Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Dini öğretilerin İhyası

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Dini öğretilerin İhyası

    Dini öğretilerin İhyası

    Din ebedi , topluma hayat veren ve zamanın eskiltemediği bir hakikattır. Dinin kendisi diri ve canlı olduğu gibi bireylere ve toplumlara da hayat verir, varlıklarına mana kazandırır. Dinin öğretilerine amel etmek, emirlerini uygulamak insanın yaşamasını sağlayan su gibidir.

    Kur´an-i Kerim Şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere davet ettikleri zaman Allah ve Resulünün çağrısına koşun.” Enfal/23

    Allah ve Resulünün iman edenleri davet ettikleri şey, din ve onun öğretileridir. Dine amel etmek insan ve topluma hayat veriyorsa demek ki, dinin kendisi canlı, diri, ölümsüz ve evrenseldir aksi takdirde insan ve topluma hayat veremezdi.

    Dinin kendisi her türlü hürafeden münezzeh, her çeşit eksiklik ve noksanlıktan arı, kamil ve dosdoğrudur.

    İlahi dinin hak, kamil, evrensel ve zamanlar üstü maarife sahip olduğu tartışmasız bir hakikattır.

    Dinin tahrif edildiği, öğretilerinin kitaplara hapsedildiği ve insanlara hayat verecek maarifin fertlerin yaşantısından çıkarıldığı asrımızda dine yeni yorumlar getirilmesi, öğretilerinin tahrif edilerek insanlara sunulması, yani günümüzde din anlayışı adı altında dinde reformun söz konusu edilmesi tarihte dine yapılan zulümlerden daha büyük bir haksızlık, insan toplumunu gerçek hayata, saadete kavuşmaktan alıkoyan en büyük çaba ve çalışmalardır.

    Din alimleri veya din adına görüş belirtme yetkisini kendisinde gören insanlar dinde reform ve yenilik yerine dini maarifin ihyasına yönelselerdi beşeriyet bu derecede felaketin eşiğine gelmezdi. Günümüzde de din alimlerinin baş vazifesi “Toplumda bidat ortaya çıktığı zaman alimler ilimlerini zahir edip ortaya koymalıdır aksi takdirde (eğer ilmini zahir edip bidatı yok etmezse) Allah´ın laneti onların üzerine olsun” mealindeki Resulullah’tan (s.a) nakledilen hadis-i şerife uyarak dini öğretilerin ihyası için ilmini ortaya koymak olmalıdır.

    Dini tanıma, dinin özüyle ne kadar uyum sağlarsa insan o ölçüde onun öğretilerinden yararlanıp hayatı mana kazandırır. Dine yöneliş ne kadar güçlü olursa dinden o kadar fazla nasip alınır. Bunun için dini düşünce ne kadar canlandırılır, ihya edilirse toplum o ölçüde ihya olur. Şu üç konuya dikkat edilmelidir:

    1- İlahi din daima diri, canlı ve hayat verendir.

    2- Dini düşünce dinin özüyle bağdaştığı ölçüde değer kazanır, yani dini düşüncenin canlı ve diri olma ölçüsü dinin özüyle uyum sağlamasında yatar.

    3- İnsan toplumunun hayatı gerçek dini düşünce ile mana kazanır.

    Dini öğretiler veya gerçek dini düşünce ihya edilmelidir. Dini öğretiler ancak dini tanıyan, ona inanıp yaşayan, onunla hayat bulan alimler aracılığıyla ihya edilebilir. Çünkü dini yaşamayan, dinin maarifi sayesinde hayat bulamayan din alimi de olsa diğer insanlara hayat verecek, toplumu kurtuluşa götürecek dini düşünceyi nasıl beyan edebilir ki ?! Bunlar din konusunda teorik bilgiye sahiptirler, dinin insana ve topluma hayat veren pratik ve ameli yönünü idrak edemezler. Dini öğretilerin zihinsel kavramları onların nefsinde yer etmiştir, bu bilgiler ona ne kalbi imanı ne de azalarla ameli kazandırmamıştır. Dolayısıyla onun topluma sunacağı bilgiler, söz ve iddiadan öteye gidemeyecektir. Dinin hakikati insanın ruhuna, canına nüfuz etmeyecek, onu diriltmeyecekse, o insandan topluma ihya edip hayat verecek bir maarif nasıl beklenir. Öyleyse dini maarifi kimin ihya edebileceği konusu da göz önünde bulundurulması gereken önemli bir husutur.

    Tarih´te dini öğretilerin ihyası için mücadele etmiş birçok İslam alimi vardır. Muhammed Gazali (450 H.) bu alimlerden biridir. Gazali, “Ihya-i Ulum-uddin” kitabını bu amaçla yazmıştır. Ama Gazali kitabında dini maarifin topyekun ihyasına değinmemiş sadece ahlaki, nefsani faziletler, faydalı ilimleri öğrenme gibi konular üzerinde durmuştur. Yani her yönlü bir ihya kitabı olma özelliğinden uzaktır.

    Dini maarifi ihya çok yönlü olmalı, ahlak, hukuk, fıkıh, tefsir gibi alanların yanı sıra bilim, sanat, medeniyet alanlarını da kapsamalıdır. Müslümanlar maalesef uzun süredir bilim, sanat, medeniyet alanında geri kalmış ve dinin bu alanlardaki öğretilerinin peşine gitmemiş, toplumun bu alanlardaki ihtiyaçlarını göz ardı etmiş, bilim ve sanattan gerektiği gibi yararlanmamışlardır.

    Dini maarifin ihyasından maksat, dini öğretilerin hepsini, ilmi ve ameli yönleriyle Kur´an ve Sünnetle beyan edildiği vechiyle topluma tekrar kazandırıp onun sayesinde topluma hayat vermektir.

    Toplumda dini öğretilerin hakikatının ihya edilmesinin yanı sıra toplumda her türlü bid’atin yok olması, cehaletin ve ahlaki çöküşün yok edilmesi için tefekkürün, akılcılığın ve gerçek görevini yapması için aklın da ihya edilmesi gerekir ki, insanlar şuurlu ve bilinçli bir şekilde toplumu ihya edip ona gerçek hayatı kazandırsınlar. Heva ve hevesi terk edip bid’at ve hürafelerin ortadan kaldırılması ve aklın ihyası hakkında Hz.Ali (a.s.) söyle buyuruyor: (“Hak yolda giden) aklını ihya etmiş, nefsini de öldürmüştür.” Ve yine buyuruyor: “Ilahi sünneti ihya ederler ve bid’atleri yok ederler.”

    Dini mearifin ihyası dört ana temayı inceleyip sonuca vardırmakla mümkündür.

    1- Dinin Kaynağı

    2- Dinin Sınırı

    3- Dinin Tanınması

    4- Dini Otorite

    Dinin Tanımı

    Din hakkında birbirinden farklı birçok tanımlar yapılmıştır. Bu farklılık, ideolojilerin temelini oluşturan dünyaya bakış açısından kaynaklanıyor. Dinin tanımını yapan bilim adamları; ister dine inansın ister inanmasın, ister dini bir yaşam sürsün, ister dini yaşam tarzı olarak kabul etmesin, dini tanımlarken kendi ideolojisinin düşünce tarzına göre yapar bunu. Hiç bir kavramın, din kavramı kadar farklı, çelişkili tanımları yoktur. Dine inanan da inanmayan da, tanıyan da tanımayan da, dini alanda uzmanlığı olan da olmayan da, din hakkında görüş belirtmiş ve onu tanımlamaya çalışmıştır. Neticede dinin gerçek tanımı ne bilimsel çevrelerde ne de toplumda hakikatiyle anlaşılamamıştır. Hz.Ali(a.s.) buyurduğu gibi: “Soruya verilen cevap çoğalırsa, gerçek cevap gizli kalır”. Din nedir ? sorusuna verilen cevaplar da aynıdır, farklı ve çelişkili olduğu için gerçek cevap gizli kalmıştır. Bütün bunların yanısıra yapılan tanımların doğruluğunu kabul etsek bile hiçbirisi, Arapça tabiriyle “cami efrad ve mani eğyar”(bütün bireylerini toplayıcı ve kendinden olmayanları engelleyici) değildir.

    Kur´an´ın dini tanımlamasına bakıldığında diğer tanımların tutarlılık derecesi, Kur´an tanımıyla ne kadar bağdaştığı görülecektir.

    Kur´an´da “din “ kelimesinin kullanıldığı ayetlere baktığımızda “din “´in tanımı çok açık bir şekilde ortaya çıkacaktır.

    Kur´an´a göre “din “, insanları bireysel ve toplumsal yaşamlarında eğitmek, yönlendirmek, idare ve yönetmek için tanzim edilmiş ahlaki, itikadi, hukuki, siyasal, ekonomik kanun ve hükümler topluluğuna denir. Diğer bir deyimle insanın kişisel ve toplumsal yaşam tarzını, hayat şeklini belirleyen ve yönlendiren kanunlar topluluğuna denir.

    1- “Ben korkuyorum ki (Musa) sizin dininizi değiştirsin.” Gafir/26: Allah-u Teala ayeti celilede, Firavun zamanında topluma hakim olan, insanları idare eden Firavun tarafından koyulmuş kanunlar topluluğuna, veya o zamanda Firavunun hakim kılmış olduğu ve Hz. Musa´nın getirdikleriyle değiştireceğinden korktuğu topluma hakim yaşam sistemini “din “ olarak adlandırıyor. Firavunun ilahlık iddia ettiği ve hiçbir ilahi dini ve hükmü kabul etmediği bilinmektedir. Dolayısıyla Kur´an, Firavunun koymuş olduğu ve topluma hakim kıldığı kanunları ve Firavunun belirlediği yaşam tarzını “din “ olarak tanıtıyor. Firavunun ağzından nakl ettiği, “Ben korkuyorum ki (Musa) sizin dininizi değiştirsin”, cümlesinde “din” kelimesi topluma hakim olan yaşam tarzı ve kanunlara deniliyor.

    2- Kur´an-i Kerim, hicaz topraklarına hakim putperestlik, şirk kanunlarına ve müşriklerin idare ettikleri hayat sistemine “din “ diyor:

    “Sizin dininiz size, benim dinim bana.” Kafirun/6, yani sizin bir dininiz var, benim de bir dinim var, sizin toplumu idare etmek, yönlendirmek için koymuş olduğunuz kanunlar var, benim de toplumu hidayet edip saadete kavuşturacak kanun ve hükümleri içeren bir dinim var. Allah-u Teala, Mekke toplumuna hakim olan yaşam tarzına ve müşriklerin toplumu idare etmek için koymuş oldukları kanunlar topluluğuna din diyor ve bunun karşısında Resulullah’ın getirdiği ilahi hükümlere de din demektedir onun için buyuruyor ki: onlara deki : “Sizin dininiz size, benim dinim bana.”

    “ ..Yusuf’a böyle bir düzende bulunmasını emrettik, yoksa Allah dilemedikçe padişahın dinince kardeşini esir edemezdi..” Yusuf/ 76. Hz. Yusuf, kardeşini Mısır padişahının koymuş olduğu kanunlar gereği esir aldı. Mısır’a hakim bir sistem, kanunlar topluluğu ve Mısır padişahının belirlemiş olduğu bir yaşam tarzı vardı, Allah-u Teala, Mısır padişahının bu hakim sistemine din diyor.

    Bu ayetler ışığında dinin tanımını şöyle yapabiliriz; din insanları bireysel ve toplumsal yaşamlarında eğitmek, yönlendirmek, idare ve yönetmek için tanzim edilmiş ahlaki, itikadi, hukuki, siyasi, ekonomik kanun ve hükümler topluluğuna denir.

    Dinin Varlığının Zarureti

    Kur´an, birçok ayetinde aklın önemine deyinip, insanları taakula, düşünmeye ve tefekkür etmeye davet etmektedir bunun yanı sıra aklın, tek başına insanı hidayete, saadete ulaştırmada yetersiz olduğunu, kesinlikle vahye ve dine ihtiyacı olduğunu beyan ediyor ve insanın dünya ve ahiret yaşantısının düzenlenmesinde dinin zaruretini açıklıyor.

    1- “ Nuh’a ondan sonra gelen Peygamberlere vahyettiğimiz, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya ve Süleyman’a vahy ettiğimiz gibi (ey Muhammed) sana da vahy ettik. Davud’a da Zabur’u verdik. Peygamberlerden bir kısmının ahvalini anlattık sana önceden ve bir kısmını da anlatmamıştık. Ve Allah Musa ile de konuşmuştu. Ve peygamberler müjdeleyici ve uyarıcı olarak gelmişlerdi ta ki insanlar peygamberler geldikten sonra Allah’a karşı bahaneleri kalmasın. Allah güçlü ve hikmet sahibidir.” Nisa/163-165

    Bu ayeti celilede peygamberlerin gönderiliş hedefi insanları hidayete ulaştırmaları için müjdeleyici ve korkutucu, uyarıcı olarak belirtmenin yanı sıra insanlar, kıyamet günü Allah´a karşı peygamberlerin gönderilmeyişinden dolayı hüccetleri,kanıtları olmasın diye beyan ediyor. Ayet açıkça aklın yetersizliğini, vahye, dine, peygambere ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyuyor. Çünkü eğer akıl yeterli olsaydı Allah hüccetini tamamlamış olurdu. Bu durumda peygamber göndermeye gerek kalmaz ve insanların Allah’tan hüccet taleplerine de fırsat doğmazdı.

    2- “Eğer peygamber göndermeden, kafirleri gönderdiğimiz azapla helak etseydik, derlerdi ki, bizlere azap indirmeden önce neden peygamber göndermedin, onlara itaat edip helak olmayalım.” Taha/134

    Bu ayeti celilede şu nokta beyan ediliyor: Peygamber gönderilmediği surette delalete düşüp helak olan kafirlerin Allah´a karşı özür ve mazeretleri doğmuş olurdu. Eğer akıltek başına yeterli olmuş olsaydı böyle bir delil getirmelerine gerek kalmazdı. Buradan da anlaşılıyor ki insanın hidayeti, dünya ve ahiret saadeti için aklın yanı sıra vahiy, din ve peygambere ihtiyacı vardır.

    *Kur`an daki Din

    Din hakkındaki ayetlere bakıldığında, Kur´an açısından iki çeşit din olduğu görülecektir: İnsan yaşantısının her alanındaki kanun ve kuralları Allah tarafından tanzim edilip belirlenen din , ve kural ve kaideleri, kanun ve yasaları beşer tarafından konulan din. Yani “İlahi kaynaklı din” ve “Beşeri kaynaklı din”. Şu noktayı da belirtmek gerekir ki Kur’an, ilahi kaynaklı dinlerden değil tek dinden bahseder. Allah´ın bir dini vardır, insanların zannettiği gibi bir kaç din göndermemiştir. Her peygamberle veya ulu’l azim peygamberlerin her biriyle ayrı ayrı dinler göndermemiştir. Ama beşeri kaynaklı dini beyan ederken birden çok dinden bahsediyor.

    Önceden açıkladığımız gibi, Firavunun dini ,Gafir/26; Mısır padişahının dini, Yusuf/76; ve Mekke müşriklerinin dini, Kafirun/6 ayetleri beşer kaynaklı dinin varlığını beyan ediyor.

    Ama ilahi kaynaklı dine gelince ayetler dinin yalnız Allah tarafından, yani toplumu idare edecek, onlara yaşam tarzı beyan edecek, onları yönetip yönlendirecek kanun ve kuralları Allah´ın belirleyeceğini belirtiyor:

    1- Bakara: “Onlarla, fitne yok olup din yalnız Allah´ın oluncaya kadar savaşın.” Ayette belirtilen “din Allah´ın oluncaya kadar”dan maksat Allah´ın göndermiş olduğu kanun ve kurallar yer yüzüne hakim oluncaya kadardır. İnsan ve toplumun yaşam tarzını ilahi kaynaklı din belirlemelidir.

    2- Nasr/2: “Allah´ın dinine grup, grup giren insanları görüyorsun.” Bu ayetle de “Allah´ın dinine” tabiri dini Allah´ın tanzim ve tedvin ettiğine işaret etmektedir.

    3- Enfal/39: “Hiç bir fitne kalmayıncaya ve din tamamıyla Allah’ın oluncaya dek savaşın onlarla.”

    Hak Din Hangisidir

    Din İnsanları eğitip insan toplumunu idare etmek için konulan kanun ve kurallardan ibaret olduğundan bu kanun ve kurallar toplumun gerçek ihtiyaçlarını karşılayabilecek, sorunlarını çözebilecek, toplumsal değişimde uyum içinde olacak ve insanın fıtratıyla mutabık olacak bir şekilde tanzim edilmelidir. Böyle özelliklere sahip kanunlar, insanı iyi tanıyan; geçmişini, yaratılış özelliklerini, maddi ve manevi ihtiyaçlarını ve insanın geleceğini bilen biri tarafından düzenlenmelidir. İnsan başı boş yaratılmış bir varlık olmadığı için dış dünyası, çevresi ile devamlı etkileşim içindedir.

    İnsan ve varlık alemini yaratmayan biri ne insanı gerçek anlamıyla tanıyabilir ne de dünyanın hakikatini bilebilir. Böyle biri insanı saadete ulaştırabilecek kanun ve yasa çıkarabileceğini nasıl iddia edebilir?! Böyle birisi yolu bilmeden kılavuzluk yapan insan gibidir.

    Öyleyse “dini” yani toplumu ve bireyleri hidayet edip saadete kavuşturmak için tanzim edilen kanun ve kuralları, insana yaşam tarzı belirleyen yasaları yalnız onu yaratan Allah koyabilir.

    Tevbe/33: “Öyle mabuddur ki, müşrikler istemese de Peygamberini insanları doğru yola sevk eden apaçık ve kesin delillerle ve bütün dinlere üst olmak üzere hak din ile gönderdi.”

    Tevbe/29: “Allah´a ve ahiret gününe inanmayanlarla, Allah ve Peygamberinin haram ettiğini haram saymayanlarla ve hak dini kabul etmeyenlerle savaşın....”

    Her iki ayette de Allah´ın dininin “hak” olduğunu belirtiyor, Allah´ın dininin dışındaki dinlerin batıl olduğuna işaret ediyor. Aynı şekilde:

    “Böyledir bu, şüphe yok ki Allah haktır, ondan başka neyi çağırırsanız batıldır....” Hacc/62

    “İşte gerçek (hak) rabbiniz Allah budur, haktan sonra sapıklıktan başka ne var ki ?“ Yunus/32

    Ve bu ayetlerin sonunda Ali Imran/85´de son noktayı koyuyor: “Kim İslam´dan başka bir din ararsa bulduğu din asla kabul edilmez ve kıyamette hüsrana uğrayanlardandır.”

    Bütün bu ayetler hak dinin yalnız Allah tarafından teşrii edilebileceğini, toplumu ve insanları, hem bu dünyada saadete ve hem de ahirette kurtuluşa ermelerini sağlayacak kanun ve kuralları koyma yetkisinin Allah’ın elinde olduğunu beyan buyuruyor. Adına din demeseler de insanların koymuş oldukları kanun ve kurallara Kur´an, beşer kaynaklı batıl dinler diyor, hepsi batıl ve insanı saadete kavuşturmaktan ve toplumda sosyal adaleti sağlamaktan çok uzaktır.

    Dinin velayeti; onda tasarruf hakkı, hükümlerini değiştirip, yenisini göndermek, nesh etme yetkisi, yalnız onu tedvin ve tanzim eden Allah’a aittir.

YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X