Nehc'ül-Belâğa'da hilafetle ilgili olarak üzerinde
durulan meselelerin üçüncüsü Hz. Ali'nin (a.s) olaylar
karşısında susması, sabretmesi ve bunun hikmetiyle
bağlıdır.
Susmadan maksat, kıyam etmeyişi ve kılıca sarılmayışıdır;
yoksa Hz. Ali (a.s) uygun gördüğü her fırsatta
gerekli tenkitleri yapmaktan, hakkını talep etmekten
ve zulme uğradığını söylemekten çekinmezdi.
Hz. Ali (a.s) bu suskunluğu acı bir şekilde anmakta,
bunu çok üzücü, kahredici dönem olarak tanımlamaktadır:
"Çerçöpe karşı gözümü yumdum; boğazıma oturan
şerbeti yuttum; öfkemi yendim; zakkumdan da acı olan
o mihnete dayandım."1
1- Nehc'ül-Belâğa, hutbe, 26.
Hz. Ali'nin (a.s) suskunluğu zavallılık ve çaresizlikten
kaynaklanan bir suskunluk değil, hesaplı tasarlanmış
ve mantıklı bir suskunluktu; yani o, iki seçenek
arasından maslahat gereği en zor ve yıpratıcı olanını
seçti. Kıyam etmek ona daha kolaydı; bu kıyamda olsa
olsa yardımcısının olmayışından kendisi ve çocukları
şehit olurdu. Zaten şahadet Hz. Ali'nin (a.s) arzusuydu
ve tam da bu şartlar al-tında yaptığı bir konuşmanın bir
bölümünde Ebu Süfyan'a hitaben şöyle demişti:
"Andolsun Allah'a, Ebutalip oğlu, çocuğun anasının
memesine düşkün olmasından, daha da düşkündür ölüme."
1
Hz. Ali (a.s) bu buyruğuyla Ebu Süfyan ve diğerlerine,
susmasının ölümden korktuğundan değil, o şartlar
altında kıyam ve şahadetinin İslâm'ın zararına olacağından
kaynaklandığını anlatmak istemiştir. Hz. Ali
(a.s) suskunluğunun bir hesap-kitap üzere olduğunu, iki
yoldan maslahata en uygun olanını seçtiğini açıklamaktadır:
"Düşündüm; kesilmiş elimle hamle mi edeyim;
yoksa bu kapkaranlık körlüğe sabır mı edeyim? Hem
de öylesine bir körlük ki ihtiyarları tamamıyla yıpratır;
çocuğu kocaltır; inanan da Rabbine ulaşıncaya dek bu
zulmette zahmet çeker. Gördüm ki sabretmek daha
doğru; sabrettim; ettim ama gözümde diken vardı, boğazımda
kemik vardı."2
1- Nehc'ül-Belâğa, hutbe, 5.
2- Nehc'ül-Belâğa, hutbe, 3.
durulan meselelerin üçüncüsü Hz. Ali'nin (a.s) olaylar
karşısında susması, sabretmesi ve bunun hikmetiyle
bağlıdır.
Susmadan maksat, kıyam etmeyişi ve kılıca sarılmayışıdır;
yoksa Hz. Ali (a.s) uygun gördüğü her fırsatta
gerekli tenkitleri yapmaktan, hakkını talep etmekten
ve zulme uğradığını söylemekten çekinmezdi.
Hz. Ali (a.s) bu suskunluğu acı bir şekilde anmakta,
bunu çok üzücü, kahredici dönem olarak tanımlamaktadır:
"Çerçöpe karşı gözümü yumdum; boğazıma oturan
şerbeti yuttum; öfkemi yendim; zakkumdan da acı olan
o mihnete dayandım."1
1- Nehc'ül-Belâğa, hutbe, 26.
Hz. Ali'nin (a.s) suskunluğu zavallılık ve çaresizlikten
kaynaklanan bir suskunluk değil, hesaplı tasarlanmış
ve mantıklı bir suskunluktu; yani o, iki seçenek
arasından maslahat gereği en zor ve yıpratıcı olanını
seçti. Kıyam etmek ona daha kolaydı; bu kıyamda olsa
olsa yardımcısının olmayışından kendisi ve çocukları
şehit olurdu. Zaten şahadet Hz. Ali'nin (a.s) arzusuydu
ve tam da bu şartlar al-tında yaptığı bir konuşmanın bir
bölümünde Ebu Süfyan'a hitaben şöyle demişti:
"Andolsun Allah'a, Ebutalip oğlu, çocuğun anasının
memesine düşkün olmasından, daha da düşkündür ölüme."
1
Hz. Ali (a.s) bu buyruğuyla Ebu Süfyan ve diğerlerine,
susmasının ölümden korktuğundan değil, o şartlar
altında kıyam ve şahadetinin İslâm'ın zararına olacağından
kaynaklandığını anlatmak istemiştir. Hz. Ali
(a.s) suskunluğunun bir hesap-kitap üzere olduğunu, iki
yoldan maslahata en uygun olanını seçtiğini açıklamaktadır:
"Düşündüm; kesilmiş elimle hamle mi edeyim;
yoksa bu kapkaranlık körlüğe sabır mı edeyim? Hem
de öylesine bir körlük ki ihtiyarları tamamıyla yıpratır;
çocuğu kocaltır; inanan da Rabbine ulaşıncaya dek bu
zulmette zahmet çeker. Gördüm ki sabretmek daha
doğru; sabrettim; ettim ama gözümde diken vardı, boğazımda
kemik vardı."2
1- Nehc'ül-Belâğa, hutbe, 5.
2- Nehc'ül-Belâğa, hutbe, 3.