Selamunaleykum
Insanalrin cogu ölümden korkmaktadirlar. Acaba nicin?
ölüm her zaman insanin gözünde korkulu bir hayal hayal olarak canlanmistir. Insan oglu, ne zaman ölümü düsünürse bundan dolayi, hayatinin tatli serbetini zehire ve kedere dönüstürür.
Isanoglu, sadece ölümün isminden korkmamis, ayni zamanda mezarliklardan da nefret etmis, her zaman mezar ve mezarliklari ölümü hatirlatici mahiyetinden uzaklasmaya calismistir.
Dunya edebiyatinin cesitli eserlerinde bu ürkütücü hal acikca göze carpar. Bu eserlerde ölüm hakinda
"ölüm kabusu" "Ölümün penceresi" gibi korkutucu deyimler kullanila gelmistir. Bir ölünün adini andiklarinda
ise karsidakini korkutmamak icin "Allah korusun" "Dilim kopsun" "Daha cok var nasilsa " Ömrünü size bagisladi"
gibi cümleler kullanilarak kisiyle ölüm arasinda duvarlar cekilmeye calisilmistir.
Insani daima ölümden korkutan bu endisenin kaynagini bulmak gerek...
Insan oglu ölümden nicin korkmaktadir?
Nicin bazi insanlar ölümden korkmaktadirlari gibi üstelik gülerek ölüme kosmaktadirlar?
Tarihte insanoglunun bir bölümü "Ab-i Hayat" Genclik iksiri pesinde kosurken, diger bir bölümün savas
cephelerine büyük bir ask ve sevkle kosup yeterince yasadigini söyleyerek Rabbine bir an önce kavusmanin özlemi icerisinde olmasinin sebebi nedir?
ÖLÜM KORKUSUNUN ASIL SEBEPLERI
Dakik bir sekilde bu konunun sebeplerini inceleigimizde ölümden kaynaklanan korkunun iki seyden ibaret oldugu görülür:
1-Ölümü bittis olarak kabullenmek
Aciktir ki insanoglu yok olmaktan daima korkmustur.
Hastalik zamaninda sagligi yok oldugunda, ürkütücü karanlikta aydinlik yok oldugunda,
korkmustur, insan oglu zenginligin yoklugu sebebiyle fakirlikten daima ürkmüstür.
Hatta, bazi zamanlar bos bir evden ürkmüs, yada bos bir cadede kimse olmadigi icin korkuya kapilmistir.
Insanin ölüden, bir cesetten bile korkmasi ilgi cekicidir... Örnegin: Insanoglu genel olarak hic bir zaman bir ölüyle ayni odada sabahlamak istemez.
Ölen sahis, hayatayken kendisinden korkan bir de olsa, o korkak kisinin cesedi korkutucu olmusur simdi!
Simdi insanin yoklum ve hiclikten neden korktugunu inceleyelim.
Varligin, varlikta problemi azdir, mevcut mevcuda asinadir. Fakat hic bir zaman varli yokluga asina degildir.
Öyleyse yokluga olan yabanciligimiz dogaldir.
Ölümü her seyin bittisi olarak gördügümüz taktirde, ölen her seyin hiclige esit oldugunu sandigimizda ölümden korkmamakta hakliyizdir. Ama, ölümü yeni bir hayatin baslangici olarak kabul edersek, ölümden korkmayacagimiz gibi, onun üzrine alni acik tertemiz yürekte gidenleri de tebrik etmek isteriz.
SIYAH DOSYALAR
Kimi insan vardir, ölümden sonra dirilisi hic bir zaman inkar etmedigi ve ölümü bir "hic olma" olarak
görmedigi halde ölümden korkar...
Bu insanlar ölümden sonra hesaba cekilecekleri amel defterinin siyahligindan, verecekleri hesabin agirligindan korkuya kapilmaktadirlar. Elbette, bu gibi kimselerin ölümden korkmaya haklari vardir. Onlar zindandan cikilmasi halinde, ölüm cezasina carptirilacaginin beklentisi icinde olan suclular gibidirler.
Bu yüzden zindandan cikmaktan korkarlar hep. Bunun icin zindanin demir parmakliklarina dört elle sarilirlar. Fakat bu , zindani sevdiklerinden yada özgürlükten nefret ettiklerinden degildir.
Onlar, sonucu idam olan özgürlükten korkarlar. Ölumleri ve kafesten kurtulmalari halinde kötülüklerin,
haksizlik ve zulümlerin hesabini en dayanilmaz iskencelerle ödeyeceklerini, iyi bilirler.
Bu yüzden ölümden dehsete kapilir ve titrerler.
Ama ölümü hiclik olarak görmeyen ve amel dosyalari da siyah olmayanlar nicin ölümden korksunlar ki?
Bu insanlar hayati ölüme tercih ederler, ama bunu sebebi korktuklarindan degil: bu dunyadan,
öte dünya icin daha faydalanabilmek istemeleridir. Bundan dolayi.
Allah'in rizasi icin yasadiklari su dünya, kendilerine gelen ölümü büyük bir huzur ve vecd icerisinde karsilarlar.
IKI AYRI BAKIS ACISI
Ölum düsüncesi konusunda insanlarin ikiye ayrildigini belirlemistik. Birincisi, cogunlugu olusturan;
ölüme nefret ve rahatsizlikla bakanlar, ikincisi ise, ölümü büyük hedefe ulasilan yolda bir vesile olarak (Sehadette oldugu gibi) karsilayanlar, ya da ölümün yakinligini hayatlarinda hisettiklerinde kalplerinde
korku ve keder duymayanlardir.
Birinci kism insanlar; Ya ölümden sonra dirilise asla inanmayan yada insanlar bile yeterince ikna olmayanlardir. Böyleleri, ölüm anini her seye veda ani sanmaktadirlar. Dogaldir ki her saye veda etmek, her seyden ayrilip gitmek cok aci ve ürkütücüdür.
Ayrica, hapiste henuz cikmisken mahkeme tarafindan cagrilip mevcut mekanda bircok delile suclanmak ve hesap vermek de yeterince ürkütücüdür.
Ikinci kisim insanlar: Ölümün yeni bir dogus oldugunu bilir ve onu, karanlik keder ve aci verici dar dünya muhitinden cikis; genis ferah ve aydinlik diger bir aleme gecis olarak görmekteler. Bunun icin, onlarin böyle bir alemden korkmalari da cok dogaldir. Hz. Ali(a.s) söyle demektedir: "Allah'a(c.c) yemin olsun ki, Ali'nin ölüme olan düskünlügü, bebegin anne sütüne düskünlügünden daha fazladir"
Islam tarihinde öyle inanlara rastliyoruz ki; Imam Huseyin (a.s)ve arkadaslarinda görüldügü gibi, sahadete yaklastikca yüreklerinde ki aydinli artmakta. Rableriyle bulusma zamaninin yaklasmasi sebebiyle sevincten kalplerine sigmamaktadirlar.
Böyle bir imamamdadir ki; Imam Ali (a.s) kilic darbesini yediginde "Kabe'nin Rabb'ine yemin olsun, kurtuldum ve rahatladim!" diye bagirmistir. Bunun, insanin hayatini tehlikeye atmasi demek olmadigi, hayati kücümsemesi ve hedeflerine ulasmak icin yasamdan faydalanmamasi manasina gelmedigi aciktir.
Kasit sudur: Insanoglu hayatindan dogru olarak istifade etmeli, ancak; dünya hayatinin bitisinden korkuya düsmemeli, asil hedeflerin gerceklesecegi yere gitmekden hic cekinmemeli, korkmamalidir.
kaynak: Ehli Beyt Yolunda Inanclarimiz (Nasir Mekarim Sirazi)
ve selam
Insanalrin cogu ölümden korkmaktadirlar. Acaba nicin?
ölüm her zaman insanin gözünde korkulu bir hayal hayal olarak canlanmistir. Insan oglu, ne zaman ölümü düsünürse bundan dolayi, hayatinin tatli serbetini zehire ve kedere dönüstürür.
Isanoglu, sadece ölümün isminden korkmamis, ayni zamanda mezarliklardan da nefret etmis, her zaman mezar ve mezarliklari ölümü hatirlatici mahiyetinden uzaklasmaya calismistir.
Dunya edebiyatinin cesitli eserlerinde bu ürkütücü hal acikca göze carpar. Bu eserlerde ölüm hakinda
"ölüm kabusu" "Ölümün penceresi" gibi korkutucu deyimler kullanila gelmistir. Bir ölünün adini andiklarinda
ise karsidakini korkutmamak icin "Allah korusun" "Dilim kopsun" "Daha cok var nasilsa " Ömrünü size bagisladi"
gibi cümleler kullanilarak kisiyle ölüm arasinda duvarlar cekilmeye calisilmistir.
Insani daima ölümden korkutan bu endisenin kaynagini bulmak gerek...
Insan oglu ölümden nicin korkmaktadir?
Nicin bazi insanlar ölümden korkmaktadirlari gibi üstelik gülerek ölüme kosmaktadirlar?
Tarihte insanoglunun bir bölümü "Ab-i Hayat" Genclik iksiri pesinde kosurken, diger bir bölümün savas
cephelerine büyük bir ask ve sevkle kosup yeterince yasadigini söyleyerek Rabbine bir an önce kavusmanin özlemi icerisinde olmasinin sebebi nedir?
ÖLÜM KORKUSUNUN ASIL SEBEPLERI
Dakik bir sekilde bu konunun sebeplerini inceleigimizde ölümden kaynaklanan korkunun iki seyden ibaret oldugu görülür:
1-Ölümü bittis olarak kabullenmek
Aciktir ki insanoglu yok olmaktan daima korkmustur.
Hastalik zamaninda sagligi yok oldugunda, ürkütücü karanlikta aydinlik yok oldugunda,
korkmustur, insan oglu zenginligin yoklugu sebebiyle fakirlikten daima ürkmüstür.
Hatta, bazi zamanlar bos bir evden ürkmüs, yada bos bir cadede kimse olmadigi icin korkuya kapilmistir.
Insanin ölüden, bir cesetten bile korkmasi ilgi cekicidir... Örnegin: Insanoglu genel olarak hic bir zaman bir ölüyle ayni odada sabahlamak istemez.
Ölen sahis, hayatayken kendisinden korkan bir de olsa, o korkak kisinin cesedi korkutucu olmusur simdi!
Simdi insanin yoklum ve hiclikten neden korktugunu inceleyelim.
Varligin, varlikta problemi azdir, mevcut mevcuda asinadir. Fakat hic bir zaman varli yokluga asina degildir.
Öyleyse yokluga olan yabanciligimiz dogaldir.
Ölümü her seyin bittisi olarak gördügümüz taktirde, ölen her seyin hiclige esit oldugunu sandigimizda ölümden korkmamakta hakliyizdir. Ama, ölümü yeni bir hayatin baslangici olarak kabul edersek, ölümden korkmayacagimiz gibi, onun üzrine alni acik tertemiz yürekte gidenleri de tebrik etmek isteriz.
SIYAH DOSYALAR
Kimi insan vardir, ölümden sonra dirilisi hic bir zaman inkar etmedigi ve ölümü bir "hic olma" olarak
görmedigi halde ölümden korkar...
Bu insanlar ölümden sonra hesaba cekilecekleri amel defterinin siyahligindan, verecekleri hesabin agirligindan korkuya kapilmaktadirlar. Elbette, bu gibi kimselerin ölümden korkmaya haklari vardir. Onlar zindandan cikilmasi halinde, ölüm cezasina carptirilacaginin beklentisi icinde olan suclular gibidirler.
Bu yüzden zindandan cikmaktan korkarlar hep. Bunun icin zindanin demir parmakliklarina dört elle sarilirlar. Fakat bu , zindani sevdiklerinden yada özgürlükten nefret ettiklerinden degildir.
Onlar, sonucu idam olan özgürlükten korkarlar. Ölumleri ve kafesten kurtulmalari halinde kötülüklerin,
haksizlik ve zulümlerin hesabini en dayanilmaz iskencelerle ödeyeceklerini, iyi bilirler.
Bu yüzden ölümden dehsete kapilir ve titrerler.
Ama ölümü hiclik olarak görmeyen ve amel dosyalari da siyah olmayanlar nicin ölümden korksunlar ki?
Bu insanlar hayati ölüme tercih ederler, ama bunu sebebi korktuklarindan degil: bu dunyadan,
öte dünya icin daha faydalanabilmek istemeleridir. Bundan dolayi.
Allah'in rizasi icin yasadiklari su dünya, kendilerine gelen ölümü büyük bir huzur ve vecd icerisinde karsilarlar.
IKI AYRI BAKIS ACISI
Ölum düsüncesi konusunda insanlarin ikiye ayrildigini belirlemistik. Birincisi, cogunlugu olusturan;
ölüme nefret ve rahatsizlikla bakanlar, ikincisi ise, ölümü büyük hedefe ulasilan yolda bir vesile olarak (Sehadette oldugu gibi) karsilayanlar, ya da ölümün yakinligini hayatlarinda hisettiklerinde kalplerinde
korku ve keder duymayanlardir.
Birinci kism insanlar; Ya ölümden sonra dirilise asla inanmayan yada insanlar bile yeterince ikna olmayanlardir. Böyleleri, ölüm anini her seye veda ani sanmaktadirlar. Dogaldir ki her saye veda etmek, her seyden ayrilip gitmek cok aci ve ürkütücüdür.
Ayrica, hapiste henuz cikmisken mahkeme tarafindan cagrilip mevcut mekanda bircok delile suclanmak ve hesap vermek de yeterince ürkütücüdür.
Ikinci kisim insanlar: Ölümün yeni bir dogus oldugunu bilir ve onu, karanlik keder ve aci verici dar dünya muhitinden cikis; genis ferah ve aydinlik diger bir aleme gecis olarak görmekteler. Bunun icin, onlarin böyle bir alemden korkmalari da cok dogaldir. Hz. Ali(a.s) söyle demektedir: "Allah'a(c.c) yemin olsun ki, Ali'nin ölüme olan düskünlügü, bebegin anne sütüne düskünlügünden daha fazladir"
Islam tarihinde öyle inanlara rastliyoruz ki; Imam Huseyin (a.s)ve arkadaslarinda görüldügü gibi, sahadete yaklastikca yüreklerinde ki aydinli artmakta. Rableriyle bulusma zamaninin yaklasmasi sebebiyle sevincten kalplerine sigmamaktadirlar.
Böyle bir imamamdadir ki; Imam Ali (a.s) kilic darbesini yediginde "Kabe'nin Rabb'ine yemin olsun, kurtuldum ve rahatladim!" diye bagirmistir. Bunun, insanin hayatini tehlikeye atmasi demek olmadigi, hayati kücümsemesi ve hedeflerine ulasmak icin yasamdan faydalanmamasi manasina gelmedigi aciktir.
Kasit sudur: Insanoglu hayatindan dogru olarak istifade etmeli, ancak; dünya hayatinin bitisinden korkuya düsmemeli, asil hedeflerin gerceklesecegi yere gitmekden hic cekinmemeli, korkmamalidir.
kaynak: Ehli Beyt Yolunda Inanclarimiz (Nasir Mekarim Sirazi)
ve selam