmed, Abd b. Hamid, Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî, İbn-i Mace ve İbn-i Merdeveyh, Ka’b bin Umre’den şöyle nakletmişlerdir: “Bir gün adamın biri, Hz. Peygamber”e: “Ya Resulallah! Sana selâm vermenin usulünü öğrendik, bize sana salâvat getirmenin şeklini de öğretir misin?” diye arzetti. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “De ki: Allah’ım, Muhammed”e ve Muhammed’in Ehl-i Beyti’ne salât (rahmet) et, nasıl ki İbrahim”e ve İbrahim”in soyuna salât ettin. Gerçekten sen övgü ve izzet sahibisin.”

              Suyutî, bu rivayetten başka on sekiz hadis daha nakletmiştir ki hepsi, Hz. Peygamber (s.a.a)’in Ehl-i Beyti’nin de salâvatlarda o Hazretle birlikte zikredilmesi gerektiğini belirtiyor. Bu hadisleri, muhaddisler, İbn-i Abbas, Talha, Ebu Said Hudrî, Ebu Hureyre, Ebu Mes’ud Ensarî, İbn-i Mes’ud, Ka’b bin Umre ve Ali (a.s) gibi sahabilerden nakletmişlerdir.

              Aynı kaynakta yine şöyle deniliyor:

              “Ahmed ve Tirmizî, Hasan b. Ali (a.s)’dan nakletmişler ki, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

              “Cimri, benim ismim yanında anıldığı zaman, bana salâvat getirmeyen kimsedir.”[2]

              Bunlardan başka İslâm fakihleri, namazın teşehhüdünde Muhammed’e ve onun Âli’ne (Ehl-i Beyti’ne) salâvat getirmeyi ve Peygamber”in isminin yanında Ehl-i Beyti’nin de isminin anılmasını farz bilmişlerdir.[3]

              Bu ayetin mana ve tefsiri üzerinde düşünen herkes, bu hükmün, yani salâtın farz edilmesinin, Hz. Peygamber”in Ehl-i Beyti’ne ta’zim ve saygıyı ifade ettiğini anlar. O Ehl-i Beyt ki, Allah onlardan bütün kötülükleri uzaklaştırarak onları tertemiz kılmıştır ki, ümmet onlara uyup, onların yolundan hareket ederek fitne ve ihtilaflardan korunabilsin.

              Evet; kendilerine salâvat getirmeden namazın sahih olmayacağı bu yüce zatlar, ümmetin imamlarıdırlar. Eğer onların yolu doğru yol olmasaydı, onlara uymak hata olsaydı, söz ve amelleri sağlam olmasaydı, Allah-u Tebarek ve Teala, asla Müslümanlara, onları sevmeyi ve her namazda onlara salâvat getirmeyi emretmezdi. Her gün beş vakit farz namazlarda, Peygamber (s.a.a.)”in yanında Ehl-i Beyt (a.s)”a da salâvat getirmenin farz olması, kıyamet gününe kadar Müslümanların dikkatini Ehl-i Beyt (a.s)’ın Allah”ın indindeki yüce makamlarına çekmek ve onlara uymanın, onların yolunda hareket etmenin gerekliliğini anlatmak için değil de ne içindir?!

              ————————————————

              [1]- Ayet-i kerimedeki “Peygamber’e salâvat getirin” emrine işaret ediliyor. “Usul-ü Fıkıh” bilginleri, emrin farza delâlet edip etmediği hususunda şunları söylüyorlar: “Kur’an’da ve hadislerde kullanılan emirler, müstehabba delâlet ettiğine dair bir delil olmadığı takdirde, emrolunan şeyin farz olduğunu ifade ederler.”

              [2]- Allame Tabatabaî, el-Mizan Tefsiri.

              [3]- Şia’nın büyük fakihlerinden ve Hicrî 7. yüzyılın büyük şahsiyetlerinden olan Muhakkık Hillî (r.a), “Şerail’ul-İslâm” adlı kitabında, namazın farzlarını saydığında şöyle diyor: “Namazın farzlarından yedincisi, “Teşehhüd”dür. Teşehhüd okumak iki rekatlı namazlarda bir defa, üç ve dört rekatlı namazlarda ise iki defa farzdır. Eğer bile bile teşehhüdü okumazsa, namazı batıl olur. Teşehhüdde de beş şey farzdır: Teşehhüdü okuyacak kadar oturmak, Allah’ın birliğine ve Peygamber’in risaletine tanıklık etmek ve Peygamber’e ve Peygamber’in Ehl-i Betine salâvat getirmek.” Bkz. Şerail’ul-İslâm, c. 1, kitab-ı salât.

              http://www.ehli-beyt.org/ehlibeyt/salavat-ayeti.html
              Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
              Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

              Yorum


                #8
                Ynt: Namazda Tahiyyat ve Salavatlar

                [quote author=gulistan_2 link=topic=12388.msg75026#msg75026 date=1268390549]
                ehlibeytin temsilcisi
                siz ehlibeyt kavramini tanimaktan o kadar uzaksiniz ki

                ehlibeyt hakkinda bu sitede o kadar cok aciklama var ki
                hanifler sitesinden ayiracaginiz az bir zamanla bu sitede cok sey ögrenebilirsiniz
                o da yetmezse soru cevap bölümünde hocamiza soru yöneltebilirsiniz
                sonrada kiyaslar ve isinize geleni secersiniz
                fakat buraya gelip, ehlibeyt kavramindan bihaber olup, ayni zamanda ehlibeytten bihaber insanlarin bi takim helal ve haram kavrami aciklamalarini yazarak, bizlere "kurandan bihaber" muamelesi yapmaniz herseyden önce bir haddini asmadir.

                peygamberi bu dinin icinden cekip cikarirsaniz iciniz rahatmi edecek?
                bende hanif kitaplardan bir tanesi "kurandaki din ve uydurulan din" dir.
                okudugum zaman en cok dikkatimi ceken bu olmustu, bu peygamber bu ümmetin özünden cikarilmali, irtibat kesilmeli
                dikkatli olmaniz gereken bir husus üzerine nasil bu kadar rahat hareket edebiliyorsunuz anlamiyorum
                elbette konuya paralel konular acacagim
                zaman zaman insaAllah
                [/quote]

                Ben kendine hanif diyerek kendini başkalaştıranlardan değilim. Sevgili Peygamberimize de saygı gösteriyorum. Yanlış yapmaktan korkuyorum ve bu konuyu araştırıyorum. Peygamberimiz ve ehlibeyt ve diğer salih kullar için Allaha dua etmek ile Allaha kılınan namazda peygambere selam vermek arasında bir bağlantı kuramıyorum kusura bakmayın. Ayrıca peygambere salavat getirmek güzeldir cümlesi ile salavat getirmek İslamın farzıdır demek arasında dağlar kadar fark var. Böyle bir hükmü Allahdan başkası veremez.

                Ayrı konular açmak yerine benim açtığım konuların altına yazarsanız yanıt niteliğinde olur daha güzel olur. Ben şii karşıtı değilim doğruyu arıyorum. Bir doğru sizde olur bir doğru sünnilerde olur bir doğru kendine hanif diyenlerde olur.
                Ben sadece Müslümanım ve öğrenme aşamasındayım.

                Benim ikna olmam çok kolay yeter ki tatmin edici açıklamalar yapın. Sizin kimliğiniz beni ilgilendirmiyor veya yazacağınız makaleleri söyleyenlerin kim oldukları da beni ilgilendirmiyor. Söylenenler beni ilgilendirir. Kuran ile ÇELİŞMİYORSA başımın üstünde yeri var.

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Namazda Tahiyyat ve Salavatlar

                  Kuran kendi kendisini açıklamaz. Kuranı insanlar anlamaya açıklamaya çalışır. Malumdur ki, her insanda diğer bütün insanlardan farklıdır ve her insanın Kuranı anlama gücü, kabiliyeti farklı farklıdır.

                  Dolayısı ile Kurana uyduktan sonra kabul ederim sözü muallakta bir söz. Çünkü bütün müslümanlar Kurana göre düşünme fikir ortaya koyma çabasındadırlar ve herkes Kurandan kendisinin anladığına Kuran demektedir. Yani Kuran yalın halde müslümanları birleştiren bir etken değil, bilakis üzerinde farklı fikirlere vardıkları bir olgudur.

                  Milyarlarca insana Kuranı okuyup Kuran ne diyorsa yazın dense ortaya milyarlarca Kuranın ne dediği ortaya çıkacaktır.

                  Bu yüzden bu fikri anarşiyi önlemek için Kuranın sahibi, Kuranı sayfalar halinde gökten zembille indirmemiş, onunla birlikte Kuranı hikmetle açıklaması için peygamber göndermiştir. Peygamberden sonrada Kuranın evrensel mesajı açıklanmaya devam edeceği için vasiler imamlar görevlendirmiş, insanlara da bu vasilere imamlara tabi olup Allahın mesajının asli anlamını onlardan almalarını emretmiştir.
                  Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                  Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Namazda Tahiyyat ve Salavatlar

                    [quote author=Mehmet UFUKALP link=topic=12388.msg75027#msg75027 date=1268390578]
                    “Şüphe yok ki Allah ve melekleri Peygamber’e salât (rahmet) ederler. Ey inananlar, siz de ona salât edin ve tam teslimiyetle ona selâm verin.”

                    (Ahzap Sûresi: 56)

                    Hz. Peygamber (s.a.a)”e ve Ehl-i Beyti (a.s)”a salât ve selâm göndermeyi emrediyor ve bunu yalnızca onlara mahsus kılıyor, onlardan başkalarına değil. Böylece ümmetin, onların rehberlik liyakatlerini kavrayabilmeleri için, onların makam ve değerlerini çok ince ve zarif bir şekilde ortaya koyuyor.Fahr-i Razî, Tefsir-i Kebir”inde bu mübarek ayetin tefsiriyle ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.a)’den şu hadisi nakeldiyor: “Hz. Peygamber (s.a.a)”den: “Ya Resulallah! Sana ne şekilde salâvat getirelim?” diye soruldu. Hazret, bana şöyle salâvat getirin buyurdu: “Allah’ım, Muhammed’e ve Muhammed’in Ehl-i Beyti’ne salât (rahmet) et, nasıl ki İbrahim’e ve İbrahim’in Ehl-i Beyt’ine salât ettin; Muhammed’e ve Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine bereket ver, nasıl ki İbrahim’e ve İbrahim’in Ehl-i Beyt’ine bereket verdin. Şüphesiz, sen beğenilmişsin, yücesin.”

                    Fahr-i Razî, bu hadisi nakletmeden önce söz konusu ayeti tefsir ederken şunları söylüyor:

                    “Bu ayet, Şafiî’nin sözüne delildir; zira emir farza delalet eder. O halde Hz. Peygamber (s.a.a)’e salâvat getirmek farzdır. Teşehhüdün dışında salâvat getirmenin farz olmadığına göre, Şafiî’nin de dediği gibi teşehhütte salâvat getirmek farzdır.”[1]

                    Daha sonra şöyle devam ediyor:

                    “Eğer “Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlarsa, artık bizim salâvat getirmemize ne gerek var?” diye sorulursa, deriz ki: “Hz. Peygamber”e salâvat getirmek, onun salâvata ihtiyacı olduğu için değildir. Yoksa Allah’ın salâtından sonra meleklerin salâvatına da ihtiyacı kalmazdı. Salâvat, Peygamber”e karşı bizden taraf bir tazim ve saygıdır. Bu vesile ile sevap kazanabiliyoruz. İşte bunun içindir ki, Hz. Peygamber (s.a.a) buyuruyor: “Kim bana bir defa salâvat getirirse, Allah da ona on defa salât eder.”

                    Suyutî de, ed-Dürü’ül-Mensur adlı tefsirinde şöyle yazıyor:

                    “Abdurrezzak, İbn-i Ebî Şeybe, Ahmed, Abd b. Hamid, Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî, İbn-i Mace ve İbn-i Merdeveyh, Ka’b bin Umre’den şöyle nakletmişlerdir: “Bir gün adamın biri, Hz. Peygamber”e: “Ya Resulallah! Sana selâm vermenin usulünü öğrendik, bize sana salâvat getirmenin şeklini de öğretir misin?” diye arzetti. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “De ki: Allah’ım, Muhammed”e ve Muhammed’in Ehl-i Beyti’ne salât (rahmet) et, nasıl ki İbrahim”e ve İbrahim”in soyuna salât ettin. Gerçekten sen övgü ve izzet sahibisin.”

                    Suyutî, bu rivayetten başka on sekiz hadis daha nakletmiştir ki hepsi, Hz. Peygamber (s.a.a)’in Ehl-i Beyti’nin de salâvatlarda o Hazretle birlikte zikredilmesi gerektiğini belirtiyor. Bu hadisleri, muhaddisler, İbn-i Abbas, Talha, Ebu Said Hudrî, Ebu Hureyre, Ebu Mes’ud Ensarî, İbn-i Mes’ud, Ka’b bin Umre ve Ali (a.s) gibi sahabilerden nakletmişlerdir.

                    Aynı kaynakta yine şöyle deniliyor:

                    “Ahmed ve Tirmizî, Hasan b. Ali (a.s)’dan nakletmişler ki, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

                    “Cimri, benim ismim yanında anıldığı zaman, bana salâvat getirmeyen kimsedir.”[2]

                    Bunlardan başka İslâm fakihleri, namazın teşehhüdünde Muhammed’e ve onun Âli’ne (Ehl-i Beyti’ne) salâvat getirmeyi ve Peygamber”in isminin yanında Ehl-i Beyti’nin de isminin anılmasını farz bilmişlerdir.[3]

                    Bu ayetin mana ve tefsiri üzerinde düşünen herkes, bu hükmün, yani salâtın farz edilmesinin, Hz. Peygamber”in Ehl-i Beyti’ne ta’zim ve saygıyı ifade ettiğini anlar. O Ehl-i Beyt ki, Allah onlardan bütün kötülükleri uzaklaştırarak onları tertemiz kılmıştır ki, ümmet onlara uyup, onların yolundan hareket ederek fitne ve ihtilaflardan korunabilsin.

                    Evet; kendilerine salâvat getirmeden namazın sahih olmayacağı bu yüce zatlar, ümmetin imamlarıdırlar. Eğer onların yolu doğru yol olmasaydı, onlara uymak hata olsaydı, söz ve amelleri sağlam olmasaydı, Allah-u Tebarek ve Teala, asla Müslümanlara, onları sevmeyi ve her namazda onlara salâvat getirmeyi emretmezdi. Her gün beş vakit farz namazlarda, Peygamber (s.a.a.)”in yanında Ehl-i Beyt (a.s)”a da salâvat getirmenin farz olması, kıyamet gününe kadar Müslümanların dikkatini Ehl-i Beyt (a.s)’ın Allah”ın indindeki yüce makamlarına çekmek ve onlara uymanın, onların yolunda hareket etmenin gerekliliğini anlatmak için değil de ne içindir?!

                    ————————————————

                    [1]- Ayet-i kerimedeki “Peygamber’e salâvat getirin” emrine işaret ediliyor. “Usul-ü Fıkıh” bilginleri, emrin farza delâlet edip etmediği hususunda şunları söylüyorlar: “Kur’an’da ve hadislerde kullanılan emirler, müstehabba delâlet ettiğine dair bir delil olmadığı takdirde, emrolunan şeyin farz olduğunu ifade ederler.”

                    [2]- Allame Tabatabaî, el-Mizan Tefsiri.

                    [3]- Şia’nın büyük fakihlerinden ve Hicrî 7. yüzyılın büyük şahsiyetlerinden olan Muhakkık Hillî (r.a), “Şerail’ul-İslâm” adlı kitabında, namazın farzlarını saydığında şöyle diyor: “Namazın farzlarından yedincisi, “Teşehhüd”dür. Teşehhüd okumak iki rekatlı namazlarda bir defa, üç ve dört rekatlı namazlarda ise iki defa farzdır. Eğer bile bile teşehhüdü okumazsa, namazı batıl olur. Teşehhüdde de beş şey farzdır: Teşehhüdü okuyacak kadar oturmak, Allah’ın birliğine ve Peygamber’in risaletine tanıklık etmek ve Peygamber’e ve Peygamber’in Ehl-i Betine salâvat getirmek.” Bkz. Şerail’ul-İslâm, c. 1, kitab-ı salât.

                    http://www.ehli-beyt.org/ehlibeyt/salavat-ayeti.html
                    [/quote]

                    Selam kardeşim.
                    Verdiğin bilgiler için teşekkür ederim.
                    Salavat hakkında bahsettiğiniz ayetler için şöyle bir tefsir okudum. Bana daha mantıklı geldi. Benim masumluk vs. inancım olmadığı için koşulsuz imanım yok Mizan vs gibi hiç bir kaynağa. O yüzden meselelerin üzerine düşünmek zorunda kalıyorum.

                    Bahsettiğim tefsir:
                    http://www.velayet.com/index.php?topic=12384.0

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Namazda Tahiyyat ve Salavatlar

                      [quote author=Mehmet UFUKALP link=topic=12388.msg75031#msg75031 date=1268391227]
                      Kuran kendi kendisini açıklamaz. Kuranı insanlar anlamaya açıklamaya çalışır. Malumdur ki, her insanda diğer bütün insanlardan farklıdır ve her insanın Kuranı anlama gücü, kabiliyeti farklı farklıdır.

                      Dolayısı ile Kurana uyduktan sonra kabul ederim sözü muallakta bir söz. Çünkü bütün müslümanlar Kurana göre düşünme fikir ortaya koyma çabasındadırlar ve herkes Kurandan kendisinin anladığına Kuran demektedir. Yani Kuran yalın halde müslümanları birleştiren bir etken değil, bilakis üzerinde farklı fikirlere vardıkları bir olgudur.

                      Milyarlarca insana Kuranı okuyup Kuran ne diyorsa yazın dense ortaya milyarlarca Kuranın ne dediği ortaya çıkacaktır.

                      Bu yüzden bu fikri anarşiyi önlemek için Kuranın sahibi, Kuranı sayfalar halinde gökten zembille indirmemiş, onunla birlikte Kuranı hikmetle açıklaması için peygamber göndermiştir. Peygamberden sonrada Kuranın evrensel mesajı açıklanmaya devam edeceği için vasiler imamlar görevlendirmiş, insanlara da bu vasilere imamlara tabi olup Allahın mesajının asli anlamını onlardan almalarını emretmiştir.
                      [/quote]

                      Kardeşim bir ayet ile ilgili görüş ayrılığı olan bir çok konu var. Fakat benim kastettiğim Kuran ile çelişen herhangi bir görüşü tereddütsüz reddettiğimdir. Kuran ile çelişmeyen, bir ayet üzerindeki farklı fikirlerle olan açıklamaları elbet izliyorum hiç birine meyletmeden. Fakat bir açıklama Kuranın başka bir bölümü ile çelişiyorsa veya açıklaması zaten başka bir ayette olmasına rağmen kişisel yorum katılıyor ise kabullenmekte zorlanıyorum. Yorum yapmak kolay iş, başlasam ben de yüzlerce yorum çıkartırım tek bir ayetten. Felsefe değil ki bu, Kurandan bahsediyoruz.

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Namazda Tahiyyat ve Salavatlar

                        Selam kardeşim.
                        Verdiğin bilgiler için teşekkür ederim.
                        Salavat hakkında bahsettiğiniz ayetler için şöyle bir tefsir okudum. Bana daha mantıklı geldi. Benim masumluk vs. inancım olmadığı için koşulsuz imanım yok Mizan vs gibi hiç bir kaynağa. O yüzden meselelerin üzerine düşünmek zorunda kalıyorum.
                        Aleyküm Selam
                        Masumluk inacınızın olmadığını söylüyorsunuz. İyi de masumluk inancına sahip olanlar buna bir kolye gibi sahip değiller. Bu bir gerekliliktir. Kurani bir gereklilik. Bakara Suresi 124 ayeti kerimesinde belirtilen gereklilik. İmamete zalim olanların ulaşamacağı belirtilmektedir bu ayette. Ayrıca bir çok ayette dolaylı ya da dolaysız aynı manayı vermektedir. Masumluk konusu tümüyle irdeleyipte mi ihtiyaç duymadınız yoksa aksi mi?

                        Sizler meseleler üzerinde düşünüyorsunuz, bizlerin düşünmediğini mi sanıyorsunuz. Eğer her din, felsefe, inanç mezhep üzerinde düşünüp araştırıpta sonunda hangisinin hak olduğuna dair bir karar verme gibi, zahiren objektif ama gerçekte muhal bir düşünce içerisinmde iseniz size yazık olur.

                        Çünkü böyle düşünen insanların yapacağı ilk iş islamdan da şüphe etmek olmalıdır. Çünkü ne islamı ne de bir başka dini tam anlamıyla araştırıp her şeyini anlayıpta ona göre karar vermiş değiliz. O halde islamın gerçekliğinden nasıl emin olabilir bu mantıkla.

                        Diyelim ki kafaya taktık, objektifiz illada böyle yapmalıyız ki gerçeği bulalım. Peki buna ömrümüz yetecek mi? Bütün din ve inançları tümüyle anlayıpta ondan sonra karar vermek için aça kaç bin yıl ömre ihtiyacımız olabilir dersiniz.

                        Kuran ne diyor, sözü dinleyipte en güzeline uyan kullarımı müjdele. Biz bu ayeti kerimeden şunu anlıyoruz. Allah Teala insanın potansiyeli miktarınca imtihan için kendisine hak ve batıldan sözler mutlaka ulaşacaktır. Bu kendisine ulaşan sözleri iyi irdeleyip kendi iman, ihlas ve kabiliyetine göre bir söze uyacaktır elbette.

                        İşte insan buna dikkat etmelidir ki, Mevla bize bir çok sözün ulaşmasını sağlamaktadır. Bunlardan hak olanda batıl olanda vardır. İşte mesele bu sözde hak olanı tespit edip ona tabi olmaktır asıl mesele. Değilse kendi cılız çabamızla herşeyi tümüyle anlamaya kalkarsa şirazeyi taşmış oluruz.
                        Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                        Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: Namazda Tahiyyat ve Salavatlar

                          ilgiyle takip ediyorum

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: Namazda Tahiyyat ve Salavatlar

                            kuranla celismeyeni kabul ederim, celiseni kabul etmem

                            bu fikir yeni bir fikir degil, bu yol da yeni bir yol degil

                            vaktiyle bir güruh türedi de, kuranla celiseni celismeyeni kendisi karar vereyim derken HZ ALIye (bu ismin islamda, kuranda, Allah nezdinde, Resul yaninda önemini biliyorsunuzdur) hasa kafir demeye kadar gitti!

                            bu yüzden
                            arastirmaci iseniz, önce ehlibeyti kavrayin, ehlibeytten okuyun, oradan anlamadiginiz bir konu oldugunda, o konuyu arastirin, konulara böyle rastgele giris yapmayin, hele hele kurani kendi kafasinca yorumlamaya calisanlara ilk sirada yer vererek ehlibeyti hice saymayin derim.

                            aksi taktirde dünyada kargasa
                            ahirette hüsran düser


                            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: Namazda Tahiyyat ve Salavatlar

                              bu tür fikirler apollonius gibi birçok insanı etkilemektedir.düşünce ve bilgiden kaynaklanan fikirler iyi niyet içerisinde dile getirilmeli ve doğrusunun ortaya çıkışı için samimice çalışılmalıdır bu anlamda apollonius gerginlik yaratmadan konuşulabilecek seviyeli bir kardeşimiz gibi görünüyor. bu fırsat değerlendirilmeli dikkatler yazılanlara çevrilmeli bilgisiz olduğumuz konularda kendimizi geliştirmeliyiz.

                              bellidir ki savunulamayan sistemler insanların sapmasını engellemeyeceği gibi kimseye de anlatılamaz.

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X