Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Muhammet Özkılınç’ın “Kerbela mı Tahrik mi” Yazısı üzerine

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Muhammet Özkılınç’ın “Kerbela mı Tahrik mi” Yazısı üzerine

    Muhammet Özkılınç’ın “Kerbela mı Tahrik mi” Yazısı üzerine
    07/01/2010 - 23:42



    Mustafa öz








    Muhammet Özkılınç bir yazısında “Allah (cc)‘ım beni affet. Kur'an-ı Kerim deki 533. ayeti kerime cihada çağırırken, yüzlerce ayet şehâdetin ne büyük saadet olduğunu anlatırken, ben zelil ve miskin bir halde oturmuş bekliyorum. Bir şey yapamamanın ezikliği ve vicdan azabıyla kıvranıp duruyorum…” Böyle bir ruh halinde olduğunu iddia eden bir zat veya Allah yolunda şehit olanları en kısa yoldan cennete uçanlar…” olarak tanıtan Sayın Özkılınç bir taraftan yazılarında, efendim onlarca şahadetle ilgili cihatla ilgili hadisler ayetler getirmekte diğer yandan tereddütsüz tarihin gelmiş geçmiş en şanlı, en güzel, en fedakâr şehidini, şahadetini unutalım bırakalım böyle şeyleri, doğru olan bu yarayı kapatmaktır, her yıl açıp kanatmayalım demektedir­. Bunun gerekçesi ise Ehl-i Sünnet’in zimni olarak düşmanlığının beslendiğidir. Eğer gerçek sizin dediğiniz ise ve Ehl-i sünnet’in genel manada Yezit’le bir alakasının kalmadığı doğruysa o zaman niçin Kerbela şehitlerini anmak onları rencide edebilir? Bu bir çelişki değil mi?

    Bizce Kerbela’nın anılmasında sadece Yezidî çizgiyle kendi arasında bir ortaklık hisseden kişi rahatsız olur, başkaları değil. Ne yazık ki, ister geçmişte ve ister günümüzde bir takım kimseler isimleri Ehl-i Sünnet olsun veya olmasın bu katagori içinde yer alırlar.

    Diğer bir yazısında “Filistindeki yürekleri yakan acıyı dindirmek için neler yapılması gerektiği hakkında… Neslimizi cihad ruhu, şehâdet aşkı ve ümmet bilinciyle donatalım…” diyor, ama bunun çaresinin şehadet ruhunu güçlendirmekten başka bir şey olmadığını bildiği halde Hz. Hüseyn’i unutmayı tavsiye ediyor.

    Eğer bu ümmet Kerbela faciasından gerekli dersleri alsaydı yâ da sizin gibi zihniyetler bıraksalardı aslen Kerbela faciasından ümmet haberdar olsaydı bu gün Filistinde çocuklar, analar kan ağlar mıydı?

    Halid Meşa’l’in kendi diliyle söylediği gibi Mısırlı bir âlim bana bir kitap hediye etti ve Filistinin kurtuluşu bu kitaptadır Halid, dedi sonra ben okudum ve kitabı geri götürdüm âlim sordu, okudun mu Halid? Ben evet dedim, o âlim başını kaldırdı ve şöyle dedi: Halid okumamışsın, eğer okusaydın bana böyle bakmazdın, git anlayana kadar oku. Evet, bu kitap Kerbela faciasını anlatıyordu.

    Resulullah Efendimizin “Hasan ve Hüseyin Cennet gençlerinin efendisidir”; „Ben Hüseyin’denim ve Hüseyin de bendendir; Allah Hüseyn’i seveni sever, Hüseyin (peygamber) torunlarından bir torundur” Yine “Kim Hasan ve Hüseyin’i severse beni sevmiştir kim de onlara düşman olursa bana düşman olmuştur.” (bk. İbn-i Mace c.1 s. 51; Tirmizi c. 5 s. 234; Hakim el-Mustedrek c. 3 s. 177 ve onlarca diğer muteber kaynak) dediği halde haksız yere susuz bir şekilde acımasızca koyunun başı kesilir gibi kesilecek, susuzca şehit edilecek, Ehl-i beyt esir düşüp, zincirlere vurulup şehirlerde dolaştırılacak, nasıl olur da bu durumlara karşı müslüman olduğunu iddia eden, kalbinin Peygamber’e muhabbetle dolu olduğunu söyleyen kimsenin kalbi sızlamayacak! Bu mümkün mü ?!

    Peygamber’in Hz. Hüseyin’i kucağına alıp ağladığı ve bu ağlamasının sebebi kendisine sorulduğunda Cebrail’in, bu yavrusunun Kerbala’da şehit edileceğini bildirdiğini söylediği muteber kaynaklarda bildirilmiştir.(bk. El- Mucem Taberani c. 23 s. 289 Tirmizi c. 5 s. 323 Tehzibu’l Kemal c. 6 s. 409) ve diğer kaynaklar.)

    Eğer Peygamber’i kendimizi örnek edinmek gerekirse nasıl olur Hz. Hüseyn’in yasını bir müslüman unutabilir.

    Ehl-i Beyt İmamlarından gelen onlarca rivayet İmam Cafer Sadık, İmam Musa Kazım, İmam Rıza ve diğer İmamların özellikle Aşura gününü kendileri için hüzün ve ağlama günü yaptıkları ortadadır. Onların evlerinde oturup Hz. Hüseyin’e ağladıkları ve şairlere Hz. Hüseyin’in yası için şiir söylemelerini emrettikleri tarihi olarak kesindir. Peygamber kendisinden sonra Ehl-i Beyti’ne sarılmayı emretmemiş mi? Öyleyse Ehl-i Beyt’in bu konudaki yolu bellidir. Onlar Hz. Hüseynin Kerbela vakisının yaştılmasını açıkça istemişlerdir.

    Elbette bunun sebebi açıktır; Hüseyin’nin yasının kalplerdeki etkisi sayesinde müslümanlar saflarını her gün geçtikçe Yezid’in yolunu takip etmek isteyen kimselerden ayırabilecek ve İslam yolunda gerektiğinde her türlü fedakarlığa hazır vaziyette olacaktır.

    Ehl-i Sünnet kardeşlerin de Yezit’ten nefret edişleri bir gerçektir, ancak bunun sebebi sadece bir kaç Ehl-i Sünnet büyüğünün Yezid’e lanet okunabileceği ve Yezid’in kötü bir kimse olduğu gerçeğine itaraf etmeleri değildir. Çünkü diğer yandan ne yazık ki, bazı Ehl-i Sünnet alimleri de Yezit’ten taraftarlık etmiş ve Peygamber’in cennet gençlerinin efendisi olarak nitelediği Hz. Hüseyn’e karşı Yezid’i savunmuş ve ona her türlü dil uzatmayı yasaklamıştır. (Örneğin İbn-i Teymiye ve öğrencileri ve Gazali ve benzerleri).

    Ehl-i Sünnet kardeşlerin işte uyanmalarına sebep olan asıl sebeplerden biri Şia müslümanların tarih boyunca bu günde ağlamaları ve döğünmeleri olmuştur. İşte bu ağlamalar sağduyulu vicdanları uyandırmak için yeterli olmuş ve halkın geneli Yezit ve taraftarlarından neferet etmişlerdir.

    Dakka’lı (Bengeladeş) bir Şia müslüman anlatıyor: Bir sünni, tahsilli kardeşin Şia mezhebine geçtiğini öğrendik, kendisine nasıl bu mezhebi seçtiniz diye sorduğumuzda o şöyle dedi: “Ben kendi camii İmamımız olan (Ehl-i sünnet mezhebine mensup) büyük bir zatın yanına gittim ve kendisine eğer Kerbela vakıası tekrarlanacak olursa siz hangi safta yer alırsınız Hüseyin’in mi yoksa Yezid’in mi?” O beklenmedik bir şekilde “Ben Yezid’in safında yer alırdım dedi “Niçin dedim. O “Çünkü sahabiler ve çoğunluk o saftaydı diye cevap verdi. Ben “Ama ben Asla Yezid’in safında yer alamam onun için Yezid’in safında yer almayı öğütleyen bir mezhebi de kabul edemem dedim ve şia oldum.”

    Biz sizin de o İmam gibi olmadığınızı umut ederiz. Elbette bugün bu Kerbela merasimleri ve diğer onlarca sebeplerden dolayı Ehl-i sünnet kardeşlerin çoğunluğunun Yezid’in safını tercih edeceklerini düşünmüyoruz. Onlar Ehl-i Beyt’en ayrılmanın bir felaket olduğunu artık biliyorlar ve her gün geçtikçe Ehl-i Beyt’i daha fazla tanımaya çalışıyorlar.

    Sonra sözünüzü büyük bir iftira ve yalanla devam ettiriyorsunuz; Irak’ta Şia’nın açıkça katliam derecesine varacak bir kıyımla karşı karşıya olmalarına rağmen ve hep patlamaların Şia merkezlerini hatta Ehl-i Beyt İmamlarının türbelerini hedef aldığını ve onlarca Şii’nın haksızca El-Kaide tarafında katledildiği bir gerçek olmasına rağmen ve Ehl-i Sünnet’en öldürülen kişilerin sayısının Şia’ya oranla yüzde bir bile olmadığı her kes tarafında bilinen bir gerçek olmasına rağmen ve Şia halkının bu tahammülünün İslam birliği korumak hedefi uğruna ve Ayetullah Sistani gibi büyük Şia mercilerinin Şia’yı sabır ve tahammüle davet etmesinden kaynaklandığı ortadayken (Bu gerçeğini ispatı için şia cami ve türbelerinde olan her önemli patlamadan sonra Ayetullah Sistani gibi büyük mercilerin yayınladığı bildirilere bakabilirsiniz) Oysa diğer yandan karşı tarafın verdiği bildirilerde hep Şia’yı katletme emirleri tekrarlanmaktadır. Evet bu gerçekler ortadayken siz yalan haberlerle insanların midelerini bulandırmayı kendinize bir görev biliyor ve sonra Hz. Hüseyn’in yas merasimlerini unutulmasını tavsiye ediyorsunuz.

    Kusura bakma! Biz bu yarayı kapatamayız eğer bu yara kapanırsa İslam adına küfür ve zülüm başımıza geçerse bunun gerçeğini idrak etmek, idrak etsek de ne yapılması gerektiğini düşünmek mümkün olmaz.

    Sahih olduğunda ümmetin ittifak ettiği hadislerle konuşmak istiyorum sizinle, diyorsunuz ki “Biz Hz Muhammed(s.a.a)in takipçileriyiz. İyi de onun yolunu nasıl takip edelim? Hazretin kendisi cevabını vermiş: Kuran’a ve Ehlibeytime sarılarak, iyi de Kuran elimizde tamam Ehlibeyti kim? Hazret onun da cevabını vermiş. Sahih hadisler uyarınca Ali(a.s), Fatıma(s.a), Hasan(a.s), Hüseyin(a.s)’dir demiştir.

    Peki nasıl olur da Ehl-i Beyt’e sarılmayı kendisine şiar edinmiş bir mezhebi ve mensuplarını dini bozmak olarak suçlayabiliriz?

    Acaba bu biraz insafsızlık olmaz mı? Tarih boyunca Ümeyye oğulları gibi bu yolun düşmanlarının sürekli başta olmaları sebebiyle uydurdukları masalları tekrarlamayı ve Şia’yı İbn-i Sebe’ tarafından icat edilen bir tefrika unsuru olarak görmeyi okuyucunuza aşılıyorsunuz. Acaba biz de Sünnilerin İbn-i Hazm’in el-Muhalla’sında yazdığı üzere (o bu rivayeti reddetse bile rivayetin red gerekçesi olarak suçladığı ravilerin incelendiğinde muteber kişiler olduğu ortaya çıkar) Peygameber’i katletmek için antlaşan bir grup sahabi tarafından kurulduğunu söylersek ne olur haliniz?!

    Veya Ehl-i Sünnet vel Cemaat lakabının Muaviye tarafindan verildiği gerçeğini hatırlatsak haliniz nasıl olur?

    Oysa Ali’nin Şiası tabirinin bizzat Peygamber tarafından işlendiği bir çok tefsir kaynaklarında geçmektedir.

    Bu konuyu iredelemek istemiyoruz

    Sen herkesten daha iyi biliyorsun ki İran‘da Ebu Lü’lü‘nün muhteşem bir türbesi yok, olan şey küçük bir yerdi, bilinçsiz halk tarafından yapılmış ve âlimlerin uyarısıyla kapatılmıştır. Kimse sahabeye kin ve nefret duymuyor, sahabenin içinde Ebu Zer, Selman, Ammar ve İbni Mesud gibi eşsiz insanlar var ki bütün Şiaları bir araya getirsek onların yüce makamlarına yetişemez. Elbette Peygamberin emanetine ihanet eden, şehit eden insanları bizler sevemeyiz, hatta onlar Peygamberi görme şerefine nail olsalar bile.

    Sonra daha büyük bir yanılgıya düşerek Irak’ta, Afganıstan’da ve Pakistan’daki karışıklığın sorumlusu olarak Şia’yı ve Aşura’da Hz. Hüseyin’e yas merasimlerini dile getiriyorsunuz. Ve apaçık gerçekleri tam tersine yorumlama cesaretini kendinizde buluyorsunuz. Irak’taki sorun ABD gibi kafir güçlerin zahirde bir Sünni yönetici olan Saddam Hüseyin’in ve sonrada el-Kaide’nin girişimlerini behane ederek bu ülkeyi işgal etmesinden kaynaklanmış ve şimdiye kadar da devam etmektedir. Afganistan’da da yine aşırı bir Sünni grup olan Taliban’ın Newyork kulelerini patlatmaları sonucu (eğer bu bilgi doğruysa tabii) bu ülke işgele uğramış ve bu sorunun kökeninde bir Şia Sünni kavgası yatmamaktadır. Diğer yerlerde de durum yine bundan ibaret. Pakistan’da da yine ABD uçakları halkı el-Kaide behanesiyle katletmektedir. Evet Pakistan’da aşırı Vahabi gruplar öteden beri Kerbela vakasında yas tutan Şiaları her yıl vahşice saldırıp onlarcasını öldürmekteler. Bütün bunların sorumlusu ne şia’dır ne de Hz. Hüseyin’in yasının anılmasıdır. Oysa bilinçli olan Ehl-i Sünnet kardeşlerimiz dünyanın hiçbir yerinde Hz. Hüseyin’in anısınına hassasiyet duymamış ve bunu tefrika sebebi bilemişlerdir. Yezit taraftarlığını kendine vazife bilenler müstesna.

    Yas merasimlerinde söylenilen ağıt, şiir ve okunan sine zeni, kalpten acıyı paylaşmanın simgesi olan sine vurma eylemine gelince bunu eleştirmenize şaşmamak gerek. Böyle bir ulvi anlayışa sahip olmak, hatta anlamak herkesin harcı değil. Bu konuyu şöyle marifet sahibi bir insan olan Efendimizin yâd ettiği, Yemen‘e taraf bakıp nefes çektiği o güzel insanın amel ile nasıl gösterdiğini değinsem yeter her halde. Hani o cennet kokan Veysel Karani vardı ya, efendimizin Uhud savaşında dişinin kırıldığını haber alınca yerden kaptığı taşla o güzelim dişlerini kırmıştı daha sonra da. Sorulduğunda neden kırdın? Demişti: Efendimin dişi kırılmış ben dişi ne ederim. Eğer o bilinç ve basiret sahibi büyük veli Veysal Karani diri kalsaydı da o Peygamberin can paresi olan biricik torununun susuz bırakılarak nasıl hunharca şehit edildiğini ve Ehlibeytinin de esir alındığını duysaydı ne yapardı?

    Ehl-i Beyt düşmanlarının hükümranlık döneminde yaşamış Seyf b. Ömer diye bilinen bir kişinin rivayetlerinde geçen ve yalancı ve uydurmacı bir kişi olduğu teracim kitaplarında kaydedilen adam tarafından uydurulan ve Şia’nın Abdullah b. Seba tarfından meydana çıkarıldığı meselesini gündeme getiriyorsunuz. Oysa bugün araştırmacılar böyle bu yalancı kişinin rivayetinin geçerli olmadığı ve Abdullah b. Sebe’ diye bir kişinin varlığının diğer hiçbir kaynakta ispatlanmadığı için bir masal ve düzmeceden ibaret olduğunu ortaya koymuş ve bunu belgelerini bu konuyla ilgili yazılmış onlarca araştırma ve kitapta ispatlamışlardır.

    Bu yalanlarla insanları kandırmak yerine olayları Kur’an ve sünnet ölçüsü içinde inceleseydiniz daha iyi olmazmıydı.



    Mustafa öz divaneyiali@hotmail.com

    rasthaber.com
    nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
    noktayı koyacak olan sensin anlasana
    ...
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X