Hz. Muhammed Bakır as’dan şöyle rivayet edilir:
Bir gün Hz Ali as Kufe mescidine girdi. Bir gencin ağlayarak kendisine doğru geldiğini gördü. Etrafındaki topluluk da onu teskin etmeye çalışıyorlardı. Hz Ali as o gence: ‘’Niçin ağlıyorsun. ?’’diye sordu. Genç: Ya Emirel Muninin! Şureyh kadı benim davama öylesine bir karar verdi ki, doğru olduğunu zannetmiyorum. Şu yanımda bulunanlar babamı kendileriyle birlikte misafirliğe götürdüler. Şimdi yolculuktan dönmüşler, fakat babamı geri getirmediler. Babamın neden getirmediklerini sordum, öldü dediler. Beraberinde götürdüğü eşya ve paralarına ne oldu diye sordum. Babanın ne eşyası ne de parası vardı dediler. Ben de bunları alıp Şureyh kadı’nın huzuruna götürdüm. Bunlardan şikâyetçi olduğumu söyledim. Şureyh kadısı da bunları yemine davet etti. Bunlar yemin ettiler. Şureyh de bunları serbest bıraktı. Fakat Emirel-Muninin! Ben çok iyi biliyorum ki babam beraberinde birçok para ve eşya götürmüştü’’diye söyledi.
Hz Ali as o adamlara ve gence Şureyh kadı’nın yanına dönmelerini söyledi. Kendisi de onlarla birlikte kadı’nın yanına gitti. Kadı’nın yanına vardıklarında Hz Ali: Ey Şureyh! Sen bunların davasına nasıl hükmettin? diye sordu. Şureyh: Ya Emirel Muninin şu delikanlı bu adamlardan davacı oldu. Babasının bu adamlarla yolculuğa çıkıp geri dönmediğini söyledi. Ben de bu adamalara gencin babasının ne olduğunu sordum. Onlar da öldüğünü söylediler. Malının ve parasının ne olduğunu sordum, malı ve parası yoktu diye cevap verdiler.
Gençten: Şahidin var mıdır? diye sordum. Şahidi olmadığını söyledi. Ben de o adamları yemine davet ettim. Onlar da yemin ettiler ve ben de onları serbest bırakmak mecburiyetinde kaldım! diye cevap verdi.
Hz Ali as: Yazıklar olsun ya Şureyh! Bu gibi durumlarda öylesine hüküm verilir mi? Şimdi ben öyle bir hüküm ve karar vereceğim ki, Vallahi Davut peygamberden başka hiç kimse böyle hüküm vermemiştir.’’diye buyurdu. Sonra şöyle buyurdu: Ey Kanber! Ordunun güçlülerini bana çağır. Derhal güçlü pehlivanlar Hz Ali as’ın huzuruna geldiler. Hz Ali as, genç delikanlının babasını sefere götürenlerin her birini güçlü askerinden birine emanet etti ve davalılara dönerek:
‘‘ Siz öyle zannediyorsunuz ki, bu bu gencin babasına yaptıklarınızı ben bilmiyorum öyle mi? Ben bunu bilmezsem cahillerden olurum diye sert bir şekilde haykırdı.
Sonra askerlerine suçluları alıp birbirinden uzaklaştırmalarını ve her birini büyük mescitteki büyük sütunların arkasında tutmalarını ve birbirlerini görmemeleri için de kedi elbiseleri ile kafalarının örtülmesini emretti. Daha sonra da kendi resmi kâtibi olan Abdullah b. Rafi’ye eline bir kâğıt kalem alıp onların ifadelerini teker teker yazmasını emretti.
Halk Hz Ali as’ın etrafını sarmıştı. Sonucu sabırsızlıkla bekliyorlardı. Hz Ali as orada bulunan halka:’’Ben ‘’ALLAH’U EKBER’ diye söylediğim zaman, sizler de yüksek sesle ‘’ALLAH’U EKBER’ diye söyleyin diye buyurdu. Sonra o suçluların birini yalnız olarak huzuruna getirtti. Kendi karşısına oturttu ve yüzünü açtırttı. Resmi kâtibi olan Abdullah’a da suçlunun söylediklerini yazmasını emretti.
Daha sonra suçluyu şöyle sorguya çekti: ‘’Hangi günü yolculuğa çıktınız?
Suçlu: Filan günü.
Hz Ali as: Hangi ayda çıkmıştınız?
Suçlu: Filan ayda.
Hz Ali as: Hangi konak yerine vardığınızda o adam öldü?
Suçlu: Filan konak yerinde.
Hz Ali as: Kimin evinde öldü?
Suçlu: Filan şahsın evinde.
Hz Ali as: Hastalığı ne idi?
Suçlu: Filan hastalık.
Hz Ali as: Kaç gün hasta oldu?
Suçlu, şu kadar gün.
Hz Ali as: Hangi gün öldü? Onu kim yıkadı? Kim onu kefene sardı. ? Kefeni ne idi? Kim ona cenaze namazı kıldı ve kim onu kabre koydu? diye sorular sordu. Suçlu da sorulan sorulara cevap verdi.
Hz Ali as yüksek sesle: ’ALLAH’U EKBER’ diye haykırdı. Orada bulunan halk da yüksek sesle: ’ALLAH’U EKBER’ diye bağırmaya başladılar. Sütunun arkasında tutulan diğer suçlu arkadaşları ’ALLAH’U EKBER’ seslerini duyduklarında, ifadesi alınan arkadaşlarının gerçekleri itiraf ettiklerini zannettiler ve ölümü hak ettiğine dair halkın yüksek sesle ’ALLAH’U EKBER’ sesini yükselttiklerini düşündüler.
Hz Ali as ifadesi alınan suçlunun tekrar yüzünün örtülüp yerine götürülmesini emretti. Sonra diğerlerini karşına getirilmesini emretti. Onu da getirdiler ve yüzünü açtılar. Hz Ali as bu ikinci suçluya:’ Sen olanları bilmediğimi mi zannediyorsun? diye bağırmaya başladı. Suçlu, arkadaşının olanları anlattığınız zannederek ‘’ Ya Emirel- Muninin! Ben bu işi yalnız başıma yapmadım, o adamı hep beraber öldürdük ve hatta şahsen ben o adamın öldürülmesine razı değildim.’’ diye bağırarak suçunu itiraf etti. Hz Ali as suçluları teker teker huzuruna getirtti ve onlar da suçlarını itiraf ettiler. O adamı öldürüp malını ve parasını aralarında bölüştüklerini itiraf ettiler. Hz Ali as da şeriatın ceza hukuk gereği mala ve cana göre hükmünü verip gerçeği ortaya koydu. Yanlış hüküm veren Şureyh kadı, Hz Ali as’a: Ya Emirel Muninin! Siz Davut’un hükmü gibi hükmedeceğim diye buyurdunuz, acaba Davut’un hükmü nasıldı? diye sordu.
Hz Ali as da şöyle buyurdu: Davut as bir gün çocukların oynayıp eğlendikleri bir yerden geçiyordu. Çocuklarının kendi aralarından birini ‘’ Mateddin’’(din öldü) ismi ile çağırdıklarını gördü. Hz Davut as hemen çocuğu yanına çağırdı, çocuk geldi. Hz Davut as çocuğa ismini sordu, çocuk da Mateddin dedi. Sana bu ismi kim koydu diye sordu: Çocuk annesinin koyduğunu söyleyince Hz Davut as hemen çocuğu alıp annesinin yanına götürdü, annesine: Ey kadın! Senin bu çocuğuna adının kim vermiştir? diye sorunca,
Kadın: Babası koydu diye cevap verdi. Hz Davut as nasıl oldu da bu adı verdi diye sordu. Kadın: Bu çocuğun babası birkaç kişiyle birlikte yolculuğa çıkmıştı. Ben bu çocuğa o vakit hamileydim. Yolculuğa gidenler geri döndü, fakat kocam geri dönmedi. Neden dönmediğini arkadaşlarına sorduğumda kocamın öldüğünü söylediler. Onlardan malının ve parasının ne olduğunu sorunca ne malının ne de parasının olduğunu söylediler. Onara acaba hiçbir vasiyette bulundu mu? diye sorduğumda bana: ‘’Evet şöyle bir vasiyette bulundu, benim karım hamiledir, ona söyleyin ister erkek çocuğu ister kız çocuğu doğursun, dünyaya gelecek çocuğun adını Mateddin koysun.’’ diye vasiyette bulundu dediler. İşte Ya Davut! Ben kocamın vasiyeti gereği çocuğumun adını Mateddin koydum. dedi.
Hz Davut as: ‘’ Ey kadın! Kocanla birlikte yolculuğa çıkan o şahısları tanıyor musun? diye sordu. Kadın evet tanıyorum dedi. Hz Davut as: Hala yaşıyorlar mı? diye sordu. Kadın evet hala yaşıyorlar. Hz Davut as da: Şimdi sen benimle gel ve onları bana göster dedi. Kadın, Hz Davut ile birlikte gidip o adamaları teker teker gösterdi.
Hz Davut as da onları bir araya toplayıp aynen benim gibi mahkeme etti. O adamın malını onlardan alıp kadına teslim etti ve ölen adamın canı mukabilinde de canlarını aldı. Bu adaletli hükmü verdikten sonra da kadına: Artık çocuğun adını değiştirip Aşeddin (din dirildi) diye koymalısın’’dedi. Böylece Hz Ali as Şureyh kadı’ya, Hz Davut’un adaletli hükmünü anlatmış oldu.
Peygamberlerin Hayatı (Hasan Kanaatlı)
Bir gün Hz Ali as Kufe mescidine girdi. Bir gencin ağlayarak kendisine doğru geldiğini gördü. Etrafındaki topluluk da onu teskin etmeye çalışıyorlardı. Hz Ali as o gence: ‘’Niçin ağlıyorsun. ?’’diye sordu. Genç: Ya Emirel Muninin! Şureyh kadı benim davama öylesine bir karar verdi ki, doğru olduğunu zannetmiyorum. Şu yanımda bulunanlar babamı kendileriyle birlikte misafirliğe götürdüler. Şimdi yolculuktan dönmüşler, fakat babamı geri getirmediler. Babamın neden getirmediklerini sordum, öldü dediler. Beraberinde götürdüğü eşya ve paralarına ne oldu diye sordum. Babanın ne eşyası ne de parası vardı dediler. Ben de bunları alıp Şureyh kadı’nın huzuruna götürdüm. Bunlardan şikâyetçi olduğumu söyledim. Şureyh kadısı da bunları yemine davet etti. Bunlar yemin ettiler. Şureyh de bunları serbest bıraktı. Fakat Emirel-Muninin! Ben çok iyi biliyorum ki babam beraberinde birçok para ve eşya götürmüştü’’diye söyledi.
Hz Ali as o adamlara ve gence Şureyh kadı’nın yanına dönmelerini söyledi. Kendisi de onlarla birlikte kadı’nın yanına gitti. Kadı’nın yanına vardıklarında Hz Ali: Ey Şureyh! Sen bunların davasına nasıl hükmettin? diye sordu. Şureyh: Ya Emirel Muninin şu delikanlı bu adamlardan davacı oldu. Babasının bu adamlarla yolculuğa çıkıp geri dönmediğini söyledi. Ben de bu adamalara gencin babasının ne olduğunu sordum. Onlar da öldüğünü söylediler. Malının ve parasının ne olduğunu sordum, malı ve parası yoktu diye cevap verdiler.
Gençten: Şahidin var mıdır? diye sordum. Şahidi olmadığını söyledi. Ben de o adamları yemine davet ettim. Onlar da yemin ettiler ve ben de onları serbest bırakmak mecburiyetinde kaldım! diye cevap verdi.
Hz Ali as: Yazıklar olsun ya Şureyh! Bu gibi durumlarda öylesine hüküm verilir mi? Şimdi ben öyle bir hüküm ve karar vereceğim ki, Vallahi Davut peygamberden başka hiç kimse böyle hüküm vermemiştir.’’diye buyurdu. Sonra şöyle buyurdu: Ey Kanber! Ordunun güçlülerini bana çağır. Derhal güçlü pehlivanlar Hz Ali as’ın huzuruna geldiler. Hz Ali as, genç delikanlının babasını sefere götürenlerin her birini güçlü askerinden birine emanet etti ve davalılara dönerek:
‘‘ Siz öyle zannediyorsunuz ki, bu bu gencin babasına yaptıklarınızı ben bilmiyorum öyle mi? Ben bunu bilmezsem cahillerden olurum diye sert bir şekilde haykırdı.
Sonra askerlerine suçluları alıp birbirinden uzaklaştırmalarını ve her birini büyük mescitteki büyük sütunların arkasında tutmalarını ve birbirlerini görmemeleri için de kedi elbiseleri ile kafalarının örtülmesini emretti. Daha sonra da kendi resmi kâtibi olan Abdullah b. Rafi’ye eline bir kâğıt kalem alıp onların ifadelerini teker teker yazmasını emretti.
Halk Hz Ali as’ın etrafını sarmıştı. Sonucu sabırsızlıkla bekliyorlardı. Hz Ali as orada bulunan halka:’’Ben ‘’ALLAH’U EKBER’ diye söylediğim zaman, sizler de yüksek sesle ‘’ALLAH’U EKBER’ diye söyleyin diye buyurdu. Sonra o suçluların birini yalnız olarak huzuruna getirtti. Kendi karşısına oturttu ve yüzünü açtırttı. Resmi kâtibi olan Abdullah’a da suçlunun söylediklerini yazmasını emretti.
Daha sonra suçluyu şöyle sorguya çekti: ‘’Hangi günü yolculuğa çıktınız?
Suçlu: Filan günü.
Hz Ali as: Hangi ayda çıkmıştınız?
Suçlu: Filan ayda.
Hz Ali as: Hangi konak yerine vardığınızda o adam öldü?
Suçlu: Filan konak yerinde.
Hz Ali as: Kimin evinde öldü?
Suçlu: Filan şahsın evinde.
Hz Ali as: Hastalığı ne idi?
Suçlu: Filan hastalık.
Hz Ali as: Kaç gün hasta oldu?
Suçlu, şu kadar gün.
Hz Ali as: Hangi gün öldü? Onu kim yıkadı? Kim onu kefene sardı. ? Kefeni ne idi? Kim ona cenaze namazı kıldı ve kim onu kabre koydu? diye sorular sordu. Suçlu da sorulan sorulara cevap verdi.
Hz Ali as yüksek sesle: ’ALLAH’U EKBER’ diye haykırdı. Orada bulunan halk da yüksek sesle: ’ALLAH’U EKBER’ diye bağırmaya başladılar. Sütunun arkasında tutulan diğer suçlu arkadaşları ’ALLAH’U EKBER’ seslerini duyduklarında, ifadesi alınan arkadaşlarının gerçekleri itiraf ettiklerini zannettiler ve ölümü hak ettiğine dair halkın yüksek sesle ’ALLAH’U EKBER’ sesini yükselttiklerini düşündüler.
Hz Ali as ifadesi alınan suçlunun tekrar yüzünün örtülüp yerine götürülmesini emretti. Sonra diğerlerini karşına getirilmesini emretti. Onu da getirdiler ve yüzünü açtılar. Hz Ali as bu ikinci suçluya:’ Sen olanları bilmediğimi mi zannediyorsun? diye bağırmaya başladı. Suçlu, arkadaşının olanları anlattığınız zannederek ‘’ Ya Emirel- Muninin! Ben bu işi yalnız başıma yapmadım, o adamı hep beraber öldürdük ve hatta şahsen ben o adamın öldürülmesine razı değildim.’’ diye bağırarak suçunu itiraf etti. Hz Ali as suçluları teker teker huzuruna getirtti ve onlar da suçlarını itiraf ettiler. O adamı öldürüp malını ve parasını aralarında bölüştüklerini itiraf ettiler. Hz Ali as da şeriatın ceza hukuk gereği mala ve cana göre hükmünü verip gerçeği ortaya koydu. Yanlış hüküm veren Şureyh kadı, Hz Ali as’a: Ya Emirel Muninin! Siz Davut’un hükmü gibi hükmedeceğim diye buyurdunuz, acaba Davut’un hükmü nasıldı? diye sordu.
Hz Ali as da şöyle buyurdu: Davut as bir gün çocukların oynayıp eğlendikleri bir yerden geçiyordu. Çocuklarının kendi aralarından birini ‘’ Mateddin’’(din öldü) ismi ile çağırdıklarını gördü. Hz Davut as hemen çocuğu yanına çağırdı, çocuk geldi. Hz Davut as çocuğa ismini sordu, çocuk da Mateddin dedi. Sana bu ismi kim koydu diye sordu: Çocuk annesinin koyduğunu söyleyince Hz Davut as hemen çocuğu alıp annesinin yanına götürdü, annesine: Ey kadın! Senin bu çocuğuna adının kim vermiştir? diye sorunca,
Kadın: Babası koydu diye cevap verdi. Hz Davut as nasıl oldu da bu adı verdi diye sordu. Kadın: Bu çocuğun babası birkaç kişiyle birlikte yolculuğa çıkmıştı. Ben bu çocuğa o vakit hamileydim. Yolculuğa gidenler geri döndü, fakat kocam geri dönmedi. Neden dönmediğini arkadaşlarına sorduğumda kocamın öldüğünü söylediler. Onlardan malının ve parasının ne olduğunu sorunca ne malının ne de parasının olduğunu söylediler. Onara acaba hiçbir vasiyette bulundu mu? diye sorduğumda bana: ‘’Evet şöyle bir vasiyette bulundu, benim karım hamiledir, ona söyleyin ister erkek çocuğu ister kız çocuğu doğursun, dünyaya gelecek çocuğun adını Mateddin koysun.’’ diye vasiyette bulundu dediler. İşte Ya Davut! Ben kocamın vasiyeti gereği çocuğumun adını Mateddin koydum. dedi.
Hz Davut as: ‘’ Ey kadın! Kocanla birlikte yolculuğa çıkan o şahısları tanıyor musun? diye sordu. Kadın evet tanıyorum dedi. Hz Davut as: Hala yaşıyorlar mı? diye sordu. Kadın evet hala yaşıyorlar. Hz Davut as da: Şimdi sen benimle gel ve onları bana göster dedi. Kadın, Hz Davut ile birlikte gidip o adamaları teker teker gösterdi.
Hz Davut as da onları bir araya toplayıp aynen benim gibi mahkeme etti. O adamın malını onlardan alıp kadına teslim etti ve ölen adamın canı mukabilinde de canlarını aldı. Bu adaletli hükmü verdikten sonra da kadına: Artık çocuğun adını değiştirip Aşeddin (din dirildi) diye koymalısın’’dedi. Böylece Hz Ali as Şureyh kadı’ya, Hz Davut’un adaletli hükmünü anlatmış oldu.
Peygamberlerin Hayatı (Hasan Kanaatlı)