İlahi Din
Din, beşer var olduğu ilk günden beri var olmuş, insandan ayrılmayarak onun bireysel ve toplumsal hayatının bir parçası olduğunu ortaya koymuştur. Özellikle de insan, medeni olup toplumsal hayata adım attığı günden itibaren, dine ne kadar çok ihtiyacı olduğunu hissetmiştir.
Din , insanları bireysel ve toplumsal yaşamlarında eğitmek, yönlendirmek, idare ve yönetmek için tanzim edilen ahlaki, itikadi, hukuki, siyasal, ekonomik kanun ve hükümler topluluğuna denir. Diğer bir deyimle insanın ferdi ve toplumsal yaşam tarzını, hayat şeklini belirleyen ve yönlendiren kanunlar topluluğuna denir.
Dinin kural ve kaidelerini, insanın her türlü ihtiyacını bilen, var olduğu günden beri dış dünyası ile ilişki ve münasebetini belirleyen, geçmiş ve geleceğini bilen, ve onu hertürlü güçlerle donatan Yaratıcının belirlemesi en makul ve mantıklı yol olduğu inkar edilemez.
Dinin özü ve bütün maarifi, yaratıcı tarafından belirlendiğinden, ilahi din de bir olacaktır. Allah’ın dininin birden fazla olması düşünülemez. Allah’ın dininin birden fazla olmadığı ve tek olduğu hem akli dellerle hem de Kur’ani ayetlerle ispat edilmektedir.
1- Allah, eğer birden fazla din göndermiş olsa, bu dinler ya birbirinin aynı olacak ve aynı maarifi beyan edecektır veya birbirinden farklı maarifler açıklayacaktır. Dinin kaynağı bir olduğundan, bir kaynaktan birden fazla dinlerin gelmesi ve farklı maarifin gönderilmiş olması düşünülemez; çünkü bu takdirde Hekim ve Alim olan Allah’ın hekim ve alim sıfatları gözardı edilmiş olur. Eğer bu dinlerin maarifi birbirinin aynı ise o zaman aynı şeyi tekrar tekrar göndermiş olacak ki bu da yine hekim ve alim olan Allah’ın hekim ve alim olmadığını gösterir.
2- İnsanlar bir fitrat üzere yaratılmışlardır; ilk insan Hz.Adem (a.s) ve kıyamete kadar gelecek bütün insanların fıtratı birdir ve bu fıtratta hiç bir değişiklik sözkonusu değildir. Bütün insanların fıtratı bir olduğundan ve bu fıtrat üzerine yaratıldıklarından, Yaradan da bu fıtrata yönelmeyi emr ediyor, yani tek bir fıtrata, bir dine. Dolayısıyla birden fazla dinin gönderilmiş olması makul değildir, çünkü her insan farklı din üzerine yaratılmış ve ona yönelmesi emr edilmiş olacaktır
“O halde yüzünü, Allah’ı birleyerek dine, insanlari üzerine yaratmış olduğu Allah’ın fırtatına doğrult. Allah’ın yaratılışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din işte budur, fakat insanların çoğu bilmezler.” Rum / 20
3- Bütün peygamberler bir dine davet etmekte ve bir dinin maarifini kendi zamanlarında kendilerine vahy edilen miktarı bildirmekle görevlendirilmişlerdir. Kur’an peygamberlerle dinin hükümlerini gönderdiğini beyan ederken, her peygamberin dininden bahs etmiyor, bir dini ve o dinin hükümlerini sırasıyla vakti gelen peygamberin getirdiğini beyan ediyor.
“ O, “ dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyın” diye dinden Nuh’a vasiyyet ettiğini ve sana vahy ettğiğmizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya da vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri etti ( yasadı). Şura / 13
Eğer Allah birden fazla din göndermiş olsaydı “dinden Nuh’a vasiyyet ettiğini ve sana vahy ettğiğmizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya da vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri etti” diye buyurmaz, her peygamberin dininin ayrı ayrı adlarını söylerdi. Halbuki Allah, bir dini teşri ettiğini ve bütün peygamberleri de onun maarifini açıklamaya vasiyet ettiğini buyuruyor. Ayette isimleri geçen peygamberler de Ulul Azim peyamberlerdir, yani şeriat ve kitap sahibi olan peygamberlerdir. Diğer peygamberler Ulul Azim peyamberlerin getirdikleri kitap ve şeriatı korumak ve tebliğ etmekle görevlenmişlerdir. Ulul Azim peygamberlere bir çok dinler verildiği beyan edilmezken, hatta bir dini tebliğ ettikleri beyan edilirken diğer peygamberlere din verildiği düşünülemez herhalde.
4-“Allah katında din, şüphesiz İslam’dır” Al-i İmran / 19, Bu ayette açıkca Allah’ın tek dini olduğunu belirtiyor eğer Allah’ın katında başka din de olmuş olsaydı kesinlikle beyan edilir ve hiç şüphesiz bu tabir kullanılmazdı. Hatta dininin ismini de “ İslam” olarak açıklıyor. Hz.Adem ile başlayan dinin hükümlerinin vahiy ile belirtilme süreci, yani dinin hükümlerinin Yaradan tarafından gönderilmesi, Hz. Nuh ile toplumsal hükümler kalıbında nazil olmuş daha sonra gelen Ulul Azim peygamberler aracılığıyla tekamulü sağlanmıştır. Ve son peygamber Hatem-ul Enbiya Resul-u Ekrem (s.a.a) aracılığıyla kemale ulaşmıştır.
“....Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım. Din olarak sizin için İslam’ı beğendim.” Maide /3
Tarih boyunca ilahi dinlerin varlığından bahs edilmekte ve üzerinde konuşulmaktadır. Allah’ın indirmiş olduğu dine “İlahi dinler”, “Semavi dinler”, “ İbrahimi dinler” gibi genel terimler kullanıldığı gibi, özel isimlerde kullanılmaktadır; Hırıstıyanlık, Yahudilik, Mecusilik, İslam gibi. Bütün bu isim ve terimler musamaheten kullanılmıştır, yani insanlar tarafından kimin hangi asırda hangi inanca sahip olduğunu belirtmek için o inanca sahip olanlara verilmiş isimlerdir, hakikatı olmayan, sonradan icad edilmiş tabirlerdir. Bu tabirler Kur’an’ın ruhuyla asla bağdaşmıyor. Kur’an’da “ilahi dinler” tabiri kullanılmadığı gibi hırıstıyanlık, yahudiliğin de din olarak adı geçmemektedir. Sadece hırıstıyanlar, yahudiler, v.s diye bahs edilmektedir. Allah tek bir dinden bahs edilmekte ve onun ismi geçmektedir. Bütün peygamberlerin de ona tabi oldukları beyan edilmektedir.
Beşeri Dinler
Dinin manasına bakıldığında, dinin iki kısım olduğu anlaşılıyor; “hak din” ve “batıl din”. “Hak din” Allah tarafından teşrii edilen, toplumu ve insanları, hem bu dünyada saadete ulaştıracak, hem de ahirette kurtuluşa ermelerini sağlayacak kanun ve kuralları koyulan ilahi dine denir. “Batıl din” ise kanun ve kuralları insanlar tarafından konulmuş beşeri sistemlere denir. Tarih boyunca toplumu idare etmek için beşer tarafından kanun ve yasalar koyularak hakimiyet kurulmuştur.
Kur’an, bu beşeri sistemlere din diyor; Firavunun hakim kıldığı sisteme din tabiri kullanıyor: “Ben korkuyorum ki (Musa) sizin dininizi değiştirsin.” Gafir/26.
Mısır padişahının idare sistemine din diyor:“ Yusuf’a böyle bir düzende bulunmasını emrettik, yoksa Allah dilemedikçe padişahın dinince kardeşini esir edemezdi.” Yusuf/ 76.
Mekke müşrikleri tarafından o topraklarda yaygınlaştırılan düzene din tabiri kullanıyor: “Sizin dininiz size, benim dinim bana.” Kafirun/6
Ku’ran,peygamberlerin siresini anlatırken beşerin tarihdeki koymuş olduğu dinleri beyan ediyor, bu dinler arasında hiç bir uyum ve bağlantı yoktur, yani birbirinin uzantısı değildir çünkü Kur’an’da tağut ve zülmet hep çoğul kullanılmış ve batılın birden fazla olduğu vurgulanmıştır. Hak ve nur hep tekil zikr edilmiştir.
Resul-u Ekrem’den ( s.a.a) sonra günümüze kadar beşer hep yeni sistemler geliştirmiş, ilahi dinin karşısında, beşeri sistemi ve dinini kurmuştur. Günümüzdeki sistem ve nizamlara din denmese de dinin manası kast edilmekte ve dinin üstlenmiş oldu misyon irade edilmektedir.
Kur’an, islam dışındaki dinleri redederken, batıl dinleri ve sistemleri irade etmektedir. Bu sistem ve dinler ister beşerin kendisinin icad etmiş olduğu sistem ve din olsun, isterse ilahi dini tahrif edilerek insanlara din diye sunulan şeriatlar olsun, hepsini kapsamaktadır. Yani kısacası dinin hedef ve misyonunu üstlendiğini iddia eden bütün sistemleri kapsıyor.
“Böyledir bu, şüphe yok ki Allah haktır, ondan başka neyi çağırırsanız batıldır....” Hacc/62
“İşte gerçek ( hak ) rabbiniz Allah budur, haktan sonra sapıklıktan başka ne var ki ?“ Yunus/32
“Kim İslam´dan başka bir din ararsa bulduğu din asla kabul edilmez ve kıyamette husrana uğrayanlardandır.” Al-i İmran / 85
Din, beşer var olduğu ilk günden beri var olmuş, insandan ayrılmayarak onun bireysel ve toplumsal hayatının bir parçası olduğunu ortaya koymuştur. Özellikle de insan, medeni olup toplumsal hayata adım attığı günden itibaren, dine ne kadar çok ihtiyacı olduğunu hissetmiştir.
Din , insanları bireysel ve toplumsal yaşamlarında eğitmek, yönlendirmek, idare ve yönetmek için tanzim edilen ahlaki, itikadi, hukuki, siyasal, ekonomik kanun ve hükümler topluluğuna denir. Diğer bir deyimle insanın ferdi ve toplumsal yaşam tarzını, hayat şeklini belirleyen ve yönlendiren kanunlar topluluğuna denir.
Dinin kural ve kaidelerini, insanın her türlü ihtiyacını bilen, var olduğu günden beri dış dünyası ile ilişki ve münasebetini belirleyen, geçmiş ve geleceğini bilen, ve onu hertürlü güçlerle donatan Yaratıcının belirlemesi en makul ve mantıklı yol olduğu inkar edilemez.
Dinin özü ve bütün maarifi, yaratıcı tarafından belirlendiğinden, ilahi din de bir olacaktır. Allah’ın dininin birden fazla olması düşünülemez. Allah’ın dininin birden fazla olmadığı ve tek olduğu hem akli dellerle hem de Kur’ani ayetlerle ispat edilmektedir.
1- Allah, eğer birden fazla din göndermiş olsa, bu dinler ya birbirinin aynı olacak ve aynı maarifi beyan edecektır veya birbirinden farklı maarifler açıklayacaktır. Dinin kaynağı bir olduğundan, bir kaynaktan birden fazla dinlerin gelmesi ve farklı maarifin gönderilmiş olması düşünülemez; çünkü bu takdirde Hekim ve Alim olan Allah’ın hekim ve alim sıfatları gözardı edilmiş olur. Eğer bu dinlerin maarifi birbirinin aynı ise o zaman aynı şeyi tekrar tekrar göndermiş olacak ki bu da yine hekim ve alim olan Allah’ın hekim ve alim olmadığını gösterir.
2- İnsanlar bir fitrat üzere yaratılmışlardır; ilk insan Hz.Adem (a.s) ve kıyamete kadar gelecek bütün insanların fıtratı birdir ve bu fıtratta hiç bir değişiklik sözkonusu değildir. Bütün insanların fıtratı bir olduğundan ve bu fıtrat üzerine yaratıldıklarından, Yaradan da bu fıtrata yönelmeyi emr ediyor, yani tek bir fıtrata, bir dine. Dolayısıyla birden fazla dinin gönderilmiş olması makul değildir, çünkü her insan farklı din üzerine yaratılmış ve ona yönelmesi emr edilmiş olacaktır
“O halde yüzünü, Allah’ı birleyerek dine, insanlari üzerine yaratmış olduğu Allah’ın fırtatına doğrult. Allah’ın yaratılışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din işte budur, fakat insanların çoğu bilmezler.” Rum / 20
3- Bütün peygamberler bir dine davet etmekte ve bir dinin maarifini kendi zamanlarında kendilerine vahy edilen miktarı bildirmekle görevlendirilmişlerdir. Kur’an peygamberlerle dinin hükümlerini gönderdiğini beyan ederken, her peygamberin dininden bahs etmiyor, bir dini ve o dinin hükümlerini sırasıyla vakti gelen peygamberin getirdiğini beyan ediyor.
“ O, “ dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyın” diye dinden Nuh’a vasiyyet ettiğini ve sana vahy ettğiğmizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya da vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri etti ( yasadı). Şura / 13
Eğer Allah birden fazla din göndermiş olsaydı “dinden Nuh’a vasiyyet ettiğini ve sana vahy ettğiğmizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya da vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri etti” diye buyurmaz, her peygamberin dininin ayrı ayrı adlarını söylerdi. Halbuki Allah, bir dini teşri ettiğini ve bütün peygamberleri de onun maarifini açıklamaya vasiyet ettiğini buyuruyor. Ayette isimleri geçen peygamberler de Ulul Azim peyamberlerdir, yani şeriat ve kitap sahibi olan peygamberlerdir. Diğer peygamberler Ulul Azim peyamberlerin getirdikleri kitap ve şeriatı korumak ve tebliğ etmekle görevlenmişlerdir. Ulul Azim peygamberlere bir çok dinler verildiği beyan edilmezken, hatta bir dini tebliğ ettikleri beyan edilirken diğer peygamberlere din verildiği düşünülemez herhalde.
4-“Allah katında din, şüphesiz İslam’dır” Al-i İmran / 19, Bu ayette açıkca Allah’ın tek dini olduğunu belirtiyor eğer Allah’ın katında başka din de olmuş olsaydı kesinlikle beyan edilir ve hiç şüphesiz bu tabir kullanılmazdı. Hatta dininin ismini de “ İslam” olarak açıklıyor. Hz.Adem ile başlayan dinin hükümlerinin vahiy ile belirtilme süreci, yani dinin hükümlerinin Yaradan tarafından gönderilmesi, Hz. Nuh ile toplumsal hükümler kalıbında nazil olmuş daha sonra gelen Ulul Azim peygamberler aracılığıyla tekamulü sağlanmıştır. Ve son peygamber Hatem-ul Enbiya Resul-u Ekrem (s.a.a) aracılığıyla kemale ulaşmıştır.
“....Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım. Din olarak sizin için İslam’ı beğendim.” Maide /3
Tarih boyunca ilahi dinlerin varlığından bahs edilmekte ve üzerinde konuşulmaktadır. Allah’ın indirmiş olduğu dine “İlahi dinler”, “Semavi dinler”, “ İbrahimi dinler” gibi genel terimler kullanıldığı gibi, özel isimlerde kullanılmaktadır; Hırıstıyanlık, Yahudilik, Mecusilik, İslam gibi. Bütün bu isim ve terimler musamaheten kullanılmıştır, yani insanlar tarafından kimin hangi asırda hangi inanca sahip olduğunu belirtmek için o inanca sahip olanlara verilmiş isimlerdir, hakikatı olmayan, sonradan icad edilmiş tabirlerdir. Bu tabirler Kur’an’ın ruhuyla asla bağdaşmıyor. Kur’an’da “ilahi dinler” tabiri kullanılmadığı gibi hırıstıyanlık, yahudiliğin de din olarak adı geçmemektedir. Sadece hırıstıyanlar, yahudiler, v.s diye bahs edilmektedir. Allah tek bir dinden bahs edilmekte ve onun ismi geçmektedir. Bütün peygamberlerin de ona tabi oldukları beyan edilmektedir.
Beşeri Dinler
Dinin manasına bakıldığında, dinin iki kısım olduğu anlaşılıyor; “hak din” ve “batıl din”. “Hak din” Allah tarafından teşrii edilen, toplumu ve insanları, hem bu dünyada saadete ulaştıracak, hem de ahirette kurtuluşa ermelerini sağlayacak kanun ve kuralları koyulan ilahi dine denir. “Batıl din” ise kanun ve kuralları insanlar tarafından konulmuş beşeri sistemlere denir. Tarih boyunca toplumu idare etmek için beşer tarafından kanun ve yasalar koyularak hakimiyet kurulmuştur.
Kur’an, bu beşeri sistemlere din diyor; Firavunun hakim kıldığı sisteme din tabiri kullanıyor: “Ben korkuyorum ki (Musa) sizin dininizi değiştirsin.” Gafir/26.
Mısır padişahının idare sistemine din diyor:“ Yusuf’a böyle bir düzende bulunmasını emrettik, yoksa Allah dilemedikçe padişahın dinince kardeşini esir edemezdi.” Yusuf/ 76.
Mekke müşrikleri tarafından o topraklarda yaygınlaştırılan düzene din tabiri kullanıyor: “Sizin dininiz size, benim dinim bana.” Kafirun/6
Ku’ran,peygamberlerin siresini anlatırken beşerin tarihdeki koymuş olduğu dinleri beyan ediyor, bu dinler arasında hiç bir uyum ve bağlantı yoktur, yani birbirinin uzantısı değildir çünkü Kur’an’da tağut ve zülmet hep çoğul kullanılmış ve batılın birden fazla olduğu vurgulanmıştır. Hak ve nur hep tekil zikr edilmiştir.
Resul-u Ekrem’den ( s.a.a) sonra günümüze kadar beşer hep yeni sistemler geliştirmiş, ilahi dinin karşısında, beşeri sistemi ve dinini kurmuştur. Günümüzdeki sistem ve nizamlara din denmese de dinin manası kast edilmekte ve dinin üstlenmiş oldu misyon irade edilmektedir.
Kur’an, islam dışındaki dinleri redederken, batıl dinleri ve sistemleri irade etmektedir. Bu sistem ve dinler ister beşerin kendisinin icad etmiş olduğu sistem ve din olsun, isterse ilahi dini tahrif edilerek insanlara din diye sunulan şeriatlar olsun, hepsini kapsamaktadır. Yani kısacası dinin hedef ve misyonunu üstlendiğini iddia eden bütün sistemleri kapsıyor.
“Böyledir bu, şüphe yok ki Allah haktır, ondan başka neyi çağırırsanız batıldır....” Hacc/62
“İşte gerçek ( hak ) rabbiniz Allah budur, haktan sonra sapıklıktan başka ne var ki ?“ Yunus/32
“Kim İslam´dan başka bir din ararsa bulduğu din asla kabul edilmez ve kıyamette husrana uğrayanlardandır.” Al-i İmran / 85