Din, yaratıcı tarafından gönderildiğinden ebedi, kamil ve sabit olması gerekir. Kur’an ilahi dinin bu özelliğini, “Allah katında din, şüphesiz İslam’dır” Al-i İmran / 19 “Allah’ın nezdinde olan baki ve sizın yanınızda olan fanidir” Nahl / 96 ayetleri ile açıklamaktadır. Peygamberler aracılığıyla beyan edilen ilahi din, diyanetin özünde tek, sabit, değişmez ve kalıcı olma özelliğine sahiptir.
Dini hükümlerin asılları; tevhid, nübuvvet, imamet, kıyamet, gayb, vahiy, cennet-cehennem..v.s, imanın temelleri konumunda olan konular olduklarından hiçbirinde değişiklik sözkonusu değildir. Hz.Adem zamanından kıyamete kadar aynıdır ve değişmez özelliğe sahiptir. Pratik ve ameli konular; toplumun yapısına yönelik, zamanın gereksinimine göre, coğrafi farklılıklar gözönünde bulundurularak beyan edilen dinin fer’i hükümleri; fıkıh, hukuk ve ahlak hükümleri şeriat diye adlandırılmaktadır.
Dinin hükümleri zamanın şartlarına göre, ihtiyaç duyulan miktarda zamanın peygamberine vahiy yoluyla indirilir ve o peygamberin şeriati diye adlandırılır. Nuh’un şeriati, İbrahim’in şeriati, Musa’nın şeriati, İsa’nın şeriati.
Şeriat iki temel üzerine oturur; zamanın gereksinimleri ve toplumun eğitim seviyesi. Peygamberlerin değişik zaman ve coğrafyalarda bulunmaları, farklı öğretiler ve farklı eğitim-öğretim sistemini getirmelerini gerektirir. İnsan bireysel ve toplumsal hayatında diğer canlılara oranla tekamül ve ilerleme kateden bir varlık olduğundan yaşantısında ifrat ve tefrit yolunu gitme özelliğine sahiptir. Şeriat, hem insanın tekamulü için gerekli maarif ve öğretiyi getirip eğitim- öğretim sistemini belirler, hem de insanın nefsine uyup ifrat ve tefrit yoluna gitmesini engeller.
“... Biz her biriniz için şeriat ve yol belirledik.” Maide / 48
Şeriat hükümleri iki kısımdır; sabit hükümler ve değişken hükümler. Sabit hükümler, hükmün teşri edilmesinde zaman, coğrafi şartlar, kültür ve geleneklerin fonksiyonu olmayan evrensel ve kalıcı değerlere sahip hükümlerdir. Yani Yaratanın o hükümleri koymasında insanların yaşantılarının bölgesel ve zamansal farkılılıklarının hiç bir etkisi yoktur. Asırların geçmesiyle o hükmün geçerliliğinin ortadan kalkması mümkün değildir. Nas ile belirlenen haram ve farzlar bu kısımdandır; domuz etinin haram olması, içkinin haram olması, namaz, oruç.....
Değişken hükümler; zamanın şartlarına göre değişebilen, teşri edilmesinde, kanunlaştırılmasında zaman ve mekanın, coğrafi şartların fonksiyonu olan hükümlerdir. Şeriatlerin nesh edilmesinin, hükmünün kaldırılmasının hikmeti de burdan kaynaklanıyor. Yani bir şeriatın hükümlerinin kaldırılıp yeni hükümler gelmesi gibi, bu durum bir şeriatın kendi içinde de mümkündür; bir hüküm belli bir zaman yürürlükte kalır ve misyonunu tamamladıktan sonra yeni bir hüküm gelir ve onu nesh eder yani yürürlükten kaldırır.
“ Her hangi bir ayeti nesh eder veya ertelersek, ondan daha hayırlısını veya benzerini getiririz.” Bakara / 106
Peygamberlerin şeriatlarının farklı oluşunun sebebi, yaşadıkları zamanın şartlarının farklı oluşu ve bulunulan bölgenin ve toplumun farklı ihtiyaçlara sahip olmasındandır. Bu farklılık veya şeriatın hükümlerinin bir kısmının değişken olması dinde pluralizmi/ çoğulculuğu kabullenmek anlamında değildir (dini pluralizm daha sonra ayrı bir başlık aldında incelenecektir). Şeriatların değişikliği, doktorun bir hastaya farklı zamanlarda değişik tedavi yöntemi uygulaması gibidir. Doktor hastanın hastalığını tedavi etmek için başlangıçta hastanın bünyesine bakarak bedeninin kaldırabileceği ilaçlar verir. İyileşmesi ve daha sonraki tedaviye olumlu cevap verebilmesi için hastayı hazırlar. Doktorun tedaviyi zamana yayarak farklı ilaçlar vermesi, tıbbın eksikliğini veya doktorun tedaviyi bilmediğini göstermez. Çünkü hastanın bünyesi iyileşmesi için bütün ilaçları aynı zamanda almaya müsait değildir. Şeriatlar da böyledir; peygamberler toplumun tabibidirler, insanların kişisel ve toplumsal hastalıklarını bilmektedirler, tedavisi için de, toplumun durumuna, hastalıklarına, ihtiyaçlarına, kapasitesine, zamanına, bölgesine bakarak uygun hükümleri getirirler.
Her peygamberin getirmiş olduğu şeriat kendi zamanının en mükemmeli ve kamilidir. Şeriat hükümlerinin bazılarının bir sonraki dönemde geçersiz kılınması onların batıl veya yanlış olduğuna işaret değildir. Bir sonraki dönemde yaşayan toplumun daha ilerlemiş, gelişmiş, ihityaçlarının çoğalmış olduğunun ve bu hükümlerin sorunları çözmekte yetersiz kaldığının ve yeni ve daha kamil hükümlerin gelmesi gerektiğini göstermektedir. Peygamberlerin şeriatleri birbirlerini tekmil ederek gelirler; bazı hükümlerin miadı dolduğundan yürürlükten kaldırılır, bazıları deforme edildiği için onları tekrar yeni kalıpda beyan ederler, bazılarının ise daha kamil şeklini beyan ederler.
Kur’an’da dinin asılları sözkonusu olunca, peygamberlerin bir önceki peygamberin getirdiği kitabı tasdiklediği ve onayladığı beyan edilir.
“Onların izi üzerine arkalarından kendisinden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik.” Maide / 46
“ Sana da önceki kitabı tasdik eden ve onu kollayıp koruyan kitabı hak olarak indirdik.” Maide / 48
Dinin nesh edilmesi, geçersiz kılınması asla sözkonusu değil bilakıs peygamberlerin, bir öncekini kollayıp koruması emr ediliyor.
Ama konu dinin detayları ve teferruatı olunca Kur’an farklı tabir kullanıyor. Her ümmete şeriat ve yol tayın ettiğini beyan ediyor.
“... Biz her biriniz için şeriat ve yol belirledik.” Maide / 48
Şeriatın hükümleri kendi zamanlarında mükemmel ve hak olmakla birlikte hepsi sabit değildir yani değişebilir. Dolayısıyla Hz. Musa zamanındaki şeriat hükümleri eğer özel ve zamanla sınırlı bir hükümse Hz. İsa zamanında geçerliliğini yitirir; cumartesi günü balık tutmanın yasak olması gibi, ama zamansal ve bölgesel değilse hükmün devamlılığı sözkonusudur; faiz, içki, kumar, zina ..vs hükümlerin haramlığı gibi.
Şu noktayada dikkat etmek gerekir: İslam şeriatinde var olan haram ve farzların bazıları önceki peygamberlerin getirmiş olduğu hükümlerdir. İslam’ın ibtidai olarak teşri ettiği hükümler değildir. Bu hükümlerin İslam şeriatinde yer alması, bazıları tarafından şöyle değerlendiriliyor “bu hüküm Yahudilikten İslama girmiştir” veya “Hıristiyanlıktan İslam’a girmiştir” dolayısıyla doğru değildir. Eğer Yahudilik ve Hıristiyanlıktan maksat Hz.Musa ve Hz.İsa’ya nazil olan vahiy ve şeriatse bunun hiçbir sakıncası yoktur; çünkü peygamberler aynı dinin şeriatini bölüm bölüm kendi zamanlarında getirerek kemale ulaştırmışlardır. İslam şeriati, tahrif ve deforme olmuş önceki şeriatların hükümlerini düzeltip kamilleştirmiştir. Eğer Yahudilik ve Hıristiyanlıktan maksat tahrif olmuş, rahip ve hahamların kendi elleriyle yazdıkları şeriat hükümleri ise İslam bunu zaten kesinlikle, ne içinde barındırp kabul eder, ne de onaylar. Kur’an, geçmiş peyagamberlerin getirdiklerini koruyup kollayan olarak tanıtılmaktadır. “ Sana da önceki kitabı tasdik eden ve onu kollayıp koruyan kitabı hak olarak indirdik.” Maide / 48
Resul-u Ekrem’in(s.a.a) şeriati bütün şeriatleri koruyup kolladığından, ilahi dinin kemalini sağladığından ve artık başka vahiy gelemeyeceğinden son dindir.Yani ilahi din olan İslam’ın hükümlerini beyan eden Resulullah’ın ( s.a.a) getirdiği şeriat, kıyamete kadar geçerliliğini koruyacaktır. Ve hiç bir görüş, düşünce, teori, ideoloji bu hükümleri geçersiz kılma gücüne sahip olmayacaktır. “Öyle mabuddur ki, müşrikler istemese de Peygamberini insanları doğru yola sevk eden apaçık ve kesin delillerle ve bütün dinlere üst olmak üzere hak din ile gönderdi.” Tevbe / 33
“Batıl, ona önünden de ardından da gelemez. O ( Kur ‘an ), hikmet sahibi ve övülen Allah’tan indirilmiştir.” Fussilat / 42
Beşeri sistemlerin/ dinlerin koymuş oldukları yasalar, yasadıkları kanunlar, ilahi dinin hükümlerinin hiç birinden daha mükemmel değildir ve hiç birisini batıl, geçersiz kılma kapasitesine sahip değildir. İlahi din, hem özü itibarıyla, hem de şeriat hükümleriyle bütün dinlerden üstün kılınmıştır.
Netice olarak şu noktalara dikkat etmek gerekir;
- Allah’ın dini tektir ve bütün peyagmberler bu dinin hükümlerini getirmişlerdir.
- “Semavi dinler”, “Tevhidi dinler”, “İbrahimi dinler” tabirleri musamahaten, yani terimleri kullanmadaki dikkatsizilikten, fazla önem vermemekten kaynaklanır.
- Dinde reform, değişiklik, nesh asla sözkonusu değildir.
- Her ümmete bir şeriat gönderilmiştir.
- Peygamberlerin getirdiklerinin farklılığı şeriatlerindendir.
- Peygamberlerin getirdiği şeriatler birbirini tamamlama özelliğine sahiptir.
- Hem şeriatler birbirini nesh edebilir, hem de her şeriatın kendi içinde bir hüküm diğer bir hükümü nesh edebilir.
- Şeriatın hükümleri değişken ve sabit diye iki ayrılır.
- İlahi din ve şeriat bütün dinlerden üstün, evrensel ve kalıcıdır.
Dini hükümlerin asılları; tevhid, nübuvvet, imamet, kıyamet, gayb, vahiy, cennet-cehennem..v.s, imanın temelleri konumunda olan konular olduklarından hiçbirinde değişiklik sözkonusu değildir. Hz.Adem zamanından kıyamete kadar aynıdır ve değişmez özelliğe sahiptir. Pratik ve ameli konular; toplumun yapısına yönelik, zamanın gereksinimine göre, coğrafi farklılıklar gözönünde bulundurularak beyan edilen dinin fer’i hükümleri; fıkıh, hukuk ve ahlak hükümleri şeriat diye adlandırılmaktadır.
Dinin hükümleri zamanın şartlarına göre, ihtiyaç duyulan miktarda zamanın peygamberine vahiy yoluyla indirilir ve o peygamberin şeriati diye adlandırılır. Nuh’un şeriati, İbrahim’in şeriati, Musa’nın şeriati, İsa’nın şeriati.
Şeriat iki temel üzerine oturur; zamanın gereksinimleri ve toplumun eğitim seviyesi. Peygamberlerin değişik zaman ve coğrafyalarda bulunmaları, farklı öğretiler ve farklı eğitim-öğretim sistemini getirmelerini gerektirir. İnsan bireysel ve toplumsal hayatında diğer canlılara oranla tekamül ve ilerleme kateden bir varlık olduğundan yaşantısında ifrat ve tefrit yolunu gitme özelliğine sahiptir. Şeriat, hem insanın tekamulü için gerekli maarif ve öğretiyi getirip eğitim- öğretim sistemini belirler, hem de insanın nefsine uyup ifrat ve tefrit yoluna gitmesini engeller.
“... Biz her biriniz için şeriat ve yol belirledik.” Maide / 48
Şeriat hükümleri iki kısımdır; sabit hükümler ve değişken hükümler. Sabit hükümler, hükmün teşri edilmesinde zaman, coğrafi şartlar, kültür ve geleneklerin fonksiyonu olmayan evrensel ve kalıcı değerlere sahip hükümlerdir. Yani Yaratanın o hükümleri koymasında insanların yaşantılarının bölgesel ve zamansal farkılılıklarının hiç bir etkisi yoktur. Asırların geçmesiyle o hükmün geçerliliğinin ortadan kalkması mümkün değildir. Nas ile belirlenen haram ve farzlar bu kısımdandır; domuz etinin haram olması, içkinin haram olması, namaz, oruç.....
Değişken hükümler; zamanın şartlarına göre değişebilen, teşri edilmesinde, kanunlaştırılmasında zaman ve mekanın, coğrafi şartların fonksiyonu olan hükümlerdir. Şeriatlerin nesh edilmesinin, hükmünün kaldırılmasının hikmeti de burdan kaynaklanıyor. Yani bir şeriatın hükümlerinin kaldırılıp yeni hükümler gelmesi gibi, bu durum bir şeriatın kendi içinde de mümkündür; bir hüküm belli bir zaman yürürlükte kalır ve misyonunu tamamladıktan sonra yeni bir hüküm gelir ve onu nesh eder yani yürürlükten kaldırır.
“ Her hangi bir ayeti nesh eder veya ertelersek, ondan daha hayırlısını veya benzerini getiririz.” Bakara / 106
Peygamberlerin şeriatlarının farklı oluşunun sebebi, yaşadıkları zamanın şartlarının farklı oluşu ve bulunulan bölgenin ve toplumun farklı ihtiyaçlara sahip olmasındandır. Bu farklılık veya şeriatın hükümlerinin bir kısmının değişken olması dinde pluralizmi/ çoğulculuğu kabullenmek anlamında değildir (dini pluralizm daha sonra ayrı bir başlık aldında incelenecektir). Şeriatların değişikliği, doktorun bir hastaya farklı zamanlarda değişik tedavi yöntemi uygulaması gibidir. Doktor hastanın hastalığını tedavi etmek için başlangıçta hastanın bünyesine bakarak bedeninin kaldırabileceği ilaçlar verir. İyileşmesi ve daha sonraki tedaviye olumlu cevap verebilmesi için hastayı hazırlar. Doktorun tedaviyi zamana yayarak farklı ilaçlar vermesi, tıbbın eksikliğini veya doktorun tedaviyi bilmediğini göstermez. Çünkü hastanın bünyesi iyileşmesi için bütün ilaçları aynı zamanda almaya müsait değildir. Şeriatlar da böyledir; peygamberler toplumun tabibidirler, insanların kişisel ve toplumsal hastalıklarını bilmektedirler, tedavisi için de, toplumun durumuna, hastalıklarına, ihtiyaçlarına, kapasitesine, zamanına, bölgesine bakarak uygun hükümleri getirirler.
Her peygamberin getirmiş olduğu şeriat kendi zamanının en mükemmeli ve kamilidir. Şeriat hükümlerinin bazılarının bir sonraki dönemde geçersiz kılınması onların batıl veya yanlış olduğuna işaret değildir. Bir sonraki dönemde yaşayan toplumun daha ilerlemiş, gelişmiş, ihityaçlarının çoğalmış olduğunun ve bu hükümlerin sorunları çözmekte yetersiz kaldığının ve yeni ve daha kamil hükümlerin gelmesi gerektiğini göstermektedir. Peygamberlerin şeriatleri birbirlerini tekmil ederek gelirler; bazı hükümlerin miadı dolduğundan yürürlükten kaldırılır, bazıları deforme edildiği için onları tekrar yeni kalıpda beyan ederler, bazılarının ise daha kamil şeklini beyan ederler.
Kur’an’da dinin asılları sözkonusu olunca, peygamberlerin bir önceki peygamberin getirdiği kitabı tasdiklediği ve onayladığı beyan edilir.
“Onların izi üzerine arkalarından kendisinden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik.” Maide / 46
“ Sana da önceki kitabı tasdik eden ve onu kollayıp koruyan kitabı hak olarak indirdik.” Maide / 48
Dinin nesh edilmesi, geçersiz kılınması asla sözkonusu değil bilakıs peygamberlerin, bir öncekini kollayıp koruması emr ediliyor.
Ama konu dinin detayları ve teferruatı olunca Kur’an farklı tabir kullanıyor. Her ümmete şeriat ve yol tayın ettiğini beyan ediyor.
“... Biz her biriniz için şeriat ve yol belirledik.” Maide / 48
Şeriatın hükümleri kendi zamanlarında mükemmel ve hak olmakla birlikte hepsi sabit değildir yani değişebilir. Dolayısıyla Hz. Musa zamanındaki şeriat hükümleri eğer özel ve zamanla sınırlı bir hükümse Hz. İsa zamanında geçerliliğini yitirir; cumartesi günü balık tutmanın yasak olması gibi, ama zamansal ve bölgesel değilse hükmün devamlılığı sözkonusudur; faiz, içki, kumar, zina ..vs hükümlerin haramlığı gibi.
Şu noktayada dikkat etmek gerekir: İslam şeriatinde var olan haram ve farzların bazıları önceki peygamberlerin getirmiş olduğu hükümlerdir. İslam’ın ibtidai olarak teşri ettiği hükümler değildir. Bu hükümlerin İslam şeriatinde yer alması, bazıları tarafından şöyle değerlendiriliyor “bu hüküm Yahudilikten İslama girmiştir” veya “Hıristiyanlıktan İslam’a girmiştir” dolayısıyla doğru değildir. Eğer Yahudilik ve Hıristiyanlıktan maksat Hz.Musa ve Hz.İsa’ya nazil olan vahiy ve şeriatse bunun hiçbir sakıncası yoktur; çünkü peygamberler aynı dinin şeriatini bölüm bölüm kendi zamanlarında getirerek kemale ulaştırmışlardır. İslam şeriati, tahrif ve deforme olmuş önceki şeriatların hükümlerini düzeltip kamilleştirmiştir. Eğer Yahudilik ve Hıristiyanlıktan maksat tahrif olmuş, rahip ve hahamların kendi elleriyle yazdıkları şeriat hükümleri ise İslam bunu zaten kesinlikle, ne içinde barındırp kabul eder, ne de onaylar. Kur’an, geçmiş peyagamberlerin getirdiklerini koruyup kollayan olarak tanıtılmaktadır. “ Sana da önceki kitabı tasdik eden ve onu kollayıp koruyan kitabı hak olarak indirdik.” Maide / 48
Resul-u Ekrem’in(s.a.a) şeriati bütün şeriatleri koruyup kolladığından, ilahi dinin kemalini sağladığından ve artık başka vahiy gelemeyeceğinden son dindir.Yani ilahi din olan İslam’ın hükümlerini beyan eden Resulullah’ın ( s.a.a) getirdiği şeriat, kıyamete kadar geçerliliğini koruyacaktır. Ve hiç bir görüş, düşünce, teori, ideoloji bu hükümleri geçersiz kılma gücüne sahip olmayacaktır. “Öyle mabuddur ki, müşrikler istemese de Peygamberini insanları doğru yola sevk eden apaçık ve kesin delillerle ve bütün dinlere üst olmak üzere hak din ile gönderdi.” Tevbe / 33
“Batıl, ona önünden de ardından da gelemez. O ( Kur ‘an ), hikmet sahibi ve övülen Allah’tan indirilmiştir.” Fussilat / 42
Beşeri sistemlerin/ dinlerin koymuş oldukları yasalar, yasadıkları kanunlar, ilahi dinin hükümlerinin hiç birinden daha mükemmel değildir ve hiç birisini batıl, geçersiz kılma kapasitesine sahip değildir. İlahi din, hem özü itibarıyla, hem de şeriat hükümleriyle bütün dinlerden üstün kılınmıştır.
Netice olarak şu noktalara dikkat etmek gerekir;
- Allah’ın dini tektir ve bütün peyagmberler bu dinin hükümlerini getirmişlerdir.
- “Semavi dinler”, “Tevhidi dinler”, “İbrahimi dinler” tabirleri musamahaten, yani terimleri kullanmadaki dikkatsizilikten, fazla önem vermemekten kaynaklanır.
- Dinde reform, değişiklik, nesh asla sözkonusu değildir.
- Her ümmete bir şeriat gönderilmiştir.
- Peygamberlerin getirdiklerinin farklılığı şeriatlerindendir.
- Peygamberlerin getirdiği şeriatler birbirini tamamlama özelliğine sahiptir.
- Hem şeriatler birbirini nesh edebilir, hem de her şeriatın kendi içinde bir hüküm diğer bir hükümü nesh edebilir.
- Şeriatın hükümleri değişken ve sabit diye iki ayrılır.
- İlahi din ve şeriat bütün dinlerden üstün, evrensel ve kalıcıdır.