Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Gadir-i Hum'da Neler Yaşandı

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Gadir-i Hum'da Neler Yaşandı

    Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed’in son Kâbe ziyaretinde (VEDA HACCI’NDA) İslam tarihinin önemli bir olayı gerçekleşmişti. Bu çok önemli olay, GADİR HUM’da yaptığı konuşmadır.

    Peygamberimiz bütün inananları Kabe’yi ziyaret etmek için davet eder ve sayıları 124 bin olan topluluk kendisiyle birlikte Medine’den Mekke’ye hareket ederler. Hazret-i Ali de Peygamberin emriyle halkını İslam’a davet için gittiği Yemen’den dönüp Mekke’de buluşurlar.

    VEDA HACCI olarak anılan bu ziyarette Hazret-i Muhammed Mustafa halka, birincisi ARAFAT’ta, ikincisi MİNA’da, üçüncüsü de GADİR HUM’da olmak üzere üç önemli hutbede (konuşmada) bulunur.

    VEDA HUTBESİ
    Hazret-i Muhammed Kabe ziyaretinin kurallarını anlattığı konuşmasında, önce Yüce Allah’a şükretmiş sonra da Müslümanlara öğütler vermiştir:
    ‘Allahım! Şükür ve minnet sanadır. Senden başka tapılacak yoktur. Bütün yer, gök ve varlıklar senindir. Her şeye gücün yeter.

    Ey beni dinleyenler! Belki bu yıldan sonra bir daha sizinle böyle topluca buluşamam. İslamiyet’ten önceki cahillik döneminin geleneklerini ayaklarımın altına alıp, görün ki çiğniyorum.

    Her Müslüman birbirinin kardeşidir. Bütün kan davaları ve her türlü tefecilik kaldırılmıştır. Ne başkasına zulmedin ne de zulüm görün.

    Ey insanlar! Sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır. Onlar sizin haklarınızı gözetmelidir. Onların da sizin üzerinde hakları vardır. Onlara karşı iyi davranın. Eşlerinize sevgi ve esirgemekle muamele ediniz.

    Ey Müslümanlar! Her birinizin kanı ve malı diğerine haramdır. Kıyamet günü Allah’ın huzuruna geleceksiniz. O da yaptıklarınızı soracak ve yaptığınız işlere göre karşılığını verecek. Sakın inanmayanlar gibi parça parça olup da bir biriniz kanına girmeyiniz.

    Ey beni dinleyenler! Her şeyde aşırılıktan sakının. Sizden önceki ulusların yok olmalarının nedeni, dinde aşırı olmalarıdır.

    Burada bulunmayanlara sözümü duyurunuz. Belki o bulunmayanlar içinde sözlerim burada bulunanlardan daha çok ve uygulayacaklar vardır. Allah’ın size ildirmemi istediği şeyleri size böylece bildirmiş oluyorum. ”
    Bu konuşmadan sonra:
    “Ey insanlar! Mesajımı vermiş oldum mu? Size peygamberlik görevimi gerektiği gibi yaptım mı? Allah’ın emirlerini size ulaştırdım mı? ” diye sordu ve bütün orada bulunanlar:
    “Evet, ey Allah ‘in Elçisi, gereken mesajı verdin. (Tebliğ ettin). Bize güzel öğütlerde bulundun. Böylece şahitlik ederiz… ” dediler.

    Bütün ARAFAT VADİSİ binlerce insanın bu sözleriyle yankılandı. O zaman Hazret- i Peygamber üç kez:
    “Şahit ol Ya Rabbi!” dedi ve sözlerini bitirdi.

    Hazret-i Muhammed’in yalnız 7. yüzyıl Araplarına değil bütün insanlığa yaptığı bu seslenişi, İslam devriminin en büyük söylevi idi.

    Bu hutbenin hemen ardından Yüce Allah şu ayeti gönderdi:
    “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İSLAM”ı verip, ondan hoşnut (razı) oldum. ” (Maide – 3)

    GADİR HUM HUTBESİ
    Hazret-i Muhammed, Kabe ziyaretini tamamlayıp Müslümanlarla birlikte Medine’ye doğru yola çıktılar. Mekke ile Medine arasında bulunan GADİR HUM denilen yere gelip mola verdiler (17 Mart 632). Burada Yüce Allah’tan şu ayet indirildi:
    “Ey sevgili Peygamberim! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun sana sunduğu Elçilik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan (düşmanlarından) koruyacaktır. ” (Maide -67)
    Hazret-i Muhammed bu emri alınca, deve semerlerinden yapılan yüksekçe bir kürsüye çıktı, Hazret-i Ali’yi yanına çağırdı ve onu da kürsüye çıkarıp sağ yanına aldı. Allah’a hamd ettikten sonra yüksek sesle şöyle buyurdu:
    “Ahirete göçmekte hepinizden önde bulunuyorum. Orada (Cennette) havuz başında bana ulaştığınız zaman sizden iki değerli şeyi soracağım; size iki paha biçilmez EMANET bırakıyorum. Biri, Allah ‘in Kitabı olan KUR AN, diğeri de EHL-İ BEYT’imdir.

    Bu ikisi havuz başında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmaz; bunu Rabbimden diledim… Benden sonra bu ikisine yapışır sarılırsanız, sonsuza kadar sapmaz, yolunuzu yitirmezsiniz… ”
    Ondan sonra şöyle buyurdu:
    “Ben size sizin nefislerinizden daha ileri değil miyim? Sizin iyiliklerinizi sizden daha iyi bilmez miyim? ”
    Orada bulunan müminler hep bir ağızdan kendisini onaylayıp:
    “Evet ey Tanrı Elçisi! Sen bizim nefsimizden bize daha yakın daha evlasın. Dünya ve ahrette bizim faydalarımızı bizden daha iyi bilirsin!…”
    dediler.

    Hazret-i Muhammed Mustafa bunun üzerine sağ eliyle Hazret-i Ali’nin sağ elini tutup kaldırdı, onu överek buyurdu ki:
    “Ey insanlar!
    Biliniz ki, BEN HER KİMİN MEVLASI İSEM, BU ALİ DE ONUN MEVLASIDİR.

    Ali’nin nefsi benim nefsim, Ali’nin kanı benim kanım, Ali’nin ruhu benim ruhumdur.

    Her kim beni severse, Allah ‘ı sever; her kim Allah ‘ı severse, Ali ‘yi sever.

    Her kim beni sevmezse, Allah ‘ı sevmez; her kim Allah ‘ı sevmezse Ali ‘yi sevmez.

    Hak ve adalet her zaman Ali ile beraberdir. Ya Rabbi! Şahit ol.

    Ey Allah’ım! Ali ‘yi seveni sev. Ali ‘ye düşmanlık edeni sevme. Ali ‘ye yardım edene yardım et. Ali ‘ye kötülük edeni aşağılandır!”
    Hz. Peygamber’in Hakk’a yürümesinden önce yaptığı bu açıklamalarla kendi yerine Hazret-i Ali’nin halife, vasi ve müminlerin önderi olduğunu ilan etmiştir. Demek ki Hz. Muhammed’in hak halifesi Hazret-i Ali’dir.

    Hazret-i Muhammed’in bu öğüt ve açıklamalarından sonra, orada bulunan binlerce insan birer birer gelip Hazret-i Ali’ye biat ettiler ve kutladılar.

    Hattab Oğlu Ömer, İmam-ı Ali’nin elinden tutarak:
    “Kutlu olsun, ne mutlu sana ey Ali! Hem benim hem de kadın, erkek bütün müminlerin velisi (önderi) oldun. ” diyerek ona biat etti.

    Gadir Hadisi’ni Hz. Peygamber kendiliğinden değil, TEBLİĞ ayeti indikten sonra, Allah’ın emriyle buyurmuştur. Tanrısal emirde elbette bir hikmet olacaktır. Bu hikmeti Hazret-i Ali’nin yalnız muhabbetine ve sevgisine bağlamak doğru ve yeterli olamaz. Gerçekte bu hadis Ali’ye muhabbetle birlikte, daha önemli bir görev için ferman buyurulmuştur. Bunu Ravzat-ül-Ahbab şöyle açıklıyor:
    “Görülüyor ki: Gadir Hum günü, üçüncü kez olarak İmam-ı Ali (a.s.) yaklaşık 124 bin Müslümanın önünde (MEVLA, VELİ ,HALİFE) olarak atanmıştır. Ve ashabın çoğunluğu sırasıyla Hazret-i Ali’yi kutlamış ve O’na biat (ikrar, ahd) etmişlerdir.”
    Gadir Hum’da açıkça görülüyor ki İmam-i Ali, resmen HALİFE tayin edilmiştir ve ALEVİLER, 1400 yıldır onu tutmakta sevmekte haklıdırlar.

    Sağlam bir yapının (İslam’ın) temeli olan GADİR HUM hadisi, verdiği ikrardan/sözden dönenler tarafından ayaklar altına alındı. Nitekim, Medine’ye döner dönmez işler değişti. Allah’ın emriyle, Hz. Muhammed’in verdiği görev Hz. Ali’ni elinden alındı. Eskiden beri Ehl-i Beyt’e karşı olan Emevi ağaları din kaygısını bir tarafa bırakıp türlü entrikalar çevirdiler. “Gadir Hum”‘ ahdi geçerli olup da Hz. Muhammed’in yerini Hz. İmam Ali alırsa, Arap kabileleri üzerinde bir daha egemenlik kuramayacaklarını anladılar. Aralarında türlü hileler kurup, planlar düzenleyip, Allah’ın ve Peygamberin emri olan “GADİR HUM BUYRUĞU”nu kısa sürede yok ederek, Yüce Peygamberin “Tanrısal Emri”ni hiçe saydılar.

    Emevi ağalarının amacı, halifeliği Hz. Ali’ye vermemek, Hz. Muhammed’i ve İslam’ı yıpratmaktı. Ve başarılı da oldular. İşte bugün İslam ülkelerinin perişan bir durumda olması Emevilerin İslam üzerinde oynadıkları oyunun sonucudur.

    Sözün kısası: Tarihsel gerçekler yüzyıllarca hep hasır altı edilip gizlenmiş, saf Müslümanlar, yalan yanlış bilgilerle kandırılmış, açıkça günah işlenmiştir. Bu günahın failleri olan ULEMA’yı elbette Cenab-ı HAK ahirette, Ulu Divan’da sorguya çekip cezalandıracağı inancındayız.

    Hazret-i Muhammed’e,
    “Ümmetin içinde kurtuluşa erecekler kimlerdir?’” diye soranlara, O: “Ali ve Ali ‘ye uyanlardır!” buyurmuştur.

    O sırada inen bir ayet de Hazret-i Muhammed’in bu sözünü doğrulamıştır. “Fakat, inanıp yararlı iş işleyenler, işte bunlar yaratılanların en iyileridir. ” (Beyyine 7.)
    Hazret-i Muhammed bu ayeti yorumlarken, Hazret-i Ali’ye dönmüş, “Sen ve sana uyanlar Kıyamet Günü Allah’tan razı olmuş ve onun razılığını kazanmış olarak diriltileceksiniz” diye buyurmuştur.

    Gadir-i Hum Ehli Sünnet hedislerinde
    Çoğunluğu Sünni inançtan olmak üzere 20 tarihçi, 54 hadisçi ve 26 tefsirci yani toplam olarak tam 100 bilgin, belgesel olarak yazmış oldukları kitaplarında GADİR HUM’da Hz. İmam Ali’nin TANRI emriyle Hz. Muhammed Mustafa tarafından, kendisinden sonra ve kendi yerine HALİFE olarak ümmetine tanıtıldığını teyit ve tasdik etmişlerdir. Bu bilginlerin en ünlüleri şunlardır:
    Belazuri, Taberi, Şehristani, Hatib-i Bağdadi, Yakut-ı Hamevi, İbn-i Esir, İmam Şafii, İmam Malik, İmam Ahmed b. Hanbel, Buhari, Tirmizi, Fahr-i Razi, Kadı Beyzavi. Sadeddin-i Teftazani, Dr. Taha Hüseyin vd…

    Sünni tarihçilerden Şehbender-zade Filibeli Ahmed Hilmi Bey bakınız ne yazıyor:
    “Ashab hakkındaki hadis-i şerifler iyice tetkik edilirse görülür ki Cenab-ı Nebi, Hazret-i Ali’nin kendisinden sonra Kafıle-salar-i İslam (Mü’minlerin Önderi) olmasını istiyordu. Çünkü İmam Ali’yi bizzat ve hususi ihtimam (özen) ile yetiştirmiş ve bütün sır ve işlerine mahrem (gizli sırlarına arkadaş) etmişti.”
    Gerek kendisi ve gerekse eserleri, değil yalnız Doğu’da, Batı dünyasında da şöhret kazanmış olan Mısırlı tarih bilgini ve Dr. Taha Hüseyin, “ALİ ve EVLADLARI” adlı eserinde Hz. İmam Ali ile ilgili tüm tarihsel olayları (Hicret, Kardeşlik, Vasiyet, Mübahale, Uhud, Hendek, Hayber, Tebük, Gadir Hum vb.) ve hadisleri naklettikten sonra şu sonuca varıyor, diyor ki: ”Sözün kısası; HAZRET-İ MUHAMMED’DEN SONRA HALİFELİK HAKKI, İMAM ALİ’NİNDİR.”
    İmam Ali velayeti’nin nuru ve rahmeti, tüm insanlığın üzerine olsun. Ve O’nu anlama idrakini, Yüceler Yücesi Ulu Allah cümlemize nasip eylesin.

    Tebliğ Ayeti
    Allah-u Teala’nın, dinin koruyucusu olan Emir-ül Mü’minin (a.s)’ın elinde büyük bir kanıt bulunması için, Gadir Hadisinin meşhurlaşmasında, dillerde dolaşmasında ve ravilerin onu nakletmesinde özel bir inayeti vardır.

    Bu hedef için Peygamber (s.a.a)’e Hacc-ı Ekber’den döndüğünde binlerce insanın içerisinde velayet meselesini tebliğ etmesini emretti.

    Allah-u Teala bununla da yetinmedi, Gadir Hadisinin taptaze kalmasını ve zamanın onu yıpratmamasını istedi. Bu nedenle ümmetin sabah-akşam okuması için, Gadir’le ilgili apaçık ayetler indirdi. Allah-u Teala, o ayetlerden her biri okunduğunda, okuyan kimseye hilafet konusunda Allah’a itaat etmekle ilgili farz olan şeyi hatırlatmaktadır.

    O ayetlerden biri, Maide suresindeki şu ayettir:
    Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, Onun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır.( Maide/67.)
    Bu ayet, Haccet-ül Veda yılının (h. 10) zilhicce ayının 18. günü nazil oldu. Peygamber (s.a.a), Gadir-i Hum’a vardığında öğleyi beş saat geçerken Cebrail inerek şöyle dedi: Ey Muhammed! Yüce Allah sana selam göndererek şöyle buyurmaktadır:
    Ey Peygamber! (Ali hakkında) Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Bunu yapmayacak olursan, O’nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun.

    Yüz bin veya daha fazla olan insanların bir kısmı ilerleyip Cuhfe’ye yaklaşmıştı. Allah-u Teala ileri gidenlerin geri dönmesini, geride kalanların da bu mekanda durdurulmasını ve Ali (a.s)’ı halka gösterip onun hakkında nazil olan ayeti onlara tebliğ etmesini Peygambere emretti ve onu halktan koruyacağını kendisine bildirdi.

    Bu naklettiğimiz sözler, İmamiyye alimlerinin üzerinde ittifak ettikleri sözlerdir.

    İkmal Ayeti
    Gadir-i Hum’da Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olan ayetlerden biri de şu ayettir: Bu gün size dininizi kamil ettim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip beğendim.( Maide / 3. )
    İmamiy’ye ilk baştan beri ikmal ayetinin, Peygamber (s.a.a)’in açık lafızlarla, Emir’ul Mu’minin Ali (a.s)’ın velayetini açıkladıktan sonra, Gadir nassıyla ilgili olarak nazil olduğunda ittifak etmiştir. Bu ayet, gayet açık bir nassı içermiş, sahabe onu bilmiş, Araplar onu anlamış ve kendisine bu haber ulaşanlar onu delil olarak kullanmışlardır.

    Ehl-i Sünnetin tefsir ve hadis alimlerinin birçoğu da, bu manada İmamiyeyle aynı görüşe sahiptirler.

    Akıl ve nakil’de bu görüşü desteklemektedir. Tefsir-i Fahr-i Razi’de,( Tefsir-i Razi, c. 3, s. 529.) eser sahiplerinden aktarılan nakillere bakılabilir. Örneğin, şöyle demişlerdir: Bu ayet (İkmal ayeti) Peygamber’e nazil olduktan Seksen bir veya Seksen iki gün sonra, Peygamber bu dünyadan göçtü. Ebu’s-Suud, tefsir’inde bunu belirlemiştir.( Tefsir-i Fahr-i Razi’nin hamişi, c. 3, s. 523. ) Onların tarihçileri de(Tarih-i Kamil, c. 2, s. 134, Tarih-i İbn-i Kesir, c. 6, s. 332, Siret-ul Halebiyye, c. 3, s. 382, İmta-ul Makrizi, s. 548. ) şöyle diyorlar: Resulullah (s.a.a) Rebiulevvel’in on ikisinde vefat ettiler. Gadir ve vefat günlerini çıktıktan sonra seksen iki günden bir gün fazla kalması, güya dikkatsizlikten ileri gelmiştir. Her halukâr da bu nakil, ikmal ayetinin Arefe günü nazil olduğu görüşünden hakikate daha yakındır. -Nitekim Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim vb. kitaplarda böyle nakledilmiştir.- Çünkü Arefe günü nazil olduğunu kabul etmiş olursak, o zaman birkaç gün (dokuz gün) fazla çıkmış olur. Üstelik bu (İmamiye’nin ittifak ettiği şey), birçok naslarla da te’yid olmuştur.

    Azab-ul Vaki Ayeti:
    Gadir nassından sonra nazil olan ayetlerden biri de Mearic suresindeki şu ayetlerdir:
    İstekte bulunan biri, gerçekleşecek olan azabı istedi. Kafirler için olan bu (azabı) geri çevirecek kimse yoktur. (Bu azap) yüce makamlar sahibi olan Allah’tandır.( Mearic/1-3. )
    Şia, bu ayetin Gadir nassından sonra nazil olduğunda ittifak etmiştir. Ehl-i Sünnetin büyük alimleri de bu ayete tefsir ve hadis kitaplarında yer vermişlerdir. Örneğin:
    1- Hafız Ebu Ubeyd-i Herevi (ö. h. 223 veya 224) Garib-ul Kuran tefsirinde bu konu hakkında bir hadis nakletmiştir.

    2- Ebu Bekir Nakkaş-i Musili el Bağdadi (ö. h. 351) Şifa-us Sudur tefsirinde Ebu Ubeyd’in mezkur hadisini zikretmiştir.

    Şeyh Zeyn-ud Din-il Menavi eş-Şafii (ö. h 1301) Velayet hadisinin şerhinde onu rivayet etmiştir.( Feyz-ul Kadir, fi Şerh-il Cami-is Sağir, c. 6, s. 218.)
    3- Seyyid b. İdris-i Hüseyni el Yemeni (ö. h. 1041) el İkd-un Nebevi ve’s Sırr-ul Mustafevi kitabında o hadisi nakletmiştir.

    4- Şeyh Ahmed b. Baksir-il Mekki eş-Şafii (ö. h. 1047), Vesilet-ul Meal Fi Addi Menakıb-il Al kitabında mezkur hadisi nakletmiştir.

    5- Şeyh Abdurrahim-i Safuri eş-Şafii, Kurtubi’nin hadisini rivayet etmiştir.( Nezhet-ul Mecalis, c. 2, s. 242.)

YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X