Bismillahirrahmanirrahim
1. BÖLÜM
HAYATI ve ÖZ GEÇMİŞİ
Ataları
Resul-u Ekrem (s.a.a)’ın kızı Hz. Fatime (s.a) ile Hz. Ali (a.s)’nin ikinci oğulları İmam Hüseyin (a.s)’in soyundan olan ataları, İran′ın Azerbaycan eyaletine yerleşmiş tanınmış ailelerden biridir. Tebriz ile Şebuster arasında yer alan “Hamane” kasabasına mensup anlamında “Hamanei” soyadını almış olan ailenin bu kasabada hala evleri ve mülkleri bulunmaktadır. Dedesi Ayetullah Seyyid Hüseyin Hamanei bir süre Tebriz’in “Khıyaban” mahallesinde ikamet etmiş ve daha sonra Irak’ın Necef şehrine giderek tahsilini bu mukaddes şehirde tamamlamıştır. Takvalı, zahid ve alim bir şahsiyet olarak tanınan Ayetullah Seyyid Hüseyin ömrünü kanaat ve fakirlik içinde geçirmiştir.

İran’da meşrutiyet döneminin mücadeleci alimlerinden Şeyh Muhammed Khıyabani, Ayetullah Seyyid Hüseyin′in halasının kocasıdır. Aynı dönemde mücadele veren arkadaşlarının ifadesiyle kendi dönemindeki alimlerin en takvalılarından olan Şeyh Muhammed Khıyabani, İran’ın ilk Mebuslar Meclisine Tebriz halkının temsilcisi olarak girdikten sonra ülkedeki adaletsizlik ve düzensizliklere karşı Azerbaycan’ın merkezi Tebriz’de kıyam etmiş ve bu mücadelede şehid edilmiştir.
Babası Ayetullah Seyyid Cevad Hamanei, dini ilimler tahsil etmek amacıyla İmam Rıza (a.s)’nın türbesinin bulunduğu kutsal Meşhed şehrine gitmiş ve bu şehre yerleşmiştir. Dini ilimlerde içtihad derecesine ulaşan Seyyid Cevad Hamanei, çocuklarının tahsiline de özel bir önem vermekteydi. Meşhed′in tanınmış alimlerden olan merhum Ayetullah Seyyid Cevad Hamanei, uzun yıllar Goherşad camiinde sabah namazı, Bazar camiinde ise öğle ve akşam namazlarına cemaat imamlığı yapmıştır.
Annesi Meşhed′in meşhur alimlerinden Necefabad’lı Seyyid Haşim Mir Damadi′nin kızıdır. İffet ve izzet sahibi bu hanımefendi İslami konulara aşina olduğu gibi ilahi ahlakla süslenmiş takvalı bir kadındır.
Çocukluk Dönemi
Ayetullah Seyyid Ali Hamanei, 15 Temmuz 1939 tarihinde kutsal Meşhed şehrinde ailenin ikinci evladı olarak dünyaya geldi. Babası çoğu İslam alimi gibi sade ve fakir bir hayat sürerdi. Çocuklarının terbiyesi konusunda dikkatli, oldukça titiz ve şefkatli bir baba ile ondan daha şefkatli bir annenin elinde büyüyen Ayetullah Seyyid Ali Hamanei, bu dönemle ilgili olarak şöyle diyor:
“Babam tanınmış bir alimdi, oldukça takvalı ve o kadar da uzlet peşinde bir şahsiyetti. Çocukluk dönemimiz aşırı bir fakirlik ve çok zor şartlar içinde geçti. İkinci dünya savaşı devam etmekteydi İran’a genel bir kıtlık hakimdi. Savaş bölgesine uzak olması dolayısıyla Meşhed şehri öteki şehirlere oranla bolluk ve ucuzluk açısından iyi sayılırdı. Fakat ailemizin ekonomik durumu çok zayıf olduğundan buğday ekmeği bulamazdık genellikle arpa ekmeği yerdik. O dönemi çok iyi hatırlarım, evde akşam yemeği bulunmazdı, annem, büyükannemin bana veya kardeşlerimden birine vermiş olduğu bozuk paralarla biraz kuru üzüm veya süt alırdı da arpa ekmeğiyle yerdik. Dünyaya geldiğim ve 4-5 yaşlarına kadar çocukluğumun geçtiği baba evimiz Meşhed’in fakir mahallelerinden birinde yer alan bir odası ve karanlık bir bodrumu olan 60-70 metrekarelik sade bir evdi. Babam mahallenin alimi olduğu için misafirimiz çok olurdu. Misafirler tek odalı eve girdiğinde biz hepimiz bodruma doluşur ve misafirler gidinceye kadar orada kalırdık. Sonraları mahalle sakinleri evimizin hemen yanında yeralan küçük arsayı hediye edince evimize iki oda daha ekledik ve böylece üç odamız oldu. Giyim kuşam konusanda da genelde aynı sıkıntılara katlanırdık. Annem genellikle babamın eski elbiselerinden birşeyler dikerdi de onları giyerdik.”

Dört yaşındayken büyük kardeşi seyyid Muhammed ile birlikte arap alfebesiyle tanışması ve Kur’an okuması için mahalle okuluna gönderilen Ayetullah Seyyid Ali Hamanei, birkaç yıl sonra daha yeni kurulmuş “ Dar’ut- Ta’lim-i Diyaneti” adlı İslami bir okula kaydolur. Şahlık rejiminin baskılarının yoğunlaştığı o dönemde mümin kişilerce kurulmuş bu okulda normal ders müfredatına ilaveten dini konularda öğretilirdi. Ancak bu özelliğinden dolayı bu okuldan mezun olanlara diploma verilmezdi. Bu okulda altı yıl okuyan Seyyid Ali Hamanei aynı dönemde gece okuluna da kayd olarak ilkokul ve orta okul diplomasını aldıktan sonra dört yıllık normal liseyi sınıf atlamak suratiyle iki yılda bitirerek mezuniyet diplomasını alır. O yıllarda arap edebiyatına ilgiyle sarılan Seyyid Ali Hamanei, Cami’ul Mukaddimat ile Sarf ve Nehiv’i bitirir ve ondört yaşındayken “ Süleyman Han “ dini ilimler medresesine girer ve arap edebiyatıyla ilgili Siyuti, Muğni ve Mealim kitaplarını aynı medresedeki ustadlar nezdinde başarıyla bitirir. Babasının verdiği derslere katıldığı dönemde “Nevvab” medresesine de devam eden Seyyid Ali Hamanei, “Şerayi’ul İslam” ve “Şerh-i Lum’a” fıkıh kitaplarını merhum babası ve merhum Aga Mirza Müderris Yazdi’nin yanında tahsil eder. Dini medreselerde mukaddimat diye bilinen bu dönemi kısa sürede başarıyla bitirdikten sonra “Satıh” olarak bilinen dönemde okutulan “Resail” ve “ Mekasib” adlı fıkıh mecmualarını merhum Hacı Şeyh Haşim Kazvini’nin yanında ve öteki fıkıh ve usul-u fıkıh derslerini ise babasının yanında okuyan Seyyid Ali Hamanei bu iki dönemi eşine az rastlanır bir şekilde beşbuçuk yıl gibi kısa bir sürede bitirme başarısını gösterir.
Seyyid Ali Hamanei, bu başarısını babasının göstermiş olduğu aşırı ilgi ve zahmetler sayesinde olduğunu belirterek şöyle açıklar: “ Babam ilmi yönden yüksek bir mertebeye sahipti. İslami ilimler tahsiline başladığım ilk dönemlerden itibaren bana ders verirdi. Bizim İslami eğitim ve öğrenimimize aşırı ilgi ve titizlik gösterdiğinden bana ve kardeşlerime bizatihi kendisi ders veriridi. Başta ben olmak üzere hepimizin üzerinde çok büyük hakkı vardır. Onun bu ciddiyet ve titizliği olmasaydı fıkıh ve usul-u fıkıhda birçok başarıya ulaşamazdım.”
Necef ilim havzasında
Onlatı yaşındayken Ayetullah Uzma Milani’nin “Hariç” ( fıkıh ve usul-u fıkıhda içtihada dayalı derslere verilen ad ) derslerine katılan Seyyid Ali Hamanei aynı dönemde mantık ve felsefe dersleriyle de ilgili dersleri Ayetullah Mirza Cevad Aga Tahrani ve daha sonra Şeyh Rıza İsi’nin yanında tahsil eder. Yaklaşık üç yıl süren bu dönemden sonra 1957 yılında Irak’daki kutsal mekanları ziyaret amacıyla Necef şehrine gider. Necef’in önde gelen müctehidlerden Seyyid Muhsin Hekim, Seyyid Mahmud Şahrudi, Mirza Bakır Zencani, Seyyid Yahya Yazdi ve Mirza Hasan Bocnordi’nin derslerine katılarak Necef ilim havzasının derinliğini idrak eder ve Necef’te uzun süre kalmaya karar verir, ancak babası razı olmayınca bir süre sonra Meşhed’e geri döner.
Kum ilim havzasında
Fıkıh, usul-u fıkıh ve felsefe derslerinin üst derecelerini tamamlamak için 1958-1964 yılları arasında Kum şehrine yerleşen Seyyid Ali Hamanei, dönemin tanınmış ustadlarından Ayetullah Uzma Burucerdi, İmam Humeyni, Şeyh Murtaza Hairi Yazdi ve Alleme Tabatabai’nin derslerinden yararlanmıştır. Bu konuyla ilgili olarak şöyle diyor:” Kum şehrindeki onca ders ve ustad arasından İmam Humeyni, Ayetullah Uzma Burucerdi ve Şeyh Murtaza Hairi’nin derslerine katılıyordum. Fıkıh ve Usul-u Fıkıh derslerinde İmam Humeyni’nin derslerini kaçırmazdım. Felsefede ise “Esfar” ve “Şifa” kitaplarının bazı bölümlerini Alleme Tabatabai’den ders alırdım.”

Gözüne kara inmesi sebebiyle babasının bir gözünü kaybettiğini duyan Seyyid Ali Hamanei, derin bir üzüntüye kapılır ve babasının yanında bulunup ona bakmak niyetiyle Kum şehrinden ayrılarak Meşhed’e döner, bu konuyla ilgili olarak şöyle diyor: “ Merhum babam yetmiş yaşındayken gözlerine karasu inmiş gözleri görmez olmuşdu. Ben o sıralar Kum şehrindeydim. Meşhede döndüm ve babamı doktorlara götürdüm. Tahsilimi sürdürmek için yeniden Kum’a döndüm. Yaz tatili başlayınca Meşhed’e geliyor babamın yanında bulunuyor, tahsil yılı başlayınca tekrar Kum’a dönüyordum. Meşhed’deki tedaviler sonuç vermeyince babamın 1964 yılında Tahran’daki doktorlara götürdüm, ordaki doktorlar da bizi meyus ettiler ve her iki gözünün de artık göremeyeceğini söylediler. İki üç yıl sonra gözlerinden biri görmeye başladı ve ömrünün sonuna kadar da görüyordu. Ama iki–üç yıl boyunca elinden tutuyor ve istediği yere ben götürüyordum. O sıralar onu yalnız bırakıp Kum’a dönseydim evin bir köşesinde oturmak zorunda kalacaktı, bu onun için bir yıkım olacağı gibi benim için de oldukça üzücüydü. Öte yandan Kum’daki tahsilimi yarıda kesmek benim için tahammülü zor bir durumdu. Üstadlarım da ısrarla Kum’dan ayrılmamamı istiyorlardı ve Kum’da kalırsam gelecek için faydalı biri olacağımı vurguluyorlardı. Zaten kendim de ömrümün sonuna kadar Kum’da kalmaya karar vermiştim. Ancak babamın tek tesellisi bendim. Öteki kardeşlerimle benimle olduğu kadar ünsiyet içinde değildi. Elinden tutup doktora götürüyor, ona kitap okuyor, onunla ilmi bahislere girer, ilmi konularda tartışmalar yapardık. Kardeşlerimin böyle bir fırsatları yoktu. Böylece iki yoldan birini seçmenin tereddüdü içinde günlerim kaygı ve ıztırap dolu geçiyordu. Babamı Meşhed’e götürüp orada bıraktıktan sonra Kum’a dönme düşüncesi içinde bocalarken Tahran’da oturan marifet ve kalp ehli bir dostumla istişare etmeye karar verdim. Evine gittim konuyu kendisine açtım ve dedim ki: “Bir taraftan babamı bu haliyle yalnız bırakmak istemiyorum, öte yandan dünya ve ahiretimi kazanmayı Kum’da görüyorum. Dünyayı da istesem, ahireti de istesem her ikisini de Kum’da kalmakta görüyorum.” Bu arif dostum biraz düşündükten sonra şöyle dedi .” Sen iyisi mi Allah rızası için Kum’dan vazgeç ve git Meşhed’de babanın yanında kal. Allah, senin dünyanı da ahiretini de Meşhed’e aktarmaya kadirdir.” Bu sözleri duyunca gönlüm ferahladı aniden değişmeye başladım ve rahatladım. Hemen o anda Allah rızası için babamı Meşhed’e götürüp yanında kalmaya karar verdim. Allah irade ederse dünya ve ahiretimi Kum’dan Meşhed’e aktarabilirdi. Tam bir huzur içinde eve döndüm ve kararımı babamla anneme açtım önce inanmadılar çünkü Kum’dan vazgeçebileceğime ihtimal vermiyorlardı. Meşhed’e döndüm ve Allah’ın lütuf ve inayeti üzerimize yağdı. Ben vazifemi yerine getirdim. Dünyada eğer bir başarı elde ettiysem inancım şu ki, babama ve anneme yapmış olduğum iyiliklerden dolayıdır.”
Dostları ve üstadları tarafından yetenek ve ilmi derinliği açıkca fark edilen 25 yaşındaki Seyyid Ali Hamanei bütün ısrarlara rağmen Allah’ın rızasını kazanmak doğrultusunda babası ve annesine hizmet etmek amacıyla Kum ilim havzasından ayrılarak Meşhed’e döner. 1968 yılına kadar başta Ayetullah Milani olmak üzere Meşhed’in önde gelen alimlerinden aralıksız ders alır. Meşhede döndüğü 1964 yılından itibaren hasta ve ihtiyar babasına bakmanın ve tahsilini sürdürmenin yanısıra genç talebelere fıkıh, usul ve İslam maarif dersleri vermiştir. Bu konuda kendisi şöyle buyuruyor: ” Talebeliğe başladığım ilk günden itibaren ders vermeye de başladım. İlk olarak arapça dilbilgisiyle ilgili “Emsile” ve “Sarf-ı Mir” kitabını genç talebelere öğretirdim. Meşhed ‘de bulunduğum 1958 yılına kadar sürekli olarak sarf, nahiv, meani, beyan, usul-u fıkıh ve fıkıh dersleri verirdim. Kum şehrinde bulunduğum sürece de hem ders alıyordum hem de ders veriyordum. Kum’dan Meşhed’e döndükten sonra 1964-1977 yılları arasında asıl ders programı olan Mekasib, Kifaye, Tefsir ve Akaid dersleri verirdim.”
Hüccet-ul İslam vel-Müslimin Sabahattin Türkyılmaz
1. BÖLÜM
HAYATI ve ÖZ GEÇMİŞİ
Ataları
Resul-u Ekrem (s.a.a)’ın kızı Hz. Fatime (s.a) ile Hz. Ali (a.s)’nin ikinci oğulları İmam Hüseyin (a.s)’in soyundan olan ataları, İran′ın Azerbaycan eyaletine yerleşmiş tanınmış ailelerden biridir. Tebriz ile Şebuster arasında yer alan “Hamane” kasabasına mensup anlamında “Hamanei” soyadını almış olan ailenin bu kasabada hala evleri ve mülkleri bulunmaktadır. Dedesi Ayetullah Seyyid Hüseyin Hamanei bir süre Tebriz’in “Khıyaban” mahallesinde ikamet etmiş ve daha sonra Irak’ın Necef şehrine giderek tahsilini bu mukaddes şehirde tamamlamıştır. Takvalı, zahid ve alim bir şahsiyet olarak tanınan Ayetullah Seyyid Hüseyin ömrünü kanaat ve fakirlik içinde geçirmiştir.

İran’da meşrutiyet döneminin mücadeleci alimlerinden Şeyh Muhammed Khıyabani, Ayetullah Seyyid Hüseyin′in halasının kocasıdır. Aynı dönemde mücadele veren arkadaşlarının ifadesiyle kendi dönemindeki alimlerin en takvalılarından olan Şeyh Muhammed Khıyabani, İran’ın ilk Mebuslar Meclisine Tebriz halkının temsilcisi olarak girdikten sonra ülkedeki adaletsizlik ve düzensizliklere karşı Azerbaycan’ın merkezi Tebriz’de kıyam etmiş ve bu mücadelede şehid edilmiştir.
Babası Ayetullah Seyyid Cevad Hamanei, dini ilimler tahsil etmek amacıyla İmam Rıza (a.s)’nın türbesinin bulunduğu kutsal Meşhed şehrine gitmiş ve bu şehre yerleşmiştir. Dini ilimlerde içtihad derecesine ulaşan Seyyid Cevad Hamanei, çocuklarının tahsiline de özel bir önem vermekteydi. Meşhed′in tanınmış alimlerden olan merhum Ayetullah Seyyid Cevad Hamanei, uzun yıllar Goherşad camiinde sabah namazı, Bazar camiinde ise öğle ve akşam namazlarına cemaat imamlığı yapmıştır.
Annesi Meşhed′in meşhur alimlerinden Necefabad’lı Seyyid Haşim Mir Damadi′nin kızıdır. İffet ve izzet sahibi bu hanımefendi İslami konulara aşina olduğu gibi ilahi ahlakla süslenmiş takvalı bir kadındır.
Çocukluk Dönemi
Ayetullah Seyyid Ali Hamanei, 15 Temmuz 1939 tarihinde kutsal Meşhed şehrinde ailenin ikinci evladı olarak dünyaya geldi. Babası çoğu İslam alimi gibi sade ve fakir bir hayat sürerdi. Çocuklarının terbiyesi konusunda dikkatli, oldukça titiz ve şefkatli bir baba ile ondan daha şefkatli bir annenin elinde büyüyen Ayetullah Seyyid Ali Hamanei, bu dönemle ilgili olarak şöyle diyor:
“Babam tanınmış bir alimdi, oldukça takvalı ve o kadar da uzlet peşinde bir şahsiyetti. Çocukluk dönemimiz aşırı bir fakirlik ve çok zor şartlar içinde geçti. İkinci dünya savaşı devam etmekteydi İran’a genel bir kıtlık hakimdi. Savaş bölgesine uzak olması dolayısıyla Meşhed şehri öteki şehirlere oranla bolluk ve ucuzluk açısından iyi sayılırdı. Fakat ailemizin ekonomik durumu çok zayıf olduğundan buğday ekmeği bulamazdık genellikle arpa ekmeği yerdik. O dönemi çok iyi hatırlarım, evde akşam yemeği bulunmazdı, annem, büyükannemin bana veya kardeşlerimden birine vermiş olduğu bozuk paralarla biraz kuru üzüm veya süt alırdı da arpa ekmeğiyle yerdik. Dünyaya geldiğim ve 4-5 yaşlarına kadar çocukluğumun geçtiği baba evimiz Meşhed’in fakir mahallelerinden birinde yer alan bir odası ve karanlık bir bodrumu olan 60-70 metrekarelik sade bir evdi. Babam mahallenin alimi olduğu için misafirimiz çok olurdu. Misafirler tek odalı eve girdiğinde biz hepimiz bodruma doluşur ve misafirler gidinceye kadar orada kalırdık. Sonraları mahalle sakinleri evimizin hemen yanında yeralan küçük arsayı hediye edince evimize iki oda daha ekledik ve böylece üç odamız oldu. Giyim kuşam konusanda da genelde aynı sıkıntılara katlanırdık. Annem genellikle babamın eski elbiselerinden birşeyler dikerdi de onları giyerdik.”

Dört yaşındayken büyük kardeşi seyyid Muhammed ile birlikte arap alfebesiyle tanışması ve Kur’an okuması için mahalle okuluna gönderilen Ayetullah Seyyid Ali Hamanei, birkaç yıl sonra daha yeni kurulmuş “ Dar’ut- Ta’lim-i Diyaneti” adlı İslami bir okula kaydolur. Şahlık rejiminin baskılarının yoğunlaştığı o dönemde mümin kişilerce kurulmuş bu okulda normal ders müfredatına ilaveten dini konularda öğretilirdi. Ancak bu özelliğinden dolayı bu okuldan mezun olanlara diploma verilmezdi. Bu okulda altı yıl okuyan Seyyid Ali Hamanei aynı dönemde gece okuluna da kayd olarak ilkokul ve orta okul diplomasını aldıktan sonra dört yıllık normal liseyi sınıf atlamak suratiyle iki yılda bitirerek mezuniyet diplomasını alır. O yıllarda arap edebiyatına ilgiyle sarılan Seyyid Ali Hamanei, Cami’ul Mukaddimat ile Sarf ve Nehiv’i bitirir ve ondört yaşındayken “ Süleyman Han “ dini ilimler medresesine girer ve arap edebiyatıyla ilgili Siyuti, Muğni ve Mealim kitaplarını aynı medresedeki ustadlar nezdinde başarıyla bitirir. Babasının verdiği derslere katıldığı dönemde “Nevvab” medresesine de devam eden Seyyid Ali Hamanei, “Şerayi’ul İslam” ve “Şerh-i Lum’a” fıkıh kitaplarını merhum babası ve merhum Aga Mirza Müderris Yazdi’nin yanında tahsil eder. Dini medreselerde mukaddimat diye bilinen bu dönemi kısa sürede başarıyla bitirdikten sonra “Satıh” olarak bilinen dönemde okutulan “Resail” ve “ Mekasib” adlı fıkıh mecmualarını merhum Hacı Şeyh Haşim Kazvini’nin yanında ve öteki fıkıh ve usul-u fıkıh derslerini ise babasının yanında okuyan Seyyid Ali Hamanei bu iki dönemi eşine az rastlanır bir şekilde beşbuçuk yıl gibi kısa bir sürede bitirme başarısını gösterir.
Seyyid Ali Hamanei, bu başarısını babasının göstermiş olduğu aşırı ilgi ve zahmetler sayesinde olduğunu belirterek şöyle açıklar: “ Babam ilmi yönden yüksek bir mertebeye sahipti. İslami ilimler tahsiline başladığım ilk dönemlerden itibaren bana ders verirdi. Bizim İslami eğitim ve öğrenimimize aşırı ilgi ve titizlik gösterdiğinden bana ve kardeşlerime bizatihi kendisi ders veriridi. Başta ben olmak üzere hepimizin üzerinde çok büyük hakkı vardır. Onun bu ciddiyet ve titizliği olmasaydı fıkıh ve usul-u fıkıhda birçok başarıya ulaşamazdım.”
Necef ilim havzasında
Onlatı yaşındayken Ayetullah Uzma Milani’nin “Hariç” ( fıkıh ve usul-u fıkıhda içtihada dayalı derslere verilen ad ) derslerine katılan Seyyid Ali Hamanei aynı dönemde mantık ve felsefe dersleriyle de ilgili dersleri Ayetullah Mirza Cevad Aga Tahrani ve daha sonra Şeyh Rıza İsi’nin yanında tahsil eder. Yaklaşık üç yıl süren bu dönemden sonra 1957 yılında Irak’daki kutsal mekanları ziyaret amacıyla Necef şehrine gider. Necef’in önde gelen müctehidlerden Seyyid Muhsin Hekim, Seyyid Mahmud Şahrudi, Mirza Bakır Zencani, Seyyid Yahya Yazdi ve Mirza Hasan Bocnordi’nin derslerine katılarak Necef ilim havzasının derinliğini idrak eder ve Necef’te uzun süre kalmaya karar verir, ancak babası razı olmayınca bir süre sonra Meşhed’e geri döner.
Kum ilim havzasında
Fıkıh, usul-u fıkıh ve felsefe derslerinin üst derecelerini tamamlamak için 1958-1964 yılları arasında Kum şehrine yerleşen Seyyid Ali Hamanei, dönemin tanınmış ustadlarından Ayetullah Uzma Burucerdi, İmam Humeyni, Şeyh Murtaza Hairi Yazdi ve Alleme Tabatabai’nin derslerinden yararlanmıştır. Bu konuyla ilgili olarak şöyle diyor:” Kum şehrindeki onca ders ve ustad arasından İmam Humeyni, Ayetullah Uzma Burucerdi ve Şeyh Murtaza Hairi’nin derslerine katılıyordum. Fıkıh ve Usul-u Fıkıh derslerinde İmam Humeyni’nin derslerini kaçırmazdım. Felsefede ise “Esfar” ve “Şifa” kitaplarının bazı bölümlerini Alleme Tabatabai’den ders alırdım.”

Gözüne kara inmesi sebebiyle babasının bir gözünü kaybettiğini duyan Seyyid Ali Hamanei, derin bir üzüntüye kapılır ve babasının yanında bulunup ona bakmak niyetiyle Kum şehrinden ayrılarak Meşhed’e döner, bu konuyla ilgili olarak şöyle diyor: “ Merhum babam yetmiş yaşındayken gözlerine karasu inmiş gözleri görmez olmuşdu. Ben o sıralar Kum şehrindeydim. Meşhede döndüm ve babamı doktorlara götürdüm. Tahsilimi sürdürmek için yeniden Kum’a döndüm. Yaz tatili başlayınca Meşhed’e geliyor babamın yanında bulunuyor, tahsil yılı başlayınca tekrar Kum’a dönüyordum. Meşhed’deki tedaviler sonuç vermeyince babamın 1964 yılında Tahran’daki doktorlara götürdüm, ordaki doktorlar da bizi meyus ettiler ve her iki gözünün de artık göremeyeceğini söylediler. İki üç yıl sonra gözlerinden biri görmeye başladı ve ömrünün sonuna kadar da görüyordu. Ama iki–üç yıl boyunca elinden tutuyor ve istediği yere ben götürüyordum. O sıralar onu yalnız bırakıp Kum’a dönseydim evin bir köşesinde oturmak zorunda kalacaktı, bu onun için bir yıkım olacağı gibi benim için de oldukça üzücüydü. Öte yandan Kum’daki tahsilimi yarıda kesmek benim için tahammülü zor bir durumdu. Üstadlarım da ısrarla Kum’dan ayrılmamamı istiyorlardı ve Kum’da kalırsam gelecek için faydalı biri olacağımı vurguluyorlardı. Zaten kendim de ömrümün sonuna kadar Kum’da kalmaya karar vermiştim. Ancak babamın tek tesellisi bendim. Öteki kardeşlerimle benimle olduğu kadar ünsiyet içinde değildi. Elinden tutup doktora götürüyor, ona kitap okuyor, onunla ilmi bahislere girer, ilmi konularda tartışmalar yapardık. Kardeşlerimin böyle bir fırsatları yoktu. Böylece iki yoldan birini seçmenin tereddüdü içinde günlerim kaygı ve ıztırap dolu geçiyordu. Babamı Meşhed’e götürüp orada bıraktıktan sonra Kum’a dönme düşüncesi içinde bocalarken Tahran’da oturan marifet ve kalp ehli bir dostumla istişare etmeye karar verdim. Evine gittim konuyu kendisine açtım ve dedim ki: “Bir taraftan babamı bu haliyle yalnız bırakmak istemiyorum, öte yandan dünya ve ahiretimi kazanmayı Kum’da görüyorum. Dünyayı da istesem, ahireti de istesem her ikisini de Kum’da kalmakta görüyorum.” Bu arif dostum biraz düşündükten sonra şöyle dedi .” Sen iyisi mi Allah rızası için Kum’dan vazgeç ve git Meşhed’de babanın yanında kal. Allah, senin dünyanı da ahiretini de Meşhed’e aktarmaya kadirdir.” Bu sözleri duyunca gönlüm ferahladı aniden değişmeye başladım ve rahatladım. Hemen o anda Allah rızası için babamı Meşhed’e götürüp yanında kalmaya karar verdim. Allah irade ederse dünya ve ahiretimi Kum’dan Meşhed’e aktarabilirdi. Tam bir huzur içinde eve döndüm ve kararımı babamla anneme açtım önce inanmadılar çünkü Kum’dan vazgeçebileceğime ihtimal vermiyorlardı. Meşhed’e döndüm ve Allah’ın lütuf ve inayeti üzerimize yağdı. Ben vazifemi yerine getirdim. Dünyada eğer bir başarı elde ettiysem inancım şu ki, babama ve anneme yapmış olduğum iyiliklerden dolayıdır.”
Dostları ve üstadları tarafından yetenek ve ilmi derinliği açıkca fark edilen 25 yaşındaki Seyyid Ali Hamanei bütün ısrarlara rağmen Allah’ın rızasını kazanmak doğrultusunda babası ve annesine hizmet etmek amacıyla Kum ilim havzasından ayrılarak Meşhed’e döner. 1968 yılına kadar başta Ayetullah Milani olmak üzere Meşhed’in önde gelen alimlerinden aralıksız ders alır. Meşhede döndüğü 1964 yılından itibaren hasta ve ihtiyar babasına bakmanın ve tahsilini sürdürmenin yanısıra genç talebelere fıkıh, usul ve İslam maarif dersleri vermiştir. Bu konuda kendisi şöyle buyuruyor: ” Talebeliğe başladığım ilk günden itibaren ders vermeye de başladım. İlk olarak arapça dilbilgisiyle ilgili “Emsile” ve “Sarf-ı Mir” kitabını genç talebelere öğretirdim. Meşhed ‘de bulunduğum 1958 yılına kadar sürekli olarak sarf, nahiv, meani, beyan, usul-u fıkıh ve fıkıh dersleri verirdim. Kum şehrinde bulunduğum sürece de hem ders alıyordum hem de ders veriyordum. Kum’dan Meşhed’e döndükten sonra 1964-1977 yılları arasında asıl ders programı olan Mekasib, Kifaye, Tefsir ve Akaid dersleri verirdim.”
Hüccet-ul İslam vel-Müslimin Sabahattin Türkyılmaz