Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

SANCILI BİR SEÇİM ARDINDAN

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    SANCILI BİR SEÇİM ARDINDAN

    29 Mart seçimlerini IĞDIR olarak sancılı bir şekilde geride bıraktık. Seçim dönemindeki ve sonrasındaki atmosfer, heyecan ve tansiyonu giderek yükseltmeye başladı ve bu güne kadar da bu sancılar kısmen devam etmektedir. Bazıları seçim sonrası başarısızlık ve olumsuzlukları bir diğerine fatura etmeye çalıştılar. Bunu hemen, hemen bütün kesimler bir biri aleyhine yapmaya çalıştı. Biri kendisini savunup başarısızlığın faturasını başkasına, o başkası da faturayı kendisinden bir başkasına kesti. Başarının ve başarısızlığın ardında birçok neden olacak. Taktik, strateji, aday kalitesi, performans, diyalog, birlik, beraberlik, hem seda ve hem renk olmak vb. etkenler başarıyı getiren sebepler olacak. Kaybedenlerde bu etkenleri yerine getiremediği için kaybedecek. Ancak bu güne kadar ne olduysa, oldu bitti artık. Şuurlu, bilinçli, memleketini, toplumunu ve ideal değerlerini düşünen insanlar geriye bakmak ve geçmişi kaşımak ve tartışmak yerine geleceğin hesabını yapmak zorundadırlar. Aksine güzel IĞDIR’ımız içinde bulunduğu kısır döngüden asla kurtulmayacaktır.

    Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy bir şiirinde şöyle söylüyor: “Girmeden Tefrika bir millete, düşman giremez. Toplu attıkça sineler, onu top sindiremez.” Yukarıda belirttiğim etkenlerin yanı sıra, Iğdır halkı için bu seçimlerde Tefrika damgasını vurdu. Fikri, şahsi, menfaate dayalı ayrılıklar seçime damgasını vurdu. Teşkilâtlarını ve toplumunu, gençliğini bir arada tutmayı başarıp, sineleri toplu atanlar başarıya elbette ki ulaşacaktır. Davasına inanları tribünde oturtup, küstürenler, küçük pazarlıklar içerisine girenler, basit hesaplar yapanlar, hizipleşenler, didişenler kaybedecektir elbet.

    İlahiyat kimliğim ağır bastığı ve ön plana çıktığından dolayı bu konuyu din çerçevesinde siz aziz okuyucularla paylaşmaya çalışacağım. İslam Dini'nin özünü tevhid inancı oluşturur. Tevhid, her şeyden önce Allah Teâlâ’yı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir kabul edip, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde O'na bir baş¬kasını denk, emsal ve ortak tutmamak anlamına gelir. Ferdin hem inanç hayatında ve hem de düşünce dünyasında istenen alt yapıyı oluşturan tevhid, sağlıklı ve itikadi alanda dengeli toplumların varlığının da ilk şartıdır. Hayatın her ala¬nında tevhide dayalı bir bakış açısının net olarak belirmediği zihni yapıda ikilem ve parçalanma oluşur. İslami literatürde şirk adı verilen parçalanmanın tarifi, insanın Allah'a, kendisine ve kader birliği ettiği toplumunun değerlerine yabancılaşmasını beraberinde getirir. Zihni ve ruhi hayatta meydana gelen bu parçalanma, fert bazında tek bir insanla da sınırlı kalmaz, sosyal hayatta insanın kan dökücü, ayrılıkçı ve çıkarıcı özelliğini de ön plana çıka¬rır. Görüldüğü gibi parçalanmış bir düşünce yapısının faturası, kişinin kendi özel hayatıyla sınırlı kalmayıp, cemiyeti ve hatta kişinin statüsüne bağlı olarak dün¬yayı bile sarsacak bir sonuca gidebilir. İşte bu yüzden İslam, mensuplarının hangi dile, hangi renge ve hangi bölgeye ait olurlarsa olsunlar -ki ırklar ve renkler mozaiği Allah'ın bir kanunudur- birlik ve beraberlik ruhu içerisinde olmalarını tevhidin bir gereği olarak görür. Gerçek ve hakiki bir Müslüman tevhidi bozucu tüm davranış ve hareketler¬den kaçınması gerektiğini her halükarda bilir. Müslümanlar arasında çeşitli ırklar ve mezheplerin, farklı düşüncelerin varlığı bir hakikattır. Ama önemli olan saygı, sevgi, dayanışma ilkelerini ihlal etmemek, makul çerçevelerde kırıcı olmadan, inatlaşmadan, kinleşmeden farklılıkları müzakere etmek ve tarafların birbirlerinden saygı ve hoşgörüyü esirgememesidir.

    Tevhid inancı insana gönülde, dilde ve davranışlarda istikamet alışkanlığı kazandırır. Bu sebeple namazın her rekâtında okuduğumuz Fatiha suresinde: "Bizi doğru yola ilet" şeklinde geçen âyet insanın hakka, iyiye, birlik ve beraberliğe, güzele yönelmesinin ve her türlü sapık¬lıktan ve ayrışmadan uzak kalmayı isteme arzusunun bir yansımasıdır.

    Kur'an-ı Kerim'de "Allah'ın yo¬luna uymayı, topluca O'nun ipine sarılmayı, çözülüp parçalanmamayı, birlik ve beraberlik içinde yaşamayı" korumamız gerektiği dile getirilir. Bu ayetlerden birkaçı şöyledir:

    “Hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanıp ayrılmayın”(Al-i İmran/103).

    "Allah'a ve Rasûlüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin, aksi taktirde zaafa düşer, kuvvet ve devletinizi elden kaçırırsınız"(Enfal/46).

    Allah Teala, birinci ayette geçen ilahi uyarıya kulak vermemenin neticesini, açıkça ikinci ayette beyan eder. Gökten yere uzatılmış olan kurtuluş ipinin iki tarafı vardır. Bir tarafı gökten yere uzanan Allah’ın kitabı Kuranı Kerim diğer tarafı ise insanların hidayeti için gönderilen EHLİBEYT imamlarıdır. Yukarıdaki ayetler ve sahih hadisi şerifler bu ikisine beraberce sarılıp tutunmadığımız zaman İslam milletinin çözülüp dağılacağını, kuvvet ve iktidardan olacağını vurgulamakta¬dır. Tefrika bir milletin ecelinin gelişini gösterir. Ecelden maksat fiziki yokluk değil, aksine değerlerden ödün vererek kimliklerin değişmesidir. Demek ki bir toplumun birliğini, bütünlü¬ğünü bozucu, toplumun sosyal dokusunu parçalayıcı en büyük unsur “tefrika”dır. Sosyoloji manada tefrika iki varlığı, bir toplumu birbirinden ayırmak ve parçalamaktır. Bu doğrultudaki tefrikanın sonu rahmet değil, azap getirir.

    İnsanlar arasında fikri ihtilaf bazı sınırlar içinde doğal karşılanırsa da sosyal ayrılıklar toplumsal hayatın yapısını sarsacağı, Müslüman topluluğu parçalara ayırıp onların şevket ve kudretini zaafa uğratacağı için haramdır.

    Tefrikanın temelinde yatan nedenlerden birisi, zihin tekelciliğidir. Halbuki Kur'ân cadde¬sinde olmak şartıyla; yürüyüşü, metodu ve anlayışı ne olursa olsun, bütün mü'minler birbiri¬nin kardeşidir(Hucurat/10). Dolayısıyla aynı caddede her mü'min yürüme hakkına sahiptir.
    Tefrikaya düşmenin bir diğer sebebi de grupların başlarındaki siyasi liderleri, hatasız ve masum görmeleridir. Böyle bir inanç beraberinde tefrika ve hizipleşmeyi meydana getirir.

    Elbette her hastalığın bir tedavi yöntemi ve bir ilacı vardır. Müslümanları zillete düşü¬ren, birlik ruhunu zaafa uğratan ve sosyal bünyemizde derin yaraların açılmasına kaynaklık ede¬cek olan tefrika hastalığından kurtulmanın yegane yolu, Müslümanların dinin asıllarında aynı inanç esaslarını paylaştıklarını unutmamaları, toplumun aynı fertleri olduklarını unutmamaları, birbirlerini iman kardeşliğinin verdiği cesaretle içten sevmeleri ve aralarında hoşgörü erdemini birbirlerine karşı asla esirgememeleridir. Güzel IĞDIR’ımızın duyarlı insanları geleceğin hesaplarını yapmalı ve Allah’ın şu ayetini “iyilikte ve güzellikte birbirinize yardımcı ve destek olun ama günah ve düşmanlıkta birbirinize yardımcı olmayın” ayetini kendilerine ilke ve prensip edinmelidirler. Bir araya gelip nelerde ve nerelerde yanlışlıklar yapıldığını konuşabilmeli ve geçmişi artık tarihin tozlu sayfalarında unutmalıdırlar. Güzel bir gelecek ve güzel bir IĞDIR dilekleriyle…

    NOT: BU HAFTA Kİ YURDUM ANADOLU GAZETESİNDE YAYINLANAN YAZISI
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X