Bismillahirrahmanirrahim
Başbakan Erdoğan İran ziyaretinde, diğer ülkelere yaptığı ziyaretler gibi önceden belirlenmiş protokol görüşmeleri ve rutin ziyaretlerinden birini gerçekleştirdi.
Görüşülecek konular önceden bilindiğinden, her iki tarafta söylemek istediklerini meslektaşına söylemeye hazırlanmıştı.
Türkiye Başbakanı sayın Erdoğan çantasındaki basına sızan veya sızdırılmayan bilgi ve mesajlarla gidiyor, protokol gereği görüşeceği şahıslar da ona göre kendilerini hazırlamışlardı.
İki ülke arasındaki ticari antlaşmalar ile ilgili anlaşmazlıklar, ticaret hacminin artırılması, iyi komşuluk ilişkileri, İran’ın nükler enerji meselesi ve tarihi derin dostlukların dillendirilmesi...v.s gibi konuların ele alınacağını tahmin etmek güç değildi. Hemen hemen bu konular, iki ülkenin yetkililerinin tam bir mutabakatıyla sonuşlanmıştır, denilebilir.
Bu ziyarette dikkat çeken bir kaç konu ve soru kafalarda kaldı; neden Başbakan Erdoğan ve Ahmedinejat birlikte basın toplantısı düzenleyip basının sorularını almadılar? Sadece sayın Başbakan, İran’ın kanal /2 televizyonun programın katılıp vermek istediği mesajı ordan verdi. Bu da Erdoğan’ın ustaca bir taktiği olarak görülebilir, ne de olsa mesajını İran’ın resmi televizyonundan vermiş oluyordu.
Erdoğan, siyaset koridorlarında fısıldanan; “Seul dönüşü Amerika’nın mesajını İran’a götürüyor” iddiaları doğru muydu?
Erdoğan, Suriye konusunda İran’ı ikna etmeye mi gidiyor? Çünkü Suriye hakkında bir taraftan İran’ın stratejisi bulunuyor, diğer taraftan Annan planı devreye sokulmuş, Türkiye bu iki plan karşısında “Suriye’nin dostları” adı altında bir grup oluşturmuş ve onlarla kendi planını uygulama peşindedir.
Erdoğan ve Ahmedinejat arasında Suriye meselesi neden gündeme gelmedi? Veya geldiyse neden basına hiç bir cümle sızdılımadı?
Erdoğan’ın ziyeretinin ruhunu bu nokta oluşturuyordu ve bu ziyaretten asıl beklenen bu konuların dile gelip ortak bir görüşün ortaya çıkmasıydı. Suriye meselesinin detayları ve çözüm yolları hakkında her iki ülkenin de farklı stratejisi olması ve ülke ilişkilerini zedeler düşüncesiyle resmi protokol görüşmelerinde gündeme getirilmemesi her iki ülke yetkililerinin de arzusuymuş gibi görünüyordu.
Basına yansıdığı kadarıyla Erdoğan bu konuda, İran’daki muhataplarına istediğini söyleyemedi ve almak istediğini alamadı. İran cephesi ise çok akıllı bir taktikle Sayın Başbakan’ı Meşhed’e götürerek orda İmam Rıza’yı (a.s) ziyerette bulunan Ayetullah Uzma Hamenei’nin huzuruna çıkarmayı başarıyor.
İran, resmi devlet makamlarının ağzından söyleyemediklerini, en yetkili ve son sözü söyleyecek olan Rehber’in dilinden söylemiş oluyordu. Böylece İran Erdoğan’ın birgün önce kanal 2 tv’de söylediklerinin altında kalmadı ve bu da İran’ın diplomatik bir zaferiydir.
Rehber’in, Erdoğan’a verdiği dersler:
1-Vahdet ve Birlik; İran ve Türkiye, dünyada İslam ülkelerini etkileyen iki ülke olup birlikteliği İslam dünyasının faydasınadır. İslam ükelerindeki uyanışlar İslamidir ve müslümanların yararınadır.
Rehber:
-İran islam Cumhuriyeti, çok çiddi bir şekilde Türkiye ile ilişkilerini genişletmenin gerekliliğine inanmaktadır. Bu iki ülke çeşitli alanlarda beraber hareket ettiği zaman, bu birliktelik hem İran’ın, hem Türkiye’nin, hem de İslam dünyasının faydasına olmuştur.
2- Bölgesel değişim ve uyanışlar İslamidir; İslam ülkelerindeki halkın adalet ve hakkı talep ederek ayaklanmaları İslami bir uyanıştır, demokrasi talebi değildir. Batılıların bu uaynışları kendi lehlerine çevirme çabaları boşuna olacaktır, gelecek yine İslam’ındır.
Rehber:
-Allah’ın lütfu ile bölgedeki değişimler şimdiye kadar İslam ve müslümanların yararına olup bundan sonrada böyle olacaktır.
3-Ekonomik işbirliği; İran zengin bir ülkedir, hiçbir ülkeye ihtiyacı yoktur. Petrol ve gaz rezervi sadece kendisi için değil, dost İslam ülkelerine de yetecek kadardır. Emperyalist eksende gitmemek şartıyla İran, kaynaklarını paylaşmaya hazır olduğu diplomatik bir dille sayın Erdoğan’a iletiyor. Sakın Amerika’nın oyununa gelip ambargoya destek vermeye kalkmayın
Rehber:
İran, dünyadaki petrol ve gaz kaynakları açısından çok zengindir. ( Kimseye muhtaç değildir)
4-Amerikanın emperyalist tutumu ve doğru karar almak; İslam ülkelerini işgal edip sömüren Amerika, ülkelerin, siyasi ve ekonomik olarak kendisine bağlı olmasını istemektedir. İslam ülkelerinin liderleri aldıkları kararlarda ölçüleri müslümanların maslahatı olmalıdır.
Rehber:
-Amerika hiç bir milleti müstakil ve özgür olarak kabul etmemektedir. Amerika bütün ülkelere bu şekilde davranmaktadır, bundan dolayı bir konuda karar alınmak istendiğinde İslam ülkelerinin maslahatı doğrultusunda karar alınmalıdır. Bölgedeki bu hassas dönemde en önemli mesele, mustakil devletlerin sahih kararlar almasıdır.
5-Suriye meselesinde son söz; İslam ülkelerine Suriye hakkındaki planlarının haklılığını isbat etmeye çalışan Türkiye, İran’ı da bu konuda ikna edeceğini düşünürken ummadığı bir cevapla karşılaştı. Suriye olaylarının perde arkasında Amerika’nın olduğun sayın Başbakan’a kibar bir dille anlatıldı.
Rehber:
-Biz Suriye’deki islahatları/reformları devamlı destekliyoruz, Suriye’de başalayan bu reformlar devam etmelidir.
-İslam Cumhuriyeti, Suriye konusunda Amerika kaynaklı her türlü çözüm planına şiddetle karşıdır.
-İslam Cumhuriyeti, Siyonistler karşısındaki mukavemet cephesine verdiği destekten dolayı Suriye’yi destekleyecektir. Dış güçlerin, Suriye’nin içişlerine ter türlü mudahale etmesine şiddetle karşıdır.
Evet! Bunlar Veliyyi Emri Muslimin Hamenei’nin, Türkiye Başbakanı Erdoğan’a söylediği ve dünyaya verdiği mesajlardı.
Erdoğan, bu ziyeretinde hedeflediği gibi çantasındaki bilgilerle İran’ı ikna edeceğini düşünürken, kendisi ikna edilmiş görünüyor.
İşte İran’a karşı uygulanan ekonomik ambargoya Türkiye’nin katılıp katılmayacağı da bu ziyaretin sonucuna bağlıydı. Erdoğan’ın bundan sonraki tavır ve söylemlerinden nasıl bir sonuca vardığı görülecektir; ya Annan planına destek verip kendi projelerini uygulamaktan vazgeçecek veya Annan planının Amerika kaynaklı olduğunu kabul edip İran’ın stratejisine destek verip Suriye sorununun çözülmesine yardım edecek veyahut herşeye rağmen kendi planlarını uygulamaya devam edecektir, bu durumda hem İran’ı, hem de Annan planını savunanları karşısına almış olacaktır. Gelecek günler neler getirecek birlikte göreceğiz.
Başbakan Erdoğan İran ziyaretinde, diğer ülkelere yaptığı ziyaretler gibi önceden belirlenmiş protokol görüşmeleri ve rutin ziyaretlerinden birini gerçekleştirdi.
Görüşülecek konular önceden bilindiğinden, her iki tarafta söylemek istediklerini meslektaşına söylemeye hazırlanmıştı.
Türkiye Başbakanı sayın Erdoğan çantasındaki basına sızan veya sızdırılmayan bilgi ve mesajlarla gidiyor, protokol gereği görüşeceği şahıslar da ona göre kendilerini hazırlamışlardı.
İki ülke arasındaki ticari antlaşmalar ile ilgili anlaşmazlıklar, ticaret hacminin artırılması, iyi komşuluk ilişkileri, İran’ın nükler enerji meselesi ve tarihi derin dostlukların dillendirilmesi...v.s gibi konuların ele alınacağını tahmin etmek güç değildi. Hemen hemen bu konular, iki ülkenin yetkililerinin tam bir mutabakatıyla sonuşlanmıştır, denilebilir.
Bu ziyarette dikkat çeken bir kaç konu ve soru kafalarda kaldı; neden Başbakan Erdoğan ve Ahmedinejat birlikte basın toplantısı düzenleyip basının sorularını almadılar? Sadece sayın Başbakan, İran’ın kanal /2 televizyonun programın katılıp vermek istediği mesajı ordan verdi. Bu da Erdoğan’ın ustaca bir taktiği olarak görülebilir, ne de olsa mesajını İran’ın resmi televizyonundan vermiş oluyordu.
Erdoğan, siyaset koridorlarında fısıldanan; “Seul dönüşü Amerika’nın mesajını İran’a götürüyor” iddiaları doğru muydu?
Erdoğan, Suriye konusunda İran’ı ikna etmeye mi gidiyor? Çünkü Suriye hakkında bir taraftan İran’ın stratejisi bulunuyor, diğer taraftan Annan planı devreye sokulmuş, Türkiye bu iki plan karşısında “Suriye’nin dostları” adı altında bir grup oluşturmuş ve onlarla kendi planını uygulama peşindedir.
Erdoğan ve Ahmedinejat arasında Suriye meselesi neden gündeme gelmedi? Veya geldiyse neden basına hiç bir cümle sızdılımadı?
Erdoğan’ın ziyeretinin ruhunu bu nokta oluşturuyordu ve bu ziyaretten asıl beklenen bu konuların dile gelip ortak bir görüşün ortaya çıkmasıydı. Suriye meselesinin detayları ve çözüm yolları hakkında her iki ülkenin de farklı stratejisi olması ve ülke ilişkilerini zedeler düşüncesiyle resmi protokol görüşmelerinde gündeme getirilmemesi her iki ülke yetkililerinin de arzusuymuş gibi görünüyordu.
Basına yansıdığı kadarıyla Erdoğan bu konuda, İran’daki muhataplarına istediğini söyleyemedi ve almak istediğini alamadı. İran cephesi ise çok akıllı bir taktikle Sayın Başbakan’ı Meşhed’e götürerek orda İmam Rıza’yı (a.s) ziyerette bulunan Ayetullah Uzma Hamenei’nin huzuruna çıkarmayı başarıyor.
İran, resmi devlet makamlarının ağzından söyleyemediklerini, en yetkili ve son sözü söyleyecek olan Rehber’in dilinden söylemiş oluyordu. Böylece İran Erdoğan’ın birgün önce kanal 2 tv’de söylediklerinin altında kalmadı ve bu da İran’ın diplomatik bir zaferiydir.
Rehber’in, Erdoğan’a verdiği dersler:
1-Vahdet ve Birlik; İran ve Türkiye, dünyada İslam ülkelerini etkileyen iki ülke olup birlikteliği İslam dünyasının faydasınadır. İslam ükelerindeki uyanışlar İslamidir ve müslümanların yararınadır.
Rehber:
-İran islam Cumhuriyeti, çok çiddi bir şekilde Türkiye ile ilişkilerini genişletmenin gerekliliğine inanmaktadır. Bu iki ülke çeşitli alanlarda beraber hareket ettiği zaman, bu birliktelik hem İran’ın, hem Türkiye’nin, hem de İslam dünyasının faydasına olmuştur.
2- Bölgesel değişim ve uyanışlar İslamidir; İslam ülkelerindeki halkın adalet ve hakkı talep ederek ayaklanmaları İslami bir uyanıştır, demokrasi talebi değildir. Batılıların bu uaynışları kendi lehlerine çevirme çabaları boşuna olacaktır, gelecek yine İslam’ındır.
Rehber:
-Allah’ın lütfu ile bölgedeki değişimler şimdiye kadar İslam ve müslümanların yararına olup bundan sonrada böyle olacaktır.
3-Ekonomik işbirliği; İran zengin bir ülkedir, hiçbir ülkeye ihtiyacı yoktur. Petrol ve gaz rezervi sadece kendisi için değil, dost İslam ülkelerine de yetecek kadardır. Emperyalist eksende gitmemek şartıyla İran, kaynaklarını paylaşmaya hazır olduğu diplomatik bir dille sayın Erdoğan’a iletiyor. Sakın Amerika’nın oyununa gelip ambargoya destek vermeye kalkmayın
Rehber:
İran, dünyadaki petrol ve gaz kaynakları açısından çok zengindir. ( Kimseye muhtaç değildir)
4-Amerikanın emperyalist tutumu ve doğru karar almak; İslam ülkelerini işgal edip sömüren Amerika, ülkelerin, siyasi ve ekonomik olarak kendisine bağlı olmasını istemektedir. İslam ülkelerinin liderleri aldıkları kararlarda ölçüleri müslümanların maslahatı olmalıdır.
Rehber:
-Amerika hiç bir milleti müstakil ve özgür olarak kabul etmemektedir. Amerika bütün ülkelere bu şekilde davranmaktadır, bundan dolayı bir konuda karar alınmak istendiğinde İslam ülkelerinin maslahatı doğrultusunda karar alınmalıdır. Bölgedeki bu hassas dönemde en önemli mesele, mustakil devletlerin sahih kararlar almasıdır.
5-Suriye meselesinde son söz; İslam ülkelerine Suriye hakkındaki planlarının haklılığını isbat etmeye çalışan Türkiye, İran’ı da bu konuda ikna edeceğini düşünürken ummadığı bir cevapla karşılaştı. Suriye olaylarının perde arkasında Amerika’nın olduğun sayın Başbakan’a kibar bir dille anlatıldı.
Rehber:
-Biz Suriye’deki islahatları/reformları devamlı destekliyoruz, Suriye’de başalayan bu reformlar devam etmelidir.
-İslam Cumhuriyeti, Suriye konusunda Amerika kaynaklı her türlü çözüm planına şiddetle karşıdır.
-İslam Cumhuriyeti, Siyonistler karşısındaki mukavemet cephesine verdiği destekten dolayı Suriye’yi destekleyecektir. Dış güçlerin, Suriye’nin içişlerine ter türlü mudahale etmesine şiddetle karşıdır.
Evet! Bunlar Veliyyi Emri Muslimin Hamenei’nin, Türkiye Başbakanı Erdoğan’a söylediği ve dünyaya verdiği mesajlardı.
Erdoğan, bu ziyeretinde hedeflediği gibi çantasındaki bilgilerle İran’ı ikna edeceğini düşünürken, kendisi ikna edilmiş görünüyor.
İşte İran’a karşı uygulanan ekonomik ambargoya Türkiye’nin katılıp katılmayacağı da bu ziyaretin sonucuna bağlıydı. Erdoğan’ın bundan sonraki tavır ve söylemlerinden nasıl bir sonuca vardığı görülecektir; ya Annan planına destek verip kendi projelerini uygulamaktan vazgeçecek veya Annan planının Amerika kaynaklı olduğunu kabul edip İran’ın stratejisine destek verip Suriye sorununun çözülmesine yardım edecek veyahut herşeye rağmen kendi planlarını uygulamaya devam edecektir, bu durumda hem İran’ı, hem de Annan planını savunanları karşısına almış olacaktır. Gelecek günler neler getirecek birlikte göreceğiz.