Allahin velilerinden vesile olmalarini ve sefaat dilemelerini istemeden önce kime basvurdugumuzu ve kimden sefaat istedigimizi iyi incelememiz ve belirlememiz gerekir. Bu dilek, Allahin vesile kildigi bir kimseden olmalidir. Kuran-i Kerim buyuruyor ki "Ey inananlar! Allahtan sakinin ve ona vesile arayin." Su halde, genel bir ifade ile söyle söyleyebiliriz: Bir vesile bulmaya girismek sebeplere yapismak; sebepleri yaratanin da Allah oldugunu, sebebi sebep kilanin da sadece Allah oldugunu, bu vesile ve sebeplerden yararlanmamizi dileyenin de yine Allah oldugunu aklimizdan cikarmasak, asla sirke düsmüs olmayiz. Tevhidin özünde kalmisiz demektir.
Bu yönden, maddi sebepler ile ruhi sebepler arasinda, zahiri sebepler ile manevi sebepler arasinda, dünyevi sebepler ile uhrevi sebepler arasinda hicbir fark yoktur. Sadece su noktaya dikat edilmelidir ki, maddi sebeplerin etkisinin nasil oldugunu, ilmi deneylerden yararlanarak belirleyebiliriz. Sefaat konusunda oldugu gibi yine Allah´in tayin ettigi manevi sebeplere gelince, bu manevi sebep ve vesilelerin hangileri oldugunu ise vahiyden, kitap ve sünnet´ ten yararlanarak belirlememiz gerekir.
ikinci olarak, velilere tevessül edildiginde, seffat istendiginde, Allaha yönelmeli, O´ndan sefaatci ve vesile araciligi ile magfiret istenmelidir. Cünkü daha önce söyledigimiz gibi, sefaatciyi sefaatci kilmis olan Allahtir. Allah böyle diledigi icin sefaatci sefaat edebilir. Batil sefaat türlerinde ise, araci aranir, O´na yönelinir, katinda sefaat edilecek makami etkilemesi istenir. Su halde asil yönelisimiz sefaatciye olursa, Allaha yönelmis degil isek, iste bu taktirde ibadette sirke düsme tehlikesi varit olacaktir.
Allah´in fiilinin bir düzeni vardir. Bu düzene önem vermeyen kisi yolunu sapitir. Iste sefaat konusunda da düzen vardir. Yüce Allah, bu sebeple günahkarlara Resuli Ekreme (s.a.a)varmalarini, kendilerinin Allahtan magfiret dilemeleri gibi onun da haklarinda magfiret dilemesini rica etmelerini buyurmustur.
Kurani kerim buyuruyor ki: "Onlar, günah islediler, nefislerine zulmetiler ise de sana gelseler, Allah tan magfiret, bagislanma dileseler, Resül de onlar icin magfiret dilese idi, Allahin tövbeleri kabul edici ve yarligayici bulacaklardi." Demek ki, sadece kendi yararli davranisina, salih ameline ve takvasina dayanmak ve magrur olmak dogru degildir. Resuli Ekrem (s.a.a) de, tertemiz tamamlanan kutlu dünya hayatinin son günlerinde, söyle buyurmus idiler: "Amelden ve bir de Allah´in rahmetinden baska, insan icin kurtarici yoktur."
kaynak:sefaat üzerine, Murtaza Mutahhari, Allame Tabatabai
Bu yönden, maddi sebepler ile ruhi sebepler arasinda, zahiri sebepler ile manevi sebepler arasinda, dünyevi sebepler ile uhrevi sebepler arasinda hicbir fark yoktur. Sadece su noktaya dikat edilmelidir ki, maddi sebeplerin etkisinin nasil oldugunu, ilmi deneylerden yararlanarak belirleyebiliriz. Sefaat konusunda oldugu gibi yine Allah´in tayin ettigi manevi sebeplere gelince, bu manevi sebep ve vesilelerin hangileri oldugunu ise vahiyden, kitap ve sünnet´ ten yararlanarak belirlememiz gerekir.
ikinci olarak, velilere tevessül edildiginde, seffat istendiginde, Allaha yönelmeli, O´ndan sefaatci ve vesile araciligi ile magfiret istenmelidir. Cünkü daha önce söyledigimiz gibi, sefaatciyi sefaatci kilmis olan Allahtir. Allah böyle diledigi icin sefaatci sefaat edebilir. Batil sefaat türlerinde ise, araci aranir, O´na yönelinir, katinda sefaat edilecek makami etkilemesi istenir. Su halde asil yönelisimiz sefaatciye olursa, Allaha yönelmis degil isek, iste bu taktirde ibadette sirke düsme tehlikesi varit olacaktir.
Allah´in fiilinin bir düzeni vardir. Bu düzene önem vermeyen kisi yolunu sapitir. Iste sefaat konusunda da düzen vardir. Yüce Allah, bu sebeple günahkarlara Resuli Ekreme (s.a.a)varmalarini, kendilerinin Allahtan magfiret dilemeleri gibi onun da haklarinda magfiret dilemesini rica etmelerini buyurmustur.
Kurani kerim buyuruyor ki: "Onlar, günah islediler, nefislerine zulmetiler ise de sana gelseler, Allah tan magfiret, bagislanma dileseler, Resül de onlar icin magfiret dilese idi, Allahin tövbeleri kabul edici ve yarligayici bulacaklardi." Demek ki, sadece kendi yararli davranisina, salih ameline ve takvasina dayanmak ve magrur olmak dogru degildir. Resuli Ekrem (s.a.a) de, tertemiz tamamlanan kutlu dünya hayatinin son günlerinde, söyle buyurmus idiler: "Amelden ve bir de Allah´in rahmetinden baska, insan icin kurtarici yoktur."
kaynak:sefaat üzerine, Murtaza Mutahhari, Allame Tabatabai