[b][size=15pt]İslami düşüncede itidal ve tasarruf - 1
İslam dini son semavi din ve saadet ve mutluluğa ermenin yoludur. Bu dinin yapıcı ve mükemmel öğretileri tüm insanlar ve tüm çağlarda faydalı ve kurtarıcıdır. İslam dininin en önemli özelliklerinden biri de insanları yaşamlarında ılımlı ve itidallı olmaya davet etmektir. İtidal, orta yolu izlemek ve tüm işlerde ifrat ve tefritten kaçınmak demektir. Bu yöntem akıl ve fıtrat tarafından da onaylanmıştır. Akıllı ve basiretli insan yaşamında sürekli ifrat ve tefritten kaçınır, ancak akıl gücünden yoksun olanlar bir takım aşırılıklara veya durgunluk ve gerciliğe kapılırlar. Bu konuda imam Ali (sa) şöyle buyurur: İfrat ve tefrit edenler cahildir.
İtidal ve denge ilkesini varlık aleminde de görmek mümkün. Çünkü yüce Allah dünyayı itidal ve denge üzerinde yaratmıştır. Varlıkta göze çarpan düzen ve semavi yıldızlar ve gezegenler ve yer kürede görülen tedbirler, hepsi evrenda var olan her şeyin arasına hüküm süren hikmetli bir dengeden söz eder. Rahman suresinin 7 ve 8. ayetlerinde şöyle okumaktayız:
Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu. Ölçüde haddi aşmayın.
Yüce Allah varlığı denge ve itidal üzerinde yarattığı gibi İslam dininin öğretileri ve tealimi de itidal ve denge üzerinde kurulmuştur. Böylece akıl ve mantık, İslam dininin tüm tealimlerine hakim olup her bir parçasına itidal ruhu egemendir ve bu yüzden bu semavi dinde ifrat ve tefrite yer yoktur.
İslam dininin büyük Peygamberi Hz. Muhammed (sav) ve mutahhar ehli beyti, dinde denge ve itidalin en iyi örnekleridir. Mükemmel bir insanın en iyi örneği olan İslam peygamberi kişisel ve sosyal yaşamında, savaşta ve barışta, ibadette ve siyasette ve yaşamının tüm alanlarında sürekli ılımlı ve dengeli bir insandı ve asla ifrat ve tefrit yoluna sapmadı. Bu bağlamda imam Ali (sa) şöyle buyurur: Peygamberin siyeri ve yolu her zaman ılımlı ve dengeliydi.
Allah resulü'nün ehli beyti de sürekli Allah yolunda adım attı, nitekim kendilerini tanıtırken de şöyle derler: Biz Muhammed'in (sav) hanedanı, ılımlı ve dengeliyizdir.
İslam tealimi itidal üzerine kurulduğu gibi, bu dinin izleyenleri de aynı şekilde bu önemli ilkeye riayet etmeleri tavsiye olunmuştur. Bakara suresinin 143. ayetinde İslam ümmeti hakkında şöyle okumaktayız:
Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık.
Bu ayetten de anlaşıldığı üzere yüce Allah ılımlı ve itidalli bir ümmet istiyor. Nitekim bir başka ayette Lokman'ın ağzından evladına şöyle diyor: davranışlarında ılımlı ol.
İslam peygamberi ve ehli beyti de bir çok yerde müslümanları itidalli olmaya davet ediyor. Hz. Muhammed (sav) şöyle buyuruyor:
En iyi işler, bu işlerin ortası ve itidalli noktasıdır.
İslam peygamberi çok kez ümmetine şöyle buyurmuştur: Ilımlı olun.
Ehli beytin okuduğu dualardan nakledilen bazı dualarda da yüce Allah'tan ümmeti ifrat ve tefritten uzak tutması ve böylece resulüllah (sav) ve ehli beytine ayak uydurmalarını sağlaması istenmektedir.
Eğer İslam tealimlerini çeşitli alanlarda dikkatlice irdeleyecek olursak, hepsinde itidal ilkesinin temel olduğunu anlarız. Örneğin İslam dininde ibadete çok vurgu yapılmıştır. İbadet, manevi kemal ve uhrevi saadete ermek için bir yoldur. Bu yüzden yüce Allah ibadet ve kulluk yolunda tembellik etmemelerini ister. Fakat aynı zamanda ibadette de ılımlı olmak tavsiye edilir. Şöyle ki ibadet insanları güncel işlerinden alı koymamalıdır. Bu konuda İslam peygamberi (sav) şöyle buyurur: Bu din sağlam ve güçlüdür, o zaman ona yumuşak davranın ve Allah'a ibadet etmeyi kullara dayatmayın.
İslam dini ahiret dünyası ve maneviyate önem verdiği kadar insanların bu dünyadaki saadetlerine de önem verir. Bir başka ifade ile dünya ve ahiret saadetleri bir biriye çelişmez ve bu iki saadetin arasında bir nevi denge kurmak gerekir. Kısas suresinin 77. ayetinde şöyle okumaktayız:
Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma.
İmam Sadık (sa) da dünya ile ahiret arasında bir dengenin kurulmasına vurgu yaparak şöyle diyor:
Dünyasını ahiret için terkeden ve ahiretini dünya için göz ardı eden bizden olamaz.
Çağımız dünyasının en büyük sorunlarından biri, insanlar arasındaki ilişkilerde ifrat ve tefrittir. Günümüzde batıda baş gösteren dizginsiz cinsel ilişkiler ve fesat, kanaat önderleri arasında büyük bir kaygıya sebep oluyor. Bu durum batıda geçmişte cinsel ilişkilerin üzerindeki ağır baskıdan kaynaklanıyordu. Çünkü uzun yıllar kilise, kadın ve erkek arasında izdivaç meselesini yanlış ve şeytani bir amel olarak empoze etti. Bu yüzden hatta papazlar ve rahibeler evlenemiyordu. Ancak İslam dini ılımlı yaklaşımı ile bunun için de ılımlı bir yol gündeme getirdi. İslam dini cinsel ilişkiyi doğal bir istek ve insan bekası için zaruri niteledi, fakat bunun kontrol altına alınması ve kadın ve erkeğin meşru evliliği çerçevesinde olması ve toplumu fesada sürüklememesi gerektiğini belirtti. Buna göre Hz. Muhammed (sav) icdivacı kendi sünneti tabir ediyor ve bekar insanları evlenmeye teşvik ediyor ve böylece toplumda fesadın yayılmasını engelliyor.
Tarih boyuncu toplumlarda yaygın olan bir afet, milletler ve kavimler arasında savaştır. Bazı düşüceler ve felsefeler analizlerinde savaş ve sultayı haklı göstermeye çalışıyor. Nitekim Nazism, siyonizm ve emperyalizm böyle bir anlayışı izliyor ve bu güne dek bir çok facia yaratmış bulunuyor. Bu anlayışın karşısında hatta düşmanlara ve işgalcilere karşı esnek ve yumuşak davranmak gerektiğine inananlar yer alıyor.
İslam dini ılımlı bir din olarak insanlardan kendi aralarındaki sorunları barışçı yollardan çözümelemelerini istiyor. Kuran-ı Kerim'de tüm semavi dinlerin izleyenleri barış içinde yaşamaya ve ortak yönlerini ön plana çıkarmaya davet edilmiştir. Buna karşın İslam, zulüm ve zorbalığa katlanamaz ve milletleri zorba ve sultacı güçlere karşı koymaya davet eder. Ancak her ne sebepten olursa olsun savaş çıkarsa da bunun için belli bir sınır çizmiştir ve böylece husumetin yayılmasını engellemeye çalışmıştır.
Böylece görüldüğü üzere İslam, hatta savaşta da itidal yolunu izler. Nitekim Bakara suresinin 194. ayetinde şöyle okumaktayız:
O hâlde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın.
Gerçi İslam, makul ve ılımlı bir dindir, lakin batılı ülkelerde bu dini radikal ve şiddet yanlısı göstermeye çalışanlar vardır. Her gün Amerika ve Avrupa'da müslümanların bağnaz ve şiddet yanlısı gösteren yayınlara rastlıyoruz. Batılı medya örnek olarak da el-Kaide ve Taliban gibi radikal örgütleri göstermektedir. Oysa bu örgütlerin tümü doğrudan veya dolaylı bir şekilde batının ürünüdür. Bunun dışında kısıtlı sayıda müslümanın mantıksız tutumu, İslam dininin radikal bir din olduğunu gösteremez. Bir dini tanımak için o dinin tealimi ve değerlerini tanımak gerekir.
Gerçekte İslam dini açısından insanların hidayete ermeleri ancak itidal yolunu izlemekle olur ve ifrat ve tefrit insanları doğru yoldan saptırır. Gerçekte Kuran-ı Kerim'in işaret ettiği ılımlı ümmete kavuşmak için orta yolu izlemek gerekir. Tarihe göre müslümanlar ancak itidalli davrandıkları zamanlarda büyük İslami medeniyetine kavuşmayı başarmış ve örnek İslam ümmetini oluşturmak için çaba sarf etmiştir. Şimdi de eğer bazı yanlış yaklaşımlar bir kenara bırakılır ve İslam ümmeti birleşip uyanırsa eski muhteşem İslam medeniyetine geri dönmek çok kolaydır.
alıntıdır