Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

KADINLARLA İLGİLİ SORULAR

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    KADINLARLA İLGİLİ SORULAR

    [b] soru ,Saygıdeğer hocam, aşağıdaki sorumu cevaplarsanız sevinirim. Allah ilminizi amelinizle birlikte artırsın.Ben üniversite mezunuyum ve şu an özel bir sektörde çalışıyorum. Çok zorlandığım bir mesele var. Karakter olarak samimi, neşeli bir insanım. İşyerimde namahremlerle muhatap olmuyorum; ama bayan arkadaşlarla bazen çok samimi ortamlar oluyor. Ben ağır, takvalı, seçkin bir bayan olmak istiyorum. Bunu her zaman başaramıyorum. Hz. Resulullah (s.a.a): "Benim bildiklerimi siz bilseydiniz, hiç gülmez hep ağlardınız.." buyuruyor. Takva, hatta vera' nasıl olur? İffet nasıl kazanılır? Nişanlım bana Hz. Fatıma'nın talebesi diyor. Alakam yok. Bana anlatın bir bayan, imanlı, takvalı, Hz Fatıma gibi bir bayan nasıl olur? Allah razı olsun.
    Cevap-142: Muhterem kardeşim, beslediğiniz duygular, planladığınız hedefler çok güzel şeylerdir. Aslında mu'min bir insanın, hakkıyla ulaşamasa dahi hep bu tür ulvi hedefleri düşlemesi çok güzel bir şeydir. Hadislerden de anlaşıldığı üzere, mu'minin himmeti yüce olmalıdır. Tabi elinden geldiği kadar da onlara ulaşmaya çalışmalıdır. Bazı hadislerde, maddi ve dünyevi şeylerde her zaman kendinizden aşağılara bakın. Ama manevi hususlarda daima kendinizden yukarıları göz önünde bulundurun. Tabi bunun sebebi ise evvela insanın himmet ve gayretinin çoğalmasıdır; saniyen de insanın kendinden daha üstün ve daha ileride olanları göz önünde bulundurması, onu gurur, kibir ve kendini beğenme gibi kötü sıfatlardan uzak tutar.

    Allah-u Teala bizlere İlahi öğretilerle birlikte, güzel örnekler de tanıtmıştır. Bunların başında da Hz. Fatıma, Hz. Zeyneb, Hz. Hatice, Hz. Meryem, Hz. Asiye gibi şahsiyetler gelmektedir. Biz tabi onlar gibi olamayız, ama Hz. Ali'nin ( a.s) de buyurduğu gibi kendimizi onlara benzetmeye çalışmalıyız. Bunun için de onların nurlu hayatını çok iyi okumalı, incelemeliyiz.

    Bir insanın neşeli olması, onun ağır başlı ve iffetli olmasına engel değildir muhterem bacım. Önemli olan, insanın Allah-u Teala'nın koyduğu şer'i çizgileri aşmamasıdır. Günah ve haram şeylerde asla taviz olmaz. (Bazı istisnai ve zaruri durumların dışında). Bir kere bir bayanın namahrem erkeklerle laubali olması, hatta zaruri olmadığı takdirde, erkeklerle haşir-neşir olmaması İslamî iffet ve hayanın gereklerindendir. Bunun sınırlarının teşhisi ise insanın kendisine kalmış bir şeydir ve eğer insan dikkatli davranırsa, hangi ilişkilerin sağlıklı ve hangilerinin nefsani olduğunu kestirmesi fazla zor olmasa gerek. İnsan kendisini herkesten daha iyi tanıyor. Başkaları insanı ne kadar da övseler, oh ohlayıp pohpohlasalar, kendi nefsine müracaat edip onu iyice gözden geçiren kimse bu övgülere layık olup olmadığını anlar. Onun için bu tür şeylere aldanmamak gerekir. Her zaman "Ya Rabbi, içimi dışımdan daha iyi kıl ve beni kendi halime bırakma. Beni bana unutturma. Nefsimin ve şeytanın vesvese ve hilelerinde koru." diye dua edip Allah'a yalvarmalıyız.

    Yazınızdan anladığımız kadarıyla müşterek bir yuva kurma aşamasındasınız. Allah her iki dünyada mesut ve bahtiyar eylesin. Şimdiden kendinizi fikren ve amelen müşterek bir yuvada üsteleneceğiniz, görevleri en güzel şekilde öğrenmeğe gayret edin. Bu konuda Türkçe'ye kazandırılmış güzel eserler var; onları okumayı ihmal etmeyin. Müşterek bir hayatta en önemli olan şey, eşlerin birbirlerini anlaya çalışmalarıdır. Bir kadın erkek psikolojisini, bir erkek de kadın psikolojisini çok iyi bilmelidir. Bundan gaflet edenler genelde ailedeki gereken mutluluğu yakalamakta zorlanıyor ve hayatı hem kendisine, hem de başkasına zehir ediyorlar. Ailede karşılıklı sevgi, saygı ve fadakarlık en önemli unsurdur. Allah-u Teala insanları farklı karakterlerde yaratmıştır. Her şeyde aynı düşünen ve aynı karaktere sahip olan iki kişiyi bulmak imkansız veya en azından çok zordur. Bu yüzden bu gibi durumlarda her iki tarafın da fedakarlık göstermesi zorlukların aşılmasında büyük rol oynar. Ailede sürekli hak-hukuk gütmek ve durup oturup kadın hakları şöyledir, erkek hakları böyledir diye karşı tarafa ahkam kesmek çok zararlı bir şeydir. Bu en son başvurulacak çaredir. Bütün bunlardan önce sevgi, saygı ve fedakarlık ön planda olmalıdır. Tabi bunu söylerken tarafların birbirlerine karşı gözetmeleri gereken hakları ihmal edebilirler demek istemiyoruz. Elbette her iki taraf, bu hakları en güzel şekilde öğrenip onları riayet etmeğe çalışmalıdırlar. Demek istediğimiz, iki tarafın birbirlerine karşı durup oturup hak-hukuktan bahsedip karşı tarafı bunları riayet etmemekle suçlaması veya bu benim hakkımdır, sen buna riayet etmelisin, gibi yöntemlere başvurmaları, aralarında olan sevgi ve saygıya zarar verir diye düşünüyoruz. Tecrübe de bunu bize gösteriyor. Fedakarlığın esas olduğunu ön plana çıkaran hadisler de var tabi.

    Kadın olmanız hasebiyle müsaadenizle bir de size özel bir hatırlatmamız olacak; o da hadislerde de sık sık vurgulanan tevazu olayıdır. Kadın-erkek, insan psikolojisini bizim hepimizden daha iyi tanıyan Peygamber ve İmamlarımız, bir kadının eşine karşı mütevazi ve itaatkar davranması hususunda önemli ve şiddetli tavsiyeleri vardır. Bu da erkeğin kadına karşı bir ayrıcalığı olduğundan değil, maslahat ve mutluluklarının buna bağlı olduğundan dolayıdır. Bu hususa riayet eden kadınlar için hadislerde büyük sevaplar vaad edilmiştir. Allah'a emanet olun
    [/b]

    #2
    Ynt: KADINLARLA İLGİLİ SORULAR

    Bismillahirrahmanirrahim

    Soru-153: Muhterem hocam eğer mümkünse tesettürün Kur'an ve sünnetteki yerini ve delillerini detaylı bir şekilde bize açıklayın; zira bu konuda bir çokları kafaları kurcalayacak laflar ileri sürüyorlar. Allah sizden razı olsun.İSLAM’DA ÖRTÜNME

    Cevap-153: Muhrem kardeşim, bu konuda bir kardeşimizin bu konuyu detaylı bir şekilde ele aldığı bir yazısını size aktarıyorum. İnşaallah gereken cevabınızı bu yazıda bulursunuz.



    Yabancı erkeklere karşı kadının örtünmesi İslam dininin kesin hükümlerinden biridir. Bu hükmün İslam’a ait olduğunda hiçbir şüphe yoktur.

    Kuran-ı Kerim’in ayetlerinde, Peygamber ve Ehl-i Beyt İmamlarının hadislerinde kadının örtünmesinin farz oluşu ve niteliği açıkça bildirilmiştir.

    Tüm ilahi dinler, insanın derununda yerleştirilmiş eğilimi esas alarak kadına örtünmeyi farz bilmişlerdir.

    İlahi dinlerin sonuncusu ve en mükemmeli olan İslam dini, Allah tarafından insanlığa gönderilen son din olarak giysiyi insanlığa verilen ilahi bir hediye olarak nitelemiş, kadına farz olan örtünmenin ölçülerini tam olarak belirlemiş ve bu vesileyle kadının örtünmesi hususundaki aşırılık ve ihmalkarlıkları dengelemeye çalışmıştır.

    İslami örtüde zararlı başıboşluk ve yersiz baskı ve sınırlamalar yoktur.

    Batıda yapılan propagandanın aksine kadının örtünmesi toplumsal rolünü yitirmesi, pasif ve uyuşuk bir varlık haline gelmesi anlamında değildir. İslam’da örtü kadının yabancı (mahremi olmayan) erkeklerle muaşeretinde saçlarını ve bedeninin örterek diğerlerine karşı kendisini çekici hale getirmekten sakınması anlamındadır.

    İnsandaki cinsel duygunun aşırı derecede güçlü ve hararetli oluşu yüzünden İslam dini örtünme gibi bir takım hükümlerle bu duyguyu dizginlemek ve onun doğru bir şekilde tatmin olmasını sağlamak istemiştir.

    Hevesli bakışlardan kaçınmak ve namahreme bakmamak hükmü kadınla erkeğin her ikisine eşit şekilde farzdır. Ancak örtünmenin erkeğe değil kadına farz oluşunun sebebi, genelde kadınların kendilerinin süslemeye ve gösterişe meraklı oldukları içindir. Dünyanın hiçbir bölgesinde erkeklerde doğal olarak böyle bir özenti görülmemiştir. Vücudu teşhir eden ince elbiseler giymek, tahrik edici makyaj kullanmak vb. aşırılıklar hep kadınlarda görülmektedir. Bu yüzden de örtünme emri de yalnız kadınlar için koyulmuştur.

    İslam’dan Önce Kadınların Örtünmesi

    Tarihi kaynaklardan anlaşıldığı üzere, İslam öncesindeki çeşitli toplumlarda da kadınların örtü kullandıkları görülmüştür.

    Ferid Vecdi şöyle diyor:

    Lauros Ansiklopedisine göre, Araplar öteden biri örtünme usulüne bağlı milletlerden sayılırlar. Erkekler bile, burunlarının üzerine kadar yüzlerini örttüklerine göre Arap kadınların tesettürlü oluşları akla daha yatkındır. Ancak İslam’dan önce son dönemlerde bazı kadınlar süslenerek hicapsız bir halde dışarı çıkıyorlardı. Bu durum kadın ve erkek arasında karışımın oluşmasına yol açmış ve bunun üzerine Kur’an’da örtünme emrini açıklayan ayetler inmiştir. Kureyş kabilesi ile Hevazin kabilesi arasında vuku bulan Fıcar savaşı da bu görüşü desteklemektedir.

    İkd’ul ferid kitabının yazarı ficar olayı hakkında şunları kaydetmiştir:

    “İkinci Ficar savaşı Kureyş ile Hevazın kabileleri arasında cereyan etti. Bu olay şöyle gelişti: Ukkaz çarşısında bir kaç Kureyş’li genç, beni Amir kabilesine mensup bir hanımın yanında oturmuşlardı. Kadının yüzü peçeli ve uzunca bir elbisesi vardı. Kadının hareketleri, gençlerin ilgisini uyandırmış bunun üzerine kadından yüzündeki peçeyi açmasını istemişlerdi; ama kadın bunu reddetmişti.

    Gençlerden biri, arkadan gelip onun elbisesinin aşağı ucunu bir dikenle elbisesinin yukarı kısmına iliştirdi ve kadın bunun farkına varmadı; oturduğu yerden kalkınca elbisesi katlanarak kısaldığı için arkası göründü. Gençler onun bu durumuna güldüler ve yüzünü bize göstermek istemedi ama biz onun arkasını bile gördük dediler. Bu durumdan rahatsız olan kadın çığlık atarak kendi kabilesi olan Beni Amiri yardıma çağırdı. Halk onun etrafına toplandı ve sonuçta bu iki kabile arasında kanlı bir çatışma meydana geldi. Ficar olayında Peygamber (s.a.a)’in mübarek ömründen yaklaşık on ile on beş yıl geçiyordu.

    İslam’ın gelişinden yaklaşık otuz yıl önce, meydana gelen bu olay, İslam’dan önce de Arap kadınları arasında örtünme geleneği olduğunu göstermektedir.

    Tahtahavi Sire-i Hişam’a yazdığı notlarda bu konuya değinerek İslam’dan öncede kadınlara karşı göz sarkıntılığı yapmanın kötü bir iş olarak kabul edildiğini vurgulamıştır.

    Kur’an-ı Kerim’de Hicap

    Kur’an’da hicabın farz oluşu ve onun sınır ve niteliği hakkında bir çok ayet nazil olmuştur.

    1. Ayet:

    “Mümin kadınlara da söyle: gözlerini (haramdan) çevirsinler; namus ve iffetlerini korusunlar. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, (kendi) oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bululanlar (cariyeleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan beyinsiz vb. tabi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur suresinde 31)

    Bu ayette Allah Teala, ilk önce kadınların erkeklere benzer görevlerini açıklayarak şöyle buyuruyor:

    “Mümin kadınlara da söyle: gözlerini (haramdan) çevirsinler; namus ve iffetlerini korusunlar...”

    Bundan sonra kadınlara has olan örtünme hükmüne üç cümlede beyan ediyor:

    A: “Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler...”

    Bu cümlede geçen örtülmesi gereken ziynetten maksat nedir? Sözü geçen örtülmesi farz olmayan açık ziynetler nelerdir? Bu konuda Kur’an müfessirlerinin çeşitli açıklama ve yorumları vardır.

    Bazı müfessirler yüzük, bilezik ve gerdanlık gibi ziynetlerin metal vb. şeylerden yapıldığını göz önüne alarak bunların gösterilmesinin bir sakıncasının olmadığına dikkat çekerek, maksadın bu ziynetlerin takılı olduğu uzuvlar olduğunu söylemişlerdir. Bazıları da, maksat bizzat bu ziynetlerin kendisi olduğunu ileri sürerek bunların takılı olduğu zaman gösterilmesinin haram olduğunu vurgulamışlardır. Çünkü genelde takılı olan ziynetleri göstermek kadının kendi gövdesinin bazı yerlerini göstermesini de gerektirir demişlerdir.

    Bazıları da esasen Kur’an’da “ziynet” kelimesinin takılı süs eşyaları anlamına değil, tabii süsler yani vücudun güzellikleri anlamına geldiğini ve Kur’an’da, takılı süsleri ifade etmek için hülye kelimesinin kullanıldığını savunmuşlardır.

    Elbette şunu bilmek gerekir ki bu tefsirler sonuç bakımından bir birinden farklı değillerdir; çünkü bu tefsirlerden hepsine göre kadının örtünmesinin bir farz olduğu bu ayette açıkça belirtilmiştir.

    Ehl-i Beyt İmamlarından gelen bazı hadislere göre örtünmesi gereken iç ziynetinden maksat gerdanlık, bilezik ve halhal olduğu ifade edilmiştir.

    Yine bu rivayetlere göre örtülmesi farz olmayan ve genelde açık olan ziynetlerden maksat yüzük ve göze sürülen sürme olduğu bildirilmiştir.

    B. Ayette yer alan diğer bir hüküm de, “Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler” hükmüdür.

    Khimar asıl anlamı itibarıyla her örtü anlamına gelir ama genelde baş örtüsü eşarp anlamında kullanılır.

    “Cuyup” Ceyb kelimesinin çoğuludur ve Arapça yaka anlamını ifade eder. Bazen de göğüsün üst kısımlarına, yani yakanın yer aldığı kısımlara denir.

    Bu emirden anlaşılıyor ki Arap kadınlar, bu ayet inmeden önce, başörtülerinin uçlarını arkadan bağlıyorlardı ve bu da onların boyun ve göğüslerinden bir kısmının görülmesine sebep oluyordu. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim, açık bir şekilde kadının boğaz ve boynunu örtecek şekilde baş örtülerini örtmelerini emrediyor. Bu ayetin nüzul sebebi ile ilgili hadis de yukarıdaki açıklamayı teyit etmektedir.

    C. Kadının örtüsünü çıkarabileceği gizli ziynetlerini gösterebileceği kimseler açıklanmış ve bunların 12 gurup olduğu ifade edilmiştir:

    “Kocaları,

    babaları,

    kocalarının babaları,

    oğulları,

    kocalarının oğulları,

    erkek kardeşleri,

    erkek kardeşlerinin oğulları,

    kız kardeşlerinin oğulları,

    kendi kadınları (mümin kadınlar),

    ellerinin altında bululanlar (cariyeleri),

    erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan beyinsiz vb. tabi kimseler,

    Henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler.”

    D. Ayetin açıkladığı dördüncü hüküm ise şudur: “Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler. Hatta ayaklarındaki halhal sesinin, namahrem erkekler tarafından duyulmamasına bile dikkat etsinler.)

    Görüldüğü gibi bu ayette kadınlardan, iffet ölçülerine riayet etme hususunda hatta yabancı bir erkeğe ayaklarındaki halhalın sesini duyurmayacak derecede titiz ve ciddi olmaları istenmiştir.

    2. Ayet:

    Ahzap suresinde şöyle buyuruyor:

    “Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) “cilbablarını” (dış örtülerini) üstlerine almalarını söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (Ahzab suresi: 59)

    Bu ayette imanlı kadınlara, adi ve ahlaksız kişilerin elinden her türlü bahaneyi almak için nasıl örtünmeleri gerektiği açıklanmıştır ve sonraki ayetlerde ise en ağır ve şiddetli bir dille münafıklar, şayiacılar ve iftiracılar tehdit edilmiştir.

    Ayette şöyle deniyor:

    “Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) cilbablarını / dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur.”

    Bu ayette “tanınmaktan” ne kastedildiği konusunda iki görüş söz konusu edilmiştir:

    1- O dönemde var olan cariyeler genelde başları açık olarak evden dışarı çıkıyorlardı ve bazen ahlak kurallarını da riayet etmedikleri için başıboş kimseler onların yolunun üzerinde durarak sarkıntılık ediyorlardı.

    Bu ayette hür Müslüman kadınların cariyelerden ayırt edilmeleri için tam anlamda örtülerine riayet etmeleri emir olunmuştur

    Açıktır ki bu sözün anlamı, başıboş ve azgın insanların cariyelere karşı sarkıntılık yapmalarının meşru olduğu değil, sadece, kötü insanların elinden her türlü bahanenin alınmasının gerektiğidir.

    2- Müslüman kadınların örtünme konusuna önem vermelerinin gerekli olduğu vurgulanmak istenmiştir. Yani Müslüman kadın gelişi güzel bir şekilde örtünen ve örtünmesine fazla riayet etmeyen kadınlardan olmamalı, özenle iffet ve tesettürüne önem vermeli ve bu özelliği ile tanınmalıdır.

    Ayette geçen “cilbab”tan maksat nedir? Lügat bilginleri cilbab kelimesi için üç anlam zikretmiştir:

    1. Baş, boyun ve göğsü iyice örten geniş bir örtü; çadır.

    2. Başörtüsü.

    3. Geniş elbise.

    Bu anlamların birbirinden farklı olmasına rağmen ortak nokta İslam dini gereğince kadının baş ve vücudunun tesettürlü olmasının açıkça ifade edilmesidir.

    Meşhur Lügat kitabı Lisan’ul Arap’ta kaydedildiği üzere cilbab’ın başörtüsünden büyük ama çarşaftan biraz küçük bir atkı anlamına geldiği daha güçlü ihtimaldir.

    Bu ayette “yudnine” (yakınlaştırsınlar) kelimesiyle, tesettürleriyle kendilerini iyice örtmeleri beyan edilmiştir. Yani kadınlar tesettürlerini boş bırakarak ara sıra vücutlarının görülmesine yol açmamalıdırlar.

    Bazıları, bu ayetten, kadınların yüzlerini örtmeleri gerektiğinin de emredildiğini söylemişlerdir. Ancak bize göre bu görüş doğru değildir.

    Bu ayetten anlaşılıyor ki tesettür hükmü önceden inmişti, ama bazıları bu hükmü basite alıp ona gereken önemi vermedikleri için bu ayet inerek bu hükme önem verilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

    Buna binaen bu ayette mümin kadınlardan bazıları, geçmiş tutumlarından dolaylı eleştirildikleri için ve bu onlar için ağır ve üzücü olduğundan ayetin hemen sonunda “Allah bağışlayan ve rahmeti süreklidir” diye buyurmaktadır. Yani eğer sizlerden bazılarınız cahillik ve bilgisizliğiniz yüzünden bu işte ihmalkar davrandıysanız Allah’ın sizi bağışlaması için tövbe ederek bundan sonra, tesettürünüzü iyice korumaya çalışın.

    Kur’an’da kadınların iffetli olmaları ve yabancı erkeklere karşı tesettürlerini korumalarının gerekliliğini bildiren başka ayetler de Kur’an’da vardır. Biz konunun uzamaması için bu ayetleri nakletmiyoruz. Araştırmak isteyenler Kur’an açısından üstün ve örnek kadınların kıssalarını anlatan ayetlere ve keza Peygamber (s.a.a.)’in hanımlarına verilen emirleri açıklayan ayetlere bakabilirler.

    Hadislerde Tesettür

    İslam Peygamberi (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt İmamları- tesettüre uyulmasıyla ilgili açık emirlerinin yanı sıra,- bizzat oluşturdukları İslami toplum ve aile yapısıyla da bunun pratikteki uygulamasını göstermişlerdi.

    Tam Örtünme

    Bir gün Aişe’nın kız kardeşi olan Esma, vücudunun gösteren ince bir elbiseyle Peygamberin evine geldi. Peygamber (s.a.a.) ona şöyle buyurdular:

    “Ey Esma kadınlar adet olma vakitlerine ulaştıklarında (buluğa erdiklerinde) yüz ve elleri hariç vücutlarının hiçbir yerlerini göstermemelidirler.”[1]

    Yine rivayet edilmiştir ki peygamber (s.a.a.)“Kadının kocasından başkası için kendisini süslemesini yasakladı ve şöyle buyurdu:

    Eğer kadın kocasından başka erkekler için kendini süslerse, Allah’ın onu ateşle yakması gerekli olur.”[2]

    Yine Hz. Peygamber (s.a.a.)’in şöyle buyurduğu nakledilir:

    “Kim kadınlarla oturup- kalkarsa sonunda zinaya duçar olur. Ve zina eden kimsenin de sonu cehennem ateşine yakalanmak olur.”[3]

    Bu hadise göre de Resulullah (s.a.a.):

    “Kendisine haram olan bir kadına el veren kimse kıyamet günü zincirle bağlanmış olarak getirilir ve sonra ateşe atılmasına emredilir” buyurmuştur. [4]

    Kadınların Kendilerini Erkeklere Benzetmeleri

    İmam Muhammed Bakır (s.a.) şöyle buyuruyor: “Kadının kendisini erkeğe benzetmesi caiz değildir. Çünkü Allah’ın Resulu, kendini kadına benzeten erkekleri ve kendini erkeğe benzeten kadınları lanetlemiştir.”[5]

    Tesettüre Uymayanların Ahiret Azabı

    Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor:

    Bir gün Hz .Fatıma (a.s) ile Hz. Peygamber (s.a.a)’in huzuruna gittik Resululah’ın şiddetle ağladığını gördüm:

    Babam ve annem sana feda olsun neden ağlıyorsunuz? dedim. Peygamber “miraca gittiğim gece ümmetimden bazı hanımların şiddetli azaba uğradıklarına şahit oldum; onların şiddetli azaba duçar oldukları için ağlıyorum. Sonra onlardan her birinin azabını açıkladı. Hz. Fatıma: “Ey benim gözlerimin nuru bunların işledikleri günahları bana açıkla” dedi:

    Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:

    “Saçlarından asılan kadın saçını namahrem erkeklere karşı örtmeyen kadındır.

    Kendi vücudunun etini yiyen kadın ise vücudunu başkaları için süsleyen kimsedir. Ama vücudunun eti, makas ile kopartılan kadın ise kendisini başkalarına sunan kadındı. Sonra şöyle buyurdu:

    Kocası kendisinden razı olan kadına ne mutlu![6]

    Son olarak kadın ile erkek arasında ortak olan bir hükme dikkat çekelim. İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyuruyor :

    “(Mahrem olmayan kadın veya erkeğe) Bakışı şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Nice bakış var ki uzun hasrete yol açar.”

    Ulemanın Görüşü

    Kadının elleri ve yüzü hariç tüm vücudunu örtmesi gerektiği hususunda hem Şia hem Sünni, tüm İslam mezheplerinin uleması arasında görüş birliği vardır.

    İslam uleması tesettürün farz olduğunu ispatlamak için Kur’an, sünnet, icma ve akla istinat etmişlerdir.

    Değerli Fakıh şeyh Muhammed Huseyn Necefi Cevahru’l-Kelam’ın kitabında Şia mektebine göre eller ve yüz hariç kadının tüm vücudunun örtülmesi gerektiğini açıklamıştır. Ayakların (topuklardan aşağı kısmının) örtülmesi gereken yerlerden olup olmadığı hususunda Şia uleması arasında ihtilaf vardır.

    Şunu da eklemek gerekir ki bazı Şia uleması kadının yüzünü de örtmesini farz olduğunu söylemişlerdir.

    Ehl-i Sünnet ulemasının bu husustaki görüşlerine vakıf olmak için El-Ciziri’nin el fikhu ale Mezahib’ul Arbaa’y müracaat edilebilir.

    Bu makalenin sonunda Ayetullah Uzma Hümeyni(r.a)’den kadının tesettürü ile ilgili bir fetvayı nakledelim:

    Sual: Acaba tesettür (kadının örtünmesi) İslam dininin zaruri hükümlerinden sayılır mı? Onu inkar edenin ve bu hükme özellikle İslam toplumunda saygısızlık gösterenin hükmü nedir?

    Cevap: Tesettür hükmünün aslı (ayrıntıları değil ) İslam dininin zaruri (apaçık) hükümlerindendir; ve dinin zaruri bir hükmünü inkar edenin kafir olduğuna hüküm edilir; ancak Allah ve Peygamberi inkar etmediği bilinirse bu hariç.

    Sual:

    İslam’da tesettürün kadınlar için sınırları nedir? Acaba tesettür için başörtüsünü takarak geniş uzun elbise ile pantolon giymek yeterli mi? Ve genel olarak kadının namahrem olan kişilere karşı uyması gereken nitelik nedir?

    Cevap: Kadının bileklere kadar eller ve yüzün yuvarlağı hariç tüm gövdesi örtülü olmalıdır. Söz konusu elbise farz olan miktarı örterse sakıncasızdır. Ancak “çarşaf” giymeleri daha iyidir. Namahremin dikkatini çeken elbiseler giymekten sakınılmalıdır.






    [1] -Sunen-i Ebi Davud c. 2 s. 383.

    [2] -Biharu’l – Envar c. 103 5. 243.

    [3] -Nasihu’t Tevarih c.2

    [4] -Vesailu’ş –Şia c. 14 s. 143

    [5] -Biharu’l – Envar c. 103, s. 258.

    [6] -Vesailu’ş- Şia c. 14 s. 156.

    Yorum


      #3
      Ynt: KADINLARLA İLGİLİ SORULAR

      Eğer gerçekten tesettür Kur'an açısından farz ise, neden diğer bir çok hükümde olduğu gibi bu konuda da bunu yapmayanlara cezai müeyyide zikredilmemiştir? Mesela cehennem vaadi verilmemiştir?

      Cevap-154: Burada iki mesele var:

      a) Kur'an açısından tesettür farz mı değil mi?

      b) Farz ise neden, Kur'an'da cezası belirtilmemiştir?



      Tesettürün Kur'an açısından farz olduğunda hiçbir tereddüt yoktur. Zira bu konuda açık bir şekilde İlahi emir söz konusudur. Bu konuda iki ayet vardır ki ikisinin de tabiri emir şeklindedir:

      “Mümin kadınlara da söyle: gözlerini (haramdan) çevirsinler; namus ve iffetlerini korusunlar. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, (kendi) oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bululanlar (cariyeleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan beyinsiz vb. tabi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur suresinde 31)

      “Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle ki (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) “cilbablarını” (dış örtülerini) üstlerine alsınlar. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (Ahzab suresi: 59)



      İşte görüldüğü gibi her iki ayette de "Baş örtülerini göğüslerinin / yakalarının üzerine kadar örtsünler" ve "Cilbablarını üzerlerine alsınlar." Şeklinde iki açık emir söz konusudur. Usul-ül Fıkıh ilminde bir kural var deniyor ki, Kur'an veya hadiste eğer açık bir emir olursa aksi ispatlanmadıkça, o emir insana farziyeti ifade eder. Yine eğer bir konuda açık bir nehiy söz konusu olursa, aksi ispatlanmadıkça, o nehiy o konuda haramlığı ifade eder. Tabi bunun geniş delilleri vardır ki yerinde işlenmiştir ve burası onları açıklamanın yeri değildir. Demek ki bu kural gereği, yine ayeti tefsir eden veya müstakillen Resulullah ve Ehli Beyti tarafından beyan edilen hadislerce, tesettürün farziyetinde hiçbir şüphe söz konusu değildir. Tabi ayetlerde bahsi geçen "Hımar" ve "Cilbab"ın manaları hakkında bazıları tarafından bazı aykırı manalar verilmeğe ve güya meseleyi bir başörtüsü olma mecrasından çıkarmaya çalışmışlarsa da bunların hiçbir tutarlı tarafı yoktur. Bilhassa bu kelimelerin şer'i ıstılah açısından ne anlama geldiğini Kur'an'ın birinci derecede muhatabı ve tefsircisi olan Resul ve Ehl-i Beyti'nin açıklamaları ortada olduğu halde bir takım zayıf ve delilsiz ihtimal ve varsayımlardan hareketle başka şeyler söyleme veya uygulama cihetine gitmek, en hafif tabiriyle patavatsızlık ve ihtiyatsızlık olur ki Allah cümlemizi yanılgılardan korusun.



      Sorunun ikinci şıkkına gelince, bu soru "Bir şey farz olursa, mutlaka Kur'an'da onun cezası hakkında bir açıklama yapılması gerekir." varsayımından hareketle sorulan bir sorudur. Bu yüzden bir kere bu varsayımın doğru olmadığını söylemek durumundayız. Yani böyle bir genelleme doğru değildir. Zira bir çok farz olan veya haram olan hükümler vardır ki farziyeti Kur'an'da zikredilmiştir, ama cezası zikredilmemiştir. Örneğin oruç konusunun farziyeti açık bir şekilde Kur'an'da beyan edilmiştir.

      "Ey İman edenler Oruç size yazıldı, sizden öncekilere yazıldığı gibi, takva sahibi olasınız diye." (Bakara, 183)

      "Ramazan ayı İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve hak ile batılı birbirinden ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa (vatanında onu idrak ederse), onun orucunu tutsun…" (Bakara, 185)

      Gördüğünüz gibi bu kadar açıktır. Ancak bu açıklığıyla birlikte oruç tutmayanların cezası hakkında Kur'an'da bir açıklama yoktur. Buna daha başka örnekler de zikredilebilir ki biz şimdilik bununla yetiniyoruz.

      Sözü fazla uzatmadan şunu söylemeliyiz ki genelde bu düşünceler, şu yanlış kanaatten kaynaklanmaktadır ki bir şey farz veya haram olacaksa veya hükümler hakkındaki bütün açıklamalar ve ayrıntılar hepsi Kur'an'da var olmalıdır; aksi takdirde İslam'ın hükmü veya İslam'a mal edilecek bir açıklama sayılamaz. Oysa bunun ne kadar yanlış ve yetersiz bir düşünce olduğunu, İslami hükümlerden ve bunların özellikle detay ve ayrıntılarından haberdar olan her kes bilir. Kur'an-ı Kerim'de genellikle genel prensipler ve bazı konuların bir kısım ayrıntıları zikredilmiştir. Geriye kalanlar gayri Kur'ani vahiyle Resulullah'a açıklanmış ve bunların açıklama biçimi ve uygun zamanı ve dili Resulullah'a ve onun ilim şehrinin kapıları olan Ehlibeyt'ine bırakılmıştır. Bu teferruatın bir çoğuna bu görüşü ileri süren bir çokları bile Kur'an'da olmamasına rağmen amel etmektedirler. Örneğin namazın bir çok teferruatı (rekatları, zamanları, namaz içinde yapılan fililer veya söylenen zikirler vs.) bunları hiç birisi Kur'an'da mevcut değildir. Peki Kur'an'da olmayana inanmayız diyenler nasıl ve neye dayanarak bir namaz kılma şekli geliştirmişlerdir acaba?

      Bu yüzden tesettürün farziyetinde Kur'an açısından hiçbir problem yoktur. Cezasına gelince evvela Allah'a ve Resulüne itaatsizliğin genel cezalarının delilleri buna da şamildir. Saniyen Resulullah ve Ehlibeyt'inin hadislerinde bu konuda onlarca hadis vardır ki istendiği takdirde inşallah verebiliriz.

      Yorum


        #4
        Ynt: KADINLARLA İLGİLİ SORULAR

        Ben 25 senelik evliyim. 6 çocuğum var on beş sene de çalışmışım. Eşimden para istediğimde, evde kavga oluyor ve verse de yeterli olmuyor. Maddi durumumuz da iyidir. kızların da ihtiyacı oluyor ve cehiz hazırlamama çok karşıdır. Benim de nişanlı kızım var. Ben de hep eşimin cebinden ve bankadan gizli para alıyorum. Eşimin haberi olmuyor; olsa ev halkını bir birine katar. Yaptığım iyi şey değil ama ne yapabilirim ki? Beni aydınlatırsanız. ALLAH sizlerden razı olsun.



        Cevap-180: Muhterem kardeşim, eşiniz sizin normal bir geçim standardına uygun ihtiyaçlarınızı temin etmekle mükelleftir. Eğer bunu yapmıyorsa, Allah katında sorumludur. Size gelince eğer bütün uyarma ve uygun yollarla anlatmanıza rağmen, bundan kaçınıyorsa, siz sadece standart ihtiyaçlarınızı temin edecek kadar onun malından habersiz de alabilirsiniz. Özellikle eğer kendi el emeğiniz de olmuşsa ve şimdi de mesela emeklilik paranız varsa, bunu onun haberi olmadan da alıp kullanabilirsiniz. Ancak standardı aşan masraflar (örneğin cehiziye falan) için onun parasından izni olmadan alamazsınız. Her halükarda eğer çevrenizde veya akrabalarınız içerisinde ona söz geçirebilecek birileri varsa, önce sıkıntınızı ona iletin ki uygun bir dille ona ikazda bulunsun. Ama eğer söz dinlemeyeceğini ve daha da kötü olacağını biliyorsanız, o zaman başka.

        Yorum


          #5
          Ynt: KADINLARLA İLGİLİ SORULAR

          [color=green]Benim 10 senedir çocuğum olmuyor. Şimdi ALLAH bize ceza mı veriyor ki çocuğumuz olmuyor? Diyorlar cennet anaların ayağı altındadır ve çocuk ahirette anaya şefaatçi oluyor. Peki çocuğu olmayanın ahirette yeri nedir? cevap verirseniz ALLAH SİZLERDEN RAZI OLSUN.[/color]

          Cevap-181: Önce şunu belirtmeliyim ki çoğu zaman yaşadığımız bir çok sıkıntıların nedeni, kendimiz veya anne babalarımızdır. Yani İslam’ın koyduğu kuralları veya sağlık kurallarını öğrenmediğimiz veya öğrenip de uygulamadığımız, ihmal ettiğimiz için bazı rahatsızlıklara müptela oluyoruz. Bazen de başımıza gelenler bizim teslimiyetimizin ve sabır derecemizin ortaya çıkması için birer imtihandır. Rabbim bazılarımızı fakirlikle, bazılarımızı zenginlikle, bazılarımıza evlat vererek, bazılarımıza verip sonra elimizden alarak, bazılarımıza hiç vermeyerek bizleri imtihan etmektedir. Bu konuda Bakara Suresinin 155, 156 ve 157. âyetlerine bakabilirsiniz.

          Ama bilahare bu rahatsızlıklarla karşılaştığımızda da vazifemiz sabretmek ve bunu kendimize bir imtihan vesilesi olarak görmektir. Tabi sabredip de isyan etmez ve bulunduğumuz konumda İslam’ın bize yüklediği görevleri hakkıyla yerine getirirsek, adil Rabbimiz de bunun sevabını mutlaka bize verecektir. Hepsinden de önemlisi sabretmenin sevabıdır ki Allah-u Teala kitabında Resulü’ne sabredenleri müjdelemesini emretmiş (Bakara Suresi, âyet 155) ve sabredenlere hesapsız sevap vereceğini açık bir şekilde beyan etmiştir. (Zumer Suresi, âyet 10)

          Sonra çocuğu olanlar da öyle her ne olursa olsun sevap ve mükafat ehli olacaklardır diye bir şey yoktur. Evlat sahibi olmak da bir imtihan ve sorumluluktur. Bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirmeyip çocuklarını İslam’ın istediği şekilde yetiştirmeyenler veya onların doğru yoldan sapmalarına ve yanlışlara kaymalarına vesile olan ana babalar, bunun faturasını da çok ağır bir şekilde ödeyeceklerdir ve onların bütün yanlışlarının vebaline ortak olcaklardır.

          Yorum


            #6
            Ynt: KADINLARLA İLGİLİ SORULAR

            Bismillahirrahmanirrahim

            Soru-186: Günümüzde "kaş alınabilir" diye fetva veren hocaların sayısı gitgide artıyor; oysa bugüne dek bize bunun günah olduğu söylenirdi. Fakat bir de şu görüş var: Süslenmek, güzel görünmek, kadınların fıtratında var; (ki İslam dini fıtrata uygun bir dindir!) ve bunu özellikle Avrupa'dakilere uygularsak, Müslüman kadın neden diğerlerine çirkin görünsün ki? Yani bir Müslüman diğerlerine göre neden çirkin olsun? İnsanlara güzel görünmek dinimize sıcak bakmalarını sağlamaz mi? Artı kaşları kalın olan bir kadın, erkeğimsi bir görünüş verir; oysa dinimizde kadının erkeğe benzememesi gerekir; bu durumda bu, kadının kaşlarını alması uygun olmaz mı? Cevabınızı bekliyorum. Hocam Allah şimdiden razı olsun.



            Cevap-186: Muhterem kardeşim, Ehlibeyt mektebi alimleri arasında kadınların kaş almalarının sakıncalı olduğunu söyleyen alim ve müctehid yoktur ve bu yeni bir şey de değildir. Ancak bunun bir şartı vardır; o da kaşı aldıktan sonra bunu namahreme göstermemektir. Yani örtünmede kaşlarını da örtecek şekilde bir tesettür kullanmalıdır. Zira bu da bir ziynet ve süs sayılır ve kadınlar ziynetlerini sadece eşlerine ve mahremlerine (baba, kardeş gibi..) gösterebilirler.

            Diğer açıklamalarınıza gelince, eğer bir konuda Kur'an ve sünnette açık bir delil söz konusu ise, o konularda bizim kendi kafamızdan felsefe türetmemiz söz konusu olamaz. Oralarda Allah'a ve Resulü'ne tam bir teslimiyet içerisinde olmalıyız. Elbette bunun anlamı o hükmün bir felsefe ve hikmetinin olmadığı anlamına gelmez. Mutlaka her İlahi hükümde bir hikmet vardır. Ancak biz bunu bilmeyebiliriz ve sırf biz bilmediğimiz için de ona muhalefet etme diye bir lüksümüz olamaz. Elbette kadın erkek ilişkileri ve kadın erkek kıyafetlerindeki Şer'i uygulamaların ana felsefesi, toplumun fesattan ve nefsani eğilimlerden selamette kalmasıdır. Kaldı ki kim kadının ilada pis ve çirkin gözükmesi gerektiğini söylemiştir? Ancak kıstaslar ve çirkinlik, güzellik ölçüsü bakış açılarına göre değişebiliyor. Bir de evet ki güzellik ve süslenme fıtrî bir olaydır. Ancak bir şeyin fıtri olması onun hiçbir ölçüsünün olmadığı anlamına gelmez. İnsanda cinsel dürtüler de fıtri bir eğilimdir. O zaman biz bu fıtrî ihtiyacımızı ve içgüdümüzü, istediğimiz her yoldan, sınırsız bir şekilde tatmin edebilir miyiz? Veya yemek, içmek ve diğer bütün içgüdüsel ihtiyaçlar ve fıtrî eğilimlerde de durum aynıdır. Evet İslam eğer kadının hatta kocasına da süslenmesini yasaklamış olsaydı ve temelli ziynet ve süse karşı çıkmış olsaydı, bu mutlak yanlış olurdu. Oysa bir kadının kocasına karşı daima ziynetli ve süslü olmasını onun en faziletli ve sevap olan amellerinden birisi olarak tanımıştır.

            Öte yandan Müslüman olmayanları İslam'a ısındıracağız diye onlara iyi gözükelim gibisinden yaklaşımların da iyi düşünüldüğünde hiçbir mantıklı yanı yoktur. Zira bunu ölçü ve kıstas alırsak, bir kere kadının tesettürünü de kaldıralım; çünkü bu onlara daha hoş gelir ve böylelikle daha iyi gözükmüş oluruz. Oysa hiçbir akıllı ve imanlı insan bunu söyleyemez. Biz eğer başkalarını İslam'a cezb etmek istiyorsak, yapacağımız en akıllı şey, İslam'ın hükümlerini ve hikmet ve felsefelerini olduğu gibi ve güzel bir şekilde onlara anlatabilmektir. Bunları yaparsak, zaten aklı çalışan, vicdanı körelmeyen insaflı ve basiretli insanlar kabul ederler. Olmayanlar için ise bin takla da atsak, onlar yine de kendi bildiklerini okuyup, nefsanî eğilimleri hangi yana çekerse, o tarafa gideceklerdir mutlaka. Nitekim tarihte de öyle olmuştur. Allah'ın Yüce Resulü dahi bir çoklarını onca mücizelerine rağmen hidayet etmeyi başaramamıştır…

            Son olarak sizden Merhum Şehid Mutahhari'nin "Hicab" isimli eserini, yine "Kadın" isimli eserini, aynı şekilde Üstad Cevadi Amuli'nin "Cemal Ve Celal Aynasında Kadın" isimli eserini okumanızı tavsiye ediyorum. Allah'a emanet olun.

            Yorum


              #7
              Ynt: KADINLARLA İLGİLİ SORULAR

              Nisa Süresi 34. Ayetin etraflıca, hatta batili kültür zihniyetinin anlayacağı şekildeki bir açıklamasına ihtiyaç duymaktayım.



              Cevap 429: Muhterem kardeşim cevabınıza geçmeden önce söz konusu ayetin tam metinin aktarmakta fayda var.

              "Erkekler, kadınlar üzerine idareci ve hâkimdirler. Çünkü Allah birini diğerinden üstün kılmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, sonra yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse (yaralamayacak, kızartmayacak, morartmayacak şekilde) dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür." (Nisa, 34)



              Bu ayette eleştiri konusu yapılan iki husus vardır

              a)Erkeklerin kadınlardan üstün kılınışı

              b)Kadınları dövme meselesi



              Muhterem kardeşim, ayette belirtilen üstünlükten maksat yaratılış itibarıyla manevi bir üstünlük değildir. Zira bir âlimin de tabiriyle maneviyat ruhla alakalıdır ve ruh ne kadındır ne de erkek. Dolayısıyla manevi ilerlemede hiç birisine bir sınır koyulmamış ve her kesin çabası ölçüsünde ilerleme ve tekâmül etme imkânı vardır. Bu konuda şu ayeti Kerime yeteri kadar açıktır:

              "Şüphe yok ki müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazı erkeklerle mütevazı kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkeklerle Allah-'ı çok zikreden kadınlar var ya, işte onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır." (Ahzap, 35)

              Görüldüğü gibi manevi hususlarda Kur'an-ı Kerim kadın ve erkeğe eşit bir muamelenin söz konusu olduğunu çok net bir biçimde ortaya koymuştur.



              Evet, Nisa suresinin 34. ayetinde bahsedilen üstünlükten maksat ayetin başında zikredilen yöneticilik hususunda erkeğin bu iş için daha kabiliyetli olduğudur. Zira yöneticilik taakkul ve tedbir isteyen bir sorumluluktur ve duygusallıkla bağdaşmaz. Yaratılış itibariyle hayatın düzene girmesi için ve kadının üzerindeki sorumlulukları (ki bunların da başında annelik ve çocuk eğitimi geliyor) daha iyi yerine getirebilmesi için onda duygusallık, şefkat ve merhamet boyutu daha güçlü olması gerekir. Eğer kadınlar da erkekler gibi olsaydı hayat çekilmez olurdu. Öbür taraftan erkekler de kadınlar kadar duygusal olsalardı, yönetim işini layıkıyla yürütemezlerdi. Yine Allah-u Teala aileyi geçindirme sorumluluğunu da erkeğin üzerine yüklediği için, yönetimde nihai söz sahibi olmayı erkeğe vermiştir, zira bu ikisi birbirine daha uygun düşer.



              Dövme konusuna gelince, hadislerden de anlaşıldığı üzere, aslında bu konu daha çok sembolik bir uygulamadır. Zira erkek istediği zaman istediği şekilde kadını dövebilir demek değildir. Kadın yukarıda da bahsettiğimiz gibi, zorunlu olarak duygusal yaratılmıştır. Ama bazen bu özelliği onu bazı sınırları aşmaya zorlayabilir. Bu yüzden kontrol ve tadil edilmesi gerekir. Eğer kadın nefsanî ve duygusal nedenlerle, erkeğe itaatsiz davranırsa, önce nasihat eldir ve uygun dillerle ve uygun üsluplarla yanlışından vazgeçilmesi sağlanır. Eğer bir türlü etkili olmazsa, bu sefer tepkisel bir eylem olarak, yataklar ayrılır. Eğer bununla da inadından vazgeçmezse, o zaman yaralamayacak, kızartmayacak, morartmayacak şekilde hafiften vurulur. Tasdik edersiniz ki böyle bir dövmenin sadece sembolik olduğu ve kadının inadını kırma ve ona olan tepkiyi ortaya koymaya yönelik bir tedbir olduğu açıktır. Elbette bu sınırları aşan ve istediği şekilde kadına zulmeden erkekler günahkâr ve zalimdirler ve İslam devleti hâkim olursa, böyle erkekleri yaptıkları zulümden dolayı cezalandırır

              Yorum


                #8
                Ynt: KADINLARLA İLGİLİ SORULAR

                Kızlar neden erkeklerden kaç yıl daha erken baliğ sayılıyorlar. Bu farklılığın felsefesini açıklar mısınız?





                Cevap-210: Bu konuda iki hususu dikkate aldığımızda mesele aydınlığa kavuşmuş olacaktır:



                a) Dalında uzman olan bilim adamlarının da teyit ettiği gibi, kız çocuklarının büyüme, gelişme ve bir çok bedeni ve ruhi yönlerden olgunlaşma açışından, erkek çocuklardan daha önde oldukları sabittir. Bu yüzden teklif kabul etmeye, erkeklerden daha çabuk müsait duruma kavuşurlar.

                b) Bu konuda dikkate alınması gereken bir başka husus ise, kadınların tabiatları gereği her ay belli bir süre kan görmeleri ve şer'î açıdan bu süre içerisinde bir takım ibadet ve amellerden mahrum kalmasıdır. Kadının kendi iradesi dışında gerçekleşen bu durumda, eğer onun bu manevi eksikliği bir türlü telafi edilmeseydi, bu bir nevi haksızlık olurdu; bu yüzden erkekten önce başlayan bu mükellefiyet süresi kadının bu manevi boşluğunu ve eksikliğini telafi eder. Evet işe maddi gözle değil manevi değerler açısından bakan kimse, aslında bunun kadınlar için bir imtiyaz ve onların lehinde alınan ilahi bir karar olduğunu teslim eder.

                Elbette bir takım istisnai durumlarda eğer kız çocuğu bazı teklifleri (oruç gibi) yerine getirmekten aciz olursa, o zaman her konuda olduğu gibi zaruret icabı hüküm duruma göre kalkar veya hafifletilir.

                Yorum


                  #9
                  Ynt: KADINLARLA İLGİLİ SORULAR

                  rabbim sevabınıza yazsın inşaallah
                  "eğer sıffinde engellenebilseydi cansız kuranın mızraklanışı o zaman kerbelada mızraklanmazdı canlı kuranın başı"

                  Yorum

                  YUKARI ÇIK
                  Çalışıyor...
                  X