KUR'ANI KERİMİN İNANÇ BAKIMINDAN İSİMLENDİRDİĞİ ÜÇ SINIF İNSAN
Bakara süresinin ilk ayetlerinde yüce Allah önce mukaddes kitabı olan Kur'an'dan, onun muttakiler için bir yol gösterici ve hidayet kaynağı oluşundan, sonra da gayba iman dan ve islam dininin temelini oluşturan ana vazifelerden söz etmiş ve insanları inanc bakımından üç guruba ayırmıştır.
Birinci gurup mü’minlerdir; mü’minlerin sıfatlarını ilk beş ayette özetlemiştir.
İkinci gurup ise kafirlerdir; Bu gurubun durumuda altıncı ve yedinci ayetlerde özetlenmiştitir.
Üçüncüsü ise munafıklardır; bu üçüncü gurubun vasıflarını geniş bir şekilde ele alarak sekizinci ayetten yirmibirinci ayete kadar geçen ayetlerde açıklamıştır.
Bu makalede ele alınacak üçüncü gurup olan munafıklardır. Kur'an’i Kerim’in tabiriyle munafık diye adlandırılmış; bu insanlar türkçede iki yüzlü veya iki çehreli diye adlandırılmaktadır. Yaratılmışlar arasında en zararlı ve en kötü ola iki yüzlü ve çehresi değişik, sözüyle özü bir olmayan insanlardır. Dünyadaki tüm kötülüklerin, dökülen kanların, viran edilen ülkelerin ve zarar gören tüm canlıların Kur'an’ın tarif ettiği munafıkların eliyle gerçekleşmektedir. İki yüzlü munafıkların tanınmasında mü’min ve muvahhid olanlarla sadık ve doğru sözlü insanlar zorluk cektiklerinden yüce Allah mukaddes Kitabı Kur'an’i Kerim’le bu şerir insanların sıfatlarını anlatarak onlara yol göstericilik yapar. Önce kırmızı hattı belirleyerek müslümanların dikkatlı olmalarının ikazını şöyle yapar. "İnsanlardan bazıları Allah'a ve ahiret gününe inandık derler halbuki onlar inanmamışlardır. "Kur'an’i Kerim’in buradaki ikazı insanların sözlerine değil yapmış oldukları işlere bakın uyarısıdır. Zira munafıklar söylemiş oldukları bu söylemlerle kendilerini uyanık kabul ederek Allah'ı ve mü’minleri kandırdıklarını sanırlar halbuki "Onlar Allah'ı ve mü’minleri aldatıklarını zanederler halbuki kendi kendilerini aldattıklarının farkında değiller" Onlar yapmış oldukları iki yüzlü davranışlari ile kendilerini akıllı sanarak başkalarını aldattıklarını sanırlar; bilmiyorlar ki sırat-ul-mustakim’den sapmış, ömrünü, insani değerlerini ve imkanlarını yele verdiği gibi insanlar arasındada güvensiz iki yüzlü ve yalancı olarak nefret edilmektedirler..
Kur'an’i Kerim hemen arkasından onların kalbinde hastalık oluduğunun açıklamasını yaparak müslümanların bunlara yaklaşmamasının uyarısını yapmıştır. Ve onların bulaşıcı hastalık taşıdıklarının haberini vermiştir. Manevi ve kalbi hastalıklardan kabul edilen iki yüzlü nifak hastalığı; cuzzam hastalığına yakalanmış bir hasta gibidir. Oldukca hırçın , kıskanc ve başkasının güzelliğine tahammul edemeyen bir kimliğe sahiptir. Bunlar kendileri huzur içinde yaşayamadıklar için başkalarınında huzur içinde yaşamasını istemezler ve devamlı söz taşıyıcılıkla ve iki yüzlü hareketlerle insanlar arasında fitne yaratarak huzursuzluk meydana getirmek isterler. Onların yapmış oldukları çirkin işlerinden dolayi Allah'da onların hastalıklarını artırarak onlar için elem verici bir yaşam hazırlar. Kalbinde nifak hastalığı olan bir kişinin çekmiş olduğu acı ve ızdırabı bedensel hastalıkların hiç birinde o acı duyulmamaktadır. Çünkü nifak hastalığı, nifak hastalığına yakalanmış olan ferdin iç dünyasını zifiri karanlıklara boğarak onun iç dünyasını aydınlatacak olan ilahi nurun tecelliyatına mani olur. Ve karanlıklar içinde zihinsel ve bedensel yorgunlukla birlikte bedensel hastalıklarada maruz kalır.Ayrıca toplumu bir çok yönden rahatsız ederek güven ve emniyeti ciddi şekilde bozar ve insanlar arasında kin , nefret , düşmanlık ve kıskanclık gibi kötü hastalıklar meydana getirir. Nifakın getirdiği bu hastalık fert ve toplumun sinesinde onarılması zor bir yara açar.
Onları bu yapmış oldukları çirkin işlerden alı koymak istenildiği zaman kibirlenerek” bizler islahatçılarız derler” ve kendilerini savunmaya geçerler.
"onlara:Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman,"Biz ancak islah edicileriz" derler. Bu tip munafıklar asıl çehrelerini gizliyerek islahatçı bir eda ile yapmış oldukları cinayetlerin ve yaymış oldukları fitne ve fesadın üstünü örtmek isterler. Hemen ilahi uyarı müslümanların dikkkatlı olmalarını ister."Dikkatlı olun ! onlar bozguncuların, fesatçıların ta kendileridir. fakat anlamazlar." Evet; günah ve zulum haddini aştığında yapmış oldukları fitne ve fesadı, kan ve göz yaşlarını islahat ve demokrası kabul ederler. Çükü şeytan munafıkların amellerini süsleyerek onlara hoş göstermek ister."Hani şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi de:Bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur, şüphesiz bende sizin yardımcınızım, dedi.Fakat iki ordu birbirini görünce ardına döndü ve:Ben sizden uzağım, ben sizin görmediklerinizi (melekleri) görüyorum, ben Allah'tan korkuyorum; Allah'ın azabı şiddetlidir, dedi." Enfal suresi 48
Şeytan, yakalanmış kıskanc ve iki yüzlü insanların yapmış oldukları kötü ve igrenc amellerini onlara hoş göstererek onları dahada azgınlaştırır. Ve onların yapmış oldukları yıkıcı, tahrib edici ve tefrika yaratıcı çalışmalarını islahat ve din adına olduğunu onlara fısıldar. Cok cazip ve çekici konuşmalarla karşıdakini ettkisine alarak yanlış yaptıklarını ona doğru olarak kabul ettirir. Bu tip insanları veya devlet idaracilerini veya din kisvesi altında ilim adamlarının şerrinden ümmetin korunması için Allah şöyle bir uyarı yapar.
"İnsanlardan öyleleri vardır ki,dünya hayatı hakkında konuştukları senin hoşuna gider. Hatta böylesi kalbinde olana(samimi olduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o, düşmanların en yamanıdır." Bakara 204
"O, dönüp gitti mi (yahut bir işin başına geçtimi) yeryüzünde ortalığı fesade vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez." Bakara 205
Yukardaki bu iki ayet Ahnes b. şurayk hakkında inmiştir.Bu sıfatlara sahip olan herkes için geçerlidir.Güzel konuşan ve yakışıklı bir kimse olan Ahnes, munafık idi. Resülullah'ın yanına gelip güzel sözlerle müslümanlik taslardı.Halbuki içi fenalık dolu idi. İşi gücü müslümanlara zarar vermekti ve onların ayıplarını araştırıp yaymaktı Bu tip insanların şerrin den korunmak için yukardaki iki ayet müslümanları uyarmaktadır.
Nifak hastalığına yakalanmış islahatcı görünümdeki munafıkların başka bir hedefleride mü’minlerin inanclarını bozmak, huzür ve rahatlarını kaçırmak, onlara maddi ve manevi zarar vermek için durmadan planlar ve gizlice kulis hareketler oluştururlar.Kafirlerle işbirliği yaparak mü'minleri yok etmek yolunda her türlü gizli tertibatlar içine girmekten, onlara; müslümanlar hakkında bilgiler ulaştırmaktan asla kaçınmazlar ve hatta bunu yapmayı vazife bilerek kafir dostlarına yaranmaya çalışırlar. Asrımız buna şahitlik yapmaktadır ki dünyayı kendi tasaruffunda tutmak isteyen büyük şeytan Amerika yönetimi bu cesareti iki yüzlu iki çehreli görünümde olan Islam Ummetinin başına çöreklenmiş idareci ve burokrat kesiminden almaktadır. 1991 tarihinde Amerika ve müttefiklerinin; Hicaz topraklarına gire bilmesi için Taıf’te toplanan islam ümmetinin başında bulunan ümera ve ulemanın zirveden çıkarmış oldukları girebilir kararı bunun en açık ve bariz delilidir.Amerikalılar kabul görmez korkusuyla yaşarlarken bayraklarla ve ayaklarının altına halılar serilerek karşılanmaları onlara ortadoğu üzerindeki planlarını cesaretle yapma imkanını sağlamıştır. Almış oldukları bu talihsiz kararla islam ümmetinin sinesinde derin bir yara açarak Amerikanın yanında da “afferin sizlere” deme şerefini(i) kazanmışlar ve çocukluklarını da bir an dahi olsa yaşama fırsatını elde etmişlerdir.
Munafıkların diğer bir hedefi ise müslümanları dinleri hakkında şüpheye düşürmek:
"Ehl-i kitap’tan bir zümre şöyle dedi: Mü’minlere indirilmiş olana gündüzün ilk vakitlerinde inanıp akşamın ilk vakitlerinde inkar edin. Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler." Ali imran ayet 72
Çok tehlikeli bir komplo:
Yukardaki ayet, munafıkların yüzündeki yıkıcı ve tahrib edici olan planlardan birinin perdesini daha kaldırarak kirli yüzlerini müslümanlara tanıtmak ister. Onların hertürlü vesilelerden yararlanarak müslümanların imanına, vahdetlerine ve peygambere olan bağlılıklarına zarar vermek istediklerini ve nasıl çalıştıklarını göstermek ister. Askeri, siyasi, iktisadi ve kültürel saldırılar yaparak müslümanları çok yönlü korkutmak isterler. Yukardaki ayetin işaret ettigi en tehlikeli oyunlarından biri olan kültürel saldırıdır. Bir toplumu, bir milleti köleleştirmek için en başarlı yol o toplumun ve o milletin kültürünü, inancını ve dinini bozmakıtır veya onu inandığı din hakkında şüpheye düşürmektir.
Yukardaki ayetin nuzul sebebi:
Müfessirlerin bazıları yukardaki ayetin nuzul sebebini şöyle anlatmışlardır:.Hayber yahudilerinin ileri gelen bilginlerinden oniki kişilik bir gurup Allah'ın elçisi Hz.Muhammed’e(s.a.v) inanmış olan mü’minleri imanlarında şüpheye düşürmek için biraraya gelerek şöyle bir plan hazırlamak isterler. ve hazırlamış oldukları planı Medine’deki yahudilerle gerçekleştirmek isterler. Bu oniki kişilik yahudi bilgini veye uleması hazırlamış oldukları planda Medine’deki yahudilere şu talimatı vermek isterler.Sizlerden bir gurup sabahın erken saatınde Peygamberin huzuruna gidin ve Allah’ın birliğine Ve Hz.Muhammed’in Allah’ın son elçisi olduğuna iman ettik ve müslüman olduğunuzu ilan edin ve açık vermeden sıkı bir çalışma ile müslümanların yanında ve saffında yer alarak müslümanların teveccühünü kazanmaya çalışın ve gayret gösterin ki planın ikinci kısmında başarlı bir sonuc elde etmiş olasınız. Zira asıl göreviniz ikinci perdenin açılışında verilen görevin başarıyla yerine getirmenizdir. O da kabul ettiğiniz yeni dinden vazgeçtiğinizi ilan etmenizdir. Senaryo böyle tamamlanınca teveccühlerini kazanmış olduğunuz müslümanlar sizden soracaklar neden dininizden döndünüz? sorusuna cevab olarak bizler Hz. Muhammed’in (s.a.v) sıfatını yakından izledik ve kendi kitaplarımıza ve bilginlerimize muracaat ettik ve onlarla istişare ettikten sonra bizim kitaplarda yazılı olan son peygamberin sıfatlari ile Hz. Muhammed’deki (s.a.v) sıfatlar birbirine uymadığından tekrar eski dinimizi tercih ederek kendi dinimize döndük sözünu müslümanlar arasında kulaktan kulağa fısıldıyarak bu yahudi bilginlerin semavi kitaptan bizden daha haberdarlar öyle ise ne söylemişlerse doğrudur kanaatını kazandırmaya çalışın. Bu vesile 'ile müslümanları inanmış oldukları dinlerinde şüpheye düşürmüş olursunuz dediler.
Sanki tarih değişmez şekilde aynen yaşanmakta, yine iki yüzlüler, iki çehreliler ve iki dilli konuşanlar sahnede, yine aynı oyunlar yine aynı planlar yine aynı senaryolar, yine fitne çıkarmak için saf ve temiz müslümanları aldatmak için yine maskeli iki yüzlü insanlar sahnede; islamın cihan şumul din oluşuna ve kuşatıcı, birleştirici, insanlar arasında adaleti sağlayacak evrensel çağrısına şüphe düşürecek plan ve projelerle yine iş başındalar. Bunlar ne istiyorlar? sorusuna cevabı Kur'ani Kerim şöyle vermektedir:.
"Ehl-i kitab'tan bir zümre arzü ett ki, sizi saptırsınlar. Halbuki onlar, kendilerinden başkasını saptıramazlar da bunun farkına bile varamazlar." Al-i imran 69
Bu ayeti kerime Ehl-i kitab'tan olan ve yahudilerle Hırıstiyanlardan meydana gelen bir gurubun Hazret-i İbrahim’e sahip çıkar görünerek müslümanları saptırmak istediklerine işaret etmektedir. Diğer bir ayette ise müslümanları imanlarından sonra kafir etmek isterler.
"Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine besbelli olduktan sonra, içlerindeki hasetten dolayı, sizi imanınızdan çevirip kafir yapmayı arzu ederler. Allah'ın emri gelinceye kadar siz onları affedin ve bağışlayın. Şüphesiz ki Allah, herşeye hakki ile kadirdir. Bakara 109
Her devirde olduğu gibi günümüzdede Ehl-i Kitab; müslümanları dinlerinden çevirmek için yoğun faaliyetlerini o gün sürdürdükleri gibi bugünde sürdürmekteler. Müslümanları dinlerinden döndürebilmek için çeşitli yollara ve propagandalara başvurmuşlar ve hala devam etmekteler ve ellerinden geleni asla geri bırakmamışlardır. Bu yaptıkları, islama düşmanlıklarından ve kıskançlıklarından ileri gelmektedir.Her ne kadar iyi ve halisane bir düşünce perdesi altında gizlenselerde onlardan müslümanlara dostluk ve hayır gelmez, en bariz örneğini Afganistan’da, ırak’ta , Filistin’de ve diğer islam beldelerinde yaşamaktayız.
Propagandalar:
İslam ülkelerini üçüncü dünya ülkeleri kabul ederek insanlarını cahil, bilgisiz, geri zekalı, medeniyetsiz kalışını islam dinine bağlıyarak faturasını Hz. Muhammed’e çıkarmak isterler ve bu propogandayıda islam ülkelerinin başında bulunan yoneticilerle, aydın geçinen sözümona din adamlarından alarak müslüman gencler arasında yapmaktalar. Cazip görüntüsüyle fakir halkların tatlı ruyaları olan batı dünyası; mazlum konumda olan insanları dinlerinden ayırmak için gündeme hergün bir şey atarak ve zihinlerini bulandırarak dinleri hakkında şüpheye düşürürler. Bazen islam dini ferdi ve vicdani bir mesele olarak ele alınır ve hiç bir surette beşer yonetimi ve idaresiyle alakasının olmadığının propagandasini yaparak zihinlere şüphe düşürerek dinden uzaklaştırırlar. Bazen dinin modern çağa cevab veremediğini hatta dinin modernleşmeye mani olduğunu ileri sürerek islam dininin çağdışı olduğunun propagandasini yaparak kendilerinin modern çağın mimarlari olduğunu söyleyerek zayıf inanmışları dinlerinden çevirmek isterler. Bazen de islam dinine karşı güçlü bir görüntüyle demokrasıyı, sekülerizmi , laisizmi , liberalizimi nasyonalizmi, veya sosyalizimi öne çıkararak en güzel yönetim şekilleri olduğunu islam toplumuna kabul ettirmek isterler. Hedef sadece müslümanları islam dininden uzaklaştırmak ve dinleri hakkında şüpheye düşürmek isterler. zira islam dinine olan tarihi düşmanlıklarının iktizası bunu gerektirdiğine inanarak yapmaktalar.Evet! islam ümmeti hep kandırılacak mı? Acaba birgün akledip kendini sorgulaybilecek mi? Acaba kendine dönüp boynuna asılı kölelik zincirini, el ve ayaklarına takılmış ve suçluluk ifadesi olan prangaları görerek kirabilecek mi? Acaba dinleriyle alay eden ve kendilerini maskara eden iki yüzlü, başlarında bulunan munafıkları taniyabilecekler mi? Acaba müslümanlar inanmış oldukları Kur'ani Kerim’i okuyup kimleri dost edineceklerini ve kimleri dost edinmiyeceklerini öğrene bilecekler mi? Bilmem! özgürlük ve hur yaşamanın yolunu ve mutluluğunu insanlığa gösteren Hz. Muhammed’i (s.a.v) ve onun temiz ve münevver Ehl-i Beytin’i bir gün taniya bileceklermi? Acaba! islam dünyası inanmış oldukları mukaddes din olan islamın bir hayat sistemi bir idare ve yönetim şekli olduğunu kabul edip onu hayata gecirebilecek mi? Heyhat yoksa mahşeremi kalacak bu hasret!...
Sizden olmayanları dost edinmeyin:
"Ey iman edenler! sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. (dost edinmeyin) Çünkü onlar size zarar vermekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi arzu ederler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülenl sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi açıklamış bulunuyoruz." Al-i imran 118
"İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onlar seversiniz. siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında "İnandık" derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. Deki: Kininizden (kahrolup) ölün! Şuphesiz Allah sinelerde gizli olanı hakkiyle bilir." Al-i imran 119
Yukardaki ayetler mü’minlere bir uyarı daha yaparak kafir ve munafıkları dost edinmemelerini ister. Kesin kırmızı çizgiyi belirleyerek! sakın sizden olmayan, sizin gibi inanmayan iki yüzlü munafıkları ve kafirlerı, gizli sırlarınıza vakıf olabilecek şekilde yakın dostlar edinmeyin diye ikaz eder. Çünkü onlar, yeri geldiğinde size zarar vermekten asla geri durmazlar ve size devamlı sıkıntı, zorluk ve bela gelmesini isterler.” haberini yukardaki ayetler vermektedir. Zaten onların size karşı olan kinleri apaçık ortadadır, konuşurken bile kinleri ağızlarından taşmaktadır. Hele açığa vurmadıkları içlerinde gizli olan kinleri ise daha büyüktür. Çünkü bu iki yüzlü munafıklar islamın zuhurundan günümüze kadar içlerindeki gizli düşmanlıklarını her fırsat buldukca darbe vurarak içlerini rahatlamak istemişlerdir. Hele günümüzde bunlara dostluk elini iftiharla uzatmak isteyenler Kur'an’i Kerim’in mükerrer uyarılarına kulak vermedikleri gibi tarihtende ders almamaktalar. Zira onların yanında izzet aradıklarından Kur'an’ın hayat dolu davetine sırt çevirmekteler. "Onlara:İnsanların iman ettiği gibi iman edin, denildiğinde "Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler (veya bilmemezlikten gelirler). Evet! günümüzde ayetin belirlemiş olduğu insanları görmek tabii bir hal almıştır. Din , iman ve insan için mukaddes olan herşey munafıklar tarafından rahatlıkla satın alınmakta, onlar ikaz edilecek olunursalar kibirlenerek şu sefihler gibi mi inanacağız derler ve mü’minlere sırt çevirerek munafık ve din düşmanlariyle dost olurlar.Zahiri görüntüleriyle müslüman olanlar, dostlarına güven vermek için mukaddes islam dininden demokrasi ve modernizm adı altında istedikleri tavizi vererek şereflenmek isterler.
İnsanlık için veba hastalığından daha tehlikeli olan bu iki yüzlü davrananlar.
"(İki yüzlüler) mü’minlerle karşılaştıkları vakit "(Bizde) iman ettik" derler. Şeytanlariyle başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (mü’minlerle) sadece alay ediyoruz, derler."
Gözlerimizi makam, dünya sevgisi, para ve şöhret perdelemiş olmamış olsaydı günümüzde iki yüz ve iki çehre taşiyanları ne kadar rahat görmüş olacaktık. Ne yazık ki bunlar islam ümmetinin azizleri( ) olmuşlar. Hırsızlar, yankesiciler ve yalancı iki yüzlüler bu ümmetin efendileri( ) olmuşlar. İslamın, Kur'an’ın ve islam peygamberinin düşmanları bu ümmetin idarecilerinin dostları olmuşlardır. Dünya çıkarları ve dünya sevgisi bu hakikatları görmez hale getirmiştir. Birbuçuk milyar müslüman iki yüzlü ve iki çehreli olanların emrinde Amerikaya ve batıya kölelik yapmaktalar. Öylesine köleleşmişler ki asrın en büyük hadisesi olan” Iran Islam Inkilabi’nın” yakmış olduğu tevhid ve özgürlük meşalesini Amerika’nin isteğiyle söndürmek isterler. Evet özgürce düşünemeyen bir millet köle olmaya mahkümdur. Bugün islam aleminin beslendigi, yönetildigi ve fikir aldığı yer dünya medyasıdır. İslam ümmeti akıllarını bunların cebine koymuştur onlarda islam ümmetinin ağzına biraz bal sürerek onları yönlendirmektedir.Tevhidi bir mücadele verip özgürce düşünebilme kimligini kazandırmak isteyen İran islam cumhuriyeti’nin karşısında duranlar Amerika ve batı değil belki karşı duranlar aklını köleleştirmiş iki yüz, iki çehre taşıyan ulema ve umeradır. Zira Amerika ve batı bunlardan almış olduğu destekle islam cumhuriyet’ine baskı uygulayarak tehdit etmektedir. Efendilerinin bu baskılarına alkış tutan islam ümmetinin yoneticileri ümmetin dökülen kanları üzerinde saltanatlarını korumaktalar.
İslam ümmetinin kölelik süreci ve süresi:
Alemlere rahmet peygamberi olarak gönderilmiş olan Hz. Muhammedin (s.a.v) insanlığın kurtuluşu ve özgürce yaşamasının teminatı olarak bırakmış olduğu iki büyük emanetin beşer hayatından uzaklaştırılmasiyle kölelik süreci başlamıştır. Özgürce düşünmenin ve hür yaşamanın garantısı olan bu iki emaneti şöyle açıklamıştır.
" Ben; size iki ağır ve önemli emanet bırakıyorum. Bu ikisine sımsıkı kalben bağlanacak olursanız benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz (yani kölelik zincirine asla mahküm olmazsınız) Onlardan biri Allah'ın kitabı Kur'an’i Kerim ,diğeri ise benim Ehl-i Beytim’dir. Bu ikisi asla birbirinden ayrılmaz ta kıyamette bana gelinceye kadar."
Beşeriyetin can damarını tutan ve ona hayat veren peygamberin bu hadisi şerifinde önemle üzerinde durulması gerekli olan bir kaç noktaya işaret etmek ve açıklamak gerekir. Zira Kölelik süreci bu hadisin uygulamadan kaldırılmasiyle başlamış ve süre olarak hala devam etmek;tedir. Bu hadisin uygulamadan kalkmasiyle başlamış olan saltanat; önce insanları nefislerine köle, sonra müstekbir ve sömürgeci güclerin emrine hizmetçi olarak vermiştir. Sömürgecilerin hizmetinde olan insanlar bağımsızlık ve hürriyet mektebi olan Kur'an ve Ehl-i beyt mektebinden uzak kaldıklarından saltanat ve sömürgeci zihniyetin fitne ve nifak mektebin de insanlığa kan kusturacak insanlar yetiştirdiler. Uzun bir süredir islam ümmeti kan ve göz yaşıyla yaşamaktadır.Çünkü Peygamberin yukardaki hadisiyle amel edilmemiştir. Hadisi şerifi şöyle özetliyerek konumuza son verelim.
1-Resul-i Ekrem özelde ümmetinin genelde tüm insanlığın hedefine kavuşabilmesinin haritasını çizerek yol güzergahını beyan ediyor.
"Şüphesiz bu (Kur'an-i Kerim), benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti." En'am 153
Bu ayeti celile nazıl olduğunda Resul-i Ekrem Kur'an’a işaret ederek yere bir hat çizer ve şöyle der: Bu Allah'a giden dosdoğru yoldur. Bu hattın sağına ve solunada hatlar cizerek bu yollar ise insanları Allah'dan uzaklaştıran yollardır diyerek ümmetinin yol güzergahını Kur'an-i Kerim’e bağlılıkla belirler. Allah'ın ipi diye teşbih edilen Kur'an-i Kerim’e bağlanmış olanlarin asla sapıklığa düşmeyeceklerinin garantısını vermektedir.
2-Bu dosdoğru olan yolun mimarlarını ise Ehl-i Beyti olduğunu ümmetine bildirmiştir. Ehl-i Beyti’ni Kur'an-ı Kerim-in taşiyıcıları ve ümmetinin kurtuluş öncüleri olarak teyit etmişdir."Benim Ehl-i Beytim Nuh’un gemisi gibidir o’na binenler kurtulur, binmeyenler ise gark olur". Diyerek ümmetine, fitne ateşinden ve nifak hastalığından kurtulusun yolunu gösterir.
3-Kur'an ve Ehl-i Beyt-in birbirinden ayrılmayan bir bütün olduğunu tekitle beyan ederek ümmetinin bu iki emanete bağlanmasını emreder.
4”-Bize sadece Kur'an yeter diyenlerle, Bize sadece Ehl-i beyt yeter” diyenlere hadisin son bölümü cevap olarak yeter." Kur'an ve Ehl-i beyt birbirinden asla ayrılmazlar Havz-i Kevser’de bana gelinceye kadar.
Nefsinin esaret zincirine mahkum olmuş insanlara; yakalanmış oldukları nifak ve diğer manevi hastalıklardan kurtulmanın çaresinin, bunun reçetesini sunan rahmet peygamberinin emanetine sahip çıkmak olduğunu yukardaki hadisi şerif bize haber vermektedir. Her derdin bir devası olduğu gibi, kalbi hastalıkların tedaviside Kur'ani Kerim ve Ehl-i beyt olduğunun haberi bize verilmiştir.
Kuran ve Ehlibeyt Vakfi: Muhammed Avci
Bakara süresinin ilk ayetlerinde yüce Allah önce mukaddes kitabı olan Kur'an'dan, onun muttakiler için bir yol gösterici ve hidayet kaynağı oluşundan, sonra da gayba iman dan ve islam dininin temelini oluşturan ana vazifelerden söz etmiş ve insanları inanc bakımından üç guruba ayırmıştır.
Birinci gurup mü’minlerdir; mü’minlerin sıfatlarını ilk beş ayette özetlemiştir.
İkinci gurup ise kafirlerdir; Bu gurubun durumuda altıncı ve yedinci ayetlerde özetlenmiştitir.
Üçüncüsü ise munafıklardır; bu üçüncü gurubun vasıflarını geniş bir şekilde ele alarak sekizinci ayetten yirmibirinci ayete kadar geçen ayetlerde açıklamıştır.
Bu makalede ele alınacak üçüncü gurup olan munafıklardır. Kur'an’i Kerim’in tabiriyle munafık diye adlandırılmış; bu insanlar türkçede iki yüzlü veya iki çehreli diye adlandırılmaktadır. Yaratılmışlar arasında en zararlı ve en kötü ola iki yüzlü ve çehresi değişik, sözüyle özü bir olmayan insanlardır. Dünyadaki tüm kötülüklerin, dökülen kanların, viran edilen ülkelerin ve zarar gören tüm canlıların Kur'an’ın tarif ettiği munafıkların eliyle gerçekleşmektedir. İki yüzlü munafıkların tanınmasında mü’min ve muvahhid olanlarla sadık ve doğru sözlü insanlar zorluk cektiklerinden yüce Allah mukaddes Kitabı Kur'an’i Kerim’le bu şerir insanların sıfatlarını anlatarak onlara yol göstericilik yapar. Önce kırmızı hattı belirleyerek müslümanların dikkatlı olmalarının ikazını şöyle yapar. "İnsanlardan bazıları Allah'a ve ahiret gününe inandık derler halbuki onlar inanmamışlardır. "Kur'an’i Kerim’in buradaki ikazı insanların sözlerine değil yapmış oldukları işlere bakın uyarısıdır. Zira munafıklar söylemiş oldukları bu söylemlerle kendilerini uyanık kabul ederek Allah'ı ve mü’minleri kandırdıklarını sanırlar halbuki "Onlar Allah'ı ve mü’minleri aldatıklarını zanederler halbuki kendi kendilerini aldattıklarının farkında değiller" Onlar yapmış oldukları iki yüzlü davranışlari ile kendilerini akıllı sanarak başkalarını aldattıklarını sanırlar; bilmiyorlar ki sırat-ul-mustakim’den sapmış, ömrünü, insani değerlerini ve imkanlarını yele verdiği gibi insanlar arasındada güvensiz iki yüzlü ve yalancı olarak nefret edilmektedirler..
Kur'an’i Kerim hemen arkasından onların kalbinde hastalık oluduğunun açıklamasını yaparak müslümanların bunlara yaklaşmamasının uyarısını yapmıştır. Ve onların bulaşıcı hastalık taşıdıklarının haberini vermiştir. Manevi ve kalbi hastalıklardan kabul edilen iki yüzlü nifak hastalığı; cuzzam hastalığına yakalanmış bir hasta gibidir. Oldukca hırçın , kıskanc ve başkasının güzelliğine tahammul edemeyen bir kimliğe sahiptir. Bunlar kendileri huzur içinde yaşayamadıklar için başkalarınında huzur içinde yaşamasını istemezler ve devamlı söz taşıyıcılıkla ve iki yüzlü hareketlerle insanlar arasında fitne yaratarak huzursuzluk meydana getirmek isterler. Onların yapmış oldukları çirkin işlerinden dolayi Allah'da onların hastalıklarını artırarak onlar için elem verici bir yaşam hazırlar. Kalbinde nifak hastalığı olan bir kişinin çekmiş olduğu acı ve ızdırabı bedensel hastalıkların hiç birinde o acı duyulmamaktadır. Çünkü nifak hastalığı, nifak hastalığına yakalanmış olan ferdin iç dünyasını zifiri karanlıklara boğarak onun iç dünyasını aydınlatacak olan ilahi nurun tecelliyatına mani olur. Ve karanlıklar içinde zihinsel ve bedensel yorgunlukla birlikte bedensel hastalıklarada maruz kalır.Ayrıca toplumu bir çok yönden rahatsız ederek güven ve emniyeti ciddi şekilde bozar ve insanlar arasında kin , nefret , düşmanlık ve kıskanclık gibi kötü hastalıklar meydana getirir. Nifakın getirdiği bu hastalık fert ve toplumun sinesinde onarılması zor bir yara açar.
Onları bu yapmış oldukları çirkin işlerden alı koymak istenildiği zaman kibirlenerek” bizler islahatçılarız derler” ve kendilerini savunmaya geçerler.
"onlara:Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman,"Biz ancak islah edicileriz" derler. Bu tip munafıklar asıl çehrelerini gizliyerek islahatçı bir eda ile yapmış oldukları cinayetlerin ve yaymış oldukları fitne ve fesadın üstünü örtmek isterler. Hemen ilahi uyarı müslümanların dikkkatlı olmalarını ister."Dikkatlı olun ! onlar bozguncuların, fesatçıların ta kendileridir. fakat anlamazlar." Evet; günah ve zulum haddini aştığında yapmış oldukları fitne ve fesadı, kan ve göz yaşlarını islahat ve demokrası kabul ederler. Çükü şeytan munafıkların amellerini süsleyerek onlara hoş göstermek ister."Hani şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi de:Bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur, şüphesiz bende sizin yardımcınızım, dedi.Fakat iki ordu birbirini görünce ardına döndü ve:Ben sizden uzağım, ben sizin görmediklerinizi (melekleri) görüyorum, ben Allah'tan korkuyorum; Allah'ın azabı şiddetlidir, dedi." Enfal suresi 48
Şeytan, yakalanmış kıskanc ve iki yüzlü insanların yapmış oldukları kötü ve igrenc amellerini onlara hoş göstererek onları dahada azgınlaştırır. Ve onların yapmış oldukları yıkıcı, tahrib edici ve tefrika yaratıcı çalışmalarını islahat ve din adına olduğunu onlara fısıldar. Cok cazip ve çekici konuşmalarla karşıdakini ettkisine alarak yanlış yaptıklarını ona doğru olarak kabul ettirir. Bu tip insanları veya devlet idaracilerini veya din kisvesi altında ilim adamlarının şerrinden ümmetin korunması için Allah şöyle bir uyarı yapar.
"İnsanlardan öyleleri vardır ki,dünya hayatı hakkında konuştukları senin hoşuna gider. Hatta böylesi kalbinde olana(samimi olduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o, düşmanların en yamanıdır." Bakara 204
"O, dönüp gitti mi (yahut bir işin başına geçtimi) yeryüzünde ortalığı fesade vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez." Bakara 205
Yukardaki bu iki ayet Ahnes b. şurayk hakkında inmiştir.Bu sıfatlara sahip olan herkes için geçerlidir.Güzel konuşan ve yakışıklı bir kimse olan Ahnes, munafık idi. Resülullah'ın yanına gelip güzel sözlerle müslümanlik taslardı.Halbuki içi fenalık dolu idi. İşi gücü müslümanlara zarar vermekti ve onların ayıplarını araştırıp yaymaktı Bu tip insanların şerrin den korunmak için yukardaki iki ayet müslümanları uyarmaktadır.
Nifak hastalığına yakalanmış islahatcı görünümdeki munafıkların başka bir hedefleride mü’minlerin inanclarını bozmak, huzür ve rahatlarını kaçırmak, onlara maddi ve manevi zarar vermek için durmadan planlar ve gizlice kulis hareketler oluştururlar.Kafirlerle işbirliği yaparak mü'minleri yok etmek yolunda her türlü gizli tertibatlar içine girmekten, onlara; müslümanlar hakkında bilgiler ulaştırmaktan asla kaçınmazlar ve hatta bunu yapmayı vazife bilerek kafir dostlarına yaranmaya çalışırlar. Asrımız buna şahitlik yapmaktadır ki dünyayı kendi tasaruffunda tutmak isteyen büyük şeytan Amerika yönetimi bu cesareti iki yüzlu iki çehreli görünümde olan Islam Ummetinin başına çöreklenmiş idareci ve burokrat kesiminden almaktadır. 1991 tarihinde Amerika ve müttefiklerinin; Hicaz topraklarına gire bilmesi için Taıf’te toplanan islam ümmetinin başında bulunan ümera ve ulemanın zirveden çıkarmış oldukları girebilir kararı bunun en açık ve bariz delilidir.Amerikalılar kabul görmez korkusuyla yaşarlarken bayraklarla ve ayaklarının altına halılar serilerek karşılanmaları onlara ortadoğu üzerindeki planlarını cesaretle yapma imkanını sağlamıştır. Almış oldukları bu talihsiz kararla islam ümmetinin sinesinde derin bir yara açarak Amerikanın yanında da “afferin sizlere” deme şerefini(i) kazanmışlar ve çocukluklarını da bir an dahi olsa yaşama fırsatını elde etmişlerdir.
Munafıkların diğer bir hedefi ise müslümanları dinleri hakkında şüpheye düşürmek:
"Ehl-i kitap’tan bir zümre şöyle dedi: Mü’minlere indirilmiş olana gündüzün ilk vakitlerinde inanıp akşamın ilk vakitlerinde inkar edin. Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler." Ali imran ayet 72
Çok tehlikeli bir komplo:
Yukardaki ayet, munafıkların yüzündeki yıkıcı ve tahrib edici olan planlardan birinin perdesini daha kaldırarak kirli yüzlerini müslümanlara tanıtmak ister. Onların hertürlü vesilelerden yararlanarak müslümanların imanına, vahdetlerine ve peygambere olan bağlılıklarına zarar vermek istediklerini ve nasıl çalıştıklarını göstermek ister. Askeri, siyasi, iktisadi ve kültürel saldırılar yaparak müslümanları çok yönlü korkutmak isterler. Yukardaki ayetin işaret ettigi en tehlikeli oyunlarından biri olan kültürel saldırıdır. Bir toplumu, bir milleti köleleştirmek için en başarlı yol o toplumun ve o milletin kültürünü, inancını ve dinini bozmakıtır veya onu inandığı din hakkında şüpheye düşürmektir.
Yukardaki ayetin nuzul sebebi:
Müfessirlerin bazıları yukardaki ayetin nuzul sebebini şöyle anlatmışlardır:.Hayber yahudilerinin ileri gelen bilginlerinden oniki kişilik bir gurup Allah'ın elçisi Hz.Muhammed’e(s.a.v) inanmış olan mü’minleri imanlarında şüpheye düşürmek için biraraya gelerek şöyle bir plan hazırlamak isterler. ve hazırlamış oldukları planı Medine’deki yahudilerle gerçekleştirmek isterler. Bu oniki kişilik yahudi bilgini veye uleması hazırlamış oldukları planda Medine’deki yahudilere şu talimatı vermek isterler.Sizlerden bir gurup sabahın erken saatınde Peygamberin huzuruna gidin ve Allah’ın birliğine Ve Hz.Muhammed’in Allah’ın son elçisi olduğuna iman ettik ve müslüman olduğunuzu ilan edin ve açık vermeden sıkı bir çalışma ile müslümanların yanında ve saffında yer alarak müslümanların teveccühünü kazanmaya çalışın ve gayret gösterin ki planın ikinci kısmında başarlı bir sonuc elde etmiş olasınız. Zira asıl göreviniz ikinci perdenin açılışında verilen görevin başarıyla yerine getirmenizdir. O da kabul ettiğiniz yeni dinden vazgeçtiğinizi ilan etmenizdir. Senaryo böyle tamamlanınca teveccühlerini kazanmış olduğunuz müslümanlar sizden soracaklar neden dininizden döndünüz? sorusuna cevab olarak bizler Hz. Muhammed’in (s.a.v) sıfatını yakından izledik ve kendi kitaplarımıza ve bilginlerimize muracaat ettik ve onlarla istişare ettikten sonra bizim kitaplarda yazılı olan son peygamberin sıfatlari ile Hz. Muhammed’deki (s.a.v) sıfatlar birbirine uymadığından tekrar eski dinimizi tercih ederek kendi dinimize döndük sözünu müslümanlar arasında kulaktan kulağa fısıldıyarak bu yahudi bilginlerin semavi kitaptan bizden daha haberdarlar öyle ise ne söylemişlerse doğrudur kanaatını kazandırmaya çalışın. Bu vesile 'ile müslümanları inanmış oldukları dinlerinde şüpheye düşürmüş olursunuz dediler.
Sanki tarih değişmez şekilde aynen yaşanmakta, yine iki yüzlüler, iki çehreliler ve iki dilli konuşanlar sahnede, yine aynı oyunlar yine aynı planlar yine aynı senaryolar, yine fitne çıkarmak için saf ve temiz müslümanları aldatmak için yine maskeli iki yüzlü insanlar sahnede; islamın cihan şumul din oluşuna ve kuşatıcı, birleştirici, insanlar arasında adaleti sağlayacak evrensel çağrısına şüphe düşürecek plan ve projelerle yine iş başındalar. Bunlar ne istiyorlar? sorusuna cevabı Kur'ani Kerim şöyle vermektedir:.
"Ehl-i kitab'tan bir zümre arzü ett ki, sizi saptırsınlar. Halbuki onlar, kendilerinden başkasını saptıramazlar da bunun farkına bile varamazlar." Al-i imran 69
Bu ayeti kerime Ehl-i kitab'tan olan ve yahudilerle Hırıstiyanlardan meydana gelen bir gurubun Hazret-i İbrahim’e sahip çıkar görünerek müslümanları saptırmak istediklerine işaret etmektedir. Diğer bir ayette ise müslümanları imanlarından sonra kafir etmek isterler.
"Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine besbelli olduktan sonra, içlerindeki hasetten dolayı, sizi imanınızdan çevirip kafir yapmayı arzu ederler. Allah'ın emri gelinceye kadar siz onları affedin ve bağışlayın. Şüphesiz ki Allah, herşeye hakki ile kadirdir. Bakara 109
Her devirde olduğu gibi günümüzdede Ehl-i Kitab; müslümanları dinlerinden çevirmek için yoğun faaliyetlerini o gün sürdürdükleri gibi bugünde sürdürmekteler. Müslümanları dinlerinden döndürebilmek için çeşitli yollara ve propagandalara başvurmuşlar ve hala devam etmekteler ve ellerinden geleni asla geri bırakmamışlardır. Bu yaptıkları, islama düşmanlıklarından ve kıskançlıklarından ileri gelmektedir.Her ne kadar iyi ve halisane bir düşünce perdesi altında gizlenselerde onlardan müslümanlara dostluk ve hayır gelmez, en bariz örneğini Afganistan’da, ırak’ta , Filistin’de ve diğer islam beldelerinde yaşamaktayız.
Propagandalar:
İslam ülkelerini üçüncü dünya ülkeleri kabul ederek insanlarını cahil, bilgisiz, geri zekalı, medeniyetsiz kalışını islam dinine bağlıyarak faturasını Hz. Muhammed’e çıkarmak isterler ve bu propogandayıda islam ülkelerinin başında bulunan yoneticilerle, aydın geçinen sözümona din adamlarından alarak müslüman gencler arasında yapmaktalar. Cazip görüntüsüyle fakir halkların tatlı ruyaları olan batı dünyası; mazlum konumda olan insanları dinlerinden ayırmak için gündeme hergün bir şey atarak ve zihinlerini bulandırarak dinleri hakkında şüpheye düşürürler. Bazen islam dini ferdi ve vicdani bir mesele olarak ele alınır ve hiç bir surette beşer yonetimi ve idaresiyle alakasının olmadığının propagandasini yaparak zihinlere şüphe düşürerek dinden uzaklaştırırlar. Bazen dinin modern çağa cevab veremediğini hatta dinin modernleşmeye mani olduğunu ileri sürerek islam dininin çağdışı olduğunun propagandasini yaparak kendilerinin modern çağın mimarlari olduğunu söyleyerek zayıf inanmışları dinlerinden çevirmek isterler. Bazen de islam dinine karşı güçlü bir görüntüyle demokrasıyı, sekülerizmi , laisizmi , liberalizimi nasyonalizmi, veya sosyalizimi öne çıkararak en güzel yönetim şekilleri olduğunu islam toplumuna kabul ettirmek isterler. Hedef sadece müslümanları islam dininden uzaklaştırmak ve dinleri hakkında şüpheye düşürmek isterler. zira islam dinine olan tarihi düşmanlıklarının iktizası bunu gerektirdiğine inanarak yapmaktalar.Evet! islam ümmeti hep kandırılacak mı? Acaba birgün akledip kendini sorgulaybilecek mi? Acaba kendine dönüp boynuna asılı kölelik zincirini, el ve ayaklarına takılmış ve suçluluk ifadesi olan prangaları görerek kirabilecek mi? Acaba dinleriyle alay eden ve kendilerini maskara eden iki yüzlü, başlarında bulunan munafıkları taniyabilecekler mi? Acaba müslümanlar inanmış oldukları Kur'ani Kerim’i okuyup kimleri dost edineceklerini ve kimleri dost edinmiyeceklerini öğrene bilecekler mi? Bilmem! özgürlük ve hur yaşamanın yolunu ve mutluluğunu insanlığa gösteren Hz. Muhammed’i (s.a.v) ve onun temiz ve münevver Ehl-i Beytin’i bir gün taniya bileceklermi? Acaba! islam dünyası inanmış oldukları mukaddes din olan islamın bir hayat sistemi bir idare ve yönetim şekli olduğunu kabul edip onu hayata gecirebilecek mi? Heyhat yoksa mahşeremi kalacak bu hasret!...
Sizden olmayanları dost edinmeyin:
"Ey iman edenler! sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. (dost edinmeyin) Çünkü onlar size zarar vermekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi arzu ederler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülenl sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi açıklamış bulunuyoruz." Al-i imran 118
"İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onlar seversiniz. siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında "İnandık" derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. Deki: Kininizden (kahrolup) ölün! Şuphesiz Allah sinelerde gizli olanı hakkiyle bilir." Al-i imran 119
Yukardaki ayetler mü’minlere bir uyarı daha yaparak kafir ve munafıkları dost edinmemelerini ister. Kesin kırmızı çizgiyi belirleyerek! sakın sizden olmayan, sizin gibi inanmayan iki yüzlü munafıkları ve kafirlerı, gizli sırlarınıza vakıf olabilecek şekilde yakın dostlar edinmeyin diye ikaz eder. Çünkü onlar, yeri geldiğinde size zarar vermekten asla geri durmazlar ve size devamlı sıkıntı, zorluk ve bela gelmesini isterler.” haberini yukardaki ayetler vermektedir. Zaten onların size karşı olan kinleri apaçık ortadadır, konuşurken bile kinleri ağızlarından taşmaktadır. Hele açığa vurmadıkları içlerinde gizli olan kinleri ise daha büyüktür. Çünkü bu iki yüzlü munafıklar islamın zuhurundan günümüze kadar içlerindeki gizli düşmanlıklarını her fırsat buldukca darbe vurarak içlerini rahatlamak istemişlerdir. Hele günümüzde bunlara dostluk elini iftiharla uzatmak isteyenler Kur'an’i Kerim’in mükerrer uyarılarına kulak vermedikleri gibi tarihtende ders almamaktalar. Zira onların yanında izzet aradıklarından Kur'an’ın hayat dolu davetine sırt çevirmekteler. "Onlara:İnsanların iman ettiği gibi iman edin, denildiğinde "Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler (veya bilmemezlikten gelirler). Evet! günümüzde ayetin belirlemiş olduğu insanları görmek tabii bir hal almıştır. Din , iman ve insan için mukaddes olan herşey munafıklar tarafından rahatlıkla satın alınmakta, onlar ikaz edilecek olunursalar kibirlenerek şu sefihler gibi mi inanacağız derler ve mü’minlere sırt çevirerek munafık ve din düşmanlariyle dost olurlar.Zahiri görüntüleriyle müslüman olanlar, dostlarına güven vermek için mukaddes islam dininden demokrasi ve modernizm adı altında istedikleri tavizi vererek şereflenmek isterler.
İnsanlık için veba hastalığından daha tehlikeli olan bu iki yüzlü davrananlar.
"(İki yüzlüler) mü’minlerle karşılaştıkları vakit "(Bizde) iman ettik" derler. Şeytanlariyle başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (mü’minlerle) sadece alay ediyoruz, derler."
Gözlerimizi makam, dünya sevgisi, para ve şöhret perdelemiş olmamış olsaydı günümüzde iki yüz ve iki çehre taşiyanları ne kadar rahat görmüş olacaktık. Ne yazık ki bunlar islam ümmetinin azizleri( ) olmuşlar. Hırsızlar, yankesiciler ve yalancı iki yüzlüler bu ümmetin efendileri( ) olmuşlar. İslamın, Kur'an’ın ve islam peygamberinin düşmanları bu ümmetin idarecilerinin dostları olmuşlardır. Dünya çıkarları ve dünya sevgisi bu hakikatları görmez hale getirmiştir. Birbuçuk milyar müslüman iki yüzlü ve iki çehreli olanların emrinde Amerikaya ve batıya kölelik yapmaktalar. Öylesine köleleşmişler ki asrın en büyük hadisesi olan” Iran Islam Inkilabi’nın” yakmış olduğu tevhid ve özgürlük meşalesini Amerika’nin isteğiyle söndürmek isterler. Evet özgürce düşünemeyen bir millet köle olmaya mahkümdur. Bugün islam aleminin beslendigi, yönetildigi ve fikir aldığı yer dünya medyasıdır. İslam ümmeti akıllarını bunların cebine koymuştur onlarda islam ümmetinin ağzına biraz bal sürerek onları yönlendirmektedir.Tevhidi bir mücadele verip özgürce düşünebilme kimligini kazandırmak isteyen İran islam cumhuriyeti’nin karşısında duranlar Amerika ve batı değil belki karşı duranlar aklını köleleştirmiş iki yüz, iki çehre taşıyan ulema ve umeradır. Zira Amerika ve batı bunlardan almış olduğu destekle islam cumhuriyet’ine baskı uygulayarak tehdit etmektedir. Efendilerinin bu baskılarına alkış tutan islam ümmetinin yoneticileri ümmetin dökülen kanları üzerinde saltanatlarını korumaktalar.
İslam ümmetinin kölelik süreci ve süresi:
Alemlere rahmet peygamberi olarak gönderilmiş olan Hz. Muhammedin (s.a.v) insanlığın kurtuluşu ve özgürce yaşamasının teminatı olarak bırakmış olduğu iki büyük emanetin beşer hayatından uzaklaştırılmasiyle kölelik süreci başlamıştır. Özgürce düşünmenin ve hür yaşamanın garantısı olan bu iki emaneti şöyle açıklamıştır.
" Ben; size iki ağır ve önemli emanet bırakıyorum. Bu ikisine sımsıkı kalben bağlanacak olursanız benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz (yani kölelik zincirine asla mahküm olmazsınız) Onlardan biri Allah'ın kitabı Kur'an’i Kerim ,diğeri ise benim Ehl-i Beytim’dir. Bu ikisi asla birbirinden ayrılmaz ta kıyamette bana gelinceye kadar."
Beşeriyetin can damarını tutan ve ona hayat veren peygamberin bu hadisi şerifinde önemle üzerinde durulması gerekli olan bir kaç noktaya işaret etmek ve açıklamak gerekir. Zira Kölelik süreci bu hadisin uygulamadan kaldırılmasiyle başlamış ve süre olarak hala devam etmek;tedir. Bu hadisin uygulamadan kalkmasiyle başlamış olan saltanat; önce insanları nefislerine köle, sonra müstekbir ve sömürgeci güclerin emrine hizmetçi olarak vermiştir. Sömürgecilerin hizmetinde olan insanlar bağımsızlık ve hürriyet mektebi olan Kur'an ve Ehl-i beyt mektebinden uzak kaldıklarından saltanat ve sömürgeci zihniyetin fitne ve nifak mektebin de insanlığa kan kusturacak insanlar yetiştirdiler. Uzun bir süredir islam ümmeti kan ve göz yaşıyla yaşamaktadır.Çünkü Peygamberin yukardaki hadisiyle amel edilmemiştir. Hadisi şerifi şöyle özetliyerek konumuza son verelim.
1-Resul-i Ekrem özelde ümmetinin genelde tüm insanlığın hedefine kavuşabilmesinin haritasını çizerek yol güzergahını beyan ediyor.
"Şüphesiz bu (Kur'an-i Kerim), benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti." En'am 153
Bu ayeti celile nazıl olduğunda Resul-i Ekrem Kur'an’a işaret ederek yere bir hat çizer ve şöyle der: Bu Allah'a giden dosdoğru yoldur. Bu hattın sağına ve solunada hatlar cizerek bu yollar ise insanları Allah'dan uzaklaştıran yollardır diyerek ümmetinin yol güzergahını Kur'an-i Kerim’e bağlılıkla belirler. Allah'ın ipi diye teşbih edilen Kur'an-i Kerim’e bağlanmış olanlarin asla sapıklığa düşmeyeceklerinin garantısını vermektedir.
2-Bu dosdoğru olan yolun mimarlarını ise Ehl-i Beyti olduğunu ümmetine bildirmiştir. Ehl-i Beyti’ni Kur'an-ı Kerim-in taşiyıcıları ve ümmetinin kurtuluş öncüleri olarak teyit etmişdir."Benim Ehl-i Beytim Nuh’un gemisi gibidir o’na binenler kurtulur, binmeyenler ise gark olur". Diyerek ümmetine, fitne ateşinden ve nifak hastalığından kurtulusun yolunu gösterir.
3-Kur'an ve Ehl-i Beyt-in birbirinden ayrılmayan bir bütün olduğunu tekitle beyan ederek ümmetinin bu iki emanete bağlanmasını emreder.
4”-Bize sadece Kur'an yeter diyenlerle, Bize sadece Ehl-i beyt yeter” diyenlere hadisin son bölümü cevap olarak yeter." Kur'an ve Ehl-i beyt birbirinden asla ayrılmazlar Havz-i Kevser’de bana gelinceye kadar.
Nefsinin esaret zincirine mahkum olmuş insanlara; yakalanmış oldukları nifak ve diğer manevi hastalıklardan kurtulmanın çaresinin, bunun reçetesini sunan rahmet peygamberinin emanetine sahip çıkmak olduğunu yukardaki hadisi şerif bize haber vermektedir. Her derdin bir devası olduğu gibi, kalbi hastalıkların tedaviside Kur'ani Kerim ve Ehl-i beyt olduğunun haberi bize verilmiştir.
Kuran ve Ehlibeyt Vakfi: Muhammed Avci