Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

RİYAZETTE RİYA

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    RİYAZETTE RİYA

    Ariflerin dilince riya türlerinden biri de "Riyazet'te Riya"dır. Nefsi arındırmak -ıslah etmek- anlamından olan Riyazet, Ariflere göre iki kısımdır;

    a-) Şer-î Riyazet (yani şeriat esaslarına göre yapılan Sahih Riyazet)
    b-) Batıl Riyazet (yani şeriat esaslarına dayanmayan ve enaniyet/bencillik esasına dayanan Riyazet)

    Yine ariflere göre Şer-î Riyazet ile batıl Riyazetin arasındaki ölçü, nefs adımı ile hak adımıdır. Şayet riyazete giren -süluk eden- şahıs nefs adımıyla riyazete girer ve bu işi nefsinin kuvvet, kudret ve hükümranlığının zuhuru için yaparsa, bu türden riyazet "batıl riyazet" olduğu gibi, sülûku da kötü bir akibetle sonuçlanmış olacaktır. İnsanlar arasındaki batıl iddialar, genellikle bu tür şahıslardan ortaya çıkmaktadır.

    Şayet Salik (riyazete giren şahıs) hak adımıyla sülûk eder ve Allah'ı ararsa, riyazeti hak/şer'î ve varacağı yer de hayır olacaktır...
    - " Bizim yolumuzda mücahede eden (nefsiyle savaşan) kimseleri şüphesiz ki kendi yollarımıza hiadeyet ederiz." (Ankebut : 69)

    Bilindiği üzere kendi güzel ahlakı ile nefsinin üstün melekelerini (huylarını) halka gösteriş yapan bir kimsenin adımı, nefs adımıdır. O şahıs da bencil, egosit ve nefsine tapan bir kimsedir. Allah'ı isteme ile Allah'ı görmenin bencillikle bir arada olabileceğini düşünmek boş ve yersiz bir hayal, batıl ve imkansız olan birşeydir. Bir kimsenin vücut memlekinde nefs sevgisi, makam, celal, şöhret ve Allah'ın kullarına hükmetme arzusu hakim olduğu müddetçe, o insanın melekerinin üstün ve ahlakının da ilahî bir ahlak olduğu söylenemez. Öyle bir kimsenin vücut memleketinde çalışan şeytandır. Onun meleke ve batını insan suretinde değildir. Berzah ve melekuti gözünü açtığında, kendisinin insan olmadığını, örneğin şeytanlardan biri suretinde olduğunu görecektir. Dolayısıyla ilahî marifetler ile sahih bir tevhidin, şeytanın yuvalandığı böyle bir kalpte yer etmesi muhaldir. Melekutumuz (mana alemimiz) insani olmadığı ve kalbimiz bu sürçme ve sapıklıklardan temizlenmediği müddetçe, Allah'ın evi haline gelemez.

    Yüce Allah bir hadis-i kudsî'de şöyle buyuruyor:

    - " Yer ve gök beni alamaz, ama mümin kulumun kalbi beni alir."(1)

    Müminin kalbinin dışında hiçbir mevcut sevgili, Allah'ın cemal aynası olamaz. Müminin kalbinde tasarrufta bulunan, nefs değil Hak'tır. Onun vücudunda, sevgili Allah hakimdir, söz sahibidir... Müminin kalbi başıboş ve kendi başına buyruk değildir. Boş ve faydasız işlerle uğraşmaz... Müminin kalbi Rahman'ın iki parmağı arasındadır, onu istediği şekilde değiştirir." (2)

    Müminin kalp memleketinde Hak'kın eli hakimdir. Kalbinin değiştirilmesi ve değişmesi Hak Teala'nın elindedir.
    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    (1) - Biharu'l Envar, c.55, s.39.
    (2) - Biharu'l Envar, c.72, s.48.
    Öyleyse bu hadislerden yola çıkarak gaflet uykusundan uyanıp kendimize gelmeliyiz... Zira Allah-u Teala'nın kendi ifadesi üzere bizleri kendisi için yaratmıştır... Nitekim diğer bir hadis-i kudsi'de şöyle buyurmaktadır:

    - " Ey Ademoğlu (insan), tüm kainatı senin için yarattım ve seni ise kendim için yarattım." (3)

    (3) - İlmu'l Yakin, c.1, s.381.


    Allah'u Teala insanın kalbini kendine menzil/yuva edinmiştir. İnsan ve kalbi, ilahî namuzlardan (dokunulmazlığı olanlardan) biri sayılmaktadır. Yüce Allah, kendi namusuna karşı çok gayretlidir. İnsan'ın o ilahî namusa karşı hayasızlık yapmaması gerekir, terbiyesizce ona el uzatmaması gerekir... Yüce Allah'ın gayretinden korkmak lazım... Şayet bir insanı rezil edecek olursa artık ne yapsanız onu düzeltemez ve ıslah edemezsiniz... Böylesine bir insan kendi melekutunda (mana aleminde) ve mükerrem melekler ile büyük peygamberlerin huzurunda, ilahî değer ve namusu çiğnemektedir. Evliyaullahın, Hakka benzemekte vasıta edindiği üstün ve faziletli ahlakı, Hak Teala'dan gayrisine teslim etmemek lazım...

    Riyakar bir insan, kalbini Hak'kın düşmanına teslim eden insandır ve melekut batınında Allah'a şirk koşandır... Her an için Allah-u Teala'nın öyle birini rezil-rüsva etmesi mümkündür... İsmet perdesinin (günahtan korunma zırhının) artık yamanmayacak bir şekilde yırtılmasından korkulmalıdır...

    Yüce Allah, Settar (ayıpları örten) olduğu gibi Gayyur (gayret sahibi)'dur da.. Merhametlilerin en merhametlisi olduğu gibi cezalandıranların da şiddetlisidir. Haddi aşmadığımız sürece, günahlarımızı "Settar" sıfatıyla setretmekte (örtmekte)'dir. Ama Allah korusun bir büyük iş ve bir uygunsuz rezaletimiz Gayyurluğun (gayretliliğin) Settarlığa (o rezilliği örtmemesine) sebep olabilir...

    Öyleyse biraz kendimize gelmeli ve Allah'a dönmeliyiz. O'na yönelmeliyiz... Allah'u Teala Rahim'dir ve birine rahmet etmek için adeta bahane aramakta ve fırsat kollamaktadır. Eğer Gufranı'na (affına) dönecek olursak, eski ayıplarımızı örter... Hiç kimsenin bizim günahlarımızdan haberdar olmasına izin vermez ve bizleri fazilet sahibi kılar... Kerim ahlakını bizde tecelli ettirir... Bizi kendi sıfatlarının aynası kılar... Bütün alemlerde kendi iradesi nafiz ve geçerli olduğu gibi, bizim irademizi de o alemde nafiz ve geçerli kılar... Nitekim hadis-i şerifte yer aldığı şekliyle:

    - " Cennet ehli kendi yerlerine yerleştiklerinde Allah-u Teala tarafından şu içerikte bir mektup gelir: " Hayy ve Kayyum olan Allah'tan ölmeyen ebedi yaratığa. Ben vücuda gelmesini istediğim her şeye ol derim, o da oluverir. Bugün ise senin istediğin herşeyin vücuda gelmesini kararlaştırdım. Öyleyse emret, vücuda gelsin."(1)

    O halde, bencil olmamak lazım. Kendi irademizi Hakka teslim etmemiz gerekir ki, Hak Teala'da bizi kendi iradesinin mazharı haline getirsin.

    (1) - İlmu'l Yakin, c.2, s.1061.
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X