Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Ehlibeyt'e (a.s) Göre Dua ve Tövbe

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ehlibeyt'e (a.s) Göre Dua ve Tövbe


    Duanın Tanımı

    Dua, seslenmek, çağırmak manasına gelmektedir. Bu yüzden, bu kelime peygamberlerin insanları hayır ve iyiliği çağırmaları hakkında kullanılmıştır. “Ey inananlar, sizi yaşatacak şeylere çağırdıkları zaman Allah’ın ve elçisinin çağrısına koşun...” (Enfal-24)
    Ümit kapıları insanın yüzüne birer birer kapandığında, insan, fıtratından yükselen sese uyarak asıl mabudunun yönüne doğru yönelerek ondan kendisine yardım ederek ihtiyaçlarını gidermesini istemektedir. “İnsana bir darlık dokunduğu zaman, yanı üzere yatarken, otururken yahut ayakta bize yalvarır...” (Yunus-12)
    “Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız Allah’a has kılarak O’na yalvarırlar...” (Ankebut-65)
    Merhum Allame Tabatabai aşağıdaki Bakara suresinin 186. Ayeti hakkında şöyle demektedir: “Dua bundan ibarettir, insan dua ile Allah-u Teâlâ’nın teveccühünü kendisine celp ediyor ve sonra kendi hacetini giderip, ihtiyacına muhtaçsız kalmak istiyor.”
    Duanın yapıcı yönü, insanın, hakiki ve gerçek mabuduna teveccüh etmesi ve O’nun dergâhından hacetlerini (ihtiyaçlarını) istemesidir. Dua ve yakarışa karşı gelenler duanın hedeflerini, nedenlerini ve terbiyedeki etkilerini iyi tanıyamamış kimselerdir.
    İmam Humeyni, Hamd Suresi’nin tefsirinde buyuruyor: “Halkı dua kitaplarından uzaklaştırmak doğru değildir. Bunlar duanın ne olduğunu anlamıyorlar. Duanın insan ruhundaki tesirlerini bilmiyorlar. Bütün bereketler ve hayırların dua okuyanlara ait olduğunu bilmiyorlar. Toplumun terbiyesi işte bu dualarladır.”

    Dua’nın Gerekliliği

    İnsan her durumda ilahi lütfün yardımına muhtaçtır ve bu ihtiyacını gidermek için (Çünkü bu İnsanın tekâmüle erme yoludur.) Kadir-i Mutlak’ın huzuruna yöneliyor ki, O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. “Ey insanlar, siz Allah’a muhtaçsınız, Allah ise zengin ve övgüye layık Olandır.” (Fatır-15)
    “Dua ettiği zaman darda kalmışa kim yetişiyor da kötülüğü (onun üzerinden) kaldırıyor?” (Neml-62)
    Allah’a ihtiyaç ve hacetin arz edildiği dua, ilahi ibadetlerden biridir. Allah-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de kullarından duanın gölgesinde ihtiyaçlarını kendisinden istemelerini istiyor ve Allah’a ibadet etmekten kaçınan kimselerin cehenneme gireceklerini buyuruyor. “Ey İman Edenler! Sabırla ve namazla (Dua ile) yardım dileyin, gerçekten Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara-153)
    “Bana dua edin, dua’nızı kabul edeyim. Bana kulluk yapmaya tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir.” (Mümin-60)
    Dua yalnızca ihtiyaç ve hacetleri istemek değildir, belki Allah’a iman ve kulluğun gereğidir. İhtiyaçları ve istekleri istemek belki bir şeydir (vasıtadır) fakat bundan daha yüksek olan şey, dua ve yakarışın kendisi ibadet ve en son hedef Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bütün her şeyden beri olan Allah’ın velileri, gönül sırlarını kendi Rab’lerine açıyorlar ve bu işten oldukça lezzet alıyorlar. Onlara göre dua bir şeye ulaşmak değildir, belki dua onlar için lezzet vericidir. Bununla kendi kulluklarını aşikâr edip açığa vurmaktadırlar. “Kullarım, sana benden sorar(lar)sa (söyle): Ben (onlara) yakınım. Dua eden, bana dua ettiği zaman onun duasına karşılık veririm. O halde onlarda bana karşılık versinler (benim çağrıma uysunlar), bana inansınlar ki doğru yolu bulsunlar. (Bakara-186)
    Merhum Allame Tabatabai, duanın icabeti için gerekli olan iki şartı beyan ettikten sonra (bunlardan birincisi, gerçekten istemek, ikincisi, duada Allah’a şirk koşmamaktır) zikredilen ayette duanın önemi hakkında geçen yedi mühim noktayı açıklayıp, şöyle sıralandırıyor:
    1-Ayette ki zamirler mütekellim (Ben) olarak gelmiştir. Örneğin “ibadi” (benim kullarım), “Enni” (benden), “Feinni” (o halde ben) vs. şeklinde yedi defa kısa cümlelerde tekrar edilmiştir. Böyle bir beyan Kuran’ın başka hiç bir yerinde yoktur, buda Allah’ın dualara icabet etmesinde ki fazla ihtimam ve teveccühün göstergesidir. Başka bir tabirle şöyle de denilebilir; Allah’u Teâlâ kendisinin dua eden kullarıyla daha yakın ilişki içinde olduğunu belirtmek istemektedir.
    2-“Benim kullarım” olarak buyuruyor, insanlar olarak buyurmuyor. Benim kullarım sana beni sorduklarında “ben yakınım” buyuruyor, bütün insanlar değil.
    3-Allah, bu ayetinde bir vasıta getirip “gerçekten o yakındır” diye buyurmadı aksine “gerçekten ben onlara yakınım” buyurdu.
    4-Kendisinin kullarına olan yakınlığını “gerçekten, şüphesiz” gibi kelimelerle vurguluyor; “Biliniz ki gerçekten ben yakınım.”
    5. Kurb’u (yakınlık) fiiliyle zikretmeyip sıfat olarak getirmesi daimi ve ebedi yakınlığı beyan ediyor. Yani Allah daima kullarına yakındır.
    6-“İcabet ediyorum” cümlesini fiil ile getirerek duayı daimi, bütün hallerde ve bütün zamanlarda icabet ettiğini gösteriyor.
    7- Cevabı beni çağırdığında şartlı beyan ediyor ve bu tekrar ediliyor, çünkü önceden buyrulmuştu ki dua edenlerin duasına karşılık veririm, tekrarlanma budur. Şöyle buyurmak istiyor: “Eğer hakikat üzerine çağrılırsam hiçbir şart olmadan çağrıya icabet ederim, dua icabetle iç içedir. (el-Mizan, c,2, s,30)

    EHLİBEYT (A.S) RİVAYETLERİNDE DUA

    İmam Bakır’ın (a.s) ashabından biri kendisine sordu: “En iyi ve en üstün ibadet daha iyidir?”
    İmam buyurdu: Allah (c.c) katında hiçbir ibadet kendi katında olan bir şeyin ondan istenmesinden daha iyi değildir ve hiçbir kimse Allah (c.c) katında kendisine ibadet etmeyen ve Ondan bir şey istemekten tekebbür eden kişi kadar buğzedilmiş değildir. (Usul-u Kâfi-Farsça Tercümesi, c, s,210)
    Bir başka hadiste İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: Dua etmek size gereklidir! Çünkü hiçbir şeyle aynı onun gibi Allah’a yakınlaşamazsınız. Küçük hacetleriniz dahi olsa dua etmeyi, küçük sayarak bırakmayınız, zira küçük hacetlerde büyük hacetleri bağışlayanın elindedir. (Usul-u Kâfi, c,4, s,210)
    Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyuruyor: Dua, müminin silahı, dinin direği, yerin ve göğün nurudur. (Usul-u Kâfi, c,4, s,213)
    Allah Resulü (s.a.a) buyuruyor: “Sizleri düşmanlardan kurtaracak silahı ve rızkınızı artıracak şeyi size göstereyim mi?
    Evet, ya Resulullah diye arz ettiklerinde hazret şöyle buyurdu: “Allah’a gece ve gündüz dua ediniz! Çünkü dua müminin silahıdır. (1)
    İmam Rıza (a.s) her zaman ashabına şöyle buyururdu: “Peygamberlerin silahlarına sarılın! “Peygamberlerin silahı nedir?” diye arz ettiklerinden “duadır” buyurdu. (2)
    İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Dua, keskin mızraktan daha etkilidir. (3)
    Yine ashabından birine şöyle buyurdu: “Duaya sarıl! Çünkü dua her derdin dermanıdır. (4)
    (1,2,3; Usul-u Kafi-Farsça Tercümesi, c,4, s,214), (4 Usul-u Kafi-Farsça Tercümesi, c,4, s, 217)

    DUANIN KISIMLARI

    Genel olarak duayı iki kısma bölmek mümkündür:
    1-Tekvini (Gayrı İhtiyari)
    2-Teşrii (İhtiyari)
    1-Tekvini Dua: Yani bütün varlıkların, yaratılış dili ve kendi varlıkları itibarıyla ihtiyaç ve fakirlikten başka bir şey olmayan şeyi tüm varlıkların daimi hayat sahibi olan Allah’tan istemeleridir. Şu açıktır ki her bir varlık kendi kabiliyetinin kapasitesine göre ihtiyacının giderilmesini istemektedir.
    2-Teşrii Dua: Yani kendi iradesine hâkim bir varlığın ihtiyari ve bilinçli olarak, hacetlerini giderebilecek ve zararı giderebilecek veya verme kudretine sahip gücü tanıdıktan sonra, her şeyi ondan istemesidir.
    Buna dayalı olarak şimdi burada ele alacağımız konu ihtiyar (irade) ve bilinç üzerine yapılan, teşrii duaya ilişkin olacaktır.

    Duada Tevhid

    Duada tevhid’den maksat şudur: Bir insanın kendi ihtiyaç ve hacetlerini yalnız Allah-u Teâlâ’dan istemesidir. Allah insanın yaratıcısı ve insanın faydasına olacakları veya zararını giderecek kudrete sahiptir.
    Fakir ve muhtaç insan, kendisinin ihtiyacının giderilmesini hissettiği zaman iki halden birine sahiptir:
    1-Gerçekten kendisini ihtiyaçlı ve muhtaç bir durumda hisseden insanın, Allah’u Teâlâ’nın zatından başka hiçbir şeye teveccühü yoktur. Ve yalnız Allah’ı fayda ve zararın asıl faktörü bilmekte ve ondan başkasına teveccüh etmemektedir. Bu halde etmiş olduğu dua hakikidir ve dua’da tevhidin manası da budur.
    2-Bu konuda şöyle de diyebiliriz: Allah’u Teâlâ mutlak manada ganidir ve ondan başka her şey muhtaçtır. Kişinin gafleti sebebiyle Allah’a teveccühü yoktur, fakat aslında Allah’ı kendi yaratıcısı olarak kabul etmektedir. Bu iki durumda eğer, Allah’a zorda kalarak ve yoksulluk üzerine dua ederse, bu gibi dua hakiki bir dua değildir ve duadaki tevhidin manası kesinlikle konunun tam tersidir.

    Duanın Gerekliliği

    Aslında dua etmeye ne ihtiyacımız vardır? Ve duaya eğilimin insan için bir gereği var mıdır?
    Öncelikle şunu belirtelim ki insan muhtaç bir varlıktır ve bu ihtiyaç inkâr edilecek türden değildir. Bir taraftan insan bu ihtiyaçlarını gidermek istiyor. Nitekim insan kemali istemektedir ve kemale ulaşmak içinde ihtiyaçlarını gidermesi gerekmektedir. Buna dayalı olarak kendiside bütün ihtiyaçlarını gidermeyi başaramıyor. Bunun için ihtiyacının giderilme isteğinin kendisinde var olduğunu hissediyor ve bununda onun fıtratında kökleri vardır.
    İkinci olarak, Allah’tan isteme ve O’na dua etmek bir ibadettir. Ve kulların Allah’a yakınlaşma sıfatlarından birisidir. Dua etmekten çekinen kimseler, Allah’u Teâlâ’nın önünde başlarını öne eğip, ihtiyaçlarını ondan istemeye yanaşmayanlar, hakikatte Allah’ın büyüklüğü karşısında kendilerinin güç sahibi ve etken bir şahsiyet olduğunu söyleyen Mütekebbirlerdir. (kibirlenen, büyüklenen) Buda büyük bir günah olup neticesi Kahr-ı İlahi ve cehennem ateşidir: “Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk yapmaya tenezzül etmeyenler aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir.” (Mümin-60)
    Üçüncü olarak, dua istenilen neticeyi beraberinde getirmektedir. Allah’ın rahmetinin ulaşması içinde istemek gereklidir.
    İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Bulut yağmurun yağmasına vesile olduğu gibi dua da icabetin vesilesidir. Öyleyse bulut olmadan yağmur yağmıyorsa, duada olmazsa insanın istediği netice (maddi ve manevi ihtiyaçlarının giderilmesi) olmayacaktır.” (Usul-u Kâfi, c,4, s,217)
    Dua, eğer şartlarına riayet edilerek yapılırsa, ilahi lütuf ve feyizleri de peşinden getirir ve bu feyizlerde duasız mümkün değildir. İmam Sadık (a.s) rivayetlerinin birinde kendi ashabından birine şöyle buyuruyor: “Dua et! Olacakların önceden tayin edildiğini ve bir daha değişmeyeceğini zannetme! Muhakkak ki Allah katında bir makam vardır ve bununda dua olmaksızın elde edilmesi olanaksızdır. Bir kul eğer ağzını Allah’a dua ve isteğe kapatırsa ona hiçbir şey bağışlanmaz. Teslim ol ve şunu bil ki seslenmeyle açılmayan bir kapının bile açılmasında bir ümit vardır. (Usul-u Kâfi, c,4, s,271)
    Bu rivayette İmam Sadık (a.s) açıkça şunu buyuruyor: “Dua, bağışın sebebidir ve eğer Allah’a dua ve yakarış olmazsa, ilahi lütuf ve feyizler insanı kapsamaz.”

    Duanın Sebepleri

    Sebep veya sebepler insanın, Allah’u Teâlâ’nın dergâhına doğru yönelmesine neden olmaktadır. Bu yöneliş insanlarda değişik şekillerde, yani iman ve itikadi mertebeler açısından farklılıklar arz etmektedir.
    Bazıları Allah’a maddi ihtiyaçlarını gidermesi için dua ederler ve bu ihtiyaçlar bazen çok cüz-i ve sade, bazen de çok mühim ve hayati olmaktadır.
    Kimi insanlarda Allah’ın yakınlığına ulaşmak amacıyla dua etmekte, buna varmak için de daha fazla ve hızlı hareket etmektedirler. Onların duaları yalnız maddi ihtiyaçların giderilmesi için olmayıp aslında onların dualarında maddi ihtiyaçlar söz konusu bile değildir. Onlar yalnız Allah’a karşı duydukları aşk ve alakadan dolayı ona dua etmektedirler. Onlar için dua etmenin kendisi maddi ihtiyaçlar için söz konusu olmaktan ziyade, manevi istekler, ilahi yakınlık ve yakın kulluktan dolayıdır.
    Kısaca duanın sebepleri kişilerin isyan ve inanç derecelerindeki farklılığa göre değişmektedir. Bu esas üzerine duanın kişilerin iman ruhlarını yapılandırmadaki rolü muhtelif boyutlarda olacaktır.

    Dua ve Rıza Makamı

    Rıza makamı, yani insanın hayatındaki olaylar karşısında razı olması ve Allah’a itiraz etmemesidir. Bu insanın vazife ve ödevlerinin güzelce yerine getirmesi ve o zaman Allah’ın takdirine razı olup isyan etmemesi şeklinde de mana edilebilir.
    Bazıları soruyorlar; eğer insan Allah’ın her istediği şeye razı olursa öyleyse dua etmenin ne anlamı vardır? Ve bu durumda acaba dua rıza makamıyla çelişmiyor mu?
    Bunun cevabı şudur: Her zaman dua etmekte ve gerçekte gelecek için bir şeylerin olmasını istemekteyiz. Bizim Allah’ın gelecekte ne istediğinden haberimiz yoktur. Daha açık söylemek gerekirse Allah’ın gelecekte bizler için razı olacağı şeyleri bilmemekteyiz. Buna dayalı olarak dua eden kimsenin birkaç hedefi vardır:
    1-Dua etmesinin nedeni şudur; duayı Allah’a yapılan bir ibadet olarak gördüğü için dua etmekte ve bu durumda dua etmenin rıza makamı ile hiçbir çelişkisi yoktur. Zira Allah’ın emri ile dua ederek ona itaatte bulunmuştur.
    2-Dua etmesinin nedeni bir şeye ulaşmak içindir, bunu da Allah’tan istemektedir. Bu durumda, gelecekte Allah’ın ne istediğini bilmediğinden karşımıza iki varsayım çıkmaktadır; birincisi, hacetini, Allah’ın maslahat gördüğü şey ve rızası olmak şartıyla istemekte ve şunu söylemektedir: “Allah’ım! Maslahat gördüğün ve rızanın onda olduğu ne varsa benim için mukadder et! (Allah’ın gerçekleşmesini uygun gördüğü şey)”.
    İkincisi ise dua edenin haceti her ne kadar Allah’ın maslahat ve rızasına ters düşse de ondan istemektedir. Böyle bir durumda dua, rıza makamına ters düşmektedir. Bu duanın değeri yoktur. Ancak birinci varsayımda dua ile hacetin dile getirilmesi Allah’ın rızası şartıyla olduğundan değerli ve hakiki bir duadır ve rıza makamıyla da hiç çelişkisi yoktur. Hakiki duanın kaide ve usulleri vardır ve riayet edilmesi lazımdır. Buna riayet edilmediği takdirde dahi duaya icabet edilmesine ümitli olmak lazımdır.

    Duanın Kaideleri

    a)Dua Edenin Sahip Olması Gereken Duaya Özgü Olmayan Genel Kurallar
    b)Dua Edenin, Dua Ederken Uyması Gereken Duaya Özgü Özel Kurallar
    a- Genel Kurallar:
    1-Allah’ın sonsuz rahmetine iman ve yakınlık. O’ndan her ne istenirse icabet edileceğine, hiçbir zaman hakkın rahmetinden ümit kesilmemesi gerektiğine yakinen inanmak
    2-Dua edenin yaşantısı İslami bir yaşantı olmalı, rızkını helal yoldan elde etmeli, insanlara borçlu olmamalı, eğer günah işlemişse tövbe etmeli ve eğer insanların hakkını ayakaltına almışsa onu eda etmelidir.
    Bazı günahlar duanın icabet olunmasına mani olmaktadır. Müminlerin Emiri İmam Ali (a.s) Kumeyl Duası’nda şöyle buyuruyor: “Allah’ım! Duamın sana ulaşmasına engel olan günahlarımı bağışla”
    3-Allah’ı tanımış olmalı; bundan maksat Allah’ı Kuran’da kendini tanıttığı gibi Peygamberimizin (s.a.a) ve İmamlarımızın (a.s) tanıttığı gibi tanımak ve buna yakinen iman etmek.
    4-Dua toplumsal ve ferdi vazifeler ve faaliyetlerin yerini almamalıdır. Örneğin, evde oturup Allah’a dua ederek rızık istemek tembellikten başka bir şey değildir. Böyle bir dua icabet edilmediği gibi belki Allah’u Teâlâ’nın gazabını da celp eder. Müminlerin emiri İmam Ali (a.s) buyuruyor: Amelsiz dua eden, yaysız ok atan kimseye benzer. Dua ve amel birbirini tamamlar. Duasız amel veya amelsiz duaya güvenerek Allah’tan yardım istemek yanlıştır.”
    İmam Sadık(a.s) buyuruyor: “Dört grubun duasına icabet edilmez. Bunlardan biri, evde oturarak Allah’tan rızık isteyen kimsedir. Böyle birine cevap olarak Allah diyor ki: Acaba sana rızkını elde etmen için çaba sarf etmeni emretmedim mi?”
    b- Duaya Özgü Özel Kurallar:
    1-Talep edilen şey ruhun (kalbin) derinliklerinden gelmelidir. Dua yalnız dille olmayıp dilin kalbin sesine eşlik ederek Allah’a isteğini açmasıdır. Dikkatsiz gafilce dua edilmemelidir.
    2-İstediği şeye icabet edilmesi imkân dâhilinde olmalıdır. Yani istenilen şey maddenin kanunları dâhilinde olmalı, Allah’ın sünnetine aykırı olmamalıdır. İstenilen şey muhal (imkânsız) olmamalıdır.
    3-Hakikaten herkes ve her şeyden ümidini kesmiş, teveccühünü yalnız Allah’a yöneltmiş olmalı ve kalbi Allah’tan başka hiçbir şeye müteveccih olmamalıdır. Ümidini yalnız Allah’a bağlamalı ve yalnızca Allah’tan istemelidir. İcabet edilen dua, müteveccih bir kalple bilinçli yapılan duadır ve teveccühü olmayan gafil insanın duasına icabet edilmemektedir.
    Belirtilen kaideler bir nevi genel kaidelerdir. Şimdi Miracu’s-Saadet isimli kitaptan faydalanarak duanın diğer cüz-i kısımlarına değiniyoruz:
    1-Ehlibeyt İmamları’nın (a.s) tavsiye ettikleri özel zamanlarda (Arefe günü, Ramazan ayı, Cuma günü vs.) dua etmelidir.
    2-Duada önce Allah’ı zikretmeli O’nu övmeli, dua’dan önce ve sonra Allah Resulü’ne (s.a.a) ve Pak Ehlibeyt’ine (a.s) salât ve selam göndermelidir.
    3-Kendi yaptığı günahları ikrar edip, kötülüklerini saymalıdır.
    4-Tövbe etmeli, günahlarının affını talep etmelidir ve eğer boynunda insan hakkı varsa ifa etmeli veya bunu başaramıyorsa onun edasını Allah’tan istemelidir.
    5-Özel durumlarda duaya icabet ediliyor, Örneğin Farz (vacip) namazlardan sonra.
    6-Temiz olmaya özen gösterilmeli, abdestli olarak dua etmelidir.
    7-Dua halindeyken yönü kıbleye doğru olmalıdır.
    8-Ellerini yukarı kaldırmalıdır. (Kol altı görünecek şekilde)
    9-Sesini fazla yükseltmemeli veya çok da alçaltmamalı, normal olmalıdır. “Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gafillerden olma.” (A’raf-206)
    10- Dua ederken, sözü bezeyip süslememeli, sade olarak dua etmelidir.
    11- Duasına icabet edileceğine yakini olmalıdır. (Ümitli olmalı)
    12- Dua ederken ısrar etmeli, isteğini sürekli sıkılmadan tekrarlamalıdır.
    13- Elbise, mekân ve yemeği helal olmalıdır.
    14- Özellikle kendi hacetlerinin isimlerini ayrı ayrı söylemelidir.
    15- Duayı yalnız kendisi için etmemeli, başkalarının hacetlerinin giderilmesi için de dua etmelidir.
    16- Dua ederken ağlamalıdır. (Hiç değilse ağlamaya çalışılmalıdır.)
    17- Her durumda dua etmelidir. Hatta bir haceti olmadığında dahi etmelidir. Yalnız haceti olduğunda dua edip, başka zamanlarda duayı terk etmemelidir.
    Dua’nın Faydaları:
    1-Duanın faydasına kısaca özetleyecek olursak; Dua, insanların dert ve sıkıntılarının ortadan kalkmasıdır. Hak Teâlâ’yı kalben anmak, üzüntü, sıkıntı ve dertleri insanın kalbinden uzaklaştırıyor. İnsan, daima kendi kalbinin dert ve sıkıntılarını başka bir kimseye söylemeye ihtiyaç duyar. Bunun dışındaki durumlar ise bir takım ruhi hastalıkların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Oysa insan fıtraten zayıftır (acizdir), Allah ise ihtiyaçsızdır ve üstelik o günahları bağışlayan pek merhametlidir. İhtiyaçlarımızı karşılayabilecek tek varlıktır. Öyleyse şiddetli dert ve sıkıntılarımızı Allah’u Teâlâ’ya açıp dertleşmeli, gönül sırlarımızı Hak Teâlâ’nın huzurunda dile getirip paylaşmalıyız. Ancak böylece kalbi(ruhi) olarak rahatlayabiliriz. “...Bilmiş olunki kalpler ancak Allah’ı zikretmekle yatışır.” (Ra’d-28)
    2-Duanın diğer faydası, kul ile yaratıcı arasında sürekli bir bağlantı olması ve aşık ve maşukun sohbet etmesidir. Bu da bütün fayda ve lezzetlerden daha üstündür.
    3-Eğer bir kimsenin yaşamında Allah ile irtibatı olursa, o kişi günah işlediğinde hemen tövbe edip onu telafi yoluna gidecektir.
    4-İnsan bu vasıtayla daima zikir halindedir, böylelikle Allah’ın her zaman kalbinde, hatırında olduğu bir makama ulaşır ve sürekli Hak Teâlâ’ya nazar edip âlemi Allah’ın huzuru olarak görür.
    5-Dua insan’da olan rezil sıfatları (kötü ahlakı) ortadan kaldırmak için en ideal yollardandır. İnsan Allah’ı andıkça nefsinde Allah’ı daha iyi tanıyor ve yaratıcısının hakikatine doğru daha hızlı yol alıyor. Allah’ı hiçbir şeye ihtiyacı olmayan(Gani) olarak tanıyor, kendisinin zayıf, aciz olduğunu idrak edince de gururu kırılıyor, kibirlenmiyor ve kendisini büyük görmüyor. Kısacası dua vasıtasıyla kötü ahlaki sıfatları kendisinden uzaklaştırıyor. İnsan kemale doğru yol alıyor.
    Önceden duanın faydalarında da belirtildiği üzere insani ihtiyaçların dua vasıtasıyla kabul edilmesi, duanın bir diğer faydasıdır.

    Duanın Kabul Edilmemesinin Sebepleri

    Duanın kabul edilmemesinin sebeplerinden biri, edilen duanın kulun maslahatına uygun olmamasındandır. Çünkü bizler işlerin hakikatinden haberdar değiliz. Zira biz insanlar kendimiz için zararlı olan birçok şeyi zahire göre değerlendirip bizler için faydalı olduğunu düşünürüz. Hâlbuki durum tam bunun tersinedir.
    Allah-u Teâlâ bizim maslahatımızı bizden daha iyi bilmektedir. İsteklerimizden bazıları dinimiz için zararlı olabilir. Allah varlıkların bütün işlerini bilendir ve bizim yaşamımızdaki işlerde varlık âleminin bir parçasıdır. Öyleyse O bizim şer ve hayrımızı bilmektedir ve bu sebeple bize şer olan bazı dualarımız kabul edilmemektedir.
    Bazen de dualarımızın kabulü ahirete kadar tehir edilir yani duamız ahirette kabul edilecektir. Rivayetlerde kıyamet günü, dünyada çok dua eden ve duaları kabul edilmemiş kimseler, çok mutludurlar. Allah orada, onlara o kadar büyük nimet veriyor ki şöyle diyorlar: “keşke dünyada bir duamız bile kabul edilmiş olmasaydı.”
    Duanın kabul edilmemesinin bir diğer sebebi de, insanın günahlara bulaşmış olmasıdır. Müminlerin Emiri İmam Ali (a.s) Kumeyl duasında buyuruyor: “Allah’ım! Dualarımın kabul edilmesini engelleyen günahlarımı bağışla!”
    Günah insanın Allah ile olan irtibatını kesiyor ve Kuran’da da geldiği üzere Hz. Âdem’in (a.s) Hak Teâlâ’nın dergâhından uzaklaştırılmasına neden oluyor.
    Duanın kabul edilmemesinin bir diğer nedeni de kötü sıfatların kalbe hükmetmesidir. Bu sıfatlar liyakati def ederek, yaratıcının rahmetinin üzerine yağmasını engelliyor. Hased (kıskançlık), Su-i zan, tefrika, gıybet, ucb, kin duyguları ve kendini büyük görme gibi kötü ahlaki sıfatlar insanın duasının kabul edilmesini engelleyen etkenlerdir.
    Bazen de istenilen şeyler Allah’ın sünnetine aykırıdır. (Madde’nin kanunlarına terstir.) Muhal (imkânsız) olan bu isteklerde kabul edilmez.

    BAŞKALARINA DUA ETMENİN FAZİLETİ

    Abdullah b.Sinan şöyle diyor: “Kâbe’nin yanında Safa tepesinden geçiyordum. Birden epeyce yaşlanmış olan Abdullah b.Cundeb’i gördüm. Sürekli başkalarına dua ediyor, onların adını bir bir zikrediyor ve Allah’tan onları bağışlamasını istiyordu. O kadar çok kimseye dua etti ki ben onları bir türlü sayamadım. Duası bitince yanına gittim ve şöyle dedim: Sizin dua ile meşgul olduğunuz şu haliniz gibi güzel ve iyi bir manzara görmedim. Ama beni bir şey üzdü!” ibn-i Cündeb, “Sizi üzen nedir?” diye sordu.
    “Sen din kardeşlerinden birçoğu için dua ettin. Ama kendin için bir tek defa olsun dua ettiğini işitmedim” dedim. İbn-i Cündeb şöyle dedi: “Ey Abdullah! mevlam İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Her kim mümin bir kardeşinin gıyabında onun için dua ederse gökten şöyle bir nida gelir: Ey dua eden kimse! Kardeşlerin için Allah’tan istediğin şeylerin aynısı sana da vardır ve hatta senin için onların yüz bin katı daha fazlası da vardır. İşte ben bu yüzden yüz bin kat sevabın garanti ve zahmetini bırakıp da icabet edilip, edilmeyeceği dahi malum olmayan bir duaya sarılmayı hiç sevmiyorum.”

    KUR’AN VE EHLİBEYT’E (A.S) GÖRE TÖVBE

    “Allah dilediği kimseye tövbe nasip eder. Allah her şeyi bilir. Hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe-15)

    A-KUR’AN-I KERİM’DE TÖVBE

    1-Allah Tövbeleri Kabul Edendir
    “Onlar, kullarından tövbeyi kabul edecek, sadakaları alacak olanın ancak Allah (c.c) olduğunu ve onun tövbeleri kabul edici, merhamet edici bulunduğunu bilmediler mi?” (Tevbe-104)
    “O, kullarının tövbesini kabul eden, günahlarını affeden ve işlediklerinizi bilendir.” (Şura-25)
    2-Tövbe Eden Kimsede Bulunması Gereken Şartlar
    a) Salih Amel
    “Kim tövbe edip, salih amellerde bulunursa şüphesiz o, Allah’a (c.c) gereği gibi yönelmiş olur.” (Furkan-71)
    b) Eski (İyi) Hale Dönmek
    “Allah (c.c), onlar da eski hallerine dönsünler diye, tövbelerini kabul etti. Şüphesiz ki Allah, tövbeleri çok çabuk kabul edici ve çok merhamet edicidir.” (Tevbe-118)
    c) İnanmak
    “Kötülük işleyip ardından tövbe eden ve inananlar bilsinler ki, Allah (c.c) imandan sonra muhakkak onları bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (A’raf-153)
    d) Günahtan Sonra Tövbe
    “Ama Allah’ın (c.c) vaat ettiği tövbe, ancak cahillikle yapılan kusurlar ve çok geçmeden edilen tövbedir. İşte Allah (c.c) böylelerin tövbelerini kabul buyurur. Allah (c.c), tövbe edenleri bilir ve hikmet sahibidir.” (Nisa-17)
    e) İyiliği Emredip, Kötülükten Alıkoymak
    “Tövbe edenlere, abidlere (ibadet edenlere), hamd edenlere, rükû edenlere, secde edenlere, iyiliği emredenlere, kötülükten alıkoyanlara ve Allah’ın (c.c) hükümlerini koruyan müminlere cenneti müjdele!” (Tövbe-12)
    f) Pişmanlık
    “Ey İman edenler! Yürekten tam bir pişmanlık içerisinde tövbe ederek, Allah’a dönün. Olur ki, rabbiniz kötülüklerinizi mağfiretiyle örter ve sizi de altında ırmaklar akan cennetlere koyar.” (Tahrim-8)
    3-Allah’ın (c.c) ve Onun Peygamberlerinin (a.s) Tövbe Emri
    a) Allah’ın (c.c) Emri
    “Onlar yaptıklarından hala Allah’a tövbe edip, onun mağfiretini dilemeyecekler mi? Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Maide-74)
    b) Hz. Musa’nın (as) Kavmine Tövbe Emri
    “O zaman Musa kavmine: Ey kavmim! Buzağıya tapmakla gerçekten nefsinize zulüm ettiniz. Hemen rabbinize tövbe edip nefsinizi temizleyin. Bu, yaratanınız nezdinde sizin için hayırlı olacaktır. O tövbeleri kabul eder, demişti. Çünkü şüphe yok ki, Allah tövbeleri kabul eder ve (O) acıyandır.” (Bakara-54)
    c) Hz. Salih’in (a.s) Kavmine Tövbe Emri
    “Semud milletine de, kardeşleri Salih’i gönderdik. Salih; Ey milletim! Allah’a kulluk edin. Ondan başka ilahınız yoktur. O sizi topraktan yarattı ve orada ömür geçirmeye emretti. O halde ondan bağışlanma dileyin, sonra tövbe edin. Şüphesiz ki Rabbimin merhameti, çok yakındır. O duaları kabul edendir.” (Hud-61)
    4-Tövbe Edenler Kurtuluş Üzerindedir
    a) Tövbe eden kurtulur
    “Sonra arkalarından namazı bırakıp, şehvetlerine uyan kötü bir nesil geldi. İşte bunlar azgınlıklarının cezasına uğrayacaklardır. Ancak tövbe edip, İman eden ve yararlı işler yapanlar bunun dışındadır. Çünkü bunlar, hiçbir haksızlığa uğratılmadan cennete gireceklerdir.” (Meryem-59-60)
    b) Kötülükleri İyiliğe Çevrilir
    “Kıyamet gününde azabı kat kat artar. Orada alçaltılarak sürekli kalır. Ancak tövbe eden, İman edip yararlı işler işleyen kimse müstesnadır. Çünkü Allah bunların kötülüklerini iyiliği çevirir. Allah çok bağışlayan ve esirgeyendir.” (Furkan-69-70)
    c) Ebedi Lanetten Kurtuluştur
    “Bu lanete, ebedi olarak maruz kalacaklardır. Azapları hafifletilmez ve yüzlerine bakılmaz. Ancak onun ardından tövbe edip, durumlarını düzeltenler hariç.” (Al-i İmran-89)
    5- Tövbe’nin Faydası
    a) Rahmet
    “Rabbiniz, sizden kim bilmeyerek bir kötülük yapar da, arkasından tövbe eder, nefsini düzeltirse, ona rahmet etmeyi; kendi üzerine almıştır. Şüphesiz Allah, çok yargılayıcı(bağışlayıcı) ve çok esirgeyicidir.” (En’am-51)
    b) İyi Şekilde Geçinmek
    “Hem rabbinize bağışlanma dileyesiniz, sonra da tövbe edesiniz ki, O da sizi takdir edilmiş bir zamana kadar güzel bir şekilde geçindirsin.” (Hud-3)
    c) Bereket ve Kuvvet
    “Ey Milletim! Rabbinizden bağışlanma dileyin. Sonra da ona tövbe edin ki, size gökten bol bol yağmur yağdırsın, kuvvetinize kuvvet katarak sizi çoğaltsın. Günah işlemeye devam ederek, İmandan yüz çevirmeyin.” (Hud-52)
    d) Hidayet Bulma
    “Şüphesiz ki ben, tövbe edip iman edenlere, salih işlerde bulunanlara, hidayeti gösteririm.” (Ta’ha-82)
    e) Kurtuluşa Erme
    “Fakat tövbe eden, iman edip yararlı işler yapan kimse kurtuluşa erenler arasında bulunur.” (Kasas-67)
    f) Allah’ın (c.c) Sevdiklerinden Olma
    “Şüphesiz Allah, tövbe edenleri ve temiz olanları sever.” (Bakara-222)
    6- Tövbesi Kabul Edilmeyenler
    a) Kâfirler ve Son Anda Tövbe edenler
    “Devamlı olarak günah işleyip de ölüm gelince, -Ben şimdi tövbe ettim, diyenlerin tövbesi kabul edilmez. Kâfir olarak ölenlerin tövbesi de kabul edilmez. Biz öylelerine acı bir azap hazırlamışızdır.” (Nisa-18)
    b) Mürtetler:
    “İman ettikten sonra kâfir olup, sonra da küfürlerini artıranların tövbeleri kabul edilmez. İşte onlar sapıktırlar.” (Al’i İmran-90)

    B-EHLİBEYT (A.S) HADİSLERİNDE TÖVBE

    1-Tövbe Nedir?

    Tövbe: Kalbin pişman olması, dille istiğfar etmek, günahtan uzaklaşıp, terk etmek ve bir daha günah yapmamak için karar almaktır.” Hz. Emirülmüminin Ali (a.s) (Kısarul Cumel... Tövbe maddesi)
    2-Tövbe’nin En İyi Yolu
    “Tövbe kapısı, pişman olmuş günahkârlar için açıktır. Öyleyse sizler de, tövbe edin ki, tövbeniz halisane ve gerçekçi olsun.” Hz. Muhammed (s.a.a) (Biharul Envar, c.77, s.169)
    Not: İmam Musa Kazım (a.s), “Halisane tövbe”yi tefsir ederken şöyle buyuruyor: ... Kul, tövbe eder ve sonra o yaptığı günaha bir daha dönmez. (Biharul Envar, c.60, s.20)
    3-Tövbe’nin Temelleri
    a) İkrar ve İtiraf: “Kul ancak günahını Allah’a ikrar ve itiraf etmesiyle temiz ve pak olur.” İmam Sadık (as) (Kısarul Cumel... Tövbe maddesi)
    b) Pişmanlık: “Pişmanlığın kendisi, tövbedir.” Hz. Muhammed(s.a.a) (Biharul Envar, c.77, s.159)
    c) Tövbeden Sonra Günah İşlememek: “Tövbekâr İnsan, günah işlememiş gibidir. Ve günahtan sonra İstiğfar edip de, bu haldeyken günah işlemeye devam eden kimse ise Allah’a (c.c) karşı alay edip eğlenen gibidir.” İmam Cafer-i Sadık (a.s) (Mecmua-i Veram, c.1, s.6)
    d) Dille İstiğfar: “Tövbe dört temel üzerinedir; Kalbin pişman olması, dille istiğfar, iyi ve beğenilen amelleri yerine getirmek ve ciddi bir kararla bir daha günaha yönelmemek.” İmam Cafer Sadık (a.s) (Bihar-ul Envar, c.78, s.81)

    4-Tövbekâr Kimdir?

    Hz. Muhammed (s.a.a), sahabesine buyurdular ki: Tövbe eden kimdir, bilir misiniz? Sahabeler: Allah (c.c) bilmektedir biz bilmiyoruz, deyince; “Kul Allah’ın (c.c) katında tövbe eder. Fakat hakkı gasp edilen, ondan razı olmuyorsa, o kulun tövbesi sahih değildir. Ve her kim tövbe etse ve günah ortamını, yemeğini ve arkadaşlarını değiştirmeyip, ibadetlerinde bir artış göstermez ise o, hakiki tövbekâr değildir. Ve her kim tövbe etse, iş ortamını ve istirahat vesilelerini değiştirmezse o, tövbe kâmil değildir. Ve her kim ki, tövbe etse gönlü ve eli açık bir şekilde toplumda iyi amel işlemezse ve yine kendi arzularını kontrol edemezse ve diline sahip çıkmazsa, fazla yemeğini fakirlere vermezse, onun tövbesi hakiki değildir. Ancak (burada) söylenilenlere amel eden kimselerin tövbeleri kabul edilir. Ve devamına şunları eklediler: “Tövbekârın, tövbenin etkisiyle amellerinde, hareketlerinde ve hayatında bir değişiklik görülmezse, onun tövbesi doğru tövbe değildir. Tövbekâr, başkalarının mallarını ve hukuklarını eda edip onları hoşnut eden kimsedir. Terk etmiş olduğu namazını ve ibadetini yerine getirendir, toplum arasında güzel ahlakla ve tevazu ile yaşayan, kendisini, nefsanî arzu ve isteklerinden uzak tutan ve oruç tutmaya istek ve rağbeti olan kimsedir.”

    5-Tövbede Acele Etmenin Sırrı

    a) Ölümün ansızın gelmesi: “Tövbeyi geciktirip, ertelemeyin. Zira ölüm ansızın gelir.” Hz. Muhammed (s.a.a) (Kısarul Cumel... Tövbe maddesi)
    b) Zamandan istifade: ”Allah (c.c), günahkâr kuluna günahının yazılmaması için yedi saat mühlet verir. Öyleyse bu süre içerisinde tövbe edin ki günahınız amel defterine kaydedilmesin.” Hz. Emirülmüminin Ali (a.s) (Kısarul Cumel, Tevbe mad..)
    6-Tövbe Etmek İçin Vesileler
    a) Hicabın kaybolmasına engel olmak: “Mümin şahıs için yetmiş iki tane hicap (ilahi perde) vardır. Bir günah yaptığı zaman, o hicaplardan biri kaybolur. Fakat tövbe ederse, Allah (c.c) onun hicabını geriye döndürür.” Hz. Muhammed (s.a.a)
    b) Günah yapmaktaki ısrardan uzaklaşmak: “Küçük günahtaki ısrar, artık onu küçük (günah) etmeyecektir. Büyük günah ise, tövbe ve istiğfarla, büyük günah olmaktan çıkacaktır.” (Eş-Şafi, Fi Şerhi Usul-i Kâfi)
    c) Günahların aşikâr olması: “Her kim kötü ve iğrenç amel işlerse, ilk olarak Allah (c.c) onu (başkaları haberdar olmasın diye) örter. Eğer bir daha bu iğrenç ameli yerine getirirse, Allah (c.c) bir kez daha onu örter. Fakat o kimse, üçüncü kez aynı günahı işlerse, Allah (c.c) insan şekline girmiş bir melek zahir eder ve onu kulunun yapmış olduğu bu kötü ameli ifşa etmesi (yayması) ve başkalarına iletmesi için memur kılar.” İmam Muhammed Bakır (a.s) (Mişkat-ul Envar, Bab’ul Tevbe)
    d) Günahın sarhoşluğu: Resul-i Ekrem (s.a.a), İbn-i Mesud’a buyurdular ki: “Günahın sarhoşluğundan sakın! Zira günahın sarhoşluğu, şarabın sarhoşluğundan daha etkili ve şiddetlidir. Allah-u Teâlâ buyurmaktadır ki: “Onlar sağırdırlar, dilsizdirler ve kördürler, artık doğru yola dönmezler.” (Bihar-ul Envar, c.77, s.102-103)
    e) Günahın ıstırabı: Resul-i Ekrem (s.a.a), Ebuzer’e şöyle buyurdular: “İmanlı insanın günahlar karşısında ki ıstırabı, bir serçenin tuzakta çektiği acı ve ıstıraptan çok daha fazladır.” (Mekarim-ul Ahlak)
    f) Peygamberden (s.a.a utanma: “Hiç şüphesiz Allah (c.c) tarafından şahitler yeryüzünde bulunmaktadır. Muhakkak ki, bu şahitler kulların amellerini Resulullah (s.a.a)’a arz ederler.” İmam Cafer Sadık (a.s) (Kısarul Cumel, Amel ve arz maddesi)
    g) Amellerin yükselmesi: Bir hadiste de şöyle nakledilmiştir: “Resul-i Ekrem’in (s.a.a) sünnetinde Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmak da vardı.” Peygambere (s.a.a) bunun sebebini sordukları vakit şöyle buyurdular: “Kulların amelleri, Pazartesi ve Perşembe günleri yukarı çıkar. Ben de, amellerimin yukarıya çıkarılacağı zaman oruç tutmayı seviyorum.” (Kısarul Cumel.. Amel ve arz maddesi)
    h) Nefsin muhasebesi: “Her kim kendi nefsini hesaba çekerse, kendi ayıplarından haberdar olacak ve kendi günahlarını tamamen bilecektir ve netice de tövbe etmeye yönelecek ve kendi ıslahı için çalışacaktır.” Hz. Emirülmüminin Ali (a.s) (Gurerul Hikem, s.696)
    7-Günahın Etkileri
    a) Nimetin elinden alınması:“Allahu Teâlâ, kuluna (bir çeşit) nimet nasip eder. O kul bir günaha duçar olduğu zaman, bu nimeti ondan geri alır. Zira o kula nimetin nasip olmaması müstahaktır.” İmam Cafer Sadık (a.s) (Nur-u Sekaleyn)
    b) Belalar ve afetler: “Her kim, nefsine lezzet veren şehvetine uyarsa, üzerine afet ve belalar yağar.” Hz. Emirülmüminin Ali (a.s) (Gurer-ul Hikem, s.666)
    c) Rızkın Azalması: “İnsan günahlarının etkisiyle rızkından mahrum kalmaktadır.” Hz. Muhammed (s.a.a (Gurer-ul Hikem)
    d) İlmin unutulması: “Günahtan sakının, zira güzellikleri yok eder. Hiç şüphesiz kul günaha yönelip onu işlerse (her ne kadar az da olsa) yaptığı günah vesilesiyle, öğrenmiş olduğu ilim ve bilgiyi unutur.” Hz. Muhammed (s.a.a) (Nur-u Sekaleyn, c.5)
    e) Ömrün azalması: “Günahları vesilesiyle (ömrü azalarak) ölen kimseler, eceliyle ölen kimselerden daha fazladır. Başkalarına ihsan ettikleri şeylerin vesilesiyle yaşayanlarsa, kendi tabii ömrünü sürdürenlerden daha fazla yaşarlar.” İmam Cafer Sadık (a.s) (Biharul Envar, c.73, s.263)
    f) Zalimlerin üstünlüğü: İmam Muhammed Bakır (a.s), Allah’ın (c.c) şöyle buyurduğunu söyler: “Her kim beni tanır da, o halde bana isyan ederse, o kimseye beni tanımayan kimseyi musallat ederim.” (Vesail, c.11, s.241)
    g) Zillet: “Kim Allah’a (c.c) isyan ederse, kendini zelil ve rezil etmiştir.” Hz. Emirülmüminin Ali (a.s) (Gureru’l Hikem, s.619-756)
    h) Gece namazından mahrum olmak: “Şüphesiz ki kim Allah’a (c.c) isyan ederse, o gece namazı kılmaktan mahrum olacaktır ve muhakkak ki, kötü bir işin etkisi, keskin bir bıçağın ete olan etkisinden daha çabuktur.” İmam Cafer Sadık (a.s) (El-hukmu Zahirih, s.270)
    ı) Kalbin kararması: “Bir kul günah işlediği zaman, kalbinde siyah bir leke belirir ve tövbe ettiği zaman o leke kaybolur. Eğer günah yapmaya devam ederse, o siyah leke kalbi bütünüyle sarana kadar fazlalaşır ve bu şekilde, o hiçbir zaman kurtuluşa eremez.” İmam Cafer Sadık (a.s) (İhtisas; Şeyh Müfid, s.243)
    i) Bilinmeyen belalar: “Allah’ın (c.c) kulları, her ne zaman geçmişlerinde yapmadıkları bir günaha mürtekip olsalar, Allah’da (c.c) onları hiç bilmedikleri bir belaya duçar eder.” İmam Ali Rıza (a.s) (Bihar-ul Envar, c.73, s.343, Gurer-ul Hikem, c.3, s.467)
    8- Tövbe’nin İnsan Hayatındaki Etkisi
    a) Allah’ın (c.c) dostluğu: “Tövbekâr, Allah’ın (c.c) dostudur ve günah işlememiş kimse gibidir.” Hz.Muhammed (s.a.a) (Hakk’ul Yakin; Muhabbet Tövbe)
    b) Kalbin temizlenmesi: “Tövbe, kalbin temizlenmesine ve günahlardan arınmasına vesiledir." Hz. Emirülmüminin Ali (a.s) (Kısar-ul Cumel; Bihar-ul Envar, c.77, s.208)
    c) Günahların örtülmesi: “Tövbe, günahların örtülmesini ve kapatılmasını sağlar.” Hz. Muhammed (s.a.a) (Kısar-ul Cumel)
    d) Günahların silinmesi: “Tövbeye hayranım ki, büyük günahları dahi mahveder.” Hz. Emirülmüminin Ali (a.s) (Gurer-ul Hikem; Harful Mim)
    e) İlahi rahmetin nüzulü: “Tövbe, ilahi rahmetin inmesine sebeptir.” Hz. Emirülmüminin Ali (a.s) (Kâfi, Tövbe babı, c.3, s.436)
    f) İlahi hoşnutluğun kazanılması: “Hiç şüphesiz Allah (c.c), mümin kulu kendisine tövbe ettiği zaman, bir kimsenin kaybettiğini bulmasından sonraki sevinmesi gibi sevinir hoşnut olur. ” İmam Cafer-i Sadık (a.s) (Kâfi, Tevbe babı, c.3, s.436)
    g) Amel defterindeki değişiklikler: “Kul, gerçek bir tövbeyle Allah’a (cc) yönelirse, Allah’ın (c.c) muhabbetini kazanır. Allah (c.c) onun günahlarını, dünyada ve ahirette örtecektir.”
    İmam’ın (a.s) sözü buraya geldiğinde, adamın biri: “Acaba hatalar da örtülecek mi?” diye sordu. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Allah (c.c) kulunun günahlarını yazması için görevlendirdiği iki meleğe vahyederek, günahını silmesini emreder ve tövbekârın vücuduna ve uzuvlarına vahyeder ki, onun günahlarını itiraf etmekten sakınsın. Ve yine Allah (c.c), tövbekârın günah işlediği yere ve mekana emreder ki, onun günahını örtsün. O (tövbekâr) öyle bir halde Allah (c.c) ile mülakat etmeye gider ki artık onun ne bir günahı vardır ve ne de bir kimse onun aleyhinde şahitlik eder.” İmam Cafer Sadık (a.s) (Hakk’ul Yakin)
    h) Kötülüklerin iyiliğe dönüştürülmesi: “Kıyamette, Allah’ın (c.c) huzurunda, günahlar bir bir sahibine gösterilir. Sonra, onların hepsi bağışlanarak affedilir. Hatta Peygamberlerden ve meleklerden dahi birine bildirilmez. Tövbekârların işlediği günahların üzeri gizlenir ve örtülür. Daha sonra Allah (c.c), günahlara “mahiyetinizi değiştirip iyiliğe dönüşün diye emreder.” Hz. Muhammed (s.a.a) (Bihar-ul Envar, c.7, s.286, Nur-u Sekaleyn, c.5, s.505)
    ı) Yağmurun Yağması: “Hz. Âdem (a.s), ilahi emirle cennetten uzaklaştırıldığı vakit, gökyüzünden yağmur kesilip, yeryüzündeki ot ve çeşitlerinin büyümesi durdu. Fakat, Hz. Âdem (a.s), tövbeye yönelince Allah (c.c) gökyüzüne emir verdi ki artık yağmurunu yağdırsın ve yeryüzüne de emretti ki ürünlerini ve meyvelerini versin.” İmam Muhammed Bakır (a.s) (Bihar-ul Envar, c.7, s.286)

    GENEL OLARAK TÖVBE

    1-Amel Açısından: “Her günahın kararlaştırılmış bir tövbesi vardır. Fakat kötü ahlakın yoktur.” Hz.Muhammed (s.a.a) (Nehcul Fesahe, c.2, s.478)
    2-Zaman Açısından: “İlahi Hüccet’in yeryüzü ile irtibatı, kıyamet gününe 40 gün kalana kadar kesilmeyecektir. O vakit, Hüccet halkın arasından alınır ve tövbe kapıları kapanır. Her kim daha önce tövbeye yönelmemişse, artık onun imanının kendisine bir faydası olmaz.” İmam Cafer Sadık (a.s) (Biharul Envar, c.6, s.18)
    3-Âlimin ve Cahilin Tövbesi: “İnsan ruhunu teslim edeceği anda, cahilse tövbesi kabul edilecektir. Lakin âlimse tövbesi kabul olmayacaktır.”İmam Cafer Sadık (a.s) (Usul-u Kâfi, c.2,s.440)
    4-İlahi Rahmetten Ümit Kesmemek: Emirülmüminin Ali (a.s), oğluna vasiyet ederken şöyle buyurdu: “Oğlum! Hiçbir zaman günahkârın, ilahi rahmetin geniş olması konusunda, ümidini kesme. Zira nice kimseler vardır ki, ömrünün tamamını günahla geçirip akıbetini hayırla sona erdirmiştir ve yine nice abidler vardır ki, sonları cehennem ile noktalanmıştır.” (Bihar-ul Envar, c.77, s.239)
    5-Tövbe ve Lütuf Hakkı: İmam Cafer Sadık (a.s), Muhammed ibni Müslüm’e şöyle buyurdu: “Ey Muhammed! Tövbe vesilesiyle günahkârların günahları bağışlanır. Sonra o mümin, iyi amel yapmaya başlar. Vallahi bu tevfik (bu güzel ameli yerine getirmekteki muvaffakiyet) sadece İman ehli içindir.”
    Muhammed ibni Müslim şöyle diyor: “Arz ettim ki, eğer tövbeden sonra bir daha günaha yönelirse, o tövbenin değeri nedir?” İmam(a.s) buyurdular ki: “Acaba mümin kul değersiz ve çirkin işlerini yaptıktan sonra pişman olup, istiğfar etmesini ve tövbesini Allah (c.c) kabul etmeyecek midir?”
    Muhammed ibni Müslim diyor: “Eğer bu şahıs birkaç kez böyle yaparsa ne olur?” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Her seferinde mümin bir kul, istiğfar ve tövbe yoluyla Allah’a (c.c) yönelirse, Allah’ta (c.c) ona mağfiretle teveccüh eder. Zira Allah (c.c), gafur ve rahimdir. Tövbeleri kabul eden günahları bağışlayandır.” (Hakk-ul Yakin, Tövbe Muhabbeti)
    6-Tövbe ve Amellerin Birbirine Yakışması: “Her bir günah için, kendine ait bir tövbe belirlenmiştir. Yani gizli ve saklı ortamda yapılan günahın, tövbesi de gizlidir. Aleni yapılan günahın tövbesi de aleni olarak yapılır.” Hz. Muhammed (s.a.a) (Bihar-ul Envar, c.77, s.127)
    7-Dünyaya Tapmanın Nişanesi: “Günahkâr insan ile tövbe arasında, dünyaya mağrur olma ve dünyaya tapma engeli vardır.” İmam Muhammed Bakır (a.s) (Mişkat-ul Envar, Bab-ul Tövbe)
    8-Hakiki Tövbe’nin Merhaleleri: Kumeyl ibni Ziyad diyor ki “Hz. Emirülmüminin Ali’ye (as) bir şahsın günah işledikten sonra istiğfar etmesindeki sınır nedir?” diye sordum.”
    Hz. Emir (a.s) : “Ey Kumeyl! İstiğfarın sınırı tövbedir.”
    Kumeyl: “Bu kadar mı?”
    Hz. Emir (a.s) : “Hayır!”
    Kumeyl: “Öyleyse İstiğfar nasıl olmalıdır?”
    Hz. Emir (a.s) : “Biri günah işledikten sonra Estağfirullah derse, bu Tahriki İstiğfardır.”
    Kumeyl: “Tahriki İstiğfar nasıldır?”
    Hz. Emir (a.s) : “Lafız ve dille sınırlı olarak yapılan istiğfardır. Elbette o da, söylediği istiğfarın, gerçek ve hakikate denk ve beraber olmasını isterse.”
    Kumeyl: “Hakikat Nedir?”
    Hz. Emir(as) : “İstiğfarın hakikati, (kişinin) kalben dinin hususunu ve esprisini tasdik etmesidir. Gerçektende hata yaptığının kanısına varsın ve karar alsın ki, tövbe ettiği o günaha bir daha yönelmesin.”
    Kumeyl: “Eğer böyle yaparsa tövbe ve istiğfarı yerine getirmiş olur mu?”
    Hz. Emir (a.s) : “Hayır.”
    Kumeyl: “Öyleyse kâmil ve eksiksiz istiğfar nedir?”
    Hz. Emir (a.s) : “İstiğfarın da merhaleleri vardır:
    1-Geçmişten pişmanlık
    2-Günaha yönelmemek için karar almak,
    3-Tövbe eden insanın boynundaki, günahtan kazanmış olduğu hakkı eda etmek,
    4-İlahi hukuka ve terk olunmuş vacipleri eda etmek,
    5-Günahın etkisiyle bedende yer eden etlerin erimesi sonra derinin kemiklere yapışması ve yerine helal lokma ve malla tekrar etin gelmesi,
    6-Günahtan nasıl lezzet aldıysa, aynı şekilde ibadetlerinde de eziyet ve zahmeti tatması gerekir.” (Tuhef-ul Ukul, s.139)
    Allah cümlemize gerçek manada dua ve tövbe etmeyi nasip etsin! Âmin
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X