1- Namahrem Kadınla Şaka Yapmanın Haramlılığı
Ebu Basir (r.a) şöyle diyor:
“Kufe’de idim, kadınlardan birine Kur’ân okumayı öğretiyordum. Bir gün bir yeri okumak hususunda onunla şaka yaptım! Uzun bir zaman geçtikten sonra Medine’de İmam Bakır (a.s)’ın huzuruna vardım. İmam (a.s) beni kınayarak şöyle buyurdu:
“Kim halvet bir yerde günah işlerse, Allah Teala lütfünü ondan esirger, o kadına dediğin söz ne biçim söz idi?”
Ebu Basir diyor ki: “Utancığımdan başımı aşağı dikip tövbe ettim.”
İmam Bakır (a.s) benim bu durumumu görünce;“Tekrarlamaman için dikkatli ol!” buyurdular.[
2- İmam Bakır (A.S)’dan Tavsiyeler
Cabir-i Cu’fi şöyle diyor:
Hac amellerini yapıp bitirdikten sonra bir grup (hacılarla) birlikte İmam Bakır (a.s)’ın huzuruna vardık. İmam (a.s)’la vedalaşmak istediğimizde; "Bize tavsiyelerde bulunun" dedik. İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“Güçlüler zayıflara yardımda bulunsunlar, zenginler fakirlere şefkatli olsunlar, sizlerden her biriniz dini kardeşine nasihat etsin, kendisi için istediği şeyi onun için de istesin.
Bizim sırlarımızı, ehli olmayan kimselerden saklı tutun, halkı bize musallat etmeyin! Bizim sözlerimize ve bizden taraf sizlere iletilen haberlere teveccüh ediniz; eğer Kur’ân’a muvafık olduğunu görürseniz onu kabul edin; Kur’ân’a aykırı olduğunda ise onu duvara çalın!
Eğer bir söz sizin için şüpheli olursa, onun hakkında karar almayın, gerektiği şekilde size izah etmemiz için onu bize sunun. Eğer sizler dediğim gibi olur ve bu sınırları aşmazsanız, Kâim’imizden (Hz. Mehdi’den) önce sizden herhangi biriniz ölmüş olursa, şehit olarak ölmüştür. Kim bizim Kâim’imizi derk edip onun rikabında (yanında) öldürülürse, iki şehit sevabı olur; eğer onun yanında yer alıp da düşmanlarımızdan birisini öldürürse, yirmi şehidin sevabını kazanmış olur
3- Eğer Kâim (A.S)’ı Mülakat Etmeden Ölürsem!
Abdulhamid-i Vasitî şöyle naklediyor:
İmam Muhammed Bakır (a.s)’a arzettim ki:
“Allah’a ant olsun ki, dükkanlarımızı İmam Mehdi (a.s)’ın zuhurunu beklemek için tatil etmişiz. Artık fakirlik ve mecburiyetten dolayı halka el açmamıza (dilenmemize) bir şey kalmamıştır!”
İmam Bakır (a.s) cevaben şöyle buyurdular:
“Ey Abdulhamid! Eğer bir kimse, kendisini Allah’ın yoluna vakfederse, Allah Teala’nın bir rızk yolunu onun yüzüne açmayacağını mı zannediyorsun? Allah’a ant olsun ki, Allah-u Teala rahmet kapısını onun yüzüne açacaktır. Kendisini bizim ihtiyarımıza bırakana, bizi ve bizim emrimizi (velayetimizi) diriltene Allah rahmet etsin.”
Abdulhamid, Eğer Kâim’i (Hz. Mehdi’yi) mülakat etmeden ölürsem, nasıl olurum?diye sordu.
İmam (a.s), “Sizlerden herhangi biriniz (kalpten); “Eğer Kâim-i âl-i Muhammed’i görmüş olursam O’nun yardımına koşacağım” derse, (sevap elde etmek açısından) O’nun yanında kılıç sallayan kimse gibi olur; O’nun yanında şehit olan kimse de iki defa şehit olan kimse gibi olur.”diye buyurdu
4- Bir Evliliğin Macerası
İbn-i Akkaşe isminde bir şahıs, İmam Bakır (a.s)’ın huzuruna gelerek şöyle arzetti:
“Neden İmam Sadık (a.s)’ın evlenmesine zemin hazırlamıyorsunuz? Oysa onun evlilik zamanı gelmiştir.”
İmam Bakır (a.s), önünde mühürlenmiş bir kese olduğu halde şöyle buyurdu:
“Yakın bir zamanda Berber halkından köle satan bir şahıs gelecek ve Meymun sarayında konaklayacaktır; bu kese altınla Ebu Abdullah (İmam Sadık) için cariye alacağız.”
Bir müddet böyle geçti. Bir gün İmam Bakır (a.s)’ın huzuruna gittiğimizde şöyle buyurdular:
“O köle satan dediğim şahıs gelmiştir; şimdi bu para kesesini alarak gidin ondan bir cariye alın.”
İbn-i Akkaşa şöyle diyor:
Biz köle satanın yanına giderek; “Ceriyelerden birini bize sat” dedik.
Köle satan; “Bütün cariyeleri sattım; sadece iki hasta cariye vardır; onlardan birinin durumu iyiye gidiyor”dedi.
Dedik ki: “Onları getir de görelim.”
Köle satan o iki cariyeyi getirdi. Onları gördükten sonra; “Durumu iyi olan cariyeyi kaça satıyorsun?” dedik.
Köle satan; “Yetmiş dinara satıyorum” dedi.
Biz; “Biraz ucuza sat” dedik.
Köle satan; “Yetmiş dinardan ucuza satmam” dedi.
Biz de cevaben; “Biz onu bu kesedeki paraya alıyoruz” dedik. Kesenin içerisinde ne kadar para olduğunu da bilmiyorduk. Köle satanın yanındaki sakalı beyaz yaşlı bir adam; “Keseyi açın, içerisindeki parayı sayın” dedi.
Köle satan ise: “Hayır, açmayın; eğer 70 dinardan bir dinar az olsa dahi satmayacağım” dedi.
Yaşlı adam; “Keseyi yakına getirin” dedi. Biz de yanına giderek keseyi açıp içerisindeki paraları saydık; paranın tam yetmiş dinar olduğunu gördük. Parayı o adama verdik, cariyeyi alarak İmam Bakır (a.s)’ın yanına getirdik. İmam Sadık (a.s) da o Hazretin yanında durmuştu. Cariye alma olayını İmam Bakır (a.s)’a anlattık. İmam (a.s) da Allah’a şükür etti.
Daha sonra İmam Bakır (a.s) cariyeye;
“İsmin nedir?” diye sordu.
Cariye; “İsmim Hamide’dir” dedi
İmam (a.s); “Dünya ve ahirette hamide (övülmüş ve beğenilmiş) olasın” buyurdular.
Daha sonra İmam Bakır (a.s) ondan bir takım sorular sordu, o da cevap verdi. Sonra İmam (a.s) oğlu İmam Sadık’a dönerek; “Bu cariyeyi al götür” buyurdu.
İşte böylece “Hamide” İmam Sadık (a.s)’ın eşi oldu ve insanların en iyisi İmam Musa Kazım (a.s) ondan dünyaya geldi
5- Allah’ı Tanımanın En İyi Yolu
Salim’in oğlu Hişam şöyle diyor:
Muhammed b. Numan’ın huzuruna vardım. O sırada bir adam yerinden kalkarak; “Allah’ını nasıl tanıdın?” diye sordu, o da cevaben; “Allah’ın tevfiki, irşadı, tarifi ve hidayetiyle tanıdım” dedi. Onun yanından ayrılıp yolda Hişam b. Hekemi gördüm; ona; “Rabbini nasıl tanıdın?” diye sordum; cevaben şöyle dedi:
“Eğer bir adam bana; ‘Allah’ını nasıl tanıdın?’ diye sorarsa, cevaben şöyle derim: Ben Allah Teala’yı kendi vücudum vasıtasıyla tanıdım; çünkü o bana her şeyden yakındır. Görüyorum ki benim vücudum, çeşitli parçalarla oluşan ve özel bir düzenle yerli yerince yerleştirilmiş bir yapıya sahiptir. Bu parçaların bir araya gelerek oluşumu, tam bir ustalıkla düzenlenmiş çok hassas bir yaratılış üzere gerçekleşmiştir. Bir çok şekiller onda yer almış ve her biri, tam bir uyum içinde eksiksiz, kendi görevini yerine getirmek üzere en uygun olan yerde yerleştirilmiştir.
Yine görüyorum ki benim için göz, kulak, koklama, tatma, dokunma gibi çeşitli duyu organları yaratılmış ve bunların her biri kendi vazifesini yerine getirmekte.
Her akıllı insan, böyle düzenli bir vücudun, bunları yaratan ve düzene sokan biri olmaksızın kendi kendiliğine vücuda gelmesini, aklen imkansızdır. Bu yolla, vücudumun şekil ve düzeninin, çok akıllı bir yaratıcı tarafından yaratılmış olduğunu anlamış oldum (işte o yaratıcı Allah’tır)...”
6- En Büyük Günah
İmam Bakır (a.s), Mescid’ul- Haram’a girdiğinde Kureyş’ten olan bir grup insan da oradaydı. İmam’ı gördüklerinde; “Bu Irak’lıların (şiilerin) lideridir” dediler.
Onlar da; “İçimizden birini, ondan soru sorması için yanına gönderirsek iyi olur” dediler.
Daha sonra onlardan bir genç İmam Bakır (a.s)’ın huzuruna gelerek; “Hangi günah, bütün günahlardan daha büyüktür?” diye sordu
İmam (a.s); “En büyük günah, şarap içmektir.” buyurdular.
Genç geri dönerek İmam (a.s)’dan aldığı cevabı arkadaşlarına iletti. Tekrar o genci İmam (a.s)’ın yanına gönderdiler. Genç aynı soruyu tekrarlayınca İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“En büyük günah, şarap içmektir demedim mi? Çünkü şarap, şarap içeni zina, hırsızlık ve adam öldürmeye sürüklüyor; şirk ve küfre sebep oluyor.
Şarap içen, bütün günahlardan daha büyük olan kötü işler yapmaktadır
7- İmam Bakır (A.S) Parlayan Bir Nur
Ebu Besîr şöyle diyor:
İmam Muhammed Bakır (a.s)’la birlikte camiye girdik. Halk da sürekli olarak girip çıkıyorlardı. Bu esnada İmam (a.s) bana: “Halktan beni görüp görmediklerini sor” buyurdular.
Ben karşılaştığım herkese: “İmam Bakır (a.s)’ı gördün mü?” diye soruyordum. İmam (a.s)’ın orada durmasına rağmen onlar; “Hayır, görmedim” diyorlardı. Nihayet âmâ olan Ebu Harun içeri girdi.
İmam Bakır (a.s) onu görünce: “Şimdi Ebu Harun’dan beni görüp görmediğini sor?” diye buyurdu.
Ben ona; “İmam Bakır (a.s)’ı gördün mü?” diye sordum
Ebu Harun cevaben: “İmam Bakır (a.s)’ın ayak üstü burada durduğunu görmüyor musun?” dedi.
“Âmâ olduğun halde Nereden anladın?” dedim
Ebu Cafer: “Neden anlamayayım? Oysa o, parlayan bir nurdur” dedi.
Ebu Besir daha sonra şöyle diyor:
İmam Bakır (a.s)’ın Afrikalı birine şöyle buyurduğunu duydum: “Raşid nasıldır?”
Afrikalı: “Onu geride sağ salim bıraktım, sana selamını iletmemi söyledi” dedi.
İmam (a.s): “Allah rahmet etsin” buyurdu.
Afrikalı: “Öldü mü?” diye sordu.
İmam (a.s): “Evet!
Afrikalı: “Allah’a and olsun ki, ne hastalandı ne de bir rahatsızlığı vardı!”
İmam (a.s): “Eceli gelen, ister hasta olsun (ister olmasın) ölür.”
Afrikalı: “Bu söz konusu şahıs, nasıl bir adamdı?”
İmam (a.s): “Bizim dostlardan ve bizi sevenlerden birisiydi.”
Daha sonra buyurdular ki:
“Sizi gören gözümüzün ve sesinizi duyan kulağımızın olmadığını mı zannediyorsunuz? Ne de kötü düşünüyorsunuz! Allah’a and olsun ki, sizin bütün amellerinizden haberdarız. Öyleyse kendinizi iyi ameller yapmaya alıştırın ve hayır ehlinden olun. Şüphesiz ben bunu, evlat ve şiilerime emrediy
8- Cinler İmam Muhammed Bakır (A.S)’ın Huzurunda
Sa’d-i İskaf şöyle diyor:
İmam Muhammed Bakır (a.s)’ın huzuruna vardım. İçeriye girmek için izin istediğimde İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Acele etme! Kardeşlerinizden bir grup kimseler yanımdadır, sözleri vardır.”
Ben kapının dışında durdum. Çok geçmeksizin Hindistanlılara benzer sarıklı bir grup kimse dışarı çıktı. Birbirlerine çok benziyorlardı. Sanki bir anne babadandılar. Özel elbiseler giyinmişlerdi. Bana selam verdiler, ben de selamlarının cevabını verdim.
Daha sonra İmam (a.s)’ın yanına giderek şöyle dedim: Fedan olayım! Huzurunuzdan çıkan bu şahısları tanımadım. Bunlar kimlerdi?
İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Cin taifesinden olan sizin dini kardeşlerinizdir.”
Dedim ki: Cinler de mi sizin yanınıza geliyorlar?
İmam (a.s): “Evet, onlar da sizin gibi gelip helal, haram ve dini meseleleriyle ilgili sorular soruyorlar.”
9- Kumrunun Eşinden Şikayeti
Muhammed b. Muslim şöyle diyor:
İmam Bakır (a.s)’ın huzurunda olduğum bir sırada aniden bir çift kumru, İmam (a.s)’ın huzuruna gelerek ötmeye başladılar. İmam (a.s) da onlara bir şeyler buyurdu.
Daha sonra uçarak bir duvarın üzerine kondular. Orada da biraz öttükten sonra uçup gittiler.
Ben, İmam (a.s)’a: “Fedan olayım, kumrular neden öyle ötüyorlardı?” diye sordum.
İmam (a.s) cevaben şöyle buyurdular: “Ey İbn-i Muslim! Allah’ın yaratmış olduğu bütün kuşlar, hayvanlar ve canlı olan bütün yaratıklar bize itaat etmektedirler. Bu erkek kumru, eşi hakkında kötü zanda bulunmuştu. Dişi kumru, o kötü işi yapmadığına dair yemin ediyordu. Nihayet dişi kumru erkeğine şöyle bir öneride bulundu:
“Bizi yargılaması için Muhammed b. Ali’nin (İmam Bakır’ın) yanına gidelim.”
Erkek kuş bu öneriyi kabul ederek benim yanıma geldiler.
Ben de erkek kumruya: “Eşin doğru söylüyor. O suçsuzdur. Sen ona zulmediyorsun” dedim. Onlar da bu yargıyı kabullenerek çekip gittiler.”
10- Batıl İçin Hak Terk Edilmemeli
İmam Muhammed Bakır (a.s)’ın özel ashabından olan Zürare şöyle diyor:
İmam Bakır (a.s), Kureyşli bir adamın cenazesini teşyi etmeye giderken ben de O’nunla beraber gittim. Ölen kimsenin hanımı çığlık atarak ağlamaya başladı. Cenazeyi teşyî etmeye hazır olan Ata,[13] eşi ölen kadına hitaben: “Sus! Susmaz isen geri döneriz” dedi.
Kadın susmayınca Ata da geri dönüp cenaze törenine katılmadı.
Ben, İmam Bakır (a.s)’a: “Ey Resulullah’ın oğlu! Ata geri döndü” dedim.
İmam (a.s): “Neden?” diye buyurdu.
Cevaben arzettim ki: Kocası ölen kadına: “Sus! Susmaz isen geri döneriz” dedi. Kadın susmayınca Ata da geri dönerek cenaze törenine katılmadı.”
İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Biz cenazeyi teşyî edeceğiz, başkalarıyla işimiz yoktur. Batılın hakla karıştığını gördüğümüzde, batıldan dolayı hakkı terk edersek, müslümanın hakkını eda etmiş sayılmayız.”[14]
Daha sonra İmam (a.s) cenaze namazı kıldı. Cenaze sahibi ileri çıkarak İmam (a.s)’a teşekkür etti ve şöyle dedi: “Allah size merhamet etsin, mükafatlanasınız; siz yaya olarak yürüyemezsiniz, geri dönün.”
İmam (a.s) dönmekten imtina etti.
Arzettim ki: “Efendim! Eza sahibi dönmenize izin verdi. Benim de diyeceğim bir söz vardır.”
İmam (a.s): “Biz onun izniyle gelmemiştik ki onun izniyle de geri dönelim. Bu bir sevaptı, biz de onun peşindeydik. İnsan cenaze peşice ne kadar giderse o kadar mükafatlanır.” [15]
İşte böylece İmam (a.s) kendi vazifesine amel etti ve batıldan dolayı hakkı terk etmedi. İnşaAllah O’nun takipçileri de öyle olurlar.
11- İmam Bakır (A.S)’ın Sabrı Ve Yüce Ahlağı
Bir gün Hıristiyan bir kimse, İmam Muhammed Bakır (a.s)’a hakaret ederek şöyle dedi: “Ente beqer?” (Sen sığır mısın?)
İmam (a.s) cevabında şöyle buyurdu: “Ene Baqır” (Ben Bakır (ilmi yarıp açıklayan)’ım.)
Hıristiyan: “Sen aşçı hanımın oğlusun.”
İmam (a.s): “Aşçılık annemin mesleğidir.”
Hıristiyan: “Sen zenci ve kötü dilli hanımın oğlusun.”
İmam (a.s): “Eğer söylediğin bu lakaplar doğruysa, Allah onu affetsin; yalan ise Allah seni affetsin.”
Hıristiyan adam, İmam (a.s)’ın bu yüce ahlakını görünce, Müslüman oldu
12- Uzman Okçu
Bir yıl Hişam b. Abdulmelik b. Mervan (zamanın halifesi) Mekke’ye gitti. Aynı yılda İmam Muhammed Bakır (a.s) ve oğlu İmam Sadık (a.s) da Mekke’ye müşerref oldular.
Bir gün İmam Sadık (a.s) Mekke’de bir konuşma yaptı, konuşmasında şöyle buyurdu: Hz. Muhammed (s.a.a)’i peygamberlik makamına seçen ve O’nun vesilesiyle bize ikramda bulunan Allah’a hamdolsun. Biz (Ehl-i Beyt) Allah’ın halk arasındaki seçkin kulları ve O’nun halifeleriyiz. O halde mutlu, bize tabi olan kimsedir; mutsuz da bize düşmanlık yapan ve muhalefet eden kimsedir.”
İmam Sadık (a.s) buyuruyor ki:
“Hişam’ın kardeşi Muslime bu olayı Hişam’a haber verdi. Hişam Mekke’de bize dokunmadı. Fakat Şam’a gittiğinde ve biz de Medine’ye döndüğümüzde bizi Medine’den Şam’a çağırttı. Şam’a vardığımızda üç gün boyunca bize (Hişam’la görüşme) izni verilmedi. Dördüncü gün olduğunda bize Hişam’la görüşme izni verildi.
Nihayet içeriye girdik. Hişam sultanlık tahtı üzerinde oturmuştu, ordu komutanları ise silah kuşanmış halde onun etrafında durmuşlardı. Hişam’ın karşısında bir hedef dikilmişti, memleketin ileri gelenleri ise o hedefe doğru ok atıyorlardı.
Hişam’ın yanına varırken babam önümde, ben ise O’nun arkasında idim. Hişam babama hitaben şöyle dedi: “Ey Muhammed! Memleketin büyükleriyle sen de hedefe doğru ok at ve bu yarışa katıl.”
Babam şöyle buyurdu: “Ben artık yaşlanmışım, ok atma zamanım geçmiştir, beni (bu yarıştan) muaf kıl.”
Hişam da şöyle dedi: “Dinî ve Muhammed (s.a.a) peygamberiyle bizi aziz kılan Allah’ın hakkına andolsun ki seni muaf kılmayacağım.”
Daha sonra Beni Ümeyye’nin büyüklerinden birine: “Ok ve kemanı O’na ver” diye emretti.
Babam (mecburen) o kemanı ondan aldı ve bir oku kemanın kirişine koyarak çekti. Ok kemandan çıkarak hedefin tam ortasına isabet etti. İkinci oku da kemanın kirişine koyup çekti, bu ok da atmış olduğu ilk okun tam ortasına isabet edip onu yardı. Daha sonra birbirinin peşi sıra dokuz tane ok attı, bunların her biri önceki atılan okun tam ortasına isabet edip onu parçalıyordu.
Hişam bu durumdan çok rahatsız oldu, öyle ki kendisini kontrol edemiyordu. Sadece şöyle dedi: “Ya Eba Cafer (İmam Bakır (a.s)’ın künyesi)! Şimdi anladım ki sen Arap ve Acem’in en iyi ok atanısın.”
Hişam’ın, bu sözü söylediği için pişmanlık duyduğunu anladım. Hişam hilafeti döneminde babamdan önce ve O’ndan sonra kimseyi künyesiyle çağırmamıştı. Bu yüzden rahatsız oldu ve başını önüne eğerek düşünceye daldı. Ben ve babam onun karşısında ayak üstü durmuştuk ve ona bakıyorduk. Ayakta durmamız uzayınca babam rahatsız oldu ve ona karşı öfkelendi. Babam öfkelendiğinde göğe bakıyordu; öyle ki herkes onun sinirlenmiş olduğunu anlıyordu.
Hişam babamın rahatsız olduğunu anlayınca: “Ya Muhammed! Bana doğru gel” dedi. Babam tahtın üzerine çıktı, ben de onu takip ediyordum. Babam Hişam’a yaklaştığında o ayağa kalktı, babamla kol boyun oldu ve O’nu sağ tarafında oturttu. Daha sonra benimle de görüştü ve beni de babamın sağ tarafında oturttu.
Daha sonra babama yönelerek şöyle dedi: “Ya Muhammed! Senin gibi birisi Kureyş arasında olduğu müddetçe onlar Arap ve Acem’e efendilik yapacaklardır. Allah aşkına söyle, böyle ok atmayı kim sana öğretti ve böyle ok atmayı öğrenmen ne kadar sürdü?”
Babam cevabında şöyle dedi: “Gençlikte bazen ok atıyordum, ama sonraları terk ettim; fakat siz ısrar edince tekrar attım.”
Sonra Hişam şöyle dedi: “Ben ömrüm boyunca böyle ok atan birisini görmedim ve yeryüzünde senin gibi ok atan birinin bulunduğunu da zannetmiyorum! Acaba oğlun Cafer de senin gibi ok atabiliyor mu?”
Babam cevabında şöyle buyurdu: “Evet, biz, kemal ve tamamı (üstünlük ve faziletleri) birbirimizden miras alıyoruz. Allah-u Teâla bunları şu sözünde: “Bugün dininizi kemale erdirdim ve nimetimi size tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı beğendim”[17] Peygamberine nazil etmiştir. Yeryüzü bu özellikleri (üstünlük ve faziletleri) taşıyacak kimselerden boş değildir, bizden başkaları ise bu özelliklerden mahrumdurlar...”
13- Abbas Oğullarından Haber
İmam Bakır (a.s) buyurdu:
“Abbas Oğullarından on iki kişi saltanat edecek ve son dördü ise öldürülecekler. Onlardan biri gırtlak ağrısına yakalanarak boğulacaktır. Bunların ömürleri kısa, müddetleri az, batınları ise pis ve bozuktur. Onlardan biri oldukça fasıktır ve Hadi, Natık ve Gavi lakaplarına sahiptir
Ebu Basir (r.a) şöyle diyor:
“Kufe’de idim, kadınlardan birine Kur’ân okumayı öğretiyordum. Bir gün bir yeri okumak hususunda onunla şaka yaptım! Uzun bir zaman geçtikten sonra Medine’de İmam Bakır (a.s)’ın huzuruna vardım. İmam (a.s) beni kınayarak şöyle buyurdu:
“Kim halvet bir yerde günah işlerse, Allah Teala lütfünü ondan esirger, o kadına dediğin söz ne biçim söz idi?”
Ebu Basir diyor ki: “Utancığımdan başımı aşağı dikip tövbe ettim.”
İmam Bakır (a.s) benim bu durumumu görünce;“Tekrarlamaman için dikkatli ol!” buyurdular.[
2- İmam Bakır (A.S)’dan Tavsiyeler
Cabir-i Cu’fi şöyle diyor:
Hac amellerini yapıp bitirdikten sonra bir grup (hacılarla) birlikte İmam Bakır (a.s)’ın huzuruna vardık. İmam (a.s)’la vedalaşmak istediğimizde; "Bize tavsiyelerde bulunun" dedik. İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“Güçlüler zayıflara yardımda bulunsunlar, zenginler fakirlere şefkatli olsunlar, sizlerden her biriniz dini kardeşine nasihat etsin, kendisi için istediği şeyi onun için de istesin.
Bizim sırlarımızı, ehli olmayan kimselerden saklı tutun, halkı bize musallat etmeyin! Bizim sözlerimize ve bizden taraf sizlere iletilen haberlere teveccüh ediniz; eğer Kur’ân’a muvafık olduğunu görürseniz onu kabul edin; Kur’ân’a aykırı olduğunda ise onu duvara çalın!
Eğer bir söz sizin için şüpheli olursa, onun hakkında karar almayın, gerektiği şekilde size izah etmemiz için onu bize sunun. Eğer sizler dediğim gibi olur ve bu sınırları aşmazsanız, Kâim’imizden (Hz. Mehdi’den) önce sizden herhangi biriniz ölmüş olursa, şehit olarak ölmüştür. Kim bizim Kâim’imizi derk edip onun rikabında (yanında) öldürülürse, iki şehit sevabı olur; eğer onun yanında yer alıp da düşmanlarımızdan birisini öldürürse, yirmi şehidin sevabını kazanmış olur
3- Eğer Kâim (A.S)’ı Mülakat Etmeden Ölürsem!
Abdulhamid-i Vasitî şöyle naklediyor:
İmam Muhammed Bakır (a.s)’a arzettim ki:
“Allah’a ant olsun ki, dükkanlarımızı İmam Mehdi (a.s)’ın zuhurunu beklemek için tatil etmişiz. Artık fakirlik ve mecburiyetten dolayı halka el açmamıza (dilenmemize) bir şey kalmamıştır!”
İmam Bakır (a.s) cevaben şöyle buyurdular:
“Ey Abdulhamid! Eğer bir kimse, kendisini Allah’ın yoluna vakfederse, Allah Teala’nın bir rızk yolunu onun yüzüne açmayacağını mı zannediyorsun? Allah’a ant olsun ki, Allah-u Teala rahmet kapısını onun yüzüne açacaktır. Kendisini bizim ihtiyarımıza bırakana, bizi ve bizim emrimizi (velayetimizi) diriltene Allah rahmet etsin.”
Abdulhamid, Eğer Kâim’i (Hz. Mehdi’yi) mülakat etmeden ölürsem, nasıl olurum?diye sordu.
İmam (a.s), “Sizlerden herhangi biriniz (kalpten); “Eğer Kâim-i âl-i Muhammed’i görmüş olursam O’nun yardımına koşacağım” derse, (sevap elde etmek açısından) O’nun yanında kılıç sallayan kimse gibi olur; O’nun yanında şehit olan kimse de iki defa şehit olan kimse gibi olur.”diye buyurdu
4- Bir Evliliğin Macerası
İbn-i Akkaşe isminde bir şahıs, İmam Bakır (a.s)’ın huzuruna gelerek şöyle arzetti:
“Neden İmam Sadık (a.s)’ın evlenmesine zemin hazırlamıyorsunuz? Oysa onun evlilik zamanı gelmiştir.”
İmam Bakır (a.s), önünde mühürlenmiş bir kese olduğu halde şöyle buyurdu:
“Yakın bir zamanda Berber halkından köle satan bir şahıs gelecek ve Meymun sarayında konaklayacaktır; bu kese altınla Ebu Abdullah (İmam Sadık) için cariye alacağız.”
Bir müddet böyle geçti. Bir gün İmam Bakır (a.s)’ın huzuruna gittiğimizde şöyle buyurdular:
“O köle satan dediğim şahıs gelmiştir; şimdi bu para kesesini alarak gidin ondan bir cariye alın.”
İbn-i Akkaşa şöyle diyor:
Biz köle satanın yanına giderek; “Ceriyelerden birini bize sat” dedik.
Köle satan; “Bütün cariyeleri sattım; sadece iki hasta cariye vardır; onlardan birinin durumu iyiye gidiyor”dedi.
Dedik ki: “Onları getir de görelim.”
Köle satan o iki cariyeyi getirdi. Onları gördükten sonra; “Durumu iyi olan cariyeyi kaça satıyorsun?” dedik.
Köle satan; “Yetmiş dinara satıyorum” dedi.
Biz; “Biraz ucuza sat” dedik.
Köle satan; “Yetmiş dinardan ucuza satmam” dedi.
Biz de cevaben; “Biz onu bu kesedeki paraya alıyoruz” dedik. Kesenin içerisinde ne kadar para olduğunu da bilmiyorduk. Köle satanın yanındaki sakalı beyaz yaşlı bir adam; “Keseyi açın, içerisindeki parayı sayın” dedi.
Köle satan ise: “Hayır, açmayın; eğer 70 dinardan bir dinar az olsa dahi satmayacağım” dedi.
Yaşlı adam; “Keseyi yakına getirin” dedi. Biz de yanına giderek keseyi açıp içerisindeki paraları saydık; paranın tam yetmiş dinar olduğunu gördük. Parayı o adama verdik, cariyeyi alarak İmam Bakır (a.s)’ın yanına getirdik. İmam Sadık (a.s) da o Hazretin yanında durmuştu. Cariye alma olayını İmam Bakır (a.s)’a anlattık. İmam (a.s) da Allah’a şükür etti.
Daha sonra İmam Bakır (a.s) cariyeye;
“İsmin nedir?” diye sordu.
Cariye; “İsmim Hamide’dir” dedi
İmam (a.s); “Dünya ve ahirette hamide (övülmüş ve beğenilmiş) olasın” buyurdular.
Daha sonra İmam Bakır (a.s) ondan bir takım sorular sordu, o da cevap verdi. Sonra İmam (a.s) oğlu İmam Sadık’a dönerek; “Bu cariyeyi al götür” buyurdu.
İşte böylece “Hamide” İmam Sadık (a.s)’ın eşi oldu ve insanların en iyisi İmam Musa Kazım (a.s) ondan dünyaya geldi
5- Allah’ı Tanımanın En İyi Yolu
Salim’in oğlu Hişam şöyle diyor:
Muhammed b. Numan’ın huzuruna vardım. O sırada bir adam yerinden kalkarak; “Allah’ını nasıl tanıdın?” diye sordu, o da cevaben; “Allah’ın tevfiki, irşadı, tarifi ve hidayetiyle tanıdım” dedi. Onun yanından ayrılıp yolda Hişam b. Hekemi gördüm; ona; “Rabbini nasıl tanıdın?” diye sordum; cevaben şöyle dedi:
“Eğer bir adam bana; ‘Allah’ını nasıl tanıdın?’ diye sorarsa, cevaben şöyle derim: Ben Allah Teala’yı kendi vücudum vasıtasıyla tanıdım; çünkü o bana her şeyden yakındır. Görüyorum ki benim vücudum, çeşitli parçalarla oluşan ve özel bir düzenle yerli yerince yerleştirilmiş bir yapıya sahiptir. Bu parçaların bir araya gelerek oluşumu, tam bir ustalıkla düzenlenmiş çok hassas bir yaratılış üzere gerçekleşmiştir. Bir çok şekiller onda yer almış ve her biri, tam bir uyum içinde eksiksiz, kendi görevini yerine getirmek üzere en uygun olan yerde yerleştirilmiştir.
Yine görüyorum ki benim için göz, kulak, koklama, tatma, dokunma gibi çeşitli duyu organları yaratılmış ve bunların her biri kendi vazifesini yerine getirmekte.
Her akıllı insan, böyle düzenli bir vücudun, bunları yaratan ve düzene sokan biri olmaksızın kendi kendiliğine vücuda gelmesini, aklen imkansızdır. Bu yolla, vücudumun şekil ve düzeninin, çok akıllı bir yaratıcı tarafından yaratılmış olduğunu anlamış oldum (işte o yaratıcı Allah’tır)...”
6- En Büyük Günah
İmam Bakır (a.s), Mescid’ul- Haram’a girdiğinde Kureyş’ten olan bir grup insan da oradaydı. İmam’ı gördüklerinde; “Bu Irak’lıların (şiilerin) lideridir” dediler.
Onlar da; “İçimizden birini, ondan soru sorması için yanına gönderirsek iyi olur” dediler.
Daha sonra onlardan bir genç İmam Bakır (a.s)’ın huzuruna gelerek; “Hangi günah, bütün günahlardan daha büyüktür?” diye sordu
İmam (a.s); “En büyük günah, şarap içmektir.” buyurdular.
Genç geri dönerek İmam (a.s)’dan aldığı cevabı arkadaşlarına iletti. Tekrar o genci İmam (a.s)’ın yanına gönderdiler. Genç aynı soruyu tekrarlayınca İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“En büyük günah, şarap içmektir demedim mi? Çünkü şarap, şarap içeni zina, hırsızlık ve adam öldürmeye sürüklüyor; şirk ve küfre sebep oluyor.
Şarap içen, bütün günahlardan daha büyük olan kötü işler yapmaktadır
7- İmam Bakır (A.S) Parlayan Bir Nur
Ebu Besîr şöyle diyor:
İmam Muhammed Bakır (a.s)’la birlikte camiye girdik. Halk da sürekli olarak girip çıkıyorlardı. Bu esnada İmam (a.s) bana: “Halktan beni görüp görmediklerini sor” buyurdular.
Ben karşılaştığım herkese: “İmam Bakır (a.s)’ı gördün mü?” diye soruyordum. İmam (a.s)’ın orada durmasına rağmen onlar; “Hayır, görmedim” diyorlardı. Nihayet âmâ olan Ebu Harun içeri girdi.
İmam Bakır (a.s) onu görünce: “Şimdi Ebu Harun’dan beni görüp görmediğini sor?” diye buyurdu.
Ben ona; “İmam Bakır (a.s)’ı gördün mü?” diye sordum
Ebu Harun cevaben: “İmam Bakır (a.s)’ın ayak üstü burada durduğunu görmüyor musun?” dedi.
“Âmâ olduğun halde Nereden anladın?” dedim
Ebu Cafer: “Neden anlamayayım? Oysa o, parlayan bir nurdur” dedi.
Ebu Besir daha sonra şöyle diyor:
İmam Bakır (a.s)’ın Afrikalı birine şöyle buyurduğunu duydum: “Raşid nasıldır?”
Afrikalı: “Onu geride sağ salim bıraktım, sana selamını iletmemi söyledi” dedi.
İmam (a.s): “Allah rahmet etsin” buyurdu.
Afrikalı: “Öldü mü?” diye sordu.
İmam (a.s): “Evet!
Afrikalı: “Allah’a and olsun ki, ne hastalandı ne de bir rahatsızlığı vardı!”
İmam (a.s): “Eceli gelen, ister hasta olsun (ister olmasın) ölür.”
Afrikalı: “Bu söz konusu şahıs, nasıl bir adamdı?”
İmam (a.s): “Bizim dostlardan ve bizi sevenlerden birisiydi.”
Daha sonra buyurdular ki:
“Sizi gören gözümüzün ve sesinizi duyan kulağımızın olmadığını mı zannediyorsunuz? Ne de kötü düşünüyorsunuz! Allah’a and olsun ki, sizin bütün amellerinizden haberdarız. Öyleyse kendinizi iyi ameller yapmaya alıştırın ve hayır ehlinden olun. Şüphesiz ben bunu, evlat ve şiilerime emrediy
8- Cinler İmam Muhammed Bakır (A.S)’ın Huzurunda
Sa’d-i İskaf şöyle diyor:
İmam Muhammed Bakır (a.s)’ın huzuruna vardım. İçeriye girmek için izin istediğimde İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Acele etme! Kardeşlerinizden bir grup kimseler yanımdadır, sözleri vardır.”
Ben kapının dışında durdum. Çok geçmeksizin Hindistanlılara benzer sarıklı bir grup kimse dışarı çıktı. Birbirlerine çok benziyorlardı. Sanki bir anne babadandılar. Özel elbiseler giyinmişlerdi. Bana selam verdiler, ben de selamlarının cevabını verdim.
Daha sonra İmam (a.s)’ın yanına giderek şöyle dedim: Fedan olayım! Huzurunuzdan çıkan bu şahısları tanımadım. Bunlar kimlerdi?
İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Cin taifesinden olan sizin dini kardeşlerinizdir.”
Dedim ki: Cinler de mi sizin yanınıza geliyorlar?
İmam (a.s): “Evet, onlar da sizin gibi gelip helal, haram ve dini meseleleriyle ilgili sorular soruyorlar.”
9- Kumrunun Eşinden Şikayeti
Muhammed b. Muslim şöyle diyor:
İmam Bakır (a.s)’ın huzurunda olduğum bir sırada aniden bir çift kumru, İmam (a.s)’ın huzuruna gelerek ötmeye başladılar. İmam (a.s) da onlara bir şeyler buyurdu.
Daha sonra uçarak bir duvarın üzerine kondular. Orada da biraz öttükten sonra uçup gittiler.
Ben, İmam (a.s)’a: “Fedan olayım, kumrular neden öyle ötüyorlardı?” diye sordum.
İmam (a.s) cevaben şöyle buyurdular: “Ey İbn-i Muslim! Allah’ın yaratmış olduğu bütün kuşlar, hayvanlar ve canlı olan bütün yaratıklar bize itaat etmektedirler. Bu erkek kumru, eşi hakkında kötü zanda bulunmuştu. Dişi kumru, o kötü işi yapmadığına dair yemin ediyordu. Nihayet dişi kumru erkeğine şöyle bir öneride bulundu:
“Bizi yargılaması için Muhammed b. Ali’nin (İmam Bakır’ın) yanına gidelim.”
Erkek kuş bu öneriyi kabul ederek benim yanıma geldiler.
Ben de erkek kumruya: “Eşin doğru söylüyor. O suçsuzdur. Sen ona zulmediyorsun” dedim. Onlar da bu yargıyı kabullenerek çekip gittiler.”
10- Batıl İçin Hak Terk Edilmemeli
İmam Muhammed Bakır (a.s)’ın özel ashabından olan Zürare şöyle diyor:
İmam Bakır (a.s), Kureyşli bir adamın cenazesini teşyi etmeye giderken ben de O’nunla beraber gittim. Ölen kimsenin hanımı çığlık atarak ağlamaya başladı. Cenazeyi teşyî etmeye hazır olan Ata,[13] eşi ölen kadına hitaben: “Sus! Susmaz isen geri döneriz” dedi.
Kadın susmayınca Ata da geri dönüp cenaze törenine katılmadı.
Ben, İmam Bakır (a.s)’a: “Ey Resulullah’ın oğlu! Ata geri döndü” dedim.
İmam (a.s): “Neden?” diye buyurdu.
Cevaben arzettim ki: Kocası ölen kadına: “Sus! Susmaz isen geri döneriz” dedi. Kadın susmayınca Ata da geri dönerek cenaze törenine katılmadı.”
İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Biz cenazeyi teşyî edeceğiz, başkalarıyla işimiz yoktur. Batılın hakla karıştığını gördüğümüzde, batıldan dolayı hakkı terk edersek, müslümanın hakkını eda etmiş sayılmayız.”[14]
Daha sonra İmam (a.s) cenaze namazı kıldı. Cenaze sahibi ileri çıkarak İmam (a.s)’a teşekkür etti ve şöyle dedi: “Allah size merhamet etsin, mükafatlanasınız; siz yaya olarak yürüyemezsiniz, geri dönün.”
İmam (a.s) dönmekten imtina etti.
Arzettim ki: “Efendim! Eza sahibi dönmenize izin verdi. Benim de diyeceğim bir söz vardır.”
İmam (a.s): “Biz onun izniyle gelmemiştik ki onun izniyle de geri dönelim. Bu bir sevaptı, biz de onun peşindeydik. İnsan cenaze peşice ne kadar giderse o kadar mükafatlanır.” [15]
İşte böylece İmam (a.s) kendi vazifesine amel etti ve batıldan dolayı hakkı terk etmedi. İnşaAllah O’nun takipçileri de öyle olurlar.
11- İmam Bakır (A.S)’ın Sabrı Ve Yüce Ahlağı
Bir gün Hıristiyan bir kimse, İmam Muhammed Bakır (a.s)’a hakaret ederek şöyle dedi: “Ente beqer?” (Sen sığır mısın?)
İmam (a.s) cevabında şöyle buyurdu: “Ene Baqır” (Ben Bakır (ilmi yarıp açıklayan)’ım.)
Hıristiyan: “Sen aşçı hanımın oğlusun.”
İmam (a.s): “Aşçılık annemin mesleğidir.”
Hıristiyan: “Sen zenci ve kötü dilli hanımın oğlusun.”
İmam (a.s): “Eğer söylediğin bu lakaplar doğruysa, Allah onu affetsin; yalan ise Allah seni affetsin.”
Hıristiyan adam, İmam (a.s)’ın bu yüce ahlakını görünce, Müslüman oldu
12- Uzman Okçu
Bir yıl Hişam b. Abdulmelik b. Mervan (zamanın halifesi) Mekke’ye gitti. Aynı yılda İmam Muhammed Bakır (a.s) ve oğlu İmam Sadık (a.s) da Mekke’ye müşerref oldular.
Bir gün İmam Sadık (a.s) Mekke’de bir konuşma yaptı, konuşmasında şöyle buyurdu: Hz. Muhammed (s.a.a)’i peygamberlik makamına seçen ve O’nun vesilesiyle bize ikramda bulunan Allah’a hamdolsun. Biz (Ehl-i Beyt) Allah’ın halk arasındaki seçkin kulları ve O’nun halifeleriyiz. O halde mutlu, bize tabi olan kimsedir; mutsuz da bize düşmanlık yapan ve muhalefet eden kimsedir.”
İmam Sadık (a.s) buyuruyor ki:
“Hişam’ın kardeşi Muslime bu olayı Hişam’a haber verdi. Hişam Mekke’de bize dokunmadı. Fakat Şam’a gittiğinde ve biz de Medine’ye döndüğümüzde bizi Medine’den Şam’a çağırttı. Şam’a vardığımızda üç gün boyunca bize (Hişam’la görüşme) izni verilmedi. Dördüncü gün olduğunda bize Hişam’la görüşme izni verildi.
Nihayet içeriye girdik. Hişam sultanlık tahtı üzerinde oturmuştu, ordu komutanları ise silah kuşanmış halde onun etrafında durmuşlardı. Hişam’ın karşısında bir hedef dikilmişti, memleketin ileri gelenleri ise o hedefe doğru ok atıyorlardı.
Hişam’ın yanına varırken babam önümde, ben ise O’nun arkasında idim. Hişam babama hitaben şöyle dedi: “Ey Muhammed! Memleketin büyükleriyle sen de hedefe doğru ok at ve bu yarışa katıl.”
Babam şöyle buyurdu: “Ben artık yaşlanmışım, ok atma zamanım geçmiştir, beni (bu yarıştan) muaf kıl.”
Hişam da şöyle dedi: “Dinî ve Muhammed (s.a.a) peygamberiyle bizi aziz kılan Allah’ın hakkına andolsun ki seni muaf kılmayacağım.”
Daha sonra Beni Ümeyye’nin büyüklerinden birine: “Ok ve kemanı O’na ver” diye emretti.
Babam (mecburen) o kemanı ondan aldı ve bir oku kemanın kirişine koyarak çekti. Ok kemandan çıkarak hedefin tam ortasına isabet etti. İkinci oku da kemanın kirişine koyup çekti, bu ok da atmış olduğu ilk okun tam ortasına isabet edip onu yardı. Daha sonra birbirinin peşi sıra dokuz tane ok attı, bunların her biri önceki atılan okun tam ortasına isabet edip onu parçalıyordu.
Hişam bu durumdan çok rahatsız oldu, öyle ki kendisini kontrol edemiyordu. Sadece şöyle dedi: “Ya Eba Cafer (İmam Bakır (a.s)’ın künyesi)! Şimdi anladım ki sen Arap ve Acem’in en iyi ok atanısın.”
Hişam’ın, bu sözü söylediği için pişmanlık duyduğunu anladım. Hişam hilafeti döneminde babamdan önce ve O’ndan sonra kimseyi künyesiyle çağırmamıştı. Bu yüzden rahatsız oldu ve başını önüne eğerek düşünceye daldı. Ben ve babam onun karşısında ayak üstü durmuştuk ve ona bakıyorduk. Ayakta durmamız uzayınca babam rahatsız oldu ve ona karşı öfkelendi. Babam öfkelendiğinde göğe bakıyordu; öyle ki herkes onun sinirlenmiş olduğunu anlıyordu.
Hişam babamın rahatsız olduğunu anlayınca: “Ya Muhammed! Bana doğru gel” dedi. Babam tahtın üzerine çıktı, ben de onu takip ediyordum. Babam Hişam’a yaklaştığında o ayağa kalktı, babamla kol boyun oldu ve O’nu sağ tarafında oturttu. Daha sonra benimle de görüştü ve beni de babamın sağ tarafında oturttu.
Daha sonra babama yönelerek şöyle dedi: “Ya Muhammed! Senin gibi birisi Kureyş arasında olduğu müddetçe onlar Arap ve Acem’e efendilik yapacaklardır. Allah aşkına söyle, böyle ok atmayı kim sana öğretti ve böyle ok atmayı öğrenmen ne kadar sürdü?”
Babam cevabında şöyle dedi: “Gençlikte bazen ok atıyordum, ama sonraları terk ettim; fakat siz ısrar edince tekrar attım.”
Sonra Hişam şöyle dedi: “Ben ömrüm boyunca böyle ok atan birisini görmedim ve yeryüzünde senin gibi ok atan birinin bulunduğunu da zannetmiyorum! Acaba oğlun Cafer de senin gibi ok atabiliyor mu?”
Babam cevabında şöyle buyurdu: “Evet, biz, kemal ve tamamı (üstünlük ve faziletleri) birbirimizden miras alıyoruz. Allah-u Teâla bunları şu sözünde: “Bugün dininizi kemale erdirdim ve nimetimi size tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı beğendim”[17] Peygamberine nazil etmiştir. Yeryüzü bu özellikleri (üstünlük ve faziletleri) taşıyacak kimselerden boş değildir, bizden başkaları ise bu özelliklerden mahrumdurlar...”
13- Abbas Oğullarından Haber
İmam Bakır (a.s) buyurdu:
“Abbas Oğullarından on iki kişi saltanat edecek ve son dördü ise öldürülecekler. Onlardan biri gırtlak ağrısına yakalanarak boğulacaktır. Bunların ömürleri kısa, müddetleri az, batınları ise pis ve bozuktur. Onlardan biri oldukça fasıktır ve Hadi, Natık ve Gavi lakaplarına sahiptir