Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Genç Kız ve Hicap

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Genç Kız ve Hicap

    BİSMİ TEALA
    HAMD ALEMLERİN RABB'İ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S)'A OLSUN
    RABB'İMDEN ECİRLERİNİZİN YÜCE OLMASINI DUA EDERİM

    Selamun Aleykum Ey Aziz Canlar! Değerli Müminler!


    Genç Kız ve Hicap

    Hicap, öyle bir değerdir ki ona riayet etmek genç kıza paklık ve selamet bahşeder

    [img width=332 height=200]http://g1212.hizliresim.com/14/v/hbjms.jpg[/img] Genç kız, eğer kendi saadetine alakalıysa, namahrem erkeklerin karşısında süslenip gösteriş yapmaktan kaçınmalıdır. Tecrübeyle görüldüğü gibi bilgisiz ve nefisleri zayıf olan kızlar daha çok süslenme ve gösterişle uğraşıyorlar. Kendilerine baştan çıkarıcı ve gönül aldatıcı bir görünüm vermeye çalışıyorlar. Gerçek ve batını şahsiyetine ve ruhi mükemmelliğine teveccüh etmekten gaflet ediyor. Allah'ı anmaktan gaflet etmek ve günaha girmek, yavaş-yavaş, onların zelalet ve çöküşüne zemine hazırlar.

    Hicap, öyle bir değerdir ki ona riayet etmek genç kıza paklık ve selamet bahşeder. Onu sedef içindeki inci gibi, afetlerin şerrinden, vesveselerden ve kötülüklerden korur ve Allah'a yakınlaştırır.

    Hicapsızlığa ve kötü hicaba el atanlar çoğunlukla düşünmüyor ve tevekkül etmiyorlar ve yalnızca şeytani ve nefsani vesveselerinin el aleti olarak kullanıyorlar.

    Toplum sahnesinde kendini süsleme ve gösteriş yapmak kadının iffetli şahsiyetine darbe indirir. Genç kızın vakarlı olması, mahrem ve namahrem çizgiye riayet etmesi ana asalet bahşeder ve onu her kesin gözlerinde saygı ve tevazua layık kılar.
    Gerçekte hicap, genç kızın şahsiyetinin dökülmesinden kurtaran bir masuniyettir. Diğer taraftan genç delikanlıları sapıklık tehlikesinden uzaklaştırır. Hicapsızlığın yayılmaya çalışıldığı toplumlarda, kızlar, istismarcı kudretlerin oyuncağı haline getiriliyor, öyle ki temiz ve iffetli bir genç kızın layık olduğu sağlam şahsiyetlilik, temizlik ve iffetten uzaklaşıyorlar.

    Tecrübe göstermiştir ki genç kızlar arasında hicabın müraat edilmesi ruhlarının selamet ve korunmasına ve yine onların gelecek hayatlarında ki başarılarına sebep olmuştur.
    İffet ve hayanın insan hayatında o kadar önemi vardır ki Peygamber efendimiz (s. A. A) buyuruyorlar : “ Haya dinin tamamıdır''. Ve imam Sadık (a. S) şöyle buyuruyor : “Hayası olmayanın imanı yoktur''.

    Dar kıyafetlerden yararlanmak ve bedenin bir kısmını açmak ve namahremin görebileceği konuma getirmek, sağlık koruma işlerinin felaketine ilaveten, genç kızın iffet ve hayasını şüphe ve kuşku altına aldığı gibi yaratılış mebdesinden uzaklaşma mukaddimesini de hazırlamış olur.

    Genç kız, hicaba riayet etmekle kendini Allah'a yakın eder. Zira onun yardımı ile emniyet ve sükunet bulur. Avare, laubali ve sapık kimseleri kirli bakışlardan mahrum eder. İffetli ve temiz kız, fıtratı icabı, şehvet ve nefsani arzularla kendisine bakılmasından rahatsızlık ve ıstırap duyar ve eğer bir genç kız bu hallet ve hususiyeti taşımaz ve saçlarının bir kısmını namahremin görmesine razı olur ve aynı şekilde hevesli ve kirli bakışların faydalanacağı bir konumda yer almaktan nefret duymazsa, salim fıtratından uzaklaştığı yabancı bakışların kirliliğine adet edindiğini fesat çukuruna yuvarlanmaya yakın olduğunu ve insani değerleri elden verdiğini bilmelidir.

    Diğer taraftan; hicabını koruyan, kendini namahremlerden uzak tutan genç kız sedef içindeki inci kadar değerli, herkesin yanında saygı ve ihtiramını artırmış ve zilletten kurtulmuştur.

    Genç delikanlılarda her ne kadar ipsiz sapsız ve laubali olsalar dahi, ruhlarının derinliklerinde herkesin ulaşabileceği, ayağa düşmüş müptezel ipsiz sapsız ve süslenmemiş kızlara değer verirler ve kendi iç alemlerinde bu tür kızları överler.

    İffet ve haya, insanın fıtri hususiyetlerinden biridir. Çünkü yaratılış nizamı bu değerli ve kıymetli mücevherin hıfzı ve korunması için, aynı zamanda kadının mevki ve makamının hıfzı için, güzelliğini bundan görüyor ki o, sedef içindeki inci gibi her türlü toz toprak afet ve kirliliklerden ve şunun bunun ona ulaşmasından uzak olmasıdır. Çünkü kıymetli bir şeyi genellikle her kesin ulaşmasının mümkün olamayacağı bir yerde korurlar, ama değeri az olan şeyler her zaman, el ve ayak önündedir.

    Hanımların çoğu tecrübeyle derk etmişlerdir: kadın bu kıymetli sedefin içinden çıktığında yüce şahsiyetine ve toplumuna büyük bir darbe indirmiş ve her zaman toplumda aşağılık ve fasit kimselerin su istifadesine sebep olmuş ve yine halkın çoğunu lanet, yerme ve tahkir mayası vaki olmuşlardır.

    Ziynetini yalnızca sıcak ailevi ortamda kullanan evin dışında ve toplumda metanet ve vakarlı giyinişiyle zahir olan genç kız, hem aile bireyleri arasında aziz ve kıymetlidir ve hem de başkalarının gözünde değerlidir. Eğer bir genç kız, ayağını iffet ve hicap sınırından dışarı koyarsa, yalnız kendi aile hayatına darbe indirmekle kalmıyor aynı zamanda büyük bir günaha mürtekip olmuş oluyor ve gelecekte kendisine ve toplumuna faydalı olabilecek genç delikanlı nesli, düşme ve yok olma konumuna getirecektir ve onların sapmasıyla toplumun geleceğine helak edici bir darbe indirecektir. Geçmişin tarihi tecrübeleri bize şunu gösteriyor ki, milletlerin düşmanları her ne zaman bir nesli içinden yok etmek ve o ülkenin sermayelerini yağma edip, birikim ve hazinelerini yağma etmek istediklerinde, bu yoldan girmişlerdir.


    tebyan

    Allah'a emanet olun...

    #2
    Ynt: Genç Kız ve Hicap

    BİSMİ TEALA
    HAMD ALEMLERİN RABB'İ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S)'A OLSUN
    RABB'İMDEN ECİRLERİNİZİN YÜCE OLMASINI DUA EDERİM

    Selamun Aleykum Ey Aziz Canlar! Değerli Müminler!


    Peygamberimizin (s.a.a) Günümüz Kadınları Hakkındaki Gaybi Haberi


    Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cehennem ehlinden iki grubu henüz ben görmedim. Birincisi ellerinde inek kuyruğuna benzer kırbaçlar olup halkı onunla vururlar.



    Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA- Diğer grup ise örtüleri olduğu halde çıplak olan kadınlardır. Onlar edalı yürürler, başkalarını da edalı yürümeye teşvik ederler. Başları (saçları) Horasan develerinin hörgüçleri gibi kalkıktır. Bunlar cennete girmezler. Şu kadar uzaktan duyulan cennet kokusunu bile almazlar.”

    Allah'a emanet olun...

    Yorum


      #3
      Ynt: Genç Kız ve Hicap

      BİSMİ TEALA
      HAMD ALEMLERİN RABB'İ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S)'A OLSUN
      RABB'İMDEN ECİRLERİNİZİN YÜCE OLMASINI DUA EDERİM

      Selamun Aleykum Ey Aziz Canlar! Değerli Müminler!


      İslami Hicab


      Bu konuya Kur'an-ı Kerim ile başlıyoruz. Bu konu ile ilgili ayetler, Kur'an-ı Kerim'in iki suresinde yer almıştır:


      [img width=295 height=362]http://g1212.hizliresim.com/14/v/hbkrm.jpg[/img]
      İslami Hicab

      Bu konuya Kur'an-ı Kerim ile başlıyoruz. Bu konu ile ilgili ayetler, Kur'an-ı Kerim'in iki suresinde yer almıştır: Biri Nur suresi, diğer ise Ahzap suresidir.Biz önce ayetlerin tefsirini açıklayacak ve daha sonra bu sorunun fıkhi yönünü ve bu konudaki rivayetleri naklederek fakihlerin fetvalarını ele alacağız.Nur suresinde konuyla ilgili ayet 31. ayet olup bundan önce gelen bir kaç ayette evlere girmek için izin alma yükümlülüğüne değinilmekte ve sözkonusu ayete bir giriş niteliği taşımaktadırlar.Ayetin tefsirine önceki ayetlerden başlayalım.

      Nur Suresi 27. ayet: "Ey inananlar, kendi evlerinizden başka evlere sahipleriyle tanışmadan ve onlara selam vermeden girmeyib, düşünüp öğüt almanız için bu size daha hayırlıdır."
      Nur Suresi 28. ayet:"Orada kimseyi bulamazsınız size izin verilmedikçe girmeyin ve eğer 'geri dönün' denirse size, dönün artık, bu sizin için daha temiz bir harekettir.Ve Allah, ne yaparsanız hepsini bilir."
      Nur Suresi 29. ayet: "Orada bir menfaatiniz varsa, içinde kimse oturmayan eve girmenizde size bir suç yoktur ve Allah, açığa vurduğunuzu da bilir, gizlendiğinizde."

      Nur Suresi 30. ayet: "İnananlara söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, bu, daha temiz bir harekettir.Şüphe yok ki Allah ne işlerseniz hepsinden haberdardır."

      Nur Suresi 31. ayet: "İnanan kadınlara da söyle, gölerini haramdan sakınsınlar ırzlarını korusunlar ve açığa çıkanlardan, görünenlerden başka ziynetlerini göstermesinler.Başörtülerini (cilbablarını), göğüslerini örtecek bir tarzda omuzlarından aşağıya doğru sarkıtsınlar; kocalarından, babalarından, kocalarının babasından, oğullarlından, üvey oğullarından, erkek kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, müslüman kadınlardan, kendi malları olan kölelerden, erkeklikten kesilmiş veya kudreti olmayan erkek hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların gizli durumlarını bilmeyen erkek çocuklardan başka erkeklere ziynetlerini göstermesinler; gizledikleri ziynetler bilinsin diye ayaklarını da yere vurmasınlar.Ey inananlar! Saadete ermeniz için hepiniz tevbe ederek Allah'ın hükmüne dönün."

      Birinci ve ikinci ayetlerden anlaşılan şudur; mü'minler izin almadan ve habersiz olarak birinin evine girmemelidirler.Üçüncü ayette, genel mekanlar içinde oturulmayan evler bu emirden istisna tutulmaktadır.Daha sonra kadın ve erkeğin birbirleriyle olan ilişkilerindeki görevleriyle ilgili son iki ayet gelmektedir kibir kaç bölümden oluşmaktadır:

      1- Erkek olsun, kadın olsun her müslüman harama bakmaktan sakınmalıdır.

      2- İster erkek, ister kadın olsun müslümannamuslu olmalı, avret yerini başkalarına karşı örtmelidir.

      3- Kadınlar örtünmeli, süs ve ziynetlerini başkalrına göstermemeli ve erkekleri kendilerine çekmeye, tahrik etmeye kalkışmamalıdırlar.

      4- Kadının örtünmesi örtünmesi emeinde iki istisna zikredilmektedir: Biri, 'süslerini, kendiliğinden görünen kısmı müstesna, açmasınlar' cümlesiyle açıklanmaktadır ve bu durum bütün erkeklere karşı geçerlidir.Diğeri, 'süslerini kocalarından............ başkasına göstermesinler' cümlesiyle anılmakta ve kadının özel bir gruba karşı örtülü olmaması durumuna izin verilmektedir.

      Bu ayetin anlamı üzerinde yeri geldikçe duracağız.

      İZİN ALMAK (İSTİ'ZAN)

      İslam'a göre, haber vermeden ve öncede izin almaksızın hiç kimsenin bir başkasının evine girmeye hakkı yoktur.
      Kur'an-ı Kerim'in nazil olduğu yerde, Araplar arasında bir kişinin başkalarının evine girmek için izin istemesi adet değildi, evlerin kapıları açıktı.Zamanımızda köylerde görüldüğü gibi, gece olsun, gündüz olsun kapıları kapamak adet değildi.Çünkü kapıları kapamak hırsız korkusundandır.Oralarda ise böyle bir korkuya gerek yoktu.Mekke'de evlerin kapısının iki kanatlı yapılması emrini ilk olarak Muaviye verdi ve kapıların kapatılmasını da yine o emretti.

      Her durumda, evlerin kapısı sürekli açık olduğu ve izin almak Araplar arasında adet olmadığı için, hatta izin almayı kendilerine karşı bir çeşit hakaret saydıklarından önceden haber vermeden birbirlerinin evine girerlerdi.

      İslam bu yanlış adeti kaldırarak, başkalarının oturulmakta olan evlerine haber vermeden girmemeyi emretti.Açıktır ki bu hükmün hikmetinin iki yönü vardır: Biri namus konusu, yani kadının örtülü olmasına uymaktır.Bunun içindir ki bu emir örtünme adet ile aynı yerde anılmışştır.Diğeri ise, şudur; her insanın kendi ikamet mekanında bir takım sırları vardır ve bunu başkalarının anlamasını istemez, hatta samimi iki arkadaş bile bu noktaya uymalıdır.Çünkü aynı düşünceli iki dostun, bu birlik ve aynı düşünceciliğine rağmen herbirinin özel hayatlarında diğerinin anlamasını istemediği birtakım sırları olabilir.

      Bunun için sanılmasın ki izin alma emri sadece kadının yaşadığı evlerle ilgilidir.Bu, kesin ve genel bir yükümlülüktür.Örtünmekle yükümlü olmayan erkek ve kadınlar, mümükündür ki başkalarının onları görmesini istemedikleri bir durumda bulunabilirler.Her durumda, bu, hicab emrinden daha genel bir emirdir, felsefesi, hikmeti ise hicab felsefesinden daha geneldir. "Hatta teste'nesu......." (27. ayetten) cümlesi şu anlamdadır: İstilam etmeden, yani sorup haber vermeden içeri girmeyin."Üns" kökünden gelen ve zıt anlamı "korku" olan bu kelimeden anlaşıldığı kadarıyla başkalarının oturduğu evlere girerken kesinlikle bilgi vermek ve izin almak gerekir, aksi durumda haber vermeksizin girildiğinde korku ve rahatsızlığa yol açabilir.

      Rivayetlere göre Resul-i Ekrem (sav) şöyle buyurdular: "Haber vermek için Allah (cc) anılsın, sübhanallah, Allahu Ekber vb." Bizdeki "ya Allah" deme adeti, Resul-i Ekrem'in (sav) bu emrinden ilham alınarak yerleşmiştir.

      Resul-i Ekrem'e (s.a.a) "acaba anne ve kızlarımızın evlerine girerken de izin almalı mıyız? diye sorulduğunda, Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: "Acaba annen kendi odasında çıplak olsa ve sen de haber vermeksizin girsen dahamı iyidir?", "hayır" denildiğinde şöyle buyurdular: "O zaman izin alınız."

      Resul-i Ekrem'in (s.a.a) kendisi bu emri gerçekleştiriyor ve ashabına da öğütleyip tekrar ediyordu.Sünni ve Şii her iki gruptan alimlerin naklettiklerine göre, Resul-i Ekrem (s.a.a), daima kapının arkasında durur ve "esselamu aleyküm ya ehli'l beyt" buyururlardı, eğer girme izin verirlerse girerdi, eğer cevap alamazsa selamı ikinci ve üçüncü defa tekrar ederdi.Çünkü gerçekten de evde oturan kişinin birinci ve ikinci defadaki sesleri işitmemesi mümkündür.Fakat eğer üçüncü defasında da cevap alamazsa şöyle buyurdu: Ya evde değiller veya girmemizi istemiyorlar." Resul-i Ekrem, bunu kızı Fatıma-i Zehra'nın (aleyhi's selam) evinde de uygulardı.

      Bu ayetin (27.ayet) tefsirinde bir noktayı hatırlatmalıyız: "Beyt" kelimesinin çoğulu olan "büyüt", "odalar" anlamındadır.Bugünkü Farsça ıstılahta, "hane (ev)" anlamındaki kelimenin Arapça karşılığı "dar"dır.Elbette Horasan gibi İran'ın bazı noktalarında "hane (ev) kelimesi oda anlamına da kullanılır.Her durumda "büyüt", "odalar" anlamınadır.Bundan çıkarılan sonuç şudur: İsti'zan (izin isteme), kişilerin odasına girmekle ilgili olup evlerin bahçesine girmekle ilgili değildir.

      Ancak şuna dikkat edilmelidir; Araplar arasında evlerin kapıları devamlı açık olduğundan evlerin bahçesi ister istemez özel bir yer sayılmazdı ve eğer biri kendi evinde soyunmak isterse odanın içine girerdi, fakat daha sonraları evin bahçesi de evin hükmünü aldı-şu anda bizim yaşantımızda da böyledir-.Çünkü kapılar kapalı ve duvarlar yüksektir.Tamamen oda gibi sığınak ve boş sayılmasa bile, sonradan kendisine has bir yer alımış bulunuyor.Böyle yerlerde istizan (izin alma) hükmü avlu için geçerlidir.
      Ayet-i Kerime'de daha sonra şöyle buyuruluyor: "Bu sizin için daha hayırlıdır." Yani size verdiğimiz emir nedensiz değildir, hikmeti vardır, maslahatınız ondadır.Olur ki anlamış olursunuz ve onun maslahatına kavuşursunuz.
      Daha sonra ikinci ayette (28. ayette) şöyle buyuruluyor: Eğer haber verdikten ve izin istedikten sonra evde kimsenin olmadığını anlarsınız, size izin verilmedikçe girmeyin.Ama ev sahibi, evin anahtarını size vermek veya yanınızda bulunmak suretiyle izin vermişse, o zaman girebilirsiniz.

      Sonra şöyle buyuruluyor: Eğer ev sahibi size, 'geri dönün, size kabul edemeyeceğim' derse siz de dönün rahatsızolmayın.

      Daha önce de söylediğimiz gibi Araplar izin istemeyi ayıp sayıyorlardı, bu da onların cehaletindendi.Ne yazık ki bugün bile bizim toplumumuzda içeri girmeye izin vermemek, her ne kadar özür dilense de hakaret olarak anlaşılmaktadır.Bu tutum bu konudaki cehaleti göstermektedir.Bir kişi bir eve gittiğinde ev sahibi, "şu anda sizi kabul edecek zamanım yok" derse bu cevaba darılmaktadır.Dahası küser ve nereye gitse, "ben filancanın kapısına gittim de beni kabul etmedi" diye söylenir.Bu da bir anlayışsızlık ve cehalettir.

      Biz bı konuda Kur'an'ın emrini yerine getirmeliyiz, bu emri yerine getirmek bir çok güçlüklere katlanmayı ve rahatsızlıkları bizden uzaklaştırır.Birtakım yalanların ve ayrılıkların aramızda yaygınlaşmasının nedeni, işte bu yalnış davranış ve yersiz beklentilerdir.

      Adamın biri önceden haber vermeksizin bir başkasının kapısını çalıyor.Ev sahibi ise onu kabul etmeye istekli değildir, örneğin, olabilir ki gerekli işler vardır ve bu adamın gelmesi sıkıntılar doğuracaktır, ama diyor ki, "evde olmadığımı söyleyin". Oysa gelen adam genellikle bu yalanları anlar.Ama aslında kendisi önceden zaman belirlemeksizin kabul edilmesini beklemekle haksızlık etmiştir.Ev sahib ise, "özür dilerim şimdilik kabul edecek zamanım yok" diyecek kadar açıklık gösterememektedir.Ve eğer "zamanım yok" derse, gelen adam onun özrünü kabul edecek kadar anlayışa sahip olmadığından, "filan adamın kapısının önüne kadar gittim de beni kabul etmedi" diye rahatsızlığını ömrünün sonuna kadar orada burada söyleyip duracaktır.Bunun için böyle durumlarda hem yalan söylenmekte ve hem de rahatsızlık ortaya çıkmamktadır.Fakat Kur'an-ı Kerim'in emrine uyulsa ne yalan söylenir, ne de bir rahatsızlık belirtisi ortaya çıkar.Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Size öğrettiğimiz gibi bu davranış sizin için daha temizdir."

      Allah, ne yaparsanız hepsini bilir."

      Burada merhum Ayetullah Burucerdi' ye ait hatırımda kalan bir olayı nakledeceğim: Kum'da bulunduğum yıllardaydı, bir ara İran'ın tanınmış hatipleriden biri Kum'a geldi.Bir rastlantı sonucu, bütün görüşmeleri benim odamda gerçekleşti.Kum'da bulunduğu sıralarda adamın biri uygun olmayan bir zamanda O'nu Ayetullah Burucerdi'nin evine götürmüştü.Ayetullah Burucerdi'nin ders saatine bir saat kalmıştı.Adeti olduğu üzere Ayetullah Burucerdi o dakikalarda konunun üzerinde düşünür ve kimseyi kabul etmezdi.Ziyaretçiler Ayetullah Burucerdi'nin kapısını çalmışlar ve hizmetçiye, "Ayetullah Burucerdi'ye, filancanın kendisini görmeye geldiğini söyle" demişler. Hizmetçi söyleneni ulaştırmış ve geri dönerek şöyle demiş: "Şu anda ders konumun üzerinde düşünüyorum, başka bir zaman gelsinler dedi.". O muhterem kişi de geri dönmüş ve aynı gün içinde kendi şehrine gitmiş.Aynı gün Ayetullah Burucerdi derste beni görünce, "dersten sonra filancayı görmek için sizin odanıza geleceğim" dedi.Ben, "o kişi gitti" deyince şöyle konuştu: "O halde onu görünce de ki, beni görmeye geldiği zamank, durumum aynen swnin konuşmayı eleştirmek için hazırladığın durum gibiydi.Gönlüm ister ki o kişiyle konuşurken zihnim serbest olsun ve rahat sohbet edeyim.O kişi geldiğinde konu üzerinde düşünüyor ve ders için hazırlanıyordum."

      Bir süre sonra o kişiyi gördüm ve Ayetullah Burucerdi'nin özür isteğini ilettim.Bazı kişilerin vesvese yapmış olmadıklarını ve muhterem kişiye: "Sana hakaret edilmesi için kapı önünden çevrilmende kasıt vardı" gibi sözler söylediğini duyduğumu söyleyerek, "Ayetullah Burucerdi sizi görmek istiyordu.Hareket ettiğinizi öğrenince özür diledi" dedim.Adamın verdiği cevap çok ilginçti.Şöyle dedi: "Bu davranışın bana herhangi bir zararının olmaması bir yana, tam tersine çok memnun bile oldum.Avrupalıların yersiz utanma ve çekinmelere kapılmamalaeı onların övülecek yönlerindendir.Ben o kişiden daha önce randevu almıştım.Gaflet ederek uygun olmayan bir zamanda gitmişim."Şimdi işim var " diyen bu alimin açıksözlülüğünden çok hoşlandım.Acaba bu mu daha iyiydi, yoksa istemeyerek beni kabul etmesi, sürekli olarak gönlünün rahatsız olması ve 'bu bela neydi üzerime indi, zamanımı aldı, ders planımı bozdu' demesi mi? Tam bir açık kalplilikle beni kabul etmediği için çok memnun oldum.Müslümanların taklit merciinin böyle açık kalpli, açık sözlü olması ne kadar da iyidir."

      Ayetlerin tefsirine dönelim: Bu ayet-i Kerimede (29. ayet) istisnalar belirtilmiştir.Ayetten anlaşıldığı kadarıyla, izin almak konusunda verilen emir, içinde oturulan evlere mahsustur.Yani insanların özel yaşantı yerlerinin söz konusu olduğu belli yerler anlatılmak istenmektedir.Ama böyle olmayan, gidiş-gelişin genel olduğu yerler, başkalarına ait olsa da bu hükmün dışındadır.

      Örnek olarak, bir pasaj, şirket veya bir mağazada işiniz olsa, kapı önünde durup giriş izni istemeniz gerekmez.Bunun gibi, kapısı açık olan umumi hamamlarda böyledir.Bu durumlarda izin almak gerekmez.Yine oturulmayan evlere, işiniz olduğu zaman izin almaksızın girmenizde sakınca yoktur.
      "Fiha meatın lekum", ifadesinde anlaşılan şudur: İnsanın bu gibi mekanlara girmesi, işi olduğu zaman olmalı ve o mekanların sahipleri sıkıntıya sokulmamalıdır.
      "Allah açığa vurduğunuzuda bilir, gizlediğinizi de": Birinin evine ve işyerine girdiğiniz zaman amaç ve niyetinizden haberdardır.

      Bir sonraki ayette (29. ayet) şöyle buyuruluyor: "Mümin erkeklere söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar..."



      Daha fazlası için ; http://abna.ir/data.asp?lang=10&Id=175141


      Allah'a emanet olun...

      Yorum

      YUKARI ÇIK
      Çalışıyor...
      X